Ben oradaydım

Buğra1

Kayıtlı Üye
14 Mayıs 2006’da Denizli’de değildim. Ama olanlardan dinledim.
16 Mayıs 2010’da Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaydım. Herkes “2-2 mi?!” derken “Gol filan yok, bitti kaybettik” diye arkadaşlarıma dert anlatmaya çalışıyordum. Timsaha girmedim yani.
Geçen sene de Sivas’ta değildim. Yine gidenlerden dinledim, o yağmuru, sağanağı.
Ve Pazar akşamı yine Şükrü Saracoğlu’ndaydım.
Maçları birlikte seyrettiğimiz 15 kişi civarı bir grubumuz var. Maçtan önce buluşuldu, yenildi içildi. Herkeste bir gerginlik vardı ama bu gerginlik huzursuzluk değildi. Fenerbahçe dışında bir nedenle aynı masaya oturtmakta zorlanabileceğiniz, bilfiil Fenerbahçe’den, başkanından, hocasından, oyuncusundan, maç performanslarından tutun da müzik zevkine, film zevkine, siyasi anlayışına hiçbir konuda % 100 mutabakata varamayan bu ekip Cumartesi akşamüstü mutabıktı:
Bu takım, kadrosunun yapabileceğinin çok üzerinde bir iş yapmıştır. Bu akşam, rakip ezeli rakip olsa dahi, kaybedilse bile, hepimizin taraftarlık tarihinde ayrıca anlatılacak bir köşeye adını kazımıştır.
Nokta.
Stada girip yerimizi aldığımız andan, son düdüğe kadar da, asgari teknik taktik analizle maç izlendi ve bitti. Dia’ya bile adam gibi kızılmadı diyebilirim.
Maç bitti, son düdükle birlikte Galatasaraylı oyuncular ve Çevik Kuvvet orta yuvarlağa doğru koştu. Sanırsınız ki Çevik Kuvvet şampiyon oldu (bir nevi oldular tabii). Galatasaraylı oyuncular çembere alındı, soyunma odası koridorundan da maç kadrosunda olmayan oyuncular geldi. Fenerbahçeli oyuncular üzgün ama gururlu bir şekilde çemberin dışında kaldılar. E, şair diyor zaten “...ya dışındasındır çemberin...” Dışarısı onlara daha çok yakışıyordu.
Taraftarın önemli bir kısmı çıkışlara yöneldi. “Galatasaray’ın sevinmesini, kupa almasını seyredecek değilim” diyerek, hak veriyorum. Ben kaldım. Benim için Galatasaray’ın sevinmesine şahit olmaya değecek bir şey vardı, o da hâlâ sahada olan çubuklu formalıları verdikleri mücadeleden dolayı onore etmek. Tribünde kalan taraftar grubunun da birinci önceliği buydu. Nitekim, Fenerbahçeli oyunculara yönelik tezahüratlar devam ediyordu.
Derken, beyaz kasklılardan oluşan bir Çevik Kuvvet birimi Okul Açık Tribünü’yle Maraton Alt Sarı Tribün’ün kesiştiği noktadan geçerken durmayı seçti. Taraftarın bu sene polisle olan ilişkisi Facebook tabiriyle “Karmaşık”. O polis ekibi orada durdu, sözlü sataşmalar oldu, sataşmalar arttı ve o polis grubu orada kalkan kaldırarak savunma durumuna geçti. Arada bir kaç emniyet görevlisinin kalkanların arkasından çıkıp biber gazı sıkıp geri geldiğini gördük. Medyada bolca fotoğraf mevcut.
O bölgede kalmayı seçmeyip, yollarına devam edip iki tribünün birleştiği yerdeki tünelden çıkıp gidebilirlerdi. Devam edip Maraton Alt’ın önünden yürümeye devam edebilirlerdi. Yapmadılar. Oradaki grubu provoke etmeyi sürdürdüler. Sonrasında, yine internet sitelerinde de görmüş olabileceğiniz o kare; tribünün kapısı açık, tribün tarafında taraftar, saha tarafında polis ve o polis taraftara demir bir çubuk uzatıyor. “Tut şunun ucunu döşeyelim abi” demediği kesin. Ve, karşılıklı “sevgi” alışverişi sürerken o polis ekibi geri çekilmeye, sahaya girmeye başladı. Akabinde üst tribüne ve alt tribüne silahla biber gazı bombası yağdırmaya. Bunun üzerine taraftar sahaya girdi ve özel güvenliğin de içinde bulunduğu, sözde sahada emniyet ve düzeni sağlamakla görevli kişileri stadın soyunma odası çıkış tüneline doğru kovaladı. Bu sırada tribünden kırılan koltuklar sahaya atılmaya başlamıştı. Bu koltuklar, kalkanla kendini koruyan polislere atıldı, polis çekildi çekildi ve sonrasında yeterince çekildiğine kâni olmuş olsa gerek ki karşı saldırıya geçti. Su şişesi, meşale gibi şeyler atılan emniyet cop ve biber gazına davrandı. Yere düşen pek çok Fenerbahçeli taraftar ülkede teröriste uygulanmayan şiddete maruz bırakıldı. Kafası tekmelenenler, yerde coplananlar.
Bu arada, önü açılan biber gazı bombası atmayı sürdürüyordu. Tribüne, saha içine. Fark etmeksizin. Açık alan, ters rüzgar bizi etkilemez diye kendimizi kandırmamız uzun sürmedi ve deli gibi yanan gözlerle, nefes alamamacasına öksürerek tribünün arkasına geçmek zorunda kaldık. Doğru seçim değildi, zira biber gazı ters taraftan, stadın dışından da içeriye girmekteydi. O zaman anladık ki dışarısı da karışık.
Zaten daha maç başlamadan biber gazıyla imtihan edilen taraftar maç çıkışında da nasibini almaktaymış. Hem stadın içinden, hem dışından gelen iki gaz dalgasının arasında kalan taraftar Fenerium Tribünü’nün önündeki avluda toplandı. Gözyaşları içerisinde, tanıdığı birisi için astım ilacı soran biri vardı, merdivenden her inene: Astım ilacı olan var mı, arkadaşım kriz geçiriyor.
Çaresizlik içinde yok diyip geçtik. Ağlayan çocuklar, yerde yatan erkekler, kadınlar. Hüngür hüngür. Nefes alamadığı için korkuya kapılan orta yaşlılar, yaşlılar.
Dışarıya tam olarak baktığımızda, Kurbağalıdere’nin üstündeki köprüde önüne gelene su sıkan bir panzer, panzerin ötesinde kesif bir bulut, ki o da biber gazı. Kenan Evren Lisesi’nin arka tarafına denk gelen alanda yine suyla etrafını tarayan bir panzer. Naklen yayın araçlarının yanında da konuşlanmış bir grup Çevik Kuvvet daha. Bu arada tepemizde gezen, benim başta yayın helikopteri olduğunu sandığım (çok safmışım) polis helikopterinin de aşağıya tuttuğu projektörün içinden geçen duman kütlesi. Yani helikopterden aşağıya yağdırılan biber gazları. Tam anlamıyla kapana sıkışmış durumdaydık. Panzer canı sıkıldıkça dönüp tribüne doğru da su sıkıyordu. Merdivenden inip bir an önce kaçmaya çalışan bir grup taraftar yine çıkışa biber gazı atılması nedeniyle canhıraş avluya geri çıktığında “Ben bu stattan bugün sağ çıkamayabilirim” geldi aklıma.
Biraz bekledik, insanlara yardım teklif ettik, elimizden geleni yaptık ve sonunda olayların biraz sakinleştiği bir anda merdivenlerden inip muhtelif kalkan kaldırmış polis ekiplerinin arasından Salı Pazarı’na kendimizi attık.
Şimdi iki gündür okuyorsunuz “Fenerbahçe taraftarı kupayı Galatasaray’ın statta almasını, yenilgiyi (ki yine yenilgi yok ya, neyse) hazmedemedi, olay çıkarttı” diye. Başbakanımız, üstelik de Trabzon’da (bkz: ironi) taraftarı terörist ilan etti. Fenerbahçe taraftarı “Teröriste insan hakları / Fenerli’ye indir copları” derken, onun da ötesine geçtiğinin farkındaydı da, resmi ağızdan teyit edildiği iyi oldu. Artık şüphemiz kalmadı.
Ancak şunun altını kalın bir şekilde çizmek lazımdır ki, Fenerbahçe Davası kapsamında, Çağlayan’da görülen duruşmalarda çıkan olayların futbolla, sporla alakası ne kadarsa, Cumartesi akşamı Şükrü Saracoğlu Stadı’nda çıkan olayların da futbolla, sporla alakası o kadardır. 300 günü aşkın süredir, itinayla, adım adım, sistematik olarak ötekileştirilen, itilen, kakılan, haddi olan olmayan herkes tarafından durmaksızın ahlak derslerine maruz bırakılan taraftarın, kaybını edebiyle yaşamaya çalıştığı bir ortamda göz göre göre provoke edilmesi ve bunun sonuçlarından başka bir şey değildir olanlar.
Şiddeti kimse tasvip etmiyor. Polis panzerinin muhtemelen kurşun geçirmez camına park konisiyle vuracak kadar delirten nedir? Bir benzin istasyonunun önünde polis arabası devirip yakmaya kalkıştıran nedir? Bunu tutup Thatcher modeli holiganizmle tarif etmeye kalkanın ya gözü kördür, ya işine böylesi geliyordur, ikisinin arası yok.
Bu ülkede Fenerbahçe taraftarına, geride kalan 300 küsur günde planlı şekilde yapılan bu muamelenin hesabını birilerinin vermesi gerekiyor. Çünkü bu muameleye, bu kadar göz önünde, bu kadar göstere göstere maruz kalan olmadı. Elbette polis şiddeti Fenerbahçe taraftarıyla başlamadı. Bu ülkenin gerçeklerinden biri bu, maalesef, ve bundan önce de vardı. Ama tıpkı Fenerbahçe Davası’nda olduğu gibi, Özel Yetkili Mahkeme’lerin yapabildikleriyle ilgili soru işaretleri aynı mahkemelerin baktığı diğer davalarla değil de Fenerbahçe Davası’yla gündeme geldiyse, polis şiddetinin orantısızlığı da bu vesileyle gündeme getirilmeli ve buna son verilmeli. Hiç bir şey olmadı, bari vesile olsun!
Fenerbahçe taraftarı 300 küsur gündür zaten kelle koltukta vaziyette. Türk futboluna dair çarpık ne varsa Fenerbahçe üzerinden bunların temizleniyorMUŞ GİBİ yapılmasına da şahit. Ve pek çok taraftar Cumartesi akş******* sonra diyordur ki; Türk Polisi’nin bu durdurma değil de, artık öldürmeye teşebbüs eden orantısız güç kullanımı bizim bu son başımıza gelenlerden sonra düzelecekse canımız sağolsun.
Ama önce bunun görülmesi ve kabul edilmesi gerekiyor. Renklerden bağımsız. Var mısınız?
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst