AySe^^
Bayan Üye
Hadi anlatın bana masalımı…
Kırmızı baslıklı kızı kurdun yediği…
Pamuk prensesin elmadan zehirlendiği…
Gökkusağının sonunda leplikonun lanetli altınlarını anlatın bana…
Birlesmeyen yolları…kesişmeyen hayatları…
Hadi yalan söyleyin bana…
Hersey guzel olacak deyin…
Kandırın beni…
Anlatın bana lanet olasıca hayatı…
Ve böyle bir isyanla başlamış her şey…umudun kırıldığı anlarda beklemiş kırmızılarının yeniden onun olmasını… hiç değilse gamzelerinde acan gullerini dilemiş geçmişin hatrına… ayaklar altında ezilen papatyalarını yaşatmak… kuruttuğu göllerdeki nilüferlerini bulmak istemiş…
Sussa…
Çok şey beklenmiş söylemesi için…
Haykırsa…
Can yakmış… sukunetini dilemiş dünya…
Kabuk örmek kolay gelmiş dışına…kırılmayacak bir zırh gibi sarmış etrafını…
Sonra bir fidan ekmiş umutsuzluğun kuruttuğu gönül bahcesine… gözyaşlarıyla büyütmüş onu… topragını olmayan sevgisiyle beslemiş… yapraklarını okşamış tum sakinliğiyle… kendine bakmadığı kadar iyi bakmış ve büyütmüş onu içinde…
Gün gelip yalnızlığına ortak olmasını beklemiş…
ne sevdalar buyutmus o fidanın gövdesinde…
Ne sevdaları gömmüş köklerinin dibine…
Koskoca bir kalbi de fidanıyla buyutmus içinde…
Yok ettiği umudunu kapsetmiş derine…
Kendinde bulamadığı gücü ona vermiş…
Gülmeyi …yeniden sevmeyi içinde öğrenmiş…
Düştükçe kalkmayı…
Yandıkça soğumayı öğrenmiş…
Hapsolmanın her zaman kötü olmadığını…
Esir olmanın kimi yerlerde ki güzelliğini…
Acının bağımlılığının ne güzel şey olduğunu öğrenmiş…
Gel zaman git zaman acımış yüreği…tutkunu olduğu bir acı değilmiş bu…bu kez acımaktan hoşlanmıyormuş yaralı yüreği…tarifsiz bir acı içinde kıvranmış sessizliğiyle birlikte… günden güne bedeninin sevda kaybına ugradığı bir acıymış…gunden gune bedeni saran yalnızlığın acısıymış bu…
Katlanılması zor…
İmkansızlığı bol…
Benzersiz bir acı bu…
Konuştukça çoğalan…
Sustukça kanayan bir acı…
Yüreği daha fazla dayanamıs bu acıya… parcalanıvermiş… tüm hayata isyan ayrılmış bedenden… acı içinde kıvranmıs geride kalan…zaman ilaç olmamış kanayan göğsüne… hiçbir söz derman olmamış ondan giden yüreğine… hiç kimse dolduramamış sol yanında ki bosluğu…
Zaman en büyük düşmanı olmuş… geçmek bilmeyen zamanın içine hapsolmuş… bu hapislik ki sevdiğinde ki tutsaklığına hiç benzememiş… her dakikası kanamış boşluğu… her an hissetmiş yalnızlığını… en derine… hep derine saplanmış hancerler gibi büyümüş yangını… ne yağmurlar söndürebilmiş ne de rüzgarlar alıp götürebilmiş onu… savruldukça savrulmuş… vurdukça vurmuş duvarlara hayallerini…
Bir gün bakmış geri…
Bedeninden ayrılan yüreği iki parca olmuş karsısında… başkaa bir bedene can verir olmuş…
Lal olmuş dili…
kör olmuş gözleri…
bir taşa dönüşmüş bedeni…
kaçmış bulunması imkansız diyarlara…
susmuş avazı çıktığınca…
umut denizinde boğulmuş yoklukları… hep güzel biten masalları bu kez ayrılıkla bitmiş…
yüreği can vermiş bir bedene…
yetmemiş bir beden daha bulmuş kendine…
bir varmış hiç yokmuş….
Bir gelmiş…
Hep gitmiş…
Sessizliğine mahkum olan masalı…
Çığlıkların suskunluğuna eşlik etmiş…
Alıntıdr.
Kırmızı baslıklı kızı kurdun yediği…
Pamuk prensesin elmadan zehirlendiği…
Gökkusağının sonunda leplikonun lanetli altınlarını anlatın bana…
Birlesmeyen yolları…kesişmeyen hayatları…
Hadi yalan söyleyin bana…
Hersey guzel olacak deyin…
Kandırın beni…
Anlatın bana lanet olasıca hayatı…
Ve böyle bir isyanla başlamış her şey…umudun kırıldığı anlarda beklemiş kırmızılarının yeniden onun olmasını… hiç değilse gamzelerinde acan gullerini dilemiş geçmişin hatrına… ayaklar altında ezilen papatyalarını yaşatmak… kuruttuğu göllerdeki nilüferlerini bulmak istemiş…
Sussa…
Çok şey beklenmiş söylemesi için…
Haykırsa…
Can yakmış… sukunetini dilemiş dünya…
Kabuk örmek kolay gelmiş dışına…kırılmayacak bir zırh gibi sarmış etrafını…
Sonra bir fidan ekmiş umutsuzluğun kuruttuğu gönül bahcesine… gözyaşlarıyla büyütmüş onu… topragını olmayan sevgisiyle beslemiş… yapraklarını okşamış tum sakinliğiyle… kendine bakmadığı kadar iyi bakmış ve büyütmüş onu içinde…
Gün gelip yalnızlığına ortak olmasını beklemiş…
ne sevdalar buyutmus o fidanın gövdesinde…
Ne sevdaları gömmüş köklerinin dibine…
Koskoca bir kalbi de fidanıyla buyutmus içinde…
Yok ettiği umudunu kapsetmiş derine…
Kendinde bulamadığı gücü ona vermiş…
Gülmeyi …yeniden sevmeyi içinde öğrenmiş…
Düştükçe kalkmayı…
Yandıkça soğumayı öğrenmiş…
Hapsolmanın her zaman kötü olmadığını…
Esir olmanın kimi yerlerde ki güzelliğini…
Acının bağımlılığının ne güzel şey olduğunu öğrenmiş…
Gel zaman git zaman acımış yüreği…tutkunu olduğu bir acı değilmiş bu…bu kez acımaktan hoşlanmıyormuş yaralı yüreği…tarifsiz bir acı içinde kıvranmış sessizliğiyle birlikte… günden güne bedeninin sevda kaybına ugradığı bir acıymış…gunden gune bedeni saran yalnızlığın acısıymış bu…
Katlanılması zor…
İmkansızlığı bol…
Benzersiz bir acı bu…
Konuştukça çoğalan…
Sustukça kanayan bir acı…
Yüreği daha fazla dayanamıs bu acıya… parcalanıvermiş… tüm hayata isyan ayrılmış bedenden… acı içinde kıvranmıs geride kalan…zaman ilaç olmamış kanayan göğsüne… hiçbir söz derman olmamış ondan giden yüreğine… hiç kimse dolduramamış sol yanında ki bosluğu…
Zaman en büyük düşmanı olmuş… geçmek bilmeyen zamanın içine hapsolmuş… bu hapislik ki sevdiğinde ki tutsaklığına hiç benzememiş… her dakikası kanamış boşluğu… her an hissetmiş yalnızlığını… en derine… hep derine saplanmış hancerler gibi büyümüş yangını… ne yağmurlar söndürebilmiş ne de rüzgarlar alıp götürebilmiş onu… savruldukça savrulmuş… vurdukça vurmuş duvarlara hayallerini…
Bir gün bakmış geri…
Bedeninden ayrılan yüreği iki parca olmuş karsısında… başkaa bir bedene can verir olmuş…
Lal olmuş dili…
kör olmuş gözleri…
bir taşa dönüşmüş bedeni…
kaçmış bulunması imkansız diyarlara…
susmuş avazı çıktığınca…
umut denizinde boğulmuş yoklukları… hep güzel biten masalları bu kez ayrılıkla bitmiş…
yüreği can vermiş bir bedene…
yetmemiş bir beden daha bulmuş kendine…
bir varmış hiç yokmuş….
Bir gelmiş…
Hep gitmiş…
Sessizliğine mahkum olan masalı…
Çığlıkların suskunluğuna eşlik etmiş…
Alıntıdr.