cuma hutbesi

canber

Kayıtlı Üye
ي ِ فْمُهَتَيش۪عَ مْمُهَنْيَا بَنْمَسَ قُنْحَ ن َۜكِّبَ ر َتَمْحَ رَونُمِسْقَ يْمُهَا ْمُهُضْعَ بَذِخَّتَيِ لٍاتَجَرَ د ٍضْعَ بَقْوَ فْمُهَضْعَا بَنْعَفَرَا وَيْنُّ الدِوةٰيَحْال
ُ عَمْج َا يَّمِ مٌرْيَ خَك ِّ بَ رُتَمْحَرَ وًّۜياِرْخُ سًضاْعَب َ ون . :َ َو مَّلَسَ وِهْيَلَ عَُّي ا�َّلَ صَِّ ا�ُولُسَ رَالَق ٌلُجَرَ ، وَرَدَ غَّم ُى ثِى بَطْع َ أٌلُجَ رِةَامَيِقْ الَمْو َ يْمُهُمْصَا خ َن َ أٌة َث َ �َث ْمَلَ وُهْنِى مَفْوَتْاسَا فًيرِجَ أَرَجْأَتْ اسٌلُجَرَ ، وُهَنَمَ ثَلَكَأَا فًّرُ حَاعَب ُ ِهِطْعُي . هَرْجَأ TİCARET HAYATININ BEREKETİ: İŞ AHLAKI Muhterem Müslümanlar! İnsanoğlu, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasını temin etmek için rızkını arar. Bu gayeyle her bir insan, Yüce Rabbimizin koyduğu sünnetullâha uygun olarak farklı işler yapar. Kimi işçi, kimi işveren, kimi memur, kimi de amir olarak çalışır. Dünya hayatındaki bu zorunlu görev paylaşımında nice hikmetler vardır. Nitekim Yüce Allah, “Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır”1 buyurmaktadır. Aziz Müminler! Maddî durumu, makam ve vazifesi ne olursa olsun, insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. Kul olarak hiç kimsenin diğerinden bir ayrıcalığı veya üstünlüğü yoktur. İş hayatındaki ast-üst ilişkisi Cenâb-ı Hakkın katında insana özel bir konum kazandırmaz. Allah’ın huzurunda insanı değerli kılan ancak imanı, ibadeti, ahlakı ve takvasıdır. Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde bizleri şöyle uyarmaktadır: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”2 Kıymetli Müslümanlar! Bir kimseye iş temin etmek, rızkını helal yoldan kazanmasına ve ailesini geçindirmesine yardımcı olmak büyük iyiliktir. Ancak bu aynı zamanda karşılıklı hak ve sorumlulukları da beraberinde getirir. Bu sorumluluklara riayet edilip karşılıklı haklar gözetildiğinde hem Allah’ın rızası kazanılacak hem de toplum barış ve refah içinde yaşayacaktır. Resûlullah (s.a.s), işçi ile işveren, amir ile memur arasındaki bağı “kardeşlik ilişkisi” olarak vasıflandırmıştır. Kardeşler arasındaki ilişkide ise sevgi ve saygı, şefkat ve merhamet, dayanışma ve yardımlaşma esastır.
Allah Resûlü’nün uyarılarını dikkate alan bir işveren, işçisinin haklarını gözetir. Ona huzurlu bir iş ortamı sağlar. İbadet ve dinlenme gibi ihtiyaçları için gerekli imkânları sunar. Hak ettiği ücreti vaktinde öder. Takatinin üzerinde işler yükleyerek onu yıpratmaz. Sağlığını ve hayatını tehlikeye atmaz. İş güvenliğine yönelik bütün tedbirleri alır. İşçisini emanet olarak görür ve onun hakkında Allah’a karşı sorumlu olduğunu bilerek hareket eder. İşçisiyle kardeşçe, insaflı, sıcak ve samimi bir ilişki kurar. Sosyal haklardan mahrum, mağdur ve kayıtsız işçi çalıştırmaz. Muhterem Müminler! İş hayatının işçiye de yüklediği sorumluluklar vardır. Mümin, Peygamberimizin tavsiyesine uygun olarak işini sağlam yapar. Çalıştığı mekânı, eşya ve malzemeleri kendi malı gibi korur. İşyerinin imkânlarını şahsi ihtiyaçları için kullanmaz. Verimli ve kaliteli bir iş çıkarmadığında bunun haksız kazanç elde etmesine sebep olacağını bilir. Kamu görevi yürüten kimse de bu hizmeti milletimizin bir emaneti olarak görmelidir. Her hayırlı işin sevabı olduğu gibi, her ihmal ve hatanın da kul ve kamu hakkı doğuracağını asla unutmamalıdır. Aziz Müslümanlar! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. Üstelik biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki melek de onun yaptıklarını yazmaktadır.”3 Rabbimizin bu uyarısı gereği, hayatımızın her alanında olduğu gibi, iş dünyamızda da kulluk bilincine ihtiyacımız vardır. Hepimiz helalinden üretip helal yoldan kazanmaya gayret edelim. Sanat ve zanaat erbabı olarak çırağımıza, kalfamıza, ustamıza sadece meslek öğretmekle kalmayalım. Aynı zamanda erdemi, dürüstlüğü, sadakati, alın terinin ve helal kazancın değerini de öğretelim. Tevazu ve güzel ahlak aşılayalım. Böylece İslâm kardeşliğini ve nebevî hikmete dayalı iş ahlakını nesillerimize aktarmış olalım. Hutbemi bir kutsî hadis ile bitiriyorum: “Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Kıyamet gününde karşısına bir hasım olarak dikileceğim üç çeşit insan vardır: Bunların birincisi, benim ismimi kullanarak söz verip sözünde durmayan kimse, diğeri hür bir insanı köle diye satıp parasını yiyen kimse, üçüncüsü ise bir işçiyi istihdam edip ondan verim aldığı halde ücretini vermeyen kimsedir.’”4
1 Zuhruf, 43/32. 2 Müslim, Birr, 34. 3 Kâf, 50/16-17. 4 Buhârî, İcâre, 10. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
TARİH : 19.06.2020


HALİS NİYET VE SAMİMİYET Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam’da imanın, ibadetin, güzel davranışların kabulü halis niyet ve samimiyete bağlıdır. Niyet her işin başı, kulluğun sırrıdır. Cenab-ı Hakkın rızasını kazanma arzusudur. Samimiyet ise inancın ve amelin yalnızca Allah’a has kılınmasıdır. İnsanın içiyle dışının, kalbiyle halinin bir olmasıdır.
Aziz Müminler! Niyet ve amel, birbirini tamamlayan ruh ve beden gibidir. Namazı fiziksel hareketten, orucu aç ve susuz kalmaktan, hac ve umreyi seyahatten ayıran niyettir.
Mümin imanında samimidir. “Biz bu kitabı sana gerçeğin bilgisi olarak indirdik. Öyleyse samimi bir inanç ve bağlılık göstererek sadece Allah’a kulluk et.”1 ilahi emrine canıgönülden uyar. Yalnızca Allah’a kulluk eder ve sadece O’ndan yardım ister. Rabbinin kendisini gördüğü ve hep yanında olduğu bilinciyle yaşar.
Mümin ibadetlerinde samimidir. Diliyle, bedeniyle ve gönlüyle Rabbinin nimetlerine şükreder. O’nun büyüklüğü karşısında kendi acizliğini itiraf eder. “De ki, şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”2 ayet-i celilesine son nefesine kadar sadık kalır.
Mümin çevresine karşı samimidir. Ailesiyle, akrabasıyla, komşularıyla iyi ilişkiler kurar. Güler yüzlü, doğru sözlü, alçak gönüllüdür. Vefalı ve yardımseverdir. Güveni ve dürüstlüğü yaygınlaştırır. Kötülüğe engel olur. Vahdetin yanında, fitnenin karşısında durur. Hâsılı mümin, hayatının her safhasında hüsn-i niyet ve samimiyet üzere yaşar.
Değerli Müminler! Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurur: “Allah, ancak samimiyetle ve sadece kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder.”3
Evet! Ameller, niyetlere göre kıymet kazanır. Herkes yaptığının karşılığını niyetine göre alır.4 Samimiyetsiz işlerin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Unutmayalım ki imanın lezzetine, ibadetin huşuuna, salih amelin huzuruna ve Cenab-ı Hakkın rızasına ancak halis bir niyet ve samimiyetle varılır. Hutbemi Sevgili Peygamberimizin bize öğrettiği şu duayla bitiriyorum: “Ey her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an sana samimiyetle bağlı kıl.”5

1 Zümer, 39/2. 2 En’am, 6/162. 3 Nesâî, Cihâd, 24. 4 Buhâri, Bed’ül vahy, 1; Müslim, İmâre, 155. 5 Ebû Dâvûd, Vitr, 25.
 
TARİH: 10.07.2020
ï·½ َّ َّ Ù° نِا َُّ الل َِّ ـعِ د اف ُي َّ ع ن َّ ين Ûª ال Ø° َّ واُم ن ٰا َّ Ù° نِا َّ الل َُّ ل َّ بِØ*ُي لُك َّ َّ Ø® و ان .ور ُك ف َّ َُّ و ق ال َِّ Ù° ول ُ ر س الل ي َُّ Ù° ص ل َِّ الل َّ هْ ع ل ي و س ل م: َُّ وُ مِلْسُمْال َِّ Ø£ Ø® َّ مِلْسُمْال َُّ ل َّ هُون ُ ي Ø® َُّ و ل َّ هُبِذْ ي ك َُّ و ل هُلُذْ ي Ø® َُّ َِّ لُك م ى ِلْسُمْال َِّ ع ل َّ مِلْسُمْال َُّ Ø* ر ام َُّ هُضْرِع َُّ هُ و م ال .هُ و د م 15 TEMMUZ VE BİRLİK RUHU Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Biliniz ki Allah, iman edenleri korur. Şu da muhakkak ki Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) bizleri şöyle uyarıyor: “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir; ona ihanet etmez, ona yalan söylemez, onu yüzüstü bırakmaz. Her Müslüman’ın ırzı, malı ve kanı bir diğer Müslüman için dokunulmazdır.”2
Aziz Müminler! Milletimizin ağır bir ihanete, vatanımızın hain bir işgal girişimine uğramasının üzerinden dört yıl geçti. 15 Temmuz gecesi, Cenâb-ı Hakkın yardımı ile aziz milletimiz, vatanına, bayrağına, ezanına ve iradesine sahip çıktı. Dine hizmet ediyor gibi görünerek yıllarca menfaat devşirenlerin emellerini boşa çıkardı. Zalimlerin tuzaklarını başlarına geçirdi elhamdülillah!
Kıymetli Müslümanlar! Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “Onlara ‘Yeryüzünde fesat
çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Şunu bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin anlamak istemezler.”3
İyi bilinmelidir ki 15 Temmuz’da milletimizin istiklal ve istikbaline kasteden FETÖ, bir fitne şebekesidir. Dinî bir grup değil, bir fesat yuvasıdır. Allah’a olan bağlılığımızı, Resûlullah’a olan muhabbetimizi, sadakamızı, kurbanımızı, mukaddes saydığımız nice değerlerimizi istismar etmiştir. Göz bebeğimiz olan gençlerimizi sinsi planlarla ana babasına ve milletine düşman hale getirmiştir. Saf ve samimi müminleri kandırarak kazandıklarını zannedenler, hakikatte yalnızca kendilerini kandırmıştır.
Değerli Müminler! Allah Resûlü (s.a.s)’in çağları aşan apaçık bir uyarısı vardır: “Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz.”4
O halde, bilinçli, sağduyulu ve dirayetli olalım. Milli ve manevi değerlerimizi istismar etmeye çalışanlara asla fırsat vermeyelim. Kur’an-ı Kerim’in rehberliği, Peygamberimizin örnekliği hayatımıza istikamet verecektir. Güvenilir kaynaklardan öğreneceğimiz sahih dinî bilgiyle yaşayalım. Vatanımızın selameti, devletimizin bekası ve milletimizin huzuru için birlik ve beraberliğimizi koruyalım.
Hutbemi bitirirken geçmişten günümüze vatan uğruna canını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi minnet ve şükranla yâd ediyoruz. 1 Hac, 22/38. 2 Tirmizî, Birr, 18. 3 Bakara, 2/11,12. 4 Buhârî, Edeb, 83. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
Tarih: 24.07.2020


AYASOFYA: FETHİN NİŞANESİ, FATİH’İN EMANETİ Muhterem Müslümanlar! Bugü n, Ayasofya’nın kubbelerinde yeniden tekbir, tehlil ve salavatların yankılandığ ı, minarelerinden ezan ve salâların yü kseldiğ i gü ndü r. Evlad-ı Fatihan’ın hasreti, ulu mabedin sessizliği sona eriyor. Ayasofya Cami-i Şerifi bugün yeniden mümin ve muvahhit cemaatine kavuşuyor. Bizleri böyle şerefli ve tarihî bir günde bir araya getiren Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun. “Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır! Ve o asker, ne güzel askerdir!”1 buyurarak fethi müjdeleyen Resûl-i Ekrem Efendimize salat ve selam olsun. Bu müjdeye nail olma aşkıyla yollara düşen İstanbul’un manevi mimarı Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri başta olmak üzere, ashab-ı kirama, onların kutlu izinden gidenlere, Anadolu’yu bize vatan eylemiş, korumuş ve emanet etmiş olan bütün şehit ve gazilerimize selam olsun. Çağının en gelişmiş teknolojisini üreten, gemilerini karadan yürüten, Allah’ın izni ve inayetiyle İstanbul’u fetheden, sonra da bu aziz şehrin tek bir taşına bile zarar gelmesine izin vermeyen, o genç ve dirayetli padişaha, Fatih Sultan Mehmet Han’a selam olsun. Ayasofya, asırlar öncesinden gelen gül rengi bir muştudur. Ayasofya, fethin nişanesi ve
kıyamete kadar cami olması kaydıyla onu vakfeden Fatih’in emanetidir. Bu nadide emanetin cemaatine kavuşması için dü nden bugü ne canla başla emek veren bü yü klerimize, ilim ve fikir insanlarımıza, irfan ve ihsan ö ncü lerimize, tü m kardeşlerimize selam olsun. Aziz Müminler! Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması, beş asır boyunca cami olarak müminleri bağrına basan mukaddes bir mekânın, aslî vasfını kazanmasıdır. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması, başta Mescid-i Aksa olmak üzere, yeryüzünün bütün mahzun ve mazlum mescitlerinin ümide kavuşmasıdır. Ayasofya’nın ibadete açılması, temeli tevhid, tuğ lası ilim, harcı erdem olan medeniyetimizin yü kselmeye devam edişidir. Kıymetli Müslümanlar! Bizim medeniyetimiz, cami merkezli bir medeniyettir. Camilerimiz, birlik ve dirliğimizin, ilim ve irfanımızın kaynağıdır. Yüce Rabbimiz, cami ve mescitleri imar edenler hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yolda oldukları umulanlar bunlardır.”2 Bir caminin yapılması ve varlığını koruması için gayret gösteren kimseleri Peygamberimiz cennetle müjdeler: “Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah da ona cennette bu mescidin benzeri bir köşk bina eder.”3 Aziz Müslümanlar! Şimdi bize düşen, birlik ve kardeşlik şuuruyla camilerimizi canlı tutmaktır. Camilerimizi hayatımızın merkezine almaktır. Kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla camilerimizde olmak, camilerimizle hayat bulmaktır. Ayasofya Cami-i Şerifi’nin ifade ettiği ulvi anlamlara sahip çıkmak için daha büyük bir inanç, azim, kararlılık, heyecan ve özveri ile çalışmaktır. 1 Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 335. 2 Tevbe, 9/18. 3 Müslim, Zühd, 44.
 
Tarih: 31.07.2020

KURBAN BAYRAMI: TAKVA YOLCULUĞU Muhterem Müslümanlar! Okuduğum Kevser suresinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik. O halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes! Doğrusu sana kin tutan, soyu kesik olanın ta kendisidir.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Bugün ilk işimiz, bayram namazı kılmak, sonra dönüp kurban kesmektir. Kim böyle yaparsa sünnetimize uymuş olur.”2
Aziz Müminler! Bugün imanımızı pekiştiren, yüreklerimizi buluşturan, şükrümüzü artıran Kurban Bayramı. Bugün kurban ibadetinin eda edildiği, dua ve gayretin takva ve teslimiyetle güçlendiği gün. Bizleri bu müstesna güne kavuşturan Cenâb-ı Hakk’a sonsuz hamd ü senalar olsun. Bayramları barış ve sevinç günleri ilan eden Sevgili Peygamberimize salat ve selam olsun.
Kıymetli Müslümanlar! Bütün ibadetlerimizin olduğu gibi, kurbanlarımızın da en önemli gayesi Rabbimize kulluğumuzu, tazim ve muhabbetimizi sunmaktır. Takva şuuruna ulaşarak Rabbimizin razı olduğu kullar zümresine ilhak olmaktır. İnşallah bu bilinçle kurbanlarımızı keseceğiz. Hz. İbrahim’in
sözüne sadık oluşunu, Hz. İsmail’in Rabbine teslim oluşunu kendimize örnek edineceğiz.
Değerli Müminler! Bu bayram, temizlik konusunda her zamankinden daha fazla duyarlı olmaya ihtiyacımız var. Peygamberimizin “Temizlik imanın yarısıdır.”3 hadis-i şerifini hatırlamaya, mümine yakışır bir hassasiyetle hareket etmeye ihtiyacımız var. Korona salgınıyla mücadele ettiğimiz şu günlerde, tedbirlere uymaya, samimiyetle ibadet ederken kendimizi ve çevremizi korumaya mecburuz.
Kardeşlerim! Kurbanlarımız bize emanettir. Onları incitmeyelim. Şefkatli ve özenli davranalım. Bayramlar sevinç günleridir. Komşularımızı, akrabalarımızı, hasta, yaşlı ve yalnız kardeşlerimizi bu sevince ortak edelim. Mübarek günlerde dargınlıklara ve küskünlüklere son verelim. Bayramın huzurunu hep birlikte yaşayalım. Ancak hastalıkların yayılmasına sebep olarak bu kıymetli günleri hüzne çevirmeyelim. Maske ve güvenli mesafe kuralına riayet edelim. Bayram günlerinde ve salgın süresince tokalaşmaya, kucaklaşmaya ve musafahaya ara verelim. Ayrıca Arefe günü sabah namazıyla başladığımız ve bayramın dördüncü günü ikindi namazıyla birlikte tamamlayacağımız teşrik tekbirlerini unutmayalım.
Kıymetli Müminler! Hutbemi bitirirken sizleri bayram süresince kurban kesiminde, ziyaretleşmede, bilhassa trafikte anlayışlı ve sabırlı olmaya davet ediyorum. Yüce Rabbimiz, bizleri her türlü kaza ve beladan muhafaza buyursun. Salgın hastalıklardan, savaş ve acılardan halâs eylesin. Nice bereketli bayramlarda buluştursun. Allah’ın selamı, rahmeti, ikram ve inayeti üzerimize olsun! Bayramımız mübarek olsun! 1 Kevser, 108/1-3. 2 Buhârî, Îdeyn, 3. 3 Tirmizî, Deavât, 86.
 
MÜMİNCE BİR DUYARLILIK: İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMAK
Muhterem Müslümanlar! Kâinatın yaratılışında ve varlık âleminin birbirleriyle ilişkisinde asıl olan iyiliktir. Yüce dinimiz İslam’ın gönderiliş gayesi de iyiliğin yeryüzünde hâkim olması, kötülüğün ortadan kalkmasıdır. Müslüman; iyi bir insan, salih bir kul, erdemli bir birey olmalıdır. Ancak aynı zamanda bünyesinde var olan iyilik niyetini ve kötülükle mücadele gayretini topluma da yansıtmakla sorumludur. Bu sorumluluğun adı, emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’lmünker, yani iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmaktır. Cenâb-ı Hak, imanlı, vicdanlı ve duyarlı bireylerden oluşan İslâm ümmetini Kur’an’da şöyle anlatır: “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.”1 Aziz Müminler! İman ve iyilik birbirinin ayrılmaz eşidir. Peygamberimizin ifadesiyle, “İyilik güzel ahlâktır.”2 Dolayısıyla hayatta adalet, merhamet, saygı, dürüstlük, vefa ve hoşgörü gibi, güzel ahlâka dair ne varsa, hepsi birer iyiliktir. Mümin ise iyiliğin temsilcisidir. Bir yandan davranışlarıyla iyiliği yaşatırken, diğer yandan da hikmetli bir dille, güzel öğütle, doğru bilgiyle çevresini iyiliğe davet eder.
Peygamberimizin tavsiyesine uyarak, hayatı kolaylaştırır, zorlaştırmaz; insanları müjdeler, nefret ettirmez.3 Mümin, hüsn-i zan besler, iyi düşünmenin ve iyiyi söylemenin imanın gereği olduğunu bilir. İnsanlara karşı iyi niyet besler ve şefkatli davranır. Hayatının her alanında safiyetin, dürüstlüğün ve doğruluğun yanında yer alır. Mümin, kötülüklerin son bulması için elinden gelen gayreti gösterir. Kötülüğe göz yummaz, dilini yalan ve iftirayla, zihnini su-i zanla kirletmez. Fitne ve dedikodu ateşine odun taşıyan asılsız sözlerin peşine düşmez. Zira o bilir ki insanların şeref ve haysiyetleri birbirine emanettir. Emanete hıyanet ise kötülüğün bir şubesidir. Kıymetli Müslümanlar! Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurur: “İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın asgarî gereğidir.”4 O halde, bilgimiz ve tecrübemiz, gücümüz ve imkânımız nispetinde daima iyiliği tavsiye edelim, kötülüklere engel olalım. Bunun her birimizin üzerine dinî bir vecibe ve insanî bir vazife olduğunu unutmayalım. İyiliğin yayılması ve kötülüğün engellenmesi uğruna attığımız her adımın bir sevabı olacağına gönülden inanalım. Muhterem Müminler! Hutbemin sonunda önemli bir hususu hatırlatmak istiyorum. Kendimizin, sevdiklerimizin ve toplumumuzun sağlığını korumak için salgınla mücadelede tedbiri elden bırakmayalım. Hastalığı hafife almayalım, gerekli özeni gösterelim. Maske, mesafe ve temizlik konusunda kararlı davranalım. İyiliğimiz, sağlığımız ve güvenliğimiz için özveriyle çalışan kardeşlerimizin işlerini zorlaştırmayalım. Böyle önemli bir konuda ihmal ve kusurumuzun hem insanlara hem de Cenâb-ı Hakka karşı bize vebal yüklediğini unutmayalım.
1 Âl-i İmrân, 3/110. 2 Müslim, Birr ve Sıla, 14. 3 Buhârî, Cihâd, 164. 4 Müslim, Îmân, 78. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
ŞÜKREDEN HUZUR BULUR Muhterem Müslümanlar! Peygamber Efendimiz bir gece namaz kılarken o kadar çok ağladı ki, sakalından süzülen gözyaşları göğsüne hatta yere damladı. Bu hali gören Hz. Âişe hayret ederek, “Yâ Resûlallah! Yüce Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği halde niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.s) şöyle cevap verdi: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”1
Aziz Müminler! Peygamberimizin gözyaşlarında saklı olan şükür, yapılan iyiliğin değerini bilmek ve iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Namazın anlamında var olan şükür, maddi ve manevi bütün nimetlerin asıl sahibinin Allah Teâlâ olduğunu idrak etmektir. Kulun dilinde daim olan şükür, Allah’a gönülden itaat edip günahlardan uzak durmak suretiyle, nimete minnettar olmaktır.
Kıymetli Müslümanlar! Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Artık siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin!”2
Rabbimiz Vehhâb’dır, Rezzâk’tır, Melik’tir, Kerîm’dir. Küçük-büyük, zenginfakir, güçlü-zayıf her insan, hayatını ancak O’nun verdiği imkân ve ikram sayesinde sürdürebilir. Bu gerçeğin farkında olmak, kadir
kıymet bilmek ve Nimetin Sahibi’ne şükretmek, mümin bir kul olmanın vazgeçilmez gereğidir.
Mümin, Rabbine olan minnettarlığını bütün varlığıyla hisseder, dile getirir ve gösterir. Kalbiyle şükreder; Rabbini daima gönlünde taşıyarak O’na karşı borçlu olduğunu bilir. Diliyle şükreder; Rabbini her an övgüyle anar. Bedeniyle şükreder; elini, dilini, gözünü, kulağını iyi işlerde kullanarak her türlü çirkinlikten uzak tutar.
Mümin bilir ki aklın şükrü iman etmek ve faydalı bilgi üretmek, ilmin şükrü bildiğini öğretmek ve uygulamak, malın şükrü ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak, sağlığın şükrü ise hayırlı bir insan olmak için çalışıp çabalamaktır.
Değerli Müminler! Peygamber Efendimiz buyurur ki, “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.”3 O halde, mümin, kendisine yapılan hiçbir iyiliği küçük görmez; nankörlük ve kibir göstermez. Anne babası, eşi ve çocukları başta olmak üzere, iyilik gördüğü herkese teşekkür etmekle mutlu olur.
Aziz Müslümanlar! Rabbimiz, Şekûr’dur; yaptığımız faydalı işleri ödüllendirir. Hırslı ve açgözlü davranmayan, aksine kanaatkâr ve nimete razı olan kullarını sever. Hutbemi bu hakikati anlatan bir ayetle bitiriyorum: “Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’”4 1 Buhârî, Teheccüd, 6; Müslim, Sıfâtü’l-münâfikîn, 79; İbn Hibbân, Sahîh, II, 386. 2 Bakara, 2/152. 3 Tirmizî, Birr, 35. 4 İbrahim, 14/7. Din Hizmetleri Gene
 
ALLAH’IN DİNİNİ YÜCELTME GAYRETİ Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Hoşunuza gidecek bir şey daha var: Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi, müminleri müjdele.”1 Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim, Allah’ın sözü yücelip hâkim olsun diye savaşırsa o, Allah yolundadır.”2 Aziz Müminler! Ağustos ayı, Anadolu’nun kapılarını barışa ve adalete açan şanlı milletimizin, hakkı hâkim kılma yolunda kazandığı nice zafere şahittir. İmanımız ve istiklâlimiz, vatanımız ve istikbâlimiz için nice zor zamanları göğüsledik. Sabrettik, canla başla mücadele ettik ama hiçbir zaman yılmadık, yıkılmadık, ümitsizliğe kapılmadık. Allah’a güvendik ve O’nun yardımıyla Malazgirt’ten Mohaç’a, Sakarya’dan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne kadar şan ve şerefle dolu nice sayfayı tarihimize ekledik. Kıymetli Müslümanlar! Vatan, Cenâb-ı Hakk’ın insana bahşettiği en değerli nimetlerden biridir. Çünkü vatan, güvendir, huzurdur, umuttur, namustur. Bu aziz vatan, Allah’a verdiği ahdi tutup canından vazgeçen şehitlerimizin, cepheden cepheye koşan gazilerimizin mukaddes emanetidir. İstiklal Marşımız, bu gerçeği şöyle anlatır: Bastığın yerleri “Toprak!” diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
O halde, her akşam bağrında güvenle uyuduğumuz, her sabah seherinde özgürlüğe uyandığımız bu cennet vatanın kıymetini bilelim. Vatan sevgimizden aldığımız güçle, gece gündüz demeden milletimizin iyiliği, mutluluğu, refahı için çalışalım. Birliğimizi, dirliğimizi ve kardeşliğimizi her türlü menfaatin üstünde tutarak koruyalım. Vatanımızın her karış toprağını ve milletimizin her bir ferdini korumanın boynumuzun borcu olduğunu unutmayalım. Değerli Müminler! Geçen hafta yeni bir hicri yıla girdik. Yarın ise 10 Muharrem Âşûrâ gününü idrak edeceğiz. Peygamber Efendimiz, Ҽûrâ günü tutulan orucun, bir önceki yılın günahlarına kefaret olmasını Allah’tan ümit ediyorum.”3 buyurmuştur. Muharrem’in dokuzuncu veya on birinci gününü de Âşûrâ gününe ekleyerek iki gün oruç tutmayı müminlere tavsiye etmiştir.4 Âşûrâ günü, aynı zamanda Şehitlerin Efendisi Hz. Hüseyin’in ve beraberindeki Ehl-i Beyt-i Mustafa’dan yetmiş küsur kişinin Kerbelâ’da şehadete yürüdüğü gündür. Bu elim ve hazin hadise, Peygamber aşkıyla yanan bütün mümin yüreklerin yarasıdır. Bugün Kerbelâ’ya benzer ağır yaralar almamak için bize düşen vazife, bilgili olmak ve bilinçli davranmaktır. Hz. Hüseyin gibi, son nefesimize kadar Kur’an-ı Kerim’in rehberliğine ve Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesine bağlı kalmaktır. Unutmayalım ki, şu fani dünyanın hiçbir menfaati, iman kardeşliği ile gelen bereket ve rahmetten daha üstün olamaz. Mal, mülk, makam ya da şöhret, hiçbir zaman bir müminin duasını almaktan, bir gönüle şifa olmaktan, aynı yüce ideal uğrunda fedakârlık yapmaktan daha değerli olamaz. Bu vesile ile başta Hz. Hüseyin Efendimiz olmak üzere, Kerbelâ şühedasını rahmetle anıyorum. Bu vatanın aziz şehitlerini, hassaten 30 Ağustos günü milletçe zafere ulaştığımız Kurtuluş Savaşımızda canlarını feda eden yiğit askerlerimizi, gazilerimizi ve ordularımızı yöneten kahraman kumandanlarımızı rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
1 Saf, 61/13. 2 Buhârî, Tevhîd, 28. 3 Tirmizî, Savm, 48. 4 İbn Hanbel, I, 240. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
DİN İSTİSMARINA KARŞI FERASETLİ VE BASİRETLİ OLALIM Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun; başka yollara sapmayın. Sonra onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınasınız diye Allah bunları size emretti. ”1 Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Sözlerin en doğrusu, Allah’ın kitabıdır. Rehberliğin en güzeli, Muhammed’in rehberliğidir.”2 Aziz Müminler! Yüce Dinimiz İslam; insana Rabbini tanıtmak, var oluş gayesini bildirmek, dünya ve ahiret saadetini temin etmek için gönderilmiştir. İslam, Kur’an’ın rehberliğinde, Peygamberimizin örnekliğinde şekillenmiş değerler ve kurallar bütünüdür. Müminler öteden beri bu değerlere sımsıkı sarılmış, bu kurallara uyarak İslam’ı doğru anlamak, doğru anlatmak ve doğru yaşamak için gayret göstermiştir. Ne var ki hak, hakikat ve istikamet dini olan İslam’ı, dünyevi çıkarları uğruna istismar etmeye çalışanlar da dünden bugüne var olagelmiştir. Kıymetli Müslümanlar! Din istismarı, dinin manevi otoritesini kullanarak maddi kazanç, güç, şöhret ve makam elde etmektir. Dini istismar edenler, Allah’la ve Peygamberimizle görüştüklerini iddia ederek insanların iradelerini teslim almaya yeltenir. Hatasız ve masum oldukları yalanıyla kendilerini hakikatin yegâne temsilcisi gibi göstermeye
çalışır. Sözde keramet ve rüyalarla, bidat ve hurafelerle saf Müslümanları yönetmek ister. Şifa dağıtma, kısmet açma vaadiyle insanların çaresizliklerinden menfaat devşirir. Bilhassa gençleri hedef alarak toplumun heyecanını, hayal ve ideallerini, dinî inanç ve duygularını sömürür. Din istismarcıları, kendileri gibi düşünmeyenleri dışlar, mutlak itaat göstermeyenleri ötekileştirir hatta tekfir eder. Kendilerine kayıtsız şartsız bağlılığı şart koşarak aile, millet, kültür ve kimlik bağlarını zayıflatır. Menfaati uğruna yalanı, ikiyüzlülüğü, hırsızlığı, şantajı, şiddeti meşru görür. Sonuçta hem kendisi sırat-ı müstakimden sapar, hem de başkalarını saptırır. Değerli Müminler! Din istismarı karşısında her birimize düşen, ferasetli ve basiretli davranmaktır. İstismar hareketleriyle samimi gayretleri birbirinden ayırt etmek için teyakkuzda olmaktır. Yüzyıllardır bu topraklarda dinî hayatımızı besleyen güçlü ve güvenilir maneviyat damarlarımızı tanımaktır. İslam’ı tahrif ve istismar etmek isteyenlerin bir amacının da köklü Anadolu irfanına zarar vermek olduğunu unutmamaktır. Şu da bir gerçektir ki inancı ve dinî değerleri üzerinden insanları aldatmak nasıl din istismarı ise iftira, hakaret ve ithamlarla Müslümanların tamamını zan altında bırakmak, İslam hakkında korku ve nefret oluşturmak da aynı şekilde din istismarıdır. Değerli Müminler! Son ve mükemmel dinin mensupları olarak, Cenab-ı Hak bize akıl ve irade ihsan etmiştir. Dinimizin değişmez ilkeleri, kültürümüzün değerleri ve 14 asırlık sağlam bir ilim geleneğimiz vardır. Bunların kıymetini bilelim ve hazinelerimizi heba etmeyelim. İstismara fırsat vermemek için dinimizi uzman kişilerden, iyi niyetli ve sağlam kaynaklardan öğrenelim. Ölçümüz daima Kur’an-ı Kerim’in değişmez hakikatleri ve Peygamberimizin sünnet-i seniyyesi olsun.
1 En’am, 6/153. 2 Nesâî, Îdeyn, 22.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
Tarih: 18.09.2020
ï·½ ِاءَٰٓمَ الس َنِ م ٍ اتَكَرَ بْمِهْيَلَ ا ع َنْØ*َتَفَ ا ل ْوَقَ اتَ وا و ُنَمٰ ى ا ٰٰٓرُقْ ال َلْهَ اَ نَ اْوَلَو ِ ضْرَْ . الَْو َ ُ الَقَو ِ Ù° ول ُسَر يَ الل ُ Ù° لَص ِ الل :َ هْيَلَع مَ لَسَو َ خَسِ بُهَذَخَ أْنَمَ ف ٌةَوْلُ Ø*ٌةَرِضَ خَالَمْ ا ال َذَ هَ نِإ ِيهِ فُهَ لَكِورُ ب ٍسْفَ نِةَاو ِ يهِ فُهَ لْكَارَبُ يْمَ ل ٍسْفَ ن ِ . افَرْشِإِ بُهَذَخَ أْنَمَو BEREKET: MANEVİ BOLLUK
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyurur: “O memleketlerin ahalisi iman etseler
ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne
gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık.”1
Peygamber Efendimiz (s.a.s) ise bizi şöyle
uyarır: “Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim
bu mala cömert bir gönülle sahip olursa, malı
bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamah dolu bir kalple bu malı isterse, malının bereketi kaçar.”2
Aziz Müminler!
Okuduğum ayet-i kerime ve hadis-i şerif bize
bereketin sırrını öğretmektedir: Hayatına bolluk
gelsin istiyorsan, elindekileri biriktirmeye değil
paylaşmaya bak! Çünkü mal, ilim, rızık ve sevgi
ancak paylaşınca artar. Bereket, gönül zenginliği ve
cömertlikle gelir. İsraftan, hırs ve tamahtan, nimete
karşı nankörlükten ve cimrilikten uzak dur! Zira
bereket, sahip olduklarına esir düşmeden yaşayarak
ulaştığın huzurdur. Yalan, riya, gösteriş, aldatma ve
haksızlıktan kaçın! Çünkü günahlar ve ahlaki
zafiyetler bereketi yok eder. Bereket, Allah’a
teslimiyetle, kanaat ve şükürle, doğruluk ve
dürüstlükle, tevazu ve tevekkülle elde edilir.
Kıymetli Müslümanlar!
Ömrümüzün bereketi; iman, ibadet, salih
amel ve güzel ahlaktır. Gönlümüzün bereketi
Kur’an-ı Kerim’dir. Hanemizin bereketi ülfet,
muhabbet ve merhamettir. Malımızın bereketi,
zekât, infak ve sadakadır. Ticaretimizin bereketi,
dürüstlük, alın teri ve helal kazançtır. Çalışmamızın
bereketi, işimizin hakkını vermek ve özverili
olmaktır. İlmimizin bereketi, öğrendiğimizle amel
etmek ve bilgimizi paylaşmaktır. Zamanımızın
bereketi onu heba etmemek, kıymetini bilip
değerlendirmektir. Neslimizin bereketi İslam’a ve
insanlığa hayırlı evlat yetiştirmektir.
Değerli Müminler!
Cenâb-ı Hak, Tebâreke ve Teâlâ’dır;
bereketin yegâne kaynağı, yüceler yücesidir. Zü’l
Celâl-i ve’l-İkrâm’dır; azamet sahibidir ve
cömerttir. O halde kulluk ve ibadetimizle, dua ve
niyazımızla varlığın özüne bereketi yerleştiren
Rabbimize yönelelim. Huzur ve mutluluğu çok
olanda değil, bereketli olanda arayalım.
Unutmayalım ki biz niyetimizi Rahmanın rızasına
bağlarsak, O Kudret Sahibi de bereket kapılarını
bize açacaktır.

1 A’raf, 7/96. 2 Buhârî, Zekât, 50.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
CAMİ VE İLİM
Muhterem Müslümanlar! Peygamber Efendimiz, Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde ilk iş olarak bir mescit inşa ettirmişti. Bu mescidin hemen bitişiğinde ise ashâb-ı kirâm için yatılı eğitim merkezi işlevi gören bir gölgelik yaptırmıştı. Bir muallim olarak gönderilen Rahmet Peygamberi (s.a.s), böylelikle Mescid-i Nebevî’de ilim ile ibadeti buluşturmuş ve Medine’nin merkezine yerleştirmişti. Nitekim ilk vahiy, ona şöyle seslenmişti: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle yazmayı öğreten, böylece insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.”1
Aziz Müminler! Yüce dinimiz İslam’a göre, iman ahlâktan, ibadet edepten ve bilgi hikmetten ayrı düşünülemez. Cami, hayatın merkezi ve şehrin kalbi olduğu gibi, aynı zamanda ilim ve hidayet yuvasıdır. Âlemlerin Rabbi’ne kulluğumuzu arz ettiğimiz camilerimiz, aynı kubbe altında bizleri vahdet bilincine, birlik ve kardeşlik ruhuna eriştirir. Minareler tevhide, ezanlar ibadete davet

ederek imanımızı ve umudumuzu pekiştirir. Aynı mihraba yönelerek Cenâb-ı Hakkın rızası için secdeye kapanırız. İyiliği emreden, kötülükten sakındıran, İslâm’ın hakikatini öğreten hutbe ve vaazlar ise, hayatımıza yön verir. Peygamber Efendimiz, Allah’ın mescitlerinden birinde toplanıp Kur’an-ı Kerim okuyan ve onu müzakere edenlerin üzerine sekînet ve rahmet ineceğini müjdelemiştir.2
Kıymetli Müslümanlar! Her yıl 1-7 Ekim tarihleri arası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak idrak edilmektedir. Bu yılın teması, “Cami ve İlim” olarak belirlenmiştir. Hafta boyunca camilerimizin medeniyetimizdeki yerini ve hayatımızdaki anlamını yeniden hatırlayacağız. Ömrünü din hizmetine adayan fedakâr hocalarımızı, camileri inşa ve ihya eden aziz milletimizi rahmet ve minnetle yâd edeceğiz. Açılışıyla büyük bir coşku ve mutluluk yaşadığımız Ayasofya Camii’nin ibadet ve ilim tarihimizdeki yerini işleyen bir sempozyum düzenleyeceğiz.
Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Hutbemi Peygamberimizin şu hadisiyle bitiriyorum: “Beldelerin Allah’a en sevimli olan mekânları, camilerdir.”3

1 Alak, 96/1-5. 2 Müslim, Zikir, 38. 3 Müslim, Mesâcid, 288.
 
Tarih: 02.10.2020
ï·½
. ير ۪صَ بَ ونُلَمْعَ ا ت َمِ بُٰ اللّه َ وْْۜمُتْنُ ا ك َ مَنْيَ اْمُكَعَ مَوُهَو َ ُ الَقَو ِ Ù° ول ه ُسَر يَٰ اللّ ُ Ù° ل ه َص ِ اللّ :َ هْيَلَع مَٰلَسَو َ َ ا اكَرَ يُهَٰنِإَ فُاهَرَ تْنُكَ تْمَ لْنِإَ فُاهَرَ ت َكَٰنَأَ كََٰ اللّ َدُبْعَ تْنَ أُ ان َسْØ*ِْ لْ . MURAKABE VE MUHASEBE BİLİNCİ Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. ”1
Okuduğum hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “İhsan, sanki O’nu görüyormuş gibi Allah’a kulluk etmendir. Sen O’nu göremesen de O seni görmektedir.”2
Aziz Müminler! Yüce Allah, kâinatın gözbebeği olarak yarattığı insanı başıboş bırakmamış, kendi haline terk etmemiştir. İnsan, daima ilahi bir denetim ve gözetim altındadır. Vakti geldiğinde muhasebe edilmek üzere bütün yapıp ettiklerimiz kaydedilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle ifade edilir: “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında yaptıklarını gözetleyen ve kaydeden hazır bir melek bulunmasın.”3
Kıymetli Müslümanlar! Dünya ahiretin tarlasıdır. Her gelen göçer ve her kul ektiğini biçer. Kim dünyada zerre miktarı iyilik yaparsa, onun karşılığını görecektir. Kim de zerre miktarı kötülük yaparsa, ahirette bununla yüzleşecektir.4 Rabbimiz, “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın!”5 buyurarak ahiret için hazırlıklı olmamızı emreder. Bizleri murakabeye yani iç dünyamıza dönerek bir muhasebe yapmaya davet eder.
Murakabe, niçin yaratıldığımızı, nereden gelip nereye koşmakta olduğumuzu kendimize sormaktır.
Hatalarımızın ve günahlarımızın hesabını tutarak telafi etmek için uğraşmaktır. Allah’ın her an bizimle beraber olduğu bilinciyle yaşamaktır. İmanımızdan güç alıp aklımızı kullanarak nefsimize hâkim olmaktır. Şeytanın tuzaklarına ve dünyanın bitmek bilmez arzularına kapılmamak için daima uyanık olmaktır. Murakabe, gönlünü Allah’a bağlayarak samimiyetle ibadet etmek, hayırda ve takvada yarışmaktır.
Değerli Müminler! Kendini bilerek ve Rabbine güvenerek yaşamak, bir Müslüman’ın hayat sermayesidir. Geçmişinden ders alarak bugünün değerini bilen, geleceğini iman ve ihsan üzerine planlayan kişi, kemale erer. Nitekim Peygamberimiz de bizleri böyle bir iç denetime çağırmaktadır: “Kıyamet günü insan şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe, Rabbinin huzurundan bir yere kıpırdayamaz: Ömrünü ne uğruna tükettiğinden, gençliğini nasıl geçirdiğinden, malını nereden kazandığından, nereye harcadığından ve bildiği ile amel edip etmediğinden.”6
Aziz Müslümanlar! Hutbemi bitirirken, salgın hastalıkla mücadele hususunda da kendimizi muhasebe etmemiz gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Bu mücadelede üzerimize düşen bilinçli davranmaktır. Zira alınan tedbirler kadar, bu tedbirlere uyma konusundaki hassasiyetimiz de son derece önemlidir. Rehavete ve ihmalkârlığa kapılmayalım. Uyarılara kulak verelim ki kul hakkına girmeyelim. Hastalığın başlangıcından bugüne kadar gösterilen gayretleri boşa çıkarmayalım. Bu vesileyle salgınla mücadele sürecinde vefat eden başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere bütün kardeşlerimizi şehâdet mertebesine eriştirmesini, hastalarımıza acil şifalar ihsan etmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
1 Hadîd, 57/4. 2 Buhârî, Tefsir, Lokman, 2. 3 Kâf, 50/18. 4 Zilzâl, 99/7,8. 5 Haşr, 59/18. 6 Tirmizî, Sıfatu’l-kıyâme, 1.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
MÜMİNİN YUMUŞAK HUYLULUĞU
Muhterem Müslümanlar! Din-i mübîn-i İslam’da iman, ibadet ve güzel ahlak bir bütündür. Yüce dinimiz biz müminlere samimiyetle ibadete devam etmenin yanı sıra, güzel ahlak sahibi ve geçim ehli olmayı öğütler. Bilhassa ailemizle, komşularımızla, akraba ve arkadaşlarımızla iyi niyet, hakkaniyet ve merhamete dayalı ilişkiler kurmamızı ister. Muhatap olduğumuz herkesi Allah’ın yarattığı ve gözettiği bilinciyle saygılı ve nezaketli davranmamızı tavsiye eder.
Aziz Müminler! Peygamber Efendimiz (s.a.s) insanlık için en güzel örnektir. O, bizlere erdemli bir kul olmanın ve insanlarla güzel geçinmenin yollarını bizzat yaşayarak öğretmiştir. Allah Resûlü (s.a.s), yumuşak huylu, zarif ve ince ruhlu bir insandı. Edep, hayâ ve tevazu sahibiydi. Çevresindekilere huzur ve güven verir, korku ve endişe yaymazdı. Ailesine ve ashabına karşı yüreği sevgi ve şefkat doluydu. İyi günde olduğu kadar, zor zamanda da sabırlı, hoşgörülü ve affediciydi. Cenâb-ı Hak, Peygamberimizin bu vasfını şöyle övmüştür: “Sen onlara Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz onlar etrafından dağılır giderlerdi.”1

Kıymetli Müslümanlar! Sevgili Peygamberimizi rehber edinen müminler olarak, hasbi ve samimi davranmayı prensip edinelim. Vefalı ve fedakâr, temiz özlü ve doğru sözlü olmak için emek verelim. Unutmayalım ki, riyâkar, menfaatçi, kibirli ve ikiyüzlü kişi, Allah katında da insanlar arasında da sevgi ve değer göremez. İyi huylu bir müminin hayatında kötü söze, kaba davranışa, şiddet ve nefrete yer yoktur. Zira o, Peygamberimizin şu sözlerini daima hatırında tutar: “Mümin cana yakındır. İnsanlarla yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”2 “Kendisi cehennem ateşine ve cehennem ateşi de kendisine haram olan kişiyi size bildireyim mi? Cana yakın, yumuşak huylu, kolaylaştırıcı kimse.” 3
Değerli Müminler! İçinde yaşadığımız bu aziz milletin ve bu müstesna toplumun değerini bilelim. Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu paylaşalım. Hal ve hareketlerimizle birbirimize sükûnet, huzur ve muhabbet aşılayalım. Başta eşimiz ve çocuklarımız olmak üzere güler yüzümüzü, güzel sözümüzü, insaf ve anlayışımızı kimseden esirgemeyelim. Böylelikle hem kendimiz hem de çevremizdekiler için hayatı kolaylaştıralım.
Aziz Müslümanlar! Hutbemin sonunda, işgal atındaki topraklarını kurtarma mücadelesinde şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
1 Âl-i İmrân, 3/159. 2 İbn Hanbel, II, 400. 3 Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 45.
 
CAMİ: ALLAH’IN EVİ, MÜMİNLERİN ESERİ
Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah da ona cennette bu mescidin bir benzerini bina eder.”2
Aziz Müminler! Cuma gününün şu icabet vaktinde Rabbimize kulluğumuzu arz etmek üzere bir araya geldiğimiz camilerimiz Allah’ın evi, müminlerin eseridir. Yalnızlıktan bunalan ruhlarımıza şifa, hayat telaşıyla yorulan gönüllerimize devadır. Mahallelerimizin
kalbi, şehirlerimizin ruhu, aziz milletimizin ve ümmet-i Muhammed’in güvenli yuvasıdır.
Kıymetli Müslümanlar! Salgın hastalıkla mücadele sürecinde millet olarak paylaşmanın, dayanışmanın, merhamet ve kardeşliğin en güzel örneklerini verdik. Allah yolunda yardımlaşmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşadık. Bugün de Başkanlığımızın öncülüğünde yurt içinde ve yurt dışında inşası devam eden camilerimiz için bir yardım seferberliği başlatıyoruz. Dua ve desteklerinizle bu camilerimizi bir an önce tamamlayıp ibadete açacağız. İnşası biten camilerimizde ezanlar yükselecek, mümin gönüller omuz omuza saf tutacak, alınlar secdeyle buluşacak inşallah. Cuma namazının ardından siz kıymetli cemaatimizi az çok demeden bu hayır yarışına katılmaya davet ediyorum.
Cenâb-ı Hak, yardımlarımızı, infak ve sadakalarımızı dergâh-ı izzetinde kabul buyursun. Her türlü kaza ve beladan bilhassa salgın hastalıktan bir an önce kurtulmamıza vesile kılsın. Hak Teâlâ Hazretleri, geçmişten günümüze camilerimizin imar, inşa ve ihyasına öncülük eden, destek olan, yardımda bulunan, ibadet aşkıyla camilerimize hizmet eden kardeşlerimizden dâr-ı bekâya irtihal edenlere rahmet eylesin. Hayatta olanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür nasip eylesin.

1 Tevbe, 9/18. 2 Müslim, Zühd, 44.
 
MEVLİD-İ NEBİ Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Andolsun ki Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp tertemiz yapan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Bana itaat eden, Allah’a itaat etmiştir. Bana isyan eden, Allah’a isyan etmiştir.”2
Aziz Müminler! Yüce Allah, Hz. Âdem’den itibaren müjdeleyici ve uyarıcı olarak nice peygamber göndermiştir. Peygamberler aracılığıyla insanları tevhide ve kulluğa, hakkı benimseyip erdemli yaşamaya davet etmiştir. Peygamberler asırlar boyunca Allah’ın dinini tebliğ etmiş, iyiliğin yayılması ve kötülüğe engel olunması yolunda insanlığa örnek olmuştur. İlâhî vahiy alan bu şerefli elçiler zinciri, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) ile nihayete ermiştir.
Kıymetli Müslümanlar! Resûl-i Ekrem Efendimiz, insanlığın umudu, müminlerin sevgilisi, âlemlerin rahmet vesilesidir. Kur’an-ı Kerim’i bize aktaran, anlatan ve yaşayarak öğreten odur. Dünyada huzur ve güvenin, ahirette sonsuz mutluluğun
anahtarı, onu model almak ve onun gibi yaşamaya gayret etmektir. Zira o, bize şöyle seslenir: “Kim Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı ve peygamber olarak Muhammed’i kabul ederse, imanın tadını alır.”3
Değerli Müminler! İmanın manasını bize anlatan, mümin olmanın gereği olarak namazdan oruca, hacdan zekâta her bir ibadetimizi nasıl yerine getireceğimizi bize gösteren Sevgili Peygamberimizdir. İyi bir insan, salih bir kul, olgun bir mümin olmayı bize öğreten odur. Nitekim o kendisini şöyle anlatır: “Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”4
Son Peygamber’in hayatına baktığımızda görürüz ki, iman ve ibadet ancak güzel ahlakla kemale erer. Sünnet namazları kılmak nasıl ondan bize miras kalmışsa, samimi ve dürüst olmak, can taşıyan her varlığa şefkat ve merhamet göstermek, adaletten ayrılmamak, ailenin değerini bilmek ve mümin kardeşliğinin hakkını vermek de aynı şekilde onun sünnetidir.
Muhterem Müminler! Önümüzdeki Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece, Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa (s.a.s)’in dünyayı teşriflerinin yıl dönümü olan Mevlid Gecesini idrak edeceğiz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Mevlid-i Nebi Haftasını kutlayacağız. Başkanlığımız bu yıl Mevlid-i Nebi Haftasının temasını “Peygamberimiz ve Çocuk” olarak belirlemiştir. Bu vesileyle Peygamberimizi daha yakından tanımaya, anlamaya ve bilhassa çocuklarla iletişimini yeniden hatırlayarak hayatımıza taşımaya gayret edeceğiz. Mevlid-i Nebi gecemizi tebrik ediyor, haftamızın İslâm âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
1 Âl-i İmrân, 3/164. 2 Müslim, İmâre, 33. 3 Müslim, İman, 34. 4 İbn Hanbel, II, 381.
 
PEYGAMBERİMİZ VE ÇOCUK Muhterem Müslümanlar! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Servet ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”1
Aziz Müminler! Çocuk, bize bahşedilmiş nimetlerin en sevimlisidir. Yuvalarımızın en masum misafiri, hanelerimizin bereketidir. Onlar, hayatımızın neşesi, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle göz aydınlığımızdır. Amel defterimizi daima açık tutacak olan iyilik kaynağımızdır. En nadide emanetimiz, varlığı ve yokluğu ile imtihan vesilemizdir.
Kıymetli Müslümanlar! Çocuklarımızla ilişkilerimize yön veren en değerli rehberimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimizdir. O, yaratılmışlar içinde en çok çocukları sevmiştir. En çok çocuklara açılmıştır onun merhamet yüklü yüreği. Çocukların başını okşayarak, onları bağrına basarak, öpüp koklayarak göstermiştir engin merhametini. Çocukları ve torunlarının yanı sıra etrafındaki tüm çocuklar onun şefkatinden doyasıya nasiplenmiştir.

Değerli Müminler! Resûl-i Ekrem, çocuklara değer verir, onlara değerli olduklarını hissettirirdi. Yanı başında çocuklara yer ayırır, bir şey ikram ederken önce çocuklardan başlardı. Yanlarından geçerken selâm verip hatırlarını sorardı. Bazen onlarla şakalaşır, hatta oyunlarına eşlik ederdi. Üzülmelerine, güven duygularının zedelenmesine müsaade etmezdi. Hangi hatayı işlemiş olursa olsunlar, onları sabırla dinler, öğütler verirdi. Kız çocuklarına ve yetimlere ayrı bir önem verir, onları en aziz emanet bilir, hor görülmelerine asla izin vermezdi. Peygamberimizin bütün gayreti çocukların şahsiyetli bir şekilde büyümeleri, imanlı ve güzel ahlaklı bir nesil olarak yetişmeleri içindi.
Aziz Müslümanlar! Bugün insanlık Peygamber Efendimizin çağları aşan örnekliğine her zamankinden daha fazla muhtaçtır. O halde “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.”2 buyuran Sevgili Peygamberimize kulak verelim. Özümüzle, sözümüzle, davranışımızla çocuklarımıza örnek olalım. Onları ilgimizden ve sevgimizden mahrum bırakmayalım. Şefkat ve merhametle, Allah’a kulluk ve sorumluluk bilinci ile yetiştirelim. Maddi ihtiyaçlarının yanında manevi ihtiyaçlarını da gözetelim. Unutmayalım ki çocuğa gösterilen sevgi ve ilgi, verilen ahlak ve değer eğitimi dünya ve ahiretimiz için en hayırlı yatırımdır.
1 Kehf, 18/46. 2 Tirmizî, Birr, 33; İbn Hanbel, IV, 77.
 
MÜMİN SORUMLULUK SAHİBİDİR Muhterem Müslümanlar! Cenâb-ı Hak, insanı akıllı, saygıdeğer ve sorumluluk sahibi bir varlık olarak yaratmıştır. Yüce Rabbimiz, İslâm’ın ilkeleri arasında, her insan için doğuştan kazandığı haklar ve üstlenmesi gereken sorumluluklar belirlemiştir. İmanla başlayan bu sorumluluklara riayet edenleri, dünya ve ahiret mutluluğuyla müjdelemiştir. Mümin olarak bizler, öncelikle kendisine bütün varlığımızı borçlu olduğumuz Yüce Rabbimiz karşısında sorumluluk taşırız. O’na gönülden inanmak, sevgiyle bağlanmak, itaat etmek, emir ve yasaklarına titizlikle riayet etmek müminler olarak en önemli görevimizdir. Sonra kendimize ve çevremize karşı sorumluluklarımızı yerine getiririz. Helâl, güzel, doğru, iyi olan ne varsa hayatımıza dâhil eder; haramdan, çirkinlikten, yanlış ya da kötü olan her türlü işten uzak durmaya çalışırız. Biliriz ki, Rabbimizin rızası da, O’nun bize emanet ettiği her bir canın huzuru da bizim sorumluluk duygumuzda saklıdır.
Değerli Müminler! Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?”1 Demek ki, sorumsuz, savruk, ilkesiz, idealsiz bir hayat, insana yakışmaz. Her davranışın, bu dünyada bir sonucu, ahirette de Allah tarafından verilecek bir karşılığı vardır.

Namaz kılmak gibi, merhametli olmak da müminin sorumluluğudur. Oruç tutmak gibi, dara düşene el uzatmak da insanî ve İslâmî bir görevdir. Zekât vermek gibi, her işi dürüst ve hilesiz yapmak da bizim kulluk vazifemizdir.
Kardeşlerim! Allah Resûlü (s.a.s) bir hadis-i şerifinde iman sahibi olan insanları şöyle anlatır: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir bedene benzer. Öyle bir beden ki, bir uzvu rahatsızlandığında diğer uzuvları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıya ortak olur.”2 Geçen hafta, güzel İzmir’imizi vuran depremle hepimiz sarsıldık. Yüreklerimizde acı, dillerimizde dua, içimizde umutla hepimiz enkazın başında bekleştik. Rabbimizin inayeti ve devletimizin desteğiyle, milletçe yaralarımızı sarmak için seferber olduk. Depreme engel olmak elbette mümkün değildir. Ancak unutmayalım ki, tedbir almak ve doğal afetlerin yol açacağı tahribatı en aza indirmek mümince bir sorumluluğun gereğidir. Allah aziz milletimizi her türlü felâketten muhafaza buyursun! Vefat eden kardeşlerimize rahmet eylesin. Kederli ailelerine sabırlar, yaralılarımıza acil şifalar ihsan eylesin.
Aziz Müminler! Hutbemin sonunda bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Önümüzdeki Çarşamba günü “Geleceğe Nefes, Dünyaya Nefes” temasıyla ülkemizin dört bir köşesinde belirlenen alanlarda fidan dikimi gerçekleştirilecektir. Ayrıca yaşadığı ortamı güzelleştirmek isteyen her bir vatandaşımıza Orman İşletme Müdürlükleri ve Orman İşletme Şefliklerince bedelsiz fidan verilecektir. Bu vesileyle yediden yetmişe bütün cemaatimizi, cennet vatanımızın ağaçlandırılmasına katkı sağlayacak bu etkinliğe davet ediyoruz. 1 Kıyâmet, 75/36. 2 Müslim, Birr, 66.
 
ABDEST: BEDENİMİZE SAĞLIK, RUHUMUZA HUZUR Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edin, topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı ise abdesttir.”2
Kıymetli Müminler! İslam’a göre, temizlik, imandan gelen vazgeçilmez bir sorumluluktur. Güzel dinimiz, tertemiz bir bedene, huzura ermiş bir kalbe, günahlardan arınmış bir ruha sahip olmak isteyenleri abdeste davet eder. Böylelikle kulun maddî ve manevî yönden temizlenerek Allah’ın huzuruna pak ve nezih bir şekilde çıkmasını ister.
Değerli Müslümanlar! Mümin, abdesti hem ibadet sevabı kazandıran hem de kendisini kirden ve mikroptan
koruyan büyük bir nimet olarak görür. Dininin direği, ruhunun miracı olan namaza abdestle hazırlanır. Kur’an-ı Kerim okumadan önce abdest alır. Kâbe’yi abdestli tavaf eder. Böylece mümin, bir yandan en çok kirlenen uzuvlarını her gün en az beş kere temizler, diğer yandan da Peygamber Efendimizin şu müjdesine nail olur: “Her kim abdest alır ve abdestini güzelce almaya özen gösterirse, günahları vücudundan çıkar, hatta tırnaklarının altından süzülür gider.”3
Aziz Müminler! Dünyayı kuşatan Kovid-19 salgınıyla millet olarak topyekûn mücadele ediyoruz. Bu mücadelede başarılı olmamızın yolu, temizlikten, maske ve mesafe kuralına uymaktan geçiyor. Unutmayalım ki, düzenli ve özenli bir temizlik konusunda abdest bizler için en güzel imkândır. Biz, çocukluktan itibaren abdest alışkanlığı ile büyüyen, tertemiz bir kültürün fertleriyiz. Dilimize yerleşen “abdest bozmak” tabiri bile, halkımızın gün boyunca abdestli bulunmaya ne kadar önem verdiğinin ifadesidir.
Bedenimize nezafet, ruhumuza sükûnet veren abdestimiz, salgın hastalıklar karşısında en güzel koruyucudur. Su ile gelen doğal temizlik sayesinde daha sağlıklı bir toplum olmamıza yardımcıdır. O halde, abdestin sağladığı hijyen ve ferahlığı hayatımızın bir parçası haline getirelim. Zira Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, “Allah, çok tevbe edenleri ve içi dışı temiz olanları sever.”4 1 Mâide, 5/6. 2 Tirmizî, Tahâret, 1. 3 Müslim, Tahâret, 33. 4 Bakara, 2/222.
 
CENNET: MÜMİNLERİ BEKLEYEN SONSUZ NİMET Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak biz kullarına şöyle buyuruyor: “Şüphesiz iman edip salih amel işleyenler için içlerinde ebedi kalacakları Naîm cennetleri vardır. Allah gerçek bir vaadde bulunmuştur. O azizdir, hikmet sahibidir.”1 İzzet ve celâl, ikram ve kemal sahibi olan Rabbimiz, bizlere dünya ile başlayıp ahirete uzanan bir hayat bahşetti. İmtihan durağı olan dünyada yapıp ettiklerimizin karşılığını, sonsuzluk yurdu olan ahirette mükâfat veya ceza olarak göreceğimizi bildirdi. İman edip faydalı işler yapmak için aklını, yüreğini, yeteneklerini, malını ve imkânlarını seferber edenleri cennetle müjdeledi. Ama hakkı inkâr edip hakikate sırtını dönerek kötülük yolunda ömrünü harcayanları acı bir azapla uyardı.
Aziz Müminler! Eşsiz nimetlerle bezenmiş olan cennet, barış ve huzurun daim olduğu ebediyet diyarıdır. Allah’ın rızasını gözeterek yaşayan, ibadetlerini ihlasla eda eden, güzel ahlâktan taviz vermeyen kulların ödülüdür. Rabbimize ve sevdiklerimize kavuşacağımız sevinç ve mutluluk yuvasıdır.
Değerli Müslümanlar! Allah’ın sınırlarını aşmaktan sakınan müminlere, öldükten sonra yeniden dirildiklerinde amel defterleri sağ taraflarından verilir.
Ù° مِن۪ ني َ ِ س Ù° لَٰ يمٍ اٰدْخُخُ خهو َ “Selametle ve güvenle girin cennete!”2 diye nida edilir. Her türlü acı, keder, hastalık ve sıkıntıyı arkalarında bırakan cennetliklerin durumu Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Nihayet oraya vardıklarında cennetin kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: Selam olsun size! Hoş geldiniz. Haydi, ebedi kalmak üzere buyurun girin cennete!”3 Artık ne hüzün ne hasret ne de zorluk vardır. Engin rahmeti ve cömertliğiyle kullarını karşılayan Yüce Allah, dünyadaki gayretlerinin karşılığını onlara eksiksiz biçimde lütfetmiştir.
Kıymetli Müminler! Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde çeşit çeşit cennet nimetlerini anlatarak müminleri iyiliğe teşvik eden canlı tasvirler vardır. Anlatmakla bitmeyen bu güzellikler hakkında Rabbimizin şöyle buyurduğunu Peygamberimiz bize nakleder: “Ben salih kullarım için cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hayal edemeyeceği birtakım nimetler hazırladım.”4 O halde geliniz, yolları çetin de olsa cennete ulaşmak için sabır ve sebat göstermeye, hayır ve hasenat işlemeye devam edelim. Rabbimiz bizden razı, biz de Rabbimizden razı olarak cennete girmek için imanla ve umutla çalışalım.
Aziz Müslümanlar! Tüm dünyada olduğu gibi toplum olarak bizler de salgın hastalıkla büyük bir mücadele içindeyiz. Maske, mesafe ve temizliğe riayet etmenin yanında sağlığımız için alınan tüm tedbirlere uymak hepimizin vazifesidir. Bu süreçte risk altında olan 65 yaş üstü muhterem büyüklerimizden ve kronik rahatsızlığı bulunan kardeşlerimizden namazlarını evlerinde kılmalarını istirham ediyoruz. Unutmayalım ki tedbirlere riayet ettiğimiz müddetçe hem bu çetin imtihanımızdan başarıyla çıkacak hem de mükâfata nail olacağız inşallah! 1 Lokmân, 31/8-9. 2 Hicr, 15/46. 3 Zümer, 39/73. 4 Buhârî,
 
ENGELLİLİK: CENNETE KAVUŞTURAN İMTİHAN
Muhterem Müslümanlar! Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Allah, sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”2
Aziz Müminler! İnsana Yüce Rabbimiz katında değer kazandıran, şöhreti, kudreti, güzelliği, sağlığı ya da zenginliği değildir. İnsan zaten varlıkların en şereflisi olarak Allah katında değerlidir ve bu değeri yükseltmesinin yolu ancak iman, ibadet, iyi davranışlar ve güzel ahlâk ile mümkündür. Dolayısıyla doğuştan ya da sonradan ortaya çıkan hastalık ve engellilik hâlleri, hayatın gerçeği olup insanın noksanı değildir. Bilâkis sabır, sebat ve gayretle sonu cennete ulaşan birer imtihan vesilesidir.
Kıymetli Müslümanlar! Sağlığımızı korumak ve gerektiğinde tedavi yollarına başvurmak Rabbimizin emri, Peygamberimizin sünnetidir. Bugün karşı karşıya olduğumuz salgın hastalık, bizlere bu sorumluluğumuzu bir kere daha hatırlatmaktadır. Hepimiz mutlaka tedbirlere uymakla, kendimizi ve milletimizi salgından korumakla mükellefiz. Bütün gayretimize rağmen takdir-i ilâhî sonucu hastalığa yakalanırsak, o zaman da tedavi olmalı, maneviyatımızı güçlü tutmalı ve sabretmeliyiz.
Değerli Kardeşlerim! Elimizdeki her nimet gibi, yaşadığımız her zorluk da Rabbimizin rızasını kazanmak için bir vesiledir. Unutmayalım ki, her insan gücü nispetinde sorumludur. Hastalanan kardeşlerimize ve ailelerine destek olmak, dualarımızla ve yardımlarımızla onlara yalnız ve çaresiz olmadıklarını hissettirmek hepimizin görevidir. Aynı şekilde, yüreğimizde beslediğimiz sevgiyle engelli kardeşlerimize umut aşılamak, onlar için hayatı kolaylaştırmak hepimizin vazifesidir. Derdi ne olursa olsun, göremeyene göz, konuşamayana dil, işitemeyene kulak, yürüyemeyene ayak, tutamayana el olmak, bizler için onur, huzur ve ecir kapısıdır.
Aziz Müslümanlar! Bugün, vatanlarının toprak bütünlüğünü müdafaa etmek için canlarını feda eden Karabağ şehitleri, Azerbaycan’da yapılacak programla anılacaktır. Bu vesileyle başta Karabağ şehitlerimiz olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyoruz.
1 Hucurât, 49/13. 2 Müslim, Birr, 34.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst