Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
puslu bir sabah ayazını peşimden sürükleyerek gidiyorum.
yalnızlığımı köhne bir sandalın sahipsiz sürüklenişine bırakırken,
hüznüm ardından ağlıyordu
alışkanlığından vazgeçen bir tiryaki gibi sıkıp yumruklarımı,
arkama dönüp bakmadan gidiyorum..
her şeye susuyorum artık susuzluğum dilimin ucu, kemiksiz
ölümlerden ölüm beğendim, üzerime olmadı zor günler için sakladığım bir intihar vardı cebimde çıkarttım baktım, kurtlanmış sebebi var elbet bu gözyaşlarının anlamaya çalışmayın, anlayın
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir. Neleri bırakmış olacağım birde, Ne aşkları Ne başlangıçları Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi. Biliyormusun... Tek sorum var kendimle şimdi
Sevdiğim, senin için kopardım bu çiçeği!
Evet, rengi uçuk ve koku yok tacında
Çünkü kökü dağların bu çetin yamacında
Yalnız su yosununun acı tuzunu içmiş.
Dedim ki: garip çiçek, şu tepenin üstünden
Bulutların, yosunun ve teknenin gittiği
Uçsuz bucaksızlığa yolcu olmalıydın sen. Git öyleyse bir kalbin
Herşyeden daha derin uçurumunda dağıl
Başka bir acun olan o göğüste sol artık
Göğün seni sular için yarttığı besbelli Ben'se Sevda'ya adadım işte seni!
Ben sana dair neresi varsa düşlerimde gittiğim orada seni bekliyor olacağım gelmeyeceğini bile bile, ayak izlerinin bıraktığı acıyı yüreğimde bir bir yaşayacağım çaresizce
Ben ağlayan şairim Bana gülmesini öğretmediler Eğil de bir bak mahzun yüzüme Anlatır sana çektiklerimi Birer bıçak yarası gibi Alnımdaki çizgiler Ben mutluluk nedir bilemedim Saçlarım okşanmaya alışık değil Hep böyle dalıp gider gözlerim Ve ne zaman düşünsem geçen günleri Bir karanlık basar içimi Aydınlık değil
yokluğun bir suret aynaya her bakışımda gözlerimin içinde bir koca dünya yokluğun çığlıklanmış bir dize kalemime bağdaş kurmuş yokluğun bir zehirli nân
ve gün olur giderim kendimden
dönüş yollarına pusatlanır gözlerim
kıvılcımlarını saklı tuttuğum bakışlar nazardadır
kendi gölgemi takip ederim sinsice
adımlarım kırılgandır / savrulur talan olmuşluğa...
Yarım kaldım Dudağında tebessüm eksik olduğundan beri Veda busesine alışkın değilim Dokunmasın dudağın yanaklarıma Durma istersen daha Takılan saçlarını çek umutlarımdan Dağıt gönül odalarımı Tüm aynaları kır Kır da GİT
Aynaları kırıldı mutluluğumun. Söz dinlemeyen yanımı artık çok iyi tanıyorum.
Ayağım takılıyor bir acıya ve yokluğunun üstüne düşüyorum. Hala üşüyorum…
İğne deliğinden geçiriyorum sevdayı.
Sen oluyor nakışımın adı. Bir an sen oluyorum anlayışsız,vurdumduymaz…
Sonra bana dönüyorum.
Bak hala ağlıyorum…
Harf harf işlerken kelimelerimi, şimdiden yerleştiriyorum acılarımı parmaklarımın ucuna.
Son düşen cemreyi de ayırıyorum payıma.
Baskın yediğim o günden beri İlk kez bu kadar acıyor içim İnan bana Henüz yokluğuna dayanacak güçte değilim İçimde hala sıcacık Ve adın dudaklarıma her dokunuşunda Hala göğsümü yırtarcasına, Hırçın duruyor sevdan. Bu baskın senindi Yüreğimi ardında harap bırakıp Çekip gitmekte sana yakışır ancak Boş ver adına yazılmış şiirleri Her iki kelimeden, Bir mısra oluyor nasıl olsa… Ama BİZ’den Sen eksilirse Nasıl bir AŞK mısrası kalır ki elde? Yıkık,dökük?
Gittin Günüm Gecem Uykum Tadım Tuzum Bi Yana Tenimin Serinliğini Alıp Gittin Şimdi Hangi Su Hangi Yağmur Doldurur Bu Menfur Boşluğu Gittin Ve Anladım Sırrı Ateşmiş Aşkın Ayrılıksa Bitimsiz Bir Çöl Susuzluğu
Durmadan Uzaklara Gidiyorsun Ne Tuhaf Ve Ben, En Sensiz Hikayeler Uyduruyorum Soranlara İçimde Zamansız Korkular Herkes Gibi Diyorum Herkes Kadar Sahi Diyorum Sandığınızdan Daha Da Fazla