Aşk'a DaiR Kağıda DüşenLer

RappeR_qiRL

Banned
Sevdim. Sevince var oldum
Bende...
Sevildim. Sevilince yok oldum
Sende...



Hayatımda hiçbir şeyi O’nu anlamayı istemek kadar arzulamamışımdır. Aslında O’nu anlamak isteyişimin temelinde kendimi anlamak duygusu yatıyordu. Bu yüzden saatlerce O’nu bekledim. Perdenin arkasından beni gözetlediğini çok iyi biliyordum ama benimle göz göze gelmemeye özen gösteriyordu. Günlerce beni kendi gurbetinde dolaştırır kalbimden tutup beni yeryüzünün kalabalık ve gürültüsünden sessizliğine çıkarırdı. Sonra da O’na dokunmak istediğim anda ellerimi bakışlarıyla dondurur ve âlemin şimdiye kadar anlayamadığım boyutlarına kaçıverirdi. Sanırım benim O’na duyduğum hayranlık karşısında zayıflığımı hissediyor benim için benden kaçıyordu.
Bazen O’nu sözlerimin tuzaklarına düşürmek isterdim de O bunları hiç anlammış gibi sözlerimi emin bir anlama çeker ve beni daha fazla düşmekten korurdu. Peki bunları niçin yapıyordum. Bilinçli yapmıyordum. Bazen bir hayranlık bazen kıskançlık bazen de…
Seviyordum O’nu… Kimseyle paylaşmak istemiyordum. Öyle ki bazen hiç kimsenin O’nu görmemesini dinlenmemesini O’nunla ilgili bilgilerin bilinmemesini kimsenin O’na hayran bir şekilde bakmamasını istiyordum.
Duygularımı ne güzel ifade ediyordu:
-“Şefkatten bir şey beklenir aşktan her şey. Öyle ki seven sevdiğini öldürebilir bile. Sevgi sonsuzlaştığı zaman seven sevgilisine karşı ütopik bir gizem kazanır. Bundan sonra seven sevdiğine yaklaşmaz. Onunla karşılaşmaktan çekinir.”
-“En büyük âşık kimdir ?” diye sorduğumda beni derin hayrete düşüren şu cevabı verdi:
-“Allah.” Ve şöyle devam etti:”Allah aşkın sonsuzluğundadır. O her an âşık olur. Bir âşık O’nun terbiyesinden geçmedikçe aşkta ilerleyemez.”
-“Nereden biliyorsun”
-“Görmüyor musun? Her an yaratıyor. Her an yeni bir var oluşa sahnedir. Bu yok oluş ve var oluş süreci o kadar kesintisizdir ki biz evreni hep var zannederiz.”
-“Eee…”
-“Varlık sevgiden doğar bilmiyor musun?”
Ah… Şu ihtiyaç duygusu yok mu? Çok değil bir an olsun bana muhtaç olduğunu hissedebilseydim.
Ne garip! Bir insanın bize sığınması başını omzumuza dayayıp huzur bulması ne kadar da mutlu ediyor bizi. Acaba güçlü oluşumuz bir başkasının zayıflığına mı bağlıdır. Ah şu duygular…
Fiziğin ve kimyanın karmaşık formüllerini bildiğim kadar iç dünyamın da förmüllerini çözebilseydim her şey bambaşka olurdu eminim.
Şu sözlerinde haklı mıydı acaba:
-“Ancak güçlü insanlar sevebilir. Zayıflar sevdiklerinde ya köle olurlar ya da sevdiklerini kendilerine köle yaparlar. Hâlbuki sevgi öyle bir çiçektir ki saksıyı kendine yer kabul etmez.
Çünkü sevgi direk Allah’tandır. Bu yüzden sevgi zamandan ve mekândan münezzehtir. Zamanın ve mekânın kanunları onu etkilemez. Aksine o zamanı ve mekânı etkiler…”
-“Özgür insanların sevgisi anlamlıdır… Bana olan aşkının isyanı mecbur olacağın kölelikle sadakatinden daha hayırlıdır. Zaten bu yüzden Allah’a şüphesiz inanan bir insanın O’na isyanı O’na tam inanamamış bir insanın ömrü boyunca yaptığı kölelikten daha değerlidir.”
Ah o günler…
Bir tek sözün söylenmek istendiği yerde binlerce sözün söylendiği…
Söylenmek istenen her şeyin yalnız sayfalara saklandığı o günler… Çoğu zaman onu görünce de ne söyleyeceğimi unutuyordum. Yazmadan çizmeden O’na söyleyeceklerimin hesabını yapıyor elime kalemi alınca da hiçbir şey hatırlamıyordum.
Aslında ne söyleyeceğim önemli değildi. Hatta O’nun ne söyleyeceği de önemli değildi çoğu zaman. Buluşuyorduk ya… O yetiyordu.
-“En büyük aşklar gizlenen aşklardır” demişti de sitem etmiştim O’na.
Ne garip fikirleri vardı aşk hakkında…
-“Aşk hakkında bilinmesi gereken tek şey onun ne olduğu bilinmeyeceğidir” der sonra dayanamaz konuşurdu:
-“Aşkta şiddetli bir evet bazen hayır’a Şiddetli bir hayır da evet’e dönüşür. İşte bu aşkın akla kafa tutmasıdır.”
Evet haklıydı.
Günlerce beni aramasını mesajlarıma cevap vermesini bekledim… Onunla konuşmaya yürümeye can atıyordum da bana yaptıklarına bir türlü anlam veremiyordum.
-“Aşk Allah’ın hiçbir zaman çözülemeyecek bir bilmecesidir. Aşk Allah’ın kimseyle paylaşmadığı sırrıdır.” Derdi.
Sen çözdün mü diye sorduğumda:
-“O’nu çözemezsin ki; O sadece yaşanır. Çözmeye kalkışan elinden kaçırır. O her şeyi bir görür. Aşkın bir diğer niteliği de insanın önünden faydacı nedenselliğe bağlı akıl engelini kaldırmasıdır.”
-“Öyleyse aklı ne yapmalı?”
-“Akıl kalpte bir nur olmalı. Akıl kalbe göre olmalı kalpte akla rağmen…”
-“Zaten delilik de insanın aklıyla değil duygularıyla yaşama hali değil midir? Bu yüzden âşık delidir. Âşıklarla deliler arasındaki fark delilerde aklın bir daha dönmemek üzere gitmesi âşıklarda ise aklın geri dönüşünün mümkün olmasıdır. Zaten insanın aklı başına gelince aşk intihar eder…”



Bu sözleri söyler sonra da: “Anlıyorsun değil mi?” derdi. Ne kadar anladığımı sormazdı. Ben de ne kadar anladığımı söylemezdim.
Sonradan anladım ki…
O bana yıldızlardan bahsederken gözlerimin parıltısını anlattığını zannederdim.
O bana denizleri anlatırken gözlerimdeki yaşları anlattığını zannederdim.
Bir keresinde de insanları buzdağlarına benzetmişti de ben üzerime alınıp O’na anlatmadığım yönlerimi anlatmamı istediğini düşünmüştüm. Ben O’nu yerde ararken O beni göklere çıkarmak istiyordu da ben direniyordum sanki…



Bu denli gürültünün içerisinde bu denli sessizlik ve bu kadar yalnızlık bu kadar kalabalık…




Sen de aradığım neydi…
Ürküyordum dünyadan
İçimden üşüyordum
Belki bu yüzdendi sana sarılmam
Yetmiyordu ama…
Susuzluğumu gidermiyordu
Öpüşmemiz…
Eksik olan neydi
Eksik olanın sende olmadığı belliydi…


Alıntı
 
---> Aşk'a DaiR Kağıda DüşenLer

I.

Benim sabah keyfim
yeni açmış bir gülü
insanların gülücüklerine yerleştirmektir.

II.

Sana karlı bir günde geleyim
saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla
üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula
uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan
sobanın çıtırtılarına dalalım
sana küçük törenlerimizde şarki söyleyeyim
içki içelim güneşle başbaşa
saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim
gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar
bir gece şelalesi gibi
damarlarıma akıp yankılan yüreğimde.

III.

Sana yağmurlu bir günde geleyim
parkta ıslanalım birlikte
gürültüler toprağın kokusunda erisin
kentin görüntüsü değişirken bulutlarla
duraksamadan parlayan gözlerin
ve ıslaklığınla sar beni
en koyu kızıllığında dudaklarının
kıralım demir parmaklı pencereleri
önlerine ortanca saksıları yerleştirelim
ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza.

IV.

Sana güneşli bir günde geleyim
ışıklı yollara halılar serelim
birlikte aşkınlığa yükselelim,
okyanus sularının ortasında altın kumsallarıyla
mücevher gibi parlayan adada,
ben hep iskeleye demir atmış
beyaz bir yelkenlinin düşünü gördüm
tuzlu dudaklarını yakmak için
sana kendi yaptığım güneşleri getireyim.....
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
Geri
Üst