Biri Çıkıp Gelse... | Optik Anısına

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
Hani biri çıkıp gelse…

Gelsede her şey yalan dese…

Sen olsan bir kez daha bizi koruyup kollayan…

Sen olsan yanımızda ruhumuzu kabartan, armamızı taşıyan…

Keşke sen olsan bizi soğukta ısıtan…

Yazın sıcağında nefes aldıran…Ahh bi sen olsan…

Güneş vardır ya hani 365 gün hep aynı yerinde duran…

Bazen ısıtıp bazen kavuran…

Ama yinede hep yanımızda olan

İşte…

O güneş sen olsan…

Çok Özledik be Optik Başkan !!!
optikbaskantc5.jpg






dostum öldü dün topraga indirdim,
kendim gömdüm anlatmasi bir hayli zor
acisi sönmeyen bir kor yanar bu kalpte sonunda sende çekip gittin hee!!
yarim kalan hayallerinle mahkûm ettin maziye biz ayni yerdeyiz yine
sense bizsiz simdi nerde kapali
gözlerinle terk ettigin evin ailen kederde
bense dertle suskunum ve saskin halde beklide yalandir diye umutluyum
kizginim birazda sana onca yilin hatrina vedasiz ayrilmakmi reva
kalkip baksana arkadaslarin kabir basinda
helal olsun varsa hakkim bir degil de bin defa
yirmi üç yasinda umutlara zamansiz elveda
sararmisti yüzün dönüp baktigimda son defa
acelemizmi vardi sanki gömdük tam bir dakikada
kaçacak miydin ki dostum çaktik dokuz tane tahta
vefasiz olma arada bir misafir ol rüyama
eskilerden lafla varsin senden olsun her bir tafra
bir yani bos ve tadida yok sensiz kurdugumuz sofra
rabba isyan degil bu mektup yazdim ben bi dosta
arada gözlerim dolar gülüsünü hatirladikça dostum elveda

sende terk edipte gitme görürsen aglarken üzülme
biryani mezara gömdük senle çok severmisiz megerse
sen yasarsin bu kalpte artik geriye dönmesende
dün yanimda bugün nerde adina dünya denen kahpe
çekti yüzüne perde iste burasi böyle sahte
bir gün güldürürse elbet aglatir bir günde yüzün hüzünlü son resimde

kabrinde kar var gözümde yas içimde yanar ates
gömüp döndük seni ve sen soguktan üsümedin mi kardes
hayatta sirt dönenlerin simdi alayi es
bes kurusluk maskelerinin ardi maskeden beles ve
rast gelirsen sen yüzles utanmadan kisner kalles
birkaç gebes duayi kesip yolda dedikoduyla pes
yarami desme der sorunca hazir gözlerinde yas
üzülme sen dostlarin var özleyip içten seven
isminin telaffuzunda kâh gülüp hüzünlenen
yakismamis son elbisen büyük sanki iki beden
beni avuntu söyleten dört bayram sensiz geçen ve yok nesem
son nefeste yüzünü dahi görmeden ansizin çekip giden bedende
sen yoktun neden eceldi dostu gömdüren ölümdü kefeni giydiren
geri dönülmez diyarlarda tek bi basina senmisin ?
biz hasretinle kahrolurken sende bizi özlermisin biyerden
izlediysen sayet aglayip gülermisin saka yapipta assam siniri
sirt dönüp gidermisin dün neseyken ortaminda bugün bize kedermisin
saysam bütün dertlerimi bikmadan dinlermisin
elalemin kalemi düzgün bizimkisi kadermisin

Sende terk edipte gitme görürsen aglarken üzülme
Biryani mezara gömdük senle çok severmisiz megerse
Sen yasarsin bu kalpte artik geriye dönmesende
Dün yanimda bugün nerde adina dünya denen kahpe
Çekti yüzüne perde iste burasi böyle sahte
Bir gün güldürürse elbet aglatir bir günde yüzün hüzünlü son resimde




sonholigan1copyiy8.jpg
 
Son düzenleme:
---> Biri Çıkıp Gelse... | Optik Anısına

Konuyla alakalı değil ama xD 15 bin konuyu da geçmişsin tebrik ederim xD
 
---> Biri Çıkıp Gelse... | Optik Anısına

Unutulmadın, Unutulmayacaksın!
03.jpg
Taraftarı olmadığım bir kulübün, hiç tanımadığım bir taraftarı öldü. Ve ben çok üzüldüm.
Bolu cezaevindeydi. Çıkmasına daha aylar varken taraftar forumlarında şafağı sayılmaya başlanmıştı. İnönü’nün müdavimlerinden olan bir arkadaşımdan dinlemiştim hayat hikayesini. Çok sevmiştim “Son Holigan” lakaplı bu tribün emekçisini. İçerden çıkar çıkmaz röportaj yapmak istiyordum Mehmet Işıklar’la… Nam-ı diğer Optik Başkanla.

Seçimlerde oy kullanmak için bir haftalığına memlekete gitmiştim. İşte ne olduysa o hafta oldu. Özgürlüğüne kavuştuğunu işitemeden geçirdiği kalp kriziyle göğe kanat açtığını öğrendim. Bana Optik Başkan’ı sevdiren arkadaşım kısa bir mesaj atmıştı cepten.
“Son holigan da gitti görüyor musun, hayatı kim ters köşeye yatıracak şimdi?”

06.jpg


Dededen Beşiktaşlı

1969 İstanbul Kadırga doğumlu Mehmet Işıklar. Babası Arap, annesi Arnavut kökenli. Kendini bildi bileli Beşiktaş için olmuş deli. Aşkının müsebbibi gençliğinde Beşiktaş’ın Taksim stadında oynanan hiçbir maçını kaçırmayan dedesi. Dedesinin Mehmet’in üzerinde bıraktığı etki ömür boyu silinmemiş, henüz 6 yaşındayken gittiği bir maçla başlayan renk aşkı ise hiç eksilmemiş.

1974-75 sezonunda babasından yalvar yakar izin kopararak dükkanlarının çırağı ile birlikte numaralıda izlediği ilk maçında, Beşiktaş Trabzon’a yenilince küçük Mehmet başlamış ağlamaya. Yanındaki koltukta maç boyunca cep kanyağı içip çikolata yiyen yaşlı bir adam susması için Mehmet’e çikolata ikram etmiş ama nafile. Mehmet ikramı geri çevirmese de gönlüne söz dinletememiş, gözyaşlarını dindirememiş. Ta ki yaşlı adam Beşiktaş’ın büyük takım olduğunu, bir sonraki maçı kazanacağını söyleyene kadar…

Ortaokulu Ortaköy Gaziosmanpaşa’da okurken Mehmet, tribünleri hiç ihmal etmemiş. Kaşkolu boynunda, darbukası koynunda neredeyse her maçına gitmiş Beşiktaş’ının. Sevilmek için sevmese, sevdiği kadar sevilmişte. Tribünlerde adeta bir maskot haline gelmiş kalın siyah çerçeveli, şişe dibi misali camları olan gözlüğüyle. O zamanda nüktedanmış Beşiktaş tribünleri ve Mehmet’e ömrünün sonuna kadar adının önünde taşıyacağı lakabı takmış: “Optik”

01.jpg


En Enteresan Öğrenci

Vakti zamanında aralarında ortaokul öğrencisi Mehmet’in de olduğu tutkulu Beşiktaş taraftarları bazı maçlar öncesinde stat çevresinde sabahlarlarmış. Mehmet’in annesi bu gecelerde telaş içinde oğlunu arar, karşına çıkan taraftarlara bir hışımla “Mehmet’imi verin” diye yakarırmış. O kadar insan içinde annesinin Mehmet’i, tribünlerin Optik’i bulunur, kulağından çekilerek teslim edilirmiş annesine. Bir daha böyle haylazlıklar yapmaması da sıkı sıkı tembihlenerek. Ama ne fayda, “Optik” sevmiş bir kere. En fazla bir saat sonra tekrar evden kaçarak katılırmış fanatik grupların eğlencesine.

Sabahlamayla sınırlı kalmazmış Beşiktaş’ı için yaptıkları. Deplasmana kalkan otobüslerde usulca saklanırmış arka beşlinin ardına. Tribün liderlerinden dayak yiyip evine gerisin geri gönderilmemek için, otobüs az biraz yol aldığında çıkarmış ortaya.

Ortaokulu bitirince İstanbul’un gözde okullarından Kabataş Erkek Lisesine kaydını yaptırmış ailesi biricik oğulları Mehmet’in. Lise öğrencisi Mehmet ne yardan vazgeçmiş ne de serden. Beşiktaş’ını içerde dışarıda desteklerken okulu da yarıda kesmemiş. Deplasman maçları sonrası Pazartesi’yi pas geçse de, Salı’dan devam etmiş öğrenciliğine.

Kabataş Erkek Lisesi yıllığında arkadaşları onu şöyle anlatıyor:
“343 Mehmet Işıklar
Mehmet Işıklar, belki de, Kabataş tarihinin gelmiş geçmiş en enteresan öğrencisidir. Koyu bir B.J.K taraftarıdır. Deplasmanlarda B.J.K’nın tüm maçlarına gider. Bu arkadaşımız pek zeki olmasına karşın ders çalışmaz. Genellikle derslerde uyumayı sever. Sınıfımızın en renkli simasıdır. Neşe kaynağıdır. İlerde iyi bir ekonomist olacağına inandığımız bu arkadaşımıza yaşamında başarılar diliyoruz.”

Vakitle birlikte tribünlerdeki etkinliği de ilerlemiş Optik’in. Beşiktaş semtinde örgütlediği gençlerle birlikte Çarşı grubunu kurduktan kısa bir süre sonra adı “Optik Başkan”a çıkmış. Böylece çocukluğundan beri hayalini kurduğu tribün önderliğine de adım atmış.

02.jpg


Galatasaray Lisesi Öğretmeni

Liseyi bitirince Mimar Sinan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanmış. İkinci sınıftayken ailesine Tarih okumak istediğini söyleyip tekrardan üniversite sınavına girmiş. Halihazırda bir üniversitede okuduğundan puanı düşürülse de derece yaparak girmiş İstanbul Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne. Taziye ziyaretine gittiğim ailesinden öğrendiğime göre sene kaybetmeden birincilikle bitirmiş Üniversite’yi.

Tüm bunlar olurken Beşiktaş’ını yağmur çamur demeden içerde dışarıda desteklediğini söylememe gerek var mı acaba?

Üniversite’yi bitirmesinin ardından bir ara akademisyenliği aklından geçirse de lise öğretmenliğinde karar kılmış. Öğretmenlik öncesi stajını ise kimselerin bilmesini istemediği bir yerde yapmış. Her gün okula giriş ve çıkışlarda birileri görecek diye kaygı duyarmış. Çünkü her gün gittiği lisenin adı Galatasaraymış!

Öğretmenlik stajını tamamladıktan sonra tayininin çıktığı Ankara Çubuk’a tarih öğretmeni olarak gitmiş Optik. Çubuk Yatılı lisesinde girdiği ilk derste kimin hangi takımı tuttuğunu öğrenip aklına not etmiş. İki yıl sürdürdüğü öğretmenlik boyunca Galatasaray ve Fenerbahçelilere hakkını, siyah beyaz renklere gönül verenlere ise gönlünden kopanı yani bir not fazlasını vermiş Mehmet öğretmen. Takım farkı gözetmeksizin de ihtiyacı olana cebindeki parasını.

12.jpg


Dayanamamış Hasretliğe
Bu iki sene boyunca ayrı düşmüş Beşiktaş’ından. Kimi zaman okuldaki öğrencileriyle birlikte izlemeye gelse de aşkını, kesmemiş bu gelmeler Optik Başkan’ı. Askerliğini İzmir’de tamamladıktan sonra bir daha dönmemiş mesleğine. Ailesi “oğlum ilerde tayinin İstanbul’a çıkar dese de” yetmemiş bu vaat, hasretinden çılgına dönen Mehmet’e. Vurmuş kendini semtine. Serencebey’e, Balık pazarına, Köyiçine.

Sonrası yürek burkan, gözleri bir dolduran bir hikaye. Akılla değil kalple yapılan bir tercihin bedeli. Öğretmenlikten eski mesleği tribün liderliğine dönen yakışıklı bir holiganın meşum kaderi. Ailesi üzülse de, tribünler ve belki de en çok başıboş hayvanlar sevinmiş altın kalpli holiganın dönüşüne. Sahipsiz sokak köpeklerine kimlik kartı çıkartan, onların karınlarını doyuran güzel bir adammış. Ölmeden beş gün önce cezaevinden elinde iki küçük kediyle çıkmış ve arkadaşlarının söylediğine göre evine gitmeden önce onlara ev aramış Optik Başkan. Yalnız köpeklerin değil, durumu yettiğince cebinde parası olmayan herkesin yardımına koşmuş “Son Holigan”. Durumu daha iyi anlamak için gelin İnönü’de sık duyulan şu tezahürata kulak verelim.

“Sabahtan beri hiçbir şey yemedik..
Karnımız acıktı bizim..
Optik Başkan bize yemek ısmarlasana...
Parasını alırsın sonra.”

11.jpg


Her Yanda Başka Bir Anı

Sol görüşlü olduğu herkesçe bilinen, Çarşı grubuna fikirleri ile yön veren, sıradanlığı bile sıra dışı olan bu enteresan adamla İnönü’ye yolu düşen herkesin neredeyse bir anısı var.

Kimisi, o dönem iskeleti Beşiktaş’ın as oyuncularından oluşan Türk Milli Takımı’na karşı yedeklerle sahaya çıkan Beşiktaş’ı desteklemesini anlatıyor, kimisi Kazan’ın önünde öfkeli kalabalık tarafından tartaklanan Fenerbahçe formalı genci kurtarıp, cebinde parası olmadığını öğrenince cebine para koyup taksiyle oradan uzaklaştırışını.

Bu anılardan en ilginci “guybrush threepwood” adlı Ekşi Sözlük yazarının yaşadığı.. Bu satırları Tempo Dergisinde Cem Dizdar da yazmıştı. Ben de aynen aktarıyorum..

“Yıllar önce bir arkadaşımın, ‘Gel lan maça gidelim’ demesi ile Beşiktaşlı olmadığım halde İnönü’ye gittim. Kapalıda güzel bir yere konuşlandık. Önümde bir adam var. Belli sevilen biri, arkadan laf atıyorlar, gelen selam seviyor, geçen selam veriyor. Koca bir ilk yarı boyunca muhabbet ediyoruz. Futbolculardan başlayan muhabbetimiz çok farklı konularda devam ediyor.İlk yarı sonuna doğru ‘Bir zamanlar biz Alen’le iki kişi inletirdik bu stadı, şimdi on kişi var beceremiyor’ deyince, anlıyorum amigolardan bir kendisi. Neyse yarı bitiyor, ‘Kusura bakma arkadaşım, geliyorum birazdan’ diyor. O sıra bir adam geliyor tribüne, kucağında 3-4 yaşlarında bir çocuk. Çocuk siyah beyaz Beşiktaş armalı eşofman giymiş, kafasında Beşiktaş armalı şapka, sırtında da bir Beşiktaş çantası. Yanakları ağlamaktan al al olmuş, babasının kucağında. ‘Optik’i gören oldu mu?’ diye sordu adam. O sıra anladım biraz önce muhabbet ettiğim adamdan bahsettiğini.’Buradaydı ağabey’ dedim ‘Gelir birazdan’. Arkadan bir sordu.’Hayrola ağabey?’ diye. ‘Ya evde seyredecektim maçı, başladı ağlamaya çocuk,’Optik Optik’diye.. Kalktım maça getirdim’ dedi adam.’Yok artık o kadar da değil’ diye düşündüm ben. Tesadüf, ölüm haberini aldıktan sonraki ilk tepkim de aynı oldu. O çocuk belki 11-12 yaşında şu an ve belki en çok ağlıyor yine.” Yazısını ise şu cümleyle bitirmiş ‘guybrush threepwood’:
“İkinci yarıyı, kucağında o çocukla izledi Optik”
07.jpg


Ve Hataları...

Hiç mi yanlış yapmamış peki Optik Mehmet ömrü hayatında, ne de olsa bir amigo değil mi eninde sonunda, amma da abarttın ha diyenlere vakti zamanında uyuşturucu kullandığını ve hapiste bu nedenle yattığı söyleyeyim. Ayrıca Optik Başkan tribün kavgalarının zirve yaptığı dönemde bir çok olaya da karışmış. Yakın arkadaşlarından Ayhan Güner’in anlattığı bir anıyı nakledeyim.

“Bir gün barda oturuyoruz. Yanımıza emanet almamışız aniden baskın yedik Fenerlilerden. Üzerine kılıçla gelen Fenerliye baktı. Bir sağına elini attı, bir soluna elini attı baktı ki boş… Boynundaki zinciri koparıp öyle meydan okudu elinde kılıçla gelen herife. Tam bir efsaneydi. ”

Lakin yaptığı hatalara rağmen bu dünya da hoş bir seda bırakıp gittiğini de eklemeden geçmeyelim. Her tribün emekçisini çapulcu zannedenleri boş verelim ve Optik Başkan’dan incilerle yazıyı bitirelim.

-Beşiktaş dışında özel hayatım yoktur.
-Sen babadan kalma miras değil, doğacak çocuğuma borcumsun, canım Beşiktaş’ım!
-Ben Beşiktaş’ı Ali Veli için sevmiyorum, onların hepsi gidicidir ama ben tribünde kalıcıyım
-Benim adım Optik Başkan on bin tane deplasmana gittim.

Hasılı kelam Allah taksiratını affetsin Optik Başkan.
Rahat uyu yufka yürekli Holigan

10.jpg


Taziye Ziyareti

Vefatının ardından Mehmet Işıklar’ın evine taziye ziyaretine gittim. Ailesi keder içindeydi. Eski bir gazeteci olan babası Abdullah Bey’in acısı yüzünden okunsa da metanetini korumayı başarıyordu. Annesi de benzer bir haldeydi. Ablası Emine Hanım dahil tüm aile çok bitkindi. Lakin hepsi birkaç gün önceki cenaze töreninde Mehmet’e gösterilen sevgi nedeniyle müteşekkirdi. Cenaze’ye yüzlerce insanın katıldığını ve etraftan geçenlerin cenazenin kime ait olduğunu merak ettiğini gururla söylediler. Bir gün önce Beşiktaşlı futbolcuların da baş sağlığına geldiğini belirttiler. Ben de cenazeye ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras ile Beşiktaş eski başkanı Serdar Bilgili’nin çelenk gönderdiğini söyledim kendilerine.

Ablası adli tıpta çalışan bir kimya mühendisi. Baş sağlığı için gelenlere ikramda bulunuyordu kendisi. Babası ve annesi ile konuşurken bana da eksik olmasın börek ve tatlı ikram etti. Hayatımda ilk defa evladını kaybeden insanlar görmenin etkisiyle önümdeki güç bela didiklerken annesi bana dönerek: “Oğlum çekinme yesene, Mehmet çok cömert bir çocuktu, yemeni isterdi.” deyince babası dayanamadı ve;

“Bir gün eve dönerken köşedeki bakkalın önünde gördüm Mehmet’i. Elinde koca bir kaşar peyniri… Yanı başında hep beslediği sokak kedilerinden bir tanesi.. O kadar yedirmiş ki kediye Mehmet, kedi ayakta zor duruyordu. O ise hala beslemeye çabalıyordu “ diyerek bu hoş anıyı nemli gözlerle anlattı.
Ben gördüklerin ve duyduklarım karşısında çok etkilenmiştim. Ne de olsa hayatımda ilk kez evlat acısı çeken insanlarla yüz yüze gelmiştim. Önümdekini zar zor bitirdikten sonra teşekkür edip, müsaade istedim.
Buradan kederli ailesine tekrar baş sağlığı dilerim.

Mert Ezici - Futbol Extra

04.jpg
KUTSAL TOPRAKLARDAN, KUTSAL DÜNYALARA...

Sen biliyormusun?

Seni ne kadar çok sevdiğini?

Hiç tahmin edebiliyor musun?

Haberin var mı tanımadığı insanların sana getirdiği başka insanları nasıl kafasında yıllarca didik didik düşündüğünden?

Senin haberin bile yokken, ismini günde BİN kaç kez söylediğinden?

Sen çaresizken sana çare yaratabilme arayışından?

Evet!

Senin için korktu! Geride duramadı! Çünkü sana vereceklerine sınır bile koymamıştı.

Sen giderken, onun da özgürlüğünü götürdün beraber gittiğiniz yere...

Artık sen onunla bir'din. Başkaları kendiyle bir'ken.

Ama o Bir'likten cinnet doğmadı aranızda.

Çünkü senin yoluna esir olmuştu, yanına yoldaştı.

Sen sıcak yuvanda dinlenirken, o , sağanak yağmurun altında yorgun kalakalmıştı.

Senin yıllarının izlerini , renklerinin sadeliğini taşıyan kaşkolu hala boynundaydı.

Akaretlerdeydi o tabela. Kapısında 3 basamak, İçerisi buz.

Senin için orada üşümeye devam ediyordu.

Orada cebindeki tüm parayı çıkarıp tanımadığı küçük çocuklara veriyordu da seni daha çok kişiye izlettirme hevesinden.

Sen bunlardan bihaberken, her yeni gün yepyeni hesapların içerisine düşmüştü.

Son hesabı, buluşma gününüzdü. 1 ağustos 2007'i hayal ederek yaşıyordu.

Sen buluşmanıza gelicektin, ama onun bu kez mazereti var!

Şimdi sen buna inanamayabilirsin, belki de ağlayabilirsin.

Ama ne olur başkalarına duyurma.

Sadece gururuna sarıl ve yaşa.

Çünkü o , sessizce gelip sessizce gitmelerin insanı.

Ama "ben Burdayım, senin için burdayım!" dediğini çok uzaklardan duymuşsundur.

Doğru, belki de bu 5 kelime salladı Beşiktaşı bugün. Ki ne depremler salladı da bu derece yıkıcı

olmadı.

Şimdi hem Beşiktaş, hem biz.

İlk defa sensiz...

Böyle gelecekse 1 Ağustos, gelmesin kalsın.

Ama şundan eminki

Bu kez beraber açacaksınız kanatlarınızı gökyüzüne.

Belki de ilk kez beraber uçacaksınız.

Ama sen!

Bizler için değil,

Sadece onun için saldır o gün!

Tribünler "Optik başkan için saldırın" diyerek inleyecek o gün!

En sessiz tezahuratımız bile düşmanlarının kulaklarında çınlayacak o gün!

Çünkü SEN ve O herşeyinizle bunu hakediyorsunuz.


Murat Dedeoğlu

08.jpg
Her zaman takımımıza destek olalım. Ne olursa olsun Beşiktaş’ın arkasında olduğumuzu Beşiktaş’ı temsil edenlere inandıralım. Cümlelerinin karşılığını dolu dolu vermek için bir ömrü Beşiktaş’a verdin Başkan

Küçük bebelerin kucağında maç izleyip de ağlamayı zırlamayı kestiğine şahit olan tribün taşları açtı binbir kollarını sana doğru, seni kucaklamak için sana doymak için 2 senenin her saniyesinin hasretini sıkıp ter olup akıtmak için Beşiktaş’a. Evet Beşiktaş’a; gençliğinin ve hayatının kalemini kırıp da verdiğin Beşiktaş’a. Öyle bir iştir ki bu Ferhat la şirine aslı ile kereme hayata küsme nedenidir senin sevdan. Uğruna yıllarca mesai harcadığın, evlendiğin, gönül nikahı kıydığın Beşiktaş’ından ayrı geçen 2 sene. Omuz omuza verilmiş kardeşlerinle durmadan dimdik yürüdüğün Beşiktaş yolunda senin adamlığını örnek bilmiş binlerce onbinlerce kartal yüreği. Hakkında bırak tribünümüzden rakip tribünlerden bile tek kötü laf eden çıkmamıştır, edenin ya akli dengesi bozuktur ya da mayası. 1974’lerde ilk maça girdiğin heyecanın yüzünde yarattığı gülüştü sanırım her tribünde görüşümde bana gülmen. Uğur olsun diye yaktığın sigaralarını takip ederdim hep, nasılda kalbinden çıkardı dumanı, kaplardı o dumanın büyüsü futbolcuları. Beşiktaş uğruna kalemi kırılmış bir hayat dedim ya Başkan, Beşiktaş uğruna yakılmış okul yılları ve Beşiktaş uğruna elinin tersiyle itilmiş bir öğretmenlik hayatı.

Ne bileyim ben başkan, ne sen sor ne ben söyleyeyim duyduğum saatten beri kelime edemiyor, duyamıyorum, duymak istemiyorum. Senli tribünün tadını dokusunu ve adamlığının nefesini koklamışlıktan mıdır nedir sensizliğin korkusu sardı dört bir yanımı şimdiden. Tüm umutlarım, duygularım, bilincim törpülendi. Bilinçaltında hala senden kalma uğur sigaraları, hindi babalar, durumu olmayana yardım etmeler karın doyurmalar ve en önemlisi senden miras kalan ve herkesin istediği kadar almakta hür olduğu adamlığın miras kaldı bilinçaltında.

Şimdi sensizlik zamanı. Geçici ayrılığında bile burkulan yüreklerimiz ebedi ayrılığına nasıl dayanır bilinmez. Şimdi kim bize sahilde bira ısmarlayacak, maç öncesi aç karnımızı doyuracak, kim hindi baba çektirecek, uğur olsun diye Beşiktaş’ımıza kim yakacak o malum dakikada sigarasını...

Gittin başkan bizi sensiz, biz başkansız, bizi Beşiktaş’la baş başa bırakıp gittin. Gittin de ne oldu, şimdi kim Beşiktaş için ömrünün kalemini kıracak.

Sokak köpekleri şimdi sensiz Başkan, sensiz, kimsesiz, aç ve biz sensiz sokaklarda sokak köpekleriyle kucak kucağayız artık. Gittin, çözülen yün yumağı, savrulan yapraklar gibi dağıttın gittin bizi Başkan, Başkanım, Optik Başkanım bir kitaba başlar gibi, koşarken yavaşlar gibi bir anda tökezledik hayat yolunda, vakitsiz bir sonbahara yakalandık, yaz düşünde çok sarardık, yaza varmadan bir adım daha bu gudubet Temmuz’da seni aldı Kartallar ülkesi, kıskandı sevgimizi, inat yaparcasına Optik Başkan sen çok yaşa dememize, Optik Başkan artık bizle yaşayacak hükmü geldi biz seni bilmesek endişelenir, üzülür, kederlenirdik; ama biliriz ki eşsiz adamlığınla ve sevginle biz geldiğimizde oraların Başkanı sen olacaksın tüm gönülleri feth etmiş durumda, biz yine fenere söveceğiz, cimboma giydireceğiz. Sensiz günlerimizde miras bıraktığın adamlığımızdan ödün vermeden dimdik yürüyeceğiz, çizdiğin ve yürüdüğün yolda, yalansız riyasız rantsız…

Kalbimizin Kral dairesi senindir her daim Optik Başkan, başkanım, Mehmet abi, hocam, Mehmet hocam.

Gittin başkan, sessiz sitemsiz, diğer ölen arkadaşlar gibi sessiz sitemsiz

Sana 1 maçı bile çok gören hayat umarım bu sene şampiyonluğumuzu sana armağan eder, işte o gün mümkün olur bahsetmek adaletinden dünyanın.

Gittiğin her yerde omuz omuza olacağız unutma başkan, gittiğin diyarlarda da yankılanacak o kalpten gelen sesin yine...

Biiiir baba hindiiiii

Ömür Hıncal

05.jpg
Mehmet'imi verin

Geberiyorum diye haykırmak istersin ya kahrından, hani soğuk bir duş alırsın ateşler içinde. Ve mazi film şeridi gibi geçer önünden. Sonra gözünün kıyılarında yaşlar birikir fütursuzca. Ve titreme gelir vücudunun her yanına. Bütün mazi, her hatıra bedenine saplanan bir mermidir aslında. Kapatırsın gözlerini, delik deşik olmuşsundur. En garibi de hiç kan akmaz vücudundan. İşte o koyar adama. Sevda ambarlarının en dolusuydu. Ilıman motifli bir hasretin en ince sesiydi belki de. Hoyrat geçen gecelerin yenilmez tribünlerinde hepimizin optiğiydi. Gecenin sessiz karanlığını bir acıklı ses bozardı bazen. "Mehmetimi verin." "Anne" derdik. "Bu kadar adam içinde nereden bulalım şimdi 'Optik'i. Şeyy Mehmet'i." Sesimiz titrerdi konuşurken. Çünkü Optik denmesini istemezdi oğluna. Tamam anasının 'Mehmet'iydi ama bizim de biricik 'Optik'imizdi. Dünyamız Beşiktaş etrafında dönerken, tam göbeğimizden canı canımızdan bir edebiyat öğretmeni çıkartmanın gururunu taşıdık o dönemlerde. Optik öğretmen olmuştu Ankara'da. Lakin Beşiktaşsızlık ona göre değildi. İstanbul hasret, Beşiktaş gurbetti onun için. Ve döndü. Uzun bir kitap gibi anlatmak ister aslında. Sayfa sayfa ağlarsınız. 'Optik başkan' yine gitti. Duramadı durduk yerde ve yine siyahını seçti Beşiktaş'ın. Ah be çocuk bugün sezonun merhabasındaydık. Hani hindi baba vardı menüde. Hani omuz omuzaydık ya artık. Neyse... Ne 'Optik' biter anlatmakla ne de onun için bu yazı.

Alen Markaryan

13.jpg


Yokluğunu Bile Umuda Ekledik
Lavlar püskürüyor sanki yüreğimden,bir dar sokağın kıyısından koparıldın apansız,şen kahkahan düşüyor yorgun gecelerime.
Meydanlara koşuyorum belki varsın diye,gece feneri bir elimde,diğerinde mum sesi,arıyorum seni karanlıklarda.
Susturmak için çığılğımı kuşatıyoru öfkemle.Dik başın gibi son barikatın arrdında
kaldırıyorum yıldızları tutan yumruğumu.
Saksıdaki fesleğen bile hasret kaldı sana,ayın şavkı vuruyor tan vakti bana emanet ettiğin resminin altındaki saza.Çok Özledik Be Abi ,diyor çocuklar,afiş yapmışlar emanetini.Sen simsiyah gecelerin bembeyaz aydınlığı,son barikatın Işıkları,işte hayatınla ödedin başkaldırmışlığını.
Ey doğa dostu,ey kimsesizlerin sahipsizlerin,insanın hayvanın koruyanı...Dostum kardeşim sen de ö<zlüyormusun,sen de izliyırmusun bizi.Son barikatın çelik yürekli tuğlaları mahzun olsa bile şimdi,bilenen bir öfkenin sesi duyuluyor direnen Halkın Takımı Yolcularının nefesinde.
Dolmabahçe yolları üşüyor sensiz,Barbaros yetim ve yine sessiz,çaresizliğin solmuş yüzü geçici yenilgilerle sarsılsa bile,zaman öfke soluyan koluyla inecek elbet mabedin yollarına.
Aşıladığın umudun ışığı,dağılan sizin ardından başgösterecek bulutların arasından.Sessizliği atacak,savuracak tüm direnenler gibi,Halkın Takımı Barikatını inşa edenler duyacak sesini.
Ey Beşiktaşlının sevdiği gözlerin sahibi,sevinçleri çoşturan,kederleri dağıtan,Şerefbeyin son temsilcisi.
Çarpık gülüşlerde çoğalsada hain yürekler,onursuzluğun satılmışlığın tacını giysede sahte önderler,dört bir yanı sarsa da sinsi kurşinilikler,masmavi umut bulutlarından yürüyemesede bugün kızıl zafer ateşleri,inan bize yürüyeceğiz söz verdiğimiz güzelliklere.
Beyazın tek rengi Karakartalın kanatlarında bize umudunun selamını,hep birlikte konacağız Akaretler yokuşuna.
Sen soloyu seçtin tek kişilik ölümünle,bzise şimdilik çok sesli korodayız,sinsi ay kuşansa da silahını tek haberimiz yeter,deriz ki hep birlikte ona,bekle köşende bekle bizi,kızıl zaferlere yürüyeceğimiz günlerimizi.
Selamın geçer karanlıktan bile,ulaşır bize.
Yeryüzü sevdalara mahkum oluncaya dek sürecek bu onurun kavgasında yanımızdasın umudumuzsun..
Herşey yazdığım gibi Optiğim,yokluğunu bile umudumuza ekledik işte,orada bile rahat yok sana.

Özer Özçetin
09.jpg
Yakışıklı holigana! Optik Mehmet’e...

O mu hayata uymadı, hayat mı ona, bilinmez. Belki çok barışıktılar ikisi de, bu hiç bilinmez.
Aykırıydı. Her aykırı gibi ‘dik’ti. Dikine giderdi, hep dikine...
Bir ‘Baba Hindi’ydi... Yaramaz bir çocuktu, külhaniydi...
Çoğumuz kadar yorgun, hepimiz kadar ayık, herkes kadar ‘uyanık’tı...
Kaya gibi sertti, pamuk şekeri kadar yumuşak...
Saygılıydı, efendiydi, kavgacıydı...
Selam verilmeden geçilecek biri değildi...
Ailesi için ‘oğulları Mehmet’, tribündekiler için ‘Optik Başkan’, yaşıtları için ‘Optik Mehmet’, büyükleri için kısaca ‘Optik’ti...
Hayatla arasında kurduğu dili belki de en iyi tanımlayan, lakabıydı; “Optik.”
Aynaydı... Mercekti... Işığın kırılması, ışığın yansımasıydı...
Son kez öldüğü gece konuşmuştuk, üniversiteden arkadaşımız Hayati Kurt’un telefonundan...
İçerden çıkalı bir kaç gün olmuştu. “Geçmiş olsun” demiş, “Lig başlamadan bir gece kafayı çekeriz” diye sözleşmiştik.
Ertesi günün öğleden sonrasında, Sait Faik’in adası Burgaz’da yatan güzel gülüşlü kardeşim Reha Mağden’in ölümünün birinci yılında mezarı başına gitmek için vapura binerken, Adnan’ın telefonuna geldi Optik’in ölüm haberi.
Öyle olur ya, ilk anda inanamazsınız. Öyle de oldu. Önce şaşkınlık, sonra keder...
“Her ölüm erkendir” ya, bu da çok erken oldu be Mehmet... Daha çok maça gidecektik. Aşık Mahzuni diyordu ya “Kirvem bu yıl bu dağlarda aman/Sensiz yazın tadı m’olur aman/Selamın niye kesildi/Bir selamın adı m’olur aman...” Aynen öyle...
Yine de biliyoruz; “Ölümle yaşamı ayıran çizgi, siyahla beyazı ayıramaz ki...”
Ona, ‘Optik Başkan’a, ‘Mor külhani’ Ece Ayhan’ın ‘Bakışsız bir kedi kara’sıyla selam ederim...
penche.com’dan ‘gracchus’ koymuş siteye, sağolsun, ordan aldım... Usul usul okuyun...
“Gelir dalgın bir cambaz/Geç saatlerin denizinden/Üfler lambayı/Uzanır ağladığım yanıma/Danyal yalvaç için/Aşağıda bir kör kadın/Hısım/Sayıklar bir dilde bilmediğim/Göğsünde ağır bir kelebek/İçinde kırık çekmeceler/İçer içki Üzünç Teyze tavanarasında/İşler gergef/İnsancıl okullardan kovgun/Geçer sokaktan bakışsız bir/Kedi Kara/Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk/Kanatları sığmamış/Bağırır Eskici Dede/Bir korsan gemisi! girmiş körfeze...”
Cem Dizdar
14.jpg

Optik Başkanımızın yürüdüğü yolda, Beşiktaş haricinde hiçbirşeyi gözetmeden,
Tribün ve Beşiktaş Mücadelemize devam edeceğiz.
Unutan da, Unutturan da Namerttir!
forzabesiktas.com
15.jpg
16.jpg

17.jpg

İki arkadaşımız Optik Başkanımızın Babası Abdullah amcayı semtte görünce yanına varıp konuşmuşlar. Hal hatır sormuşlar. Abdullah amcamız demiş ki arkadaşlara;

"Çocuklar, çok sevindim. İşte beni böyle ne zaman görürseniz yanıma gelin. Halimi hatırımı sorup selam edin. Buna çok sevinirim. Çok sevindim bugün de.." demiş..

Semtte görünce çekinmeyelim. Tanıyan tanımayan, bir elini öpse, bir selam verse, hal hatır sorsa, bir nebze olsun Abdullah amcamızın acısını bal eylemiş olacağız.

Kabristanın yapıldığı haberini vermiş Abdullah amca. Arkadaşlar da Mehmet abinin yanına varıp, hasbihal edip selam verip selam almışlar. Giden, resimleyen, taşıyan arkadaşların hepsinin yüreklerine sağlık.

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız

biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkı felek
gibi döndüre döndüre
bir mahpustan bir mahpusa yollandığımız

biz, ey sürgünlerin nazımı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lacivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız

Rahat Uyu Optik Başkan...

Yusuf Helvacı

***
Dün gece rüyamda gördüm seni yine
Kapalıya geldin beyazlar içinde
Nur içinde bir yüz dilinde bir beste
Ruhum hep seninle Beşiktaş'ım diye

Her yer karanlıktı bir sendin aydınlık
Kara topraklarda beyazsın sen artık
Yokluğuna alışmak çok zor Optik Başkan
Unutmayacağız seni son holigan

Gördün mü cennette Baba Hakkı'ları
Baba Şeref'leri ve tüm şehitleri
Beşiktaş uğruna ölmek gerekirse
Can verip geliriz yer ayır bizlere

BİRİ ÇIKIP GELSE HERŞEY YALAN DESE
BU KAPALI SENSİZ MEZAR OLUR BİZE
GİTTİĞİN YERLERDEN YER TUT OPTİK BAŞKAN
UNUTMAYACAĞIZ SENİ SON HOLİGAN !!!

Kerem Ünal

***
Temmuz kavuşturdu seni bizlere,
Tanıyan tanımayan kardeşlerin gün saydı,
Kavuşma olmuştu temmuz ayında,
Bir yaz sıcağında daha sıcak olmuştu içimiz,
Başkan gelmişti,
Deplasmanın tribünün tadı, kutunun tadı,
Daha bir farklı olacaktı,
İmrenerek bakacaktı herkes eskiden olduğu gibi bizlere,
Ama yine temmuz aldı ya seni bizden,
O kavurucu yaz sıcağında,
Hem senin hem bizim buz kesmişti bedenimiz,
Kardeşlerin yalnız kalmıştı,
Seni bize getiren temmuz aynı anda seni bizden almak için hain planlarını yapmış,
Ah be abim, olsaydın ya burda şimdi,
Özledik be abi özledik...
Hemde çok özledik abi...

Onur Kabakçı
 
---> Biri Çıkıp Gelse... | Optik Anısına

nekadar sevdiğimi sana msnde gösterdim

teşekkürler xD
 
---> Biri Çıkıp Gelse... | Optik Anısına



"Çözülen bir yün yumağı/ akıp giden günlerimiz/
mezar taşlarından suskun/ sessiz sitemsiz.../
savrulan yapraklar gibi/ akıp giden günlerimiz/
cenaze törenlerinde/ sessiz sitemsiz"
"Bir suçluyu aklar gibi/ akıp giden günlerimiz/
sanki bir sır saklar gibi/ sessiz sitemsiz/​
 
---> Biri Çıkıp Gelse... | Optik Anısına

Nihayet tayin olmuştu.Beklediği gün gelmişti işte,girecekti sınıfına öğrencileriyle tanışacaktı.Belki yabancılayabilirlerdi bücürler...Rahatsızlığı nedeniyle mesleği bırakan Aysel hoca hanımın yerine girecekti derslere...Heyecanla ilk İstiklal Marşı'nı okurken bir yandan da afacanları süzüyordu...En arka sırada bir ufaklığın hazır olda durmayıp ellerini pençe gibi havaya kaldırdığını gördü...Gözleri hariç yüzü siyah-beyaz bir kaşkolla kaplanmıştı...Birden içi ısındı bu çakır gözlü çocuğa...Bir zamanlar kendi de böyle gezerdi semtte,ama işte öğretmen olmuş kader onu buralara sürüklemişti...
Tören bitti girdi ilk dersini vereceği 5-B sınıfına heyecanla...
-Günaydın
-Sağol
-Oturun
.................................................. ...................................
Bir sessizlik çöktü sınıfa.Öğrencilerine göz gezdiriyordu...Derken mütjiş birşey oldu...Az önceki çakır gözlü çocukla yine kesişti gözleri,içi sevinçle doldu...Hemen kontağa geçmek istedi onunla...İlk ders tanışmaya ayrılacaktı.Önlerden bir çocuğa verdi ilk sözü...
-Adın?
-Serdar öğretmenim...
-Baban ne iş yapıyor?
-Bir inşaat şirketinde genel müdür...
-Neler yaparsın boş zamanlarında?
-Kitap okuyorum,İngilizce öğreniyorum...
-Hangi takımı tutuyorsun sen?
-fenerbahçe...
-Büyüyünce ne olacaksın Serdar?
-Astronot...
Başka bir çocuğa kayıyor gözü...Saçları özenle taralı,giysileri yepyeni
-Sen,adın?
-Hakan
-Senin baban ne iş yapıyor?
-Bankacı...
-Sen nasıl geçiriyorsun vaktini?
-Babamla ata binerim golf oynarım...
-Sen hangi takımlısın bakalım?
-galatasaray...
-Ne olacaksın büyüyünce?
-Mühendis...
''Bu kadar yeter'' dercesine o çakır gözlü çocuğa veriyor sözü
-Söyle bakalım çakır,benim adım Mehmet ya seninki?
Çocuk şaşkın çünkü en sevdiği futbolcunun ismi bu...Ayrıca İstanbul'daki amca hala çocukları hep bahseder maçlardan tribünlerden ve o tribündeki bir kahraman Mehmet'ten,nam-ı değer ''Optik Başkan''dan...Kanı ısınıyor birden bu öğretmene...
-Adım Metin Tekin Kara...
-Baban ne iş yapıyor Metin?
-Kapıcı...
Sınıfta gülüşmeler...Aldırmıyor Mehmet Hoca
-Sen neler yaparsın boş zamanlarında Metin?
-Babama yardım ederim genelde,top oynamayı severim ama ayakkabılarım eskiyor...
-Ne olacaksın bakalım büyüyünce?
-Babam önce adam ol dedi öğretmenim...
Gözleri doluyor Mehmet Hoca'nın...Havayı dağıtmak istercesine
-Hangi takımı tutuyorsun sen peki?
-Takım tutmuyorum öğretmenim...
Şaşırıyor Mehmet Hoca zihninden geçiriyor gözlemlerini...İsmi Metin Tekin,ya o boynundaki kaşkol?Peki nasıl takım tutmaz bu çocuk? Şaşılacak şey doğrusu...
Üstelemiyor zaten ders zili de çalmak üzere...
.................................................. .....................................
İlk kez gördüğü bu çocukların durumunu bilmek istiyordu Mehmet Hoca...Bir seviye tespit sınavı hazırladı.Karma sorulardan oluşacaktı bu sınav.Öğrencilerinin hangi derslere nelere eğilimli olduklarını görmek açısından çok olumlu olacaktı...Babası Kemal öğretmen hep yapardı bu testi...
Sınavı bitirip çıktı okuldan,evine gitti...Akşam yemeğinin ardından sınav kağıtlarını okumaya koyuldu.Çok ilginç cevaplar vardı gerçekten...Zehir gibi olanlar da vardı öğrencilerin içinde,bilgiye çok aç olan da...Derken olan son kağıtta oldu..Neredeyse dilini yutacaktı Mehmet Hoca...Bu nasıl bir sınav kağıdıydı?
Soru 1:Birleşik kelimeye örnek veriniz...
Cevap 1:BEŞİKTAŞ
Soru 2:Asal sayılara örnek veriniz...
Cevap 2:1903
Soru 3:Atatürk'ün kişisel özelliklerinden birini yazınız...
Cevap 3:M.Kemal Atatürk en büyük Beşiktaşlıdır...
Soru 4:Balkan Savaşı'nın önemi nedir?
Cevap 4:Beşiktaşımız Balkan Savaşı'nda şehitler verince kırmızı-beyaz olan renkleri siyah-beyaz olarak değiştirilmiştir...
Soru 5:Ana renkler nelerdir?
Cevap 5:Siyah ve beyaz yüm renklerin çıkış noktasıdır...
Buraya kadar okuyabildi Mehmet Hoca...Metin'in kağıdıydı bu.Ama hani bu çocuk takım tutmuyordu?
Ertesi gün okulun merdivenlerinde yakaladı Metin'i çağırdı yanına...
-Sen bana takım tutmuyorum demiştin değil mi Metin?
-Evet...
-Ama kağıdın hasta Beşiktaşlı gibi...
-Ben de öyleyim zaten
-Hani takım tutmuyordun?
-Diğerleri takım tutar biz Beşiktaş'ı yaşıyoruz...Bizimkisi farklıymış,aşkmış babam öyle dedi...
Bundan sonra daha da çok sevecekti Mehmet Hoca'sı Metin'i...Onun o çakır gözlerinde sanki kendi çocukluğunu görüyordu...Artık her adımını takip eder olmuştu Mehmet'in...Beden dersindeydiler şimdi.Maç yapacaklardı...Herkeste takımının forması Metin'de ise beyaz bir atlet,üzerine Metinin çocuksu harfleriyle siyah bir BEKO yazısı...
Maç bitmişti ve maçın yıldızı Metin olmuştu attığı gollerle...
Maçı okul müdürü de izliyordu…Maç sonu çağırdı Metin’i…
-Aferin çocuk,iyi oynadın…
-Teşekkür ederim…
-Gel seni galatasaraya transfer edelim…
-Hayır,olmaz Beşiktaşlıyım ben…
-Olur olur,hem bak forma da alırım ben sana…En kral formadan..9 numara ha?
-İstemiyorum,Beşiktaşlıyım ben…
-Ama bir forman bile yok…
-Babamın parası yok çünkü…
İşte burada kopuyordu film.Sınıf arkadaşlarının kahkahalarına dayanamadı Metin…Ağladığını kimse görmesin diye uzaklara doğru koşmaya başladı.Tabi Mehmet Hoca da peşinden…
En sonunda bir köşebaşına çömeldiler.Hoca nefes nefese,Metin ise hıçkırıklarla doluydu…
-Yok işte formam,yok ama formam olmasa da Beşiktaşlıyım ben,Beşiktaşlıyım…
-Üzülme Metin,aferin sana…
Sarıldı öğretmenine ve devam etti hıçkırmaya…Ne vardı sanki babası zengin olsaydı,ne vardı istediği formayı alabilseydi ona,ne vardı kapıcı değil de diğer babalar gibi genel müdür,avukat,doktor olsaydı…
Mehmet Hoca burada bir ders daha verdi öğrencisine… Maddiyatın önemli olmadığını,babasının ona bulunmaz bir miras olan Beşiktaşlılığı bıraktığını anlattı durdu yol boyu…Evinin kapısından içeri girerken Metin yarın karşılaşacağı sürprizi tahmin bile edemiyordu…
Ertesi gün çıkışa kadar bekleyemedi Mehmet Hoca…Derste,dün Metin’e gülen arkadaşlarının gözleri önünde verdi hediyesini…
Şaşkındı Metin,heyecanla açtı paketi…Açtığında ise kavuşmuştu hayallerine…Mehmet Hoca’sının hediyesi-tam da babasının anlattığı meşhur Sarı Fırtına Metin’in forması gibi-11 numaraydı…Armaya baktı bir kez daha…Mehmet Hoca’sının çocukluğuna dair anılarda anlattığı gibi sıkıca tuttu ve öptü armayı…Minnet dolu gözlerle bakıyordu Mehmet Hocasına…
-Teşekkür ederim öğretmenim,çok sağolun…
-Bundan sonra gollerini bu formayla atarsın tamam mı Metin?Attıkça da beni hatırlarsın artık…
-Hiç unutmayacağım sizi ve formamı…Beşiktaşlı vefalıdır…
Yine günlerden Cuma olmuş beden dersi gelmişti…Metin’i apayrı bir heyecan sarmıştı şimdi…Yeni formasıyla ilk gollerini sıralamak için bekliyordu sabırsızlıkla…
Maçın başlamasıyla bitmesi bir olmuştu sanki…5-2 Metin’in takımı kazanırken,Metin tam 3 gol atmıştı yeni formasıyla ve her gol sevincinde Mehmet Hoca’sına koşmuştu Metin…Hele maçtan sonra müdür beyin gözlerinin içine bakarak çektikleri siyah beyaz yok mu işte o ömre bedeldi doğrusu…
Ama bu güzel günler çabuk bitti.Daha mütevazi bir okula yazılacaktı Metin ortaokul için…Zaten Mehmet Hoca’nın da tayini çıkmıştı.Ayrılacaktı Metin çok sevdiği öğretmeninden ama Metin o siyah beyaz formayı unutmayacaktı hiç…
Yıl 2010…
Doktor Metin Bey’in sözü vardı oğluna…Matematik sınavından aldığı güzel notun ödülü olarak maça götürecekti onu…Protokol tribününde locası vardı profesörün ama ufaklık tutturmuştu ‘’ille de kapalı’’diye…Haklıydı da…Ruh da oradaydı,kaşkollu ağabeyler de…
Güzel gidiyordu maç…Son dakikalara girilmişti ve 3-1 galipti takım…Ufaklık çok mutluydu.’’Kartal gol gol’’e eşlik edip arkasından da gol gelince daha bir sevinçle sarılmıştı babasına…Arka sıralardan gelen bir ses bütün büyüyü bozdu ufaklık bunları düşünürken…Kapalı ambulans istiyordu…Belli ki biri rahatsızlanmıştı…
Profesör anında sesin geldiği yöne doğru fırladı…Doktor olduğunu anlattı etrafa…Hemen hastanın göğsünü açıp ilk müdahaleyi yaptı…Spazm durmuş görünüyordu ama hastaneye gitmeleri gerekliydi…İhtiyarın yanındaki ufaklık da çok korkmuştu belki ona da bir sakinleştirici iyi gelecekti…
Çalıştığı hastaneye götürdü hemen.Sedyeyle kardiyolojinin acil servisine götürdüler hastayı…Gereken yapıldı ritim normale dönmüş,solunum düzelmişti…Ufaklık da daha iyi gibiydi,ikisi arkadaş olmuşlardı…
Derken açtı gözlerini ihtiyar
-Neredeyim ben?
-Maçta ufak bir rahatsızlık oldu heyecandan,ben doktorum,şimdi iyisiniz merak edilecek bir durum yok…
Bu çakmak çakmak bakan çakır gözlüyü tanımıştı ihtiyar…Üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala hatırladığı çakır gözlerdi bunlar…
-Hangi takımı tutuyorsun sen bakalım?
Profesör şoktaydı…Beraber maçtan gelmişlerdi hastaneye…Öyleyse neydi bu soru?Derken o bariton sesi hatırladı…Siyahına beyaz diyen sesi…
-Takım tutmuyorum Mehmet Hoca’m…Bizimkisi farklı…
Hasretle sarıldılar eski günleri yad ettiler.Çocuklar pek bir şey anlamamışlardı ama bu iki adamın birbirlerini çok sevdikleri belliydi…Profesör kapıcı babasından oğluna kadar bir çırpıda anlatıverdi geçen zamanı…Hoca ise artık torun torba sahibi olmuştu…
Oğlunu çağırdı yanına Profesör:
-Bak oğlum bu amca benim öğretmenimdi hadi öp elini…
İhtiyar da diğer çocuğu çağırdı yanına:
-Bak oğlum bu amca da senin gibiydi ben son gördüğümde.Maşaallah büyümüş doktor olmuş.Sen de doktor olmak istiyordun değil mi?
Sessiz durdu çocuklar…Sessizliği yine Profesör bozdu…
-Hadi tanışın çocuklar…
Çocuklar birbirlerine doğru yürüdüler.İlk hamleyi profesörün oğlu yaptı
-Merhaba,ben Mehmet…
-Memnun oldum ben de Metin…
Burası sözün bittiği yerdi işte…İki adam da saklamıyorlardı artık gözyaşlarını…
Metin Hoca doğru öğrenmişti Beşiktaşlılığı…
-Hadi hocam dedi, bir kez daha… Siyahhhhhhhhhhh
-Beyazzzzzzzzzzzzzzzzzzz
 
---> Biri Çıkıp Gelse... | Optik Anısına

sabahtan beri hiç birşey yemedik karnımız acıktı bizim
Optik başkan bize yemek ısmarlasana
parasını alırsın sonra :(:(

unutmadık seni son holigan
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst