Güzl korku hikayeleri

-£sPoiR-

Kayıtlı Üye
(bunları önceden vermişdim ama sanırım bişiler değiştirimiş o yüzden bida verdim)
HİKAYE 1 : ŞEYTANLA TANIŞMA
Balıkesir'deki bi kız lisesinde yatakhanenin birinde, kızları gece uyku tutmayınca birbirlerine hikayeler anlatmaya başlamışlar. Bunların çoğu da okullarına ait korkunç olaylarmış. Güya şeytan çok eski zamanlarda burada yaşayan bir ailenin fertlerine dadanmış ve onların ruhlarına giriyomuş. İnanışa göre şeytanın ayakları terstir ya, o insana da şeytan girince doğal olarak ayakları ters dönüyormuş.

Aradan bi kaç saat geçmiş. Gruptakilerin uykusu gelince herkes yatağına gitmiş. Kızlardan biri accayip sıkışmış. Tuvalete gidecek ama anlatılanlardan epey bi korktuğu için gidemiyomuş. Alt ranzada yatan arkadaşını dürtüp uyandırmış. Diğer kız da bu hikayelerden en çok etkileneniymiş. Zaten zar zor uyuduğundan hiç kalkmak istememiş. Ancak arkadaşı ısrar edince onunla tuvalete gitmek zorunda kalmış. Arkadaşı tuvalete girince o da kapının önünde beklemeye başlamış.

Diğer kız tuvaletten çıktığında bi tuhaf bakıyomuş. Bizimki anlatılanların etkisiyle de olsa gerek direkt kızın ayaklarına bakmış. Bi de ne görsün! Arkadaşının ayakları ters dönmüş. Parmakları arka tarafa bakıyomuş. Kızcağız çığlık çığlık kaçmaya başlamış. Koşarken de ara sıra arkasına bakıyomuş. Tam bu sırada koridorda belletmen öğretmenle çarpışmış. Kız nefes nefese başına gelenleri anlatmış. Sonunda, "Hocam inanamıyorum, ayakları resmen ters dönmüştü" demiş. Öğretmen, "Benimkiler gibi mi yani?" diyerek ayaklarını göstermiş. Kız kafasını aşağı indirince belletmenin ayaklarının da 180 derece arkaya baktığını görmüş. Napsın kızcağız, bu manzarayla beraber oracıkta aklını yitirmiş.

HİKAYE 2 : PERDEDEKİ ÇİVİ
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. " arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak" demiş. Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki
hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkart (sök)" demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Bir çatal bir arkadaşlara (bu cümle anlaşılmıyor) sokabilirsin ve çıkartabilirsin, Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak(kapanmayacak). Bir arkadaş ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür yüreklendirir sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur seni dinler sana yüreğini açar" demiş.

HİKAYE 3 : KANLI GÖMLEK
Bu olay, Marmara Üniversitesi Ingiliz Dili ve Edebiyati Bölümü’nü 1993 yilinda bitiren Dilek isimli bi kizin basindan geçmis. (Böyle anlatiliyo, soyadi yok) Dilek bi gün okuldan çikmis, durakta minibüs bekliyomus. Yalniz korkunç da yagmur yagiyomus bu arada. Kizin önüne bi araba yanasmis. Iyi giyimli, temiz yüzlü bi genç, Yanlis anlamayin ne olur. Ben de yakin zamana kadar ögrenciydim. Islanmayin, gelin ben sizi uygun bi yere kadar birakayim demis. Dilek kiz, basta biraz tereddüt etmis ama çocugun iyiniyetine inanmis ve arabaya binmis. Yolda sohbet filan etmisler. Hoslanmislar birbirlerinden. Çocuk, Lütfen izin verin sizi evinize birakayim. Bakin yagmur da iyice hizlandi demis, Dilek kabul etmis taabi. Sohbet iyice koyulasmis. Kizin evine gelmisler, bu arada telefon degis tokusu yapmayi da ihmal etmemisler. Dilek çok etkilenmis çocuktan. O hafta her telefon çaldiginda yüregi hop etmis, Ay benimki mi ariyo? diye telefona kosmus. Ama arayan olmamis maalesef. Dilek yüzünü kizartip çocugu aramaya karar vermis, Belki numarami kaybetmistir, n’olucak ki ben arasam deyip kandirmis kendini. Telefonu aglamakli bi kadin sesi açmis. Meger teyze, bizim çocugun annesiymis ve hiçkira hiçkira, oglunun trafik kazasinda öldügünü söylemis. Anlattiklarindan Dilek anlamis ki, çocuk onu biraktiktan 5 dakika sonra yapmis kazayi. Keske eve biraktirmasaydim. Benim bunun sorumlusu diyerek hemen kendini suçlamaya baslamis. Suçluluk duygusundan kurtulmak için teyzeden adresi almis, En azindan bassagligina gideyim bari diye düsünmüs. Ziyaret aglamakli ve de yasli geçmis. Ayrilma vakti geldiginde iyice havaya giren kiz, Bana oglunuzdan bi hatira verir misiniz? Onu gerçekten çok sevmistim demis. Bunun üzerine anne içeriye gitmis, döndügünde elinde çocugun kaza günü üzerinde olan gömlek varmis. Üstelik de hala kanlar içindeymis gömlek. Dilek çok kötü olmus, gömlegin niye saklandigi ve niye ona verildigi anlamsizligina ragmen yine de kadini kiramayip almis kanli gömlegi. Ama eve gelir gelmez ilk isi gömlegi yikayip, ütülemek olmus. Bütün gece gömlege baka baka, zir zir aglamis. Sürekli de, Onu ben öldürdüm, onu ben öldürdüm diye tekrar ediyomus kendi kendine. Artik aglamaktan bitap düstügünde gömlegi yastiginin altina koymus ve yatmis. Sabah uyandiginda kendini daha iyi hissediyomus. Ama yastigi kaldirdiginda bi de görmüs ki gömlek yine kanlar içinde. Inanamamis bu duruma. Heralde dün o kafayla iyi yikayamadim diyerek yeniden yikamis gömlegi. Ama ertesi sabah da hiç bi degisiklik yokmus gömlekte, yine kanlar içindeymis..

HİKAYE 4: KAFALARI KOPMUŞ
Ingiltere aniden bastiran sisiyle ünlüdür. Yine sisin yogun oldugu bir gün kadinin biri sehirlerarasi bir yolda arabasiyla seyahat ediyormus. Sabahin erken saatleriymis. Sis yüzünden pür dikkat ve olabildigince yavas gidiyormus. Derken yolun iki tarafinda oldukça garip açiyla park etmis iki araba görmüs. Önce korkmus. Ama merakina yenik düsmüs ve arabasini biraz ileride güvenli bir yere çekmis.
Ihtiyatla ilk arabaya yaklasmis. Her halinde savrularak durdugu belli olan otomobilin görünen bir hasari yokmus. Otomobilin etrafinda dolasan kadin soför mahalinde yan koltuga dogru yatmis bir adam oldugunu görmüs. Açik pencereden içeri uzanarak, adama seslenmis. Yanit alamamis. Bu arada farkinda olmadan kapiyi tutunca eline yapiskan bir sey bulasmis. Alacakaranlikta eline bulasan seyin önce ne oldugunu anlayamamis, ama birden bire jeton düsmüs. Elindeki kanmis.
Panik içinde arabasina kosmus. Son sürat en yakin yerlesim yerine gidip, polise durumu anlatmis. Ingiliz polisi hemen harekete geçmis. Iki arabanin bulundugu yere vardiklarinda, olaganüstü tedbirler alarak arabalara ayni anda iki ekip halinde yaklasmislar. Biraz sonra her iki ekip lideri, polis müdürüne arabalarda kafasi kopuk birer ceset oldugunu rapor etmisler.
Bir süre sonra cesetlere ait iki kafa bulunmus. Kafalarin her ikisi de darmadagan olmus vaziyetteymis. Otomobillerde ise hiç bir hasar yokmus, cesetlerde baska bir darbe de. Kafalar ise kesici bir aletle kesilmemis, güçlü biri ya da bir sey tarafindan sanki bir serçe kafasiymis gibi çekip kopartilmisa benziyormus. Polisler bu isin içinden bir türlü çikamamis. Olaya Ingiliz gizli polisi MI5 el koymus.
MI5'da yeni kurulan seri katil arastirma birimi, olay mahalini didik didik incelemis. Iki gün sonra MI5 karargahina bu esrarengiz olay hakkinda bir rapor ulasmis. Dehset verici bu olay, aslina basit bir trafik kazasiymis. Raporda olay söyle anlatiliyormus. Yogun sise ragmen hiz yapan iki sürücü de bellerine kadar sarkarak yolu daha iyi görmeye çalisiyorlarmis. Karsi yönlerden gelen bu iki otomobildeki sürücüler hizla gelen diger otomobili çok geç farketmisler. Kafalari birbirine hizla çarpinca, ikisinin de kafasi kopmus.

HİKAYE 5 : KAHVE RENGİ PİJAMALI ADAM
Dedem öldükten (daha dogrusu gömüldükten) sonra teyzemler komsulariyla ona kuran okuyorlarmis... Bunu bana teyzem kendi anlatti bu arada, neyse bir komsusu dua okurken karsi koltuga bakiyormus, teyzem de bir yandan dua okuyup, bir yandan etrafina bakiniyormus, ezberindeymis dualar herkesin neyse, bu komsu dua okurken birden donakalmis... Dudaklari kipirdamiyormus, kadin koltukta geri geri gidiyormus ve bembeyaz olmus... Tabi teyzem duayi bitirip amin dedikten sonra kadinin yanina gitmis ne oldu falan diye sormus kadinda tik yok...
Teyzem kadini dürttügü anda kadin tekrar eski haline dönüp duayi bitirmis, amin deyip yüzünü sivazlamis ve direkman aglamaya baslamis... Teyzem yine sormus kadina nooldu diye, kadin yanitlamis:
"Ben dua okurken birden karsi koltukta kahverengi pijamali bir adam belirdi, dua okuyordu ayni benim gibi... Sonra sen dokununca kendime geldim ve duayi bitirdim, adam kafasini kaldirdi, baban oldugunu anladim" demis. Ve devam etmis:
"Ben yüzümü sivazladiktan sonra adam kafasini kaldirdi, eminim babandi", demis. "Gülümsedi, el salladi ve kayboldu, bende kendimi tutamadim demis"

Neyse ben detaylari anlatim, dedem sigara yüzünden damarlari tikandigi için öldü ve diyaliz makinasina bagli yasiyordu, son sözleri de "Diyaliz" olmus zaten... Dedem hastanedeyken bir kahverengi pijama giyiyordu hep ve dua okuyan kadin dedemin hiç ziyaretine gitmedi hastanede, yani bilinçalti olamaz...

HİKAYE 6 : GERÇEKMİŞ….
Kurt adam ve vampir hikayesinin aslinda Ingiltere’ den çiktigini biliyor muydunuz. Evet 1970 li yillarda adamin biri ismi bilinmeyen bir hastaliga kapilmis ve yasamasi için devamli kan almasi lazimmis bunun için de ömrü boyunca hastanede kalmak zorundaymis. Bu olay basina gelen kisi de doktor kendisi üstelik.Neyse adamda yüzünde ve suratinda tüylenmeler baslamis ve yukaridan yan dislerinin ikisi hastaliktan dolayi kurt köpeklerindeki gibi uzamis artik doktorlar ölecegni söylemisler ve sonunda geceleri disariya çikip insanlarin evlerine girip isiriyor ve kanlarini emiyormus ve bu olay gerçekmis ve bir çok hikaye buradan yola koyularak uydurulmus..

HİKAYE 7 : KARABASAN
Kurt adam ve vampir hikayesinin aslinda Ingiltere’ den çiktigini biliyor muydunuz. Evet 1970 li yillarda adamin biri ismi bilinmeyen bir hastaliga kapilmis ve yasamasi için devamli kan almasi lazimmis bunun için de ömrü boyunca hastanede kalmak zorundaymis. Bu olay basina gelen kisi de doktor kendisi üstelik.Neyse adamda yüzünde ve suratinda tüylenmeler baslamis ve yukaridan yan dislerinin ikisi hastaliktan dolayi kurt köpeklerindeki gibi uzamis artik doktorlar ölecegni söylemisler ve sonunda geceleri disariya çikip insanlarin evlerine girip isiriyor ve kanlarini emiyormus ve bu olay gerçekmis ve bir çok hikaye buradan yola koyularak uydurulmus..

HİKAYE 8 : KARABÜYÜ
Bir gün ev arkadasimla can sikintisindan kendimize bir büyü bulmayi ve bunu insanlar üzerinde denemeyi düsündük öyle saçmasapan bazi kelimeleri bir araya getirdik ve bunlari ezberledik. Bu sadece ikimizin bilcegi bir büyü olmaliydi. Ama ne için yapilmasi gerektigine karar veremedik ve yattik.

Ertesi gece yilbasi partisi için aldigim cadi sapkasini basima taktim ve üzerime siyah biseyler giydim bir mum yakip isiklari söndürdük. Bu büyüyü diger ev arkadaslarimdan birine yapacaktim. Olayi önemsemesi için onu inandirdik ve konsantre olmasini sagladiktan sonra büyüye basladim ve bir gece önce uydurdugumuz sözcükleri söylemeye basladim. Büyü bittikten sonra isiklari yakip gülmeye basladik. Büyüyü uydurdugum arkadasimla Sule'ye (büyüyü yaptigim arkadasim) gülüyorduk o ise hiç tepkisiz oturuyordu. Iste tam o sirada birden gök gürlemeye ve simsek çakmaya basladi. Elektrikler kesildi. Yazin ortasinda havanin böyle birden patlamasi bizi hem sasitmis hem de korkutmustu. Bi müddet öylece jeneratörün devreye girmesini bekledik . On saniyede devreye girmesi gerekirken girmedi Biz de mum yaktik ve bütün gece korkudan uyuyamadik.Yagmur sabaha kadar yagdi. Sule ise ateslendi ve ailesini çagirmamizi istedi. O gün ögrendik ki jeneratör bozulmus. Aksama dogru Sulenin ailesi geldi ve onu kayseri deki evlerine götürdüler.Bir ay sonra da gelip esyalarini aldilar ve Sule bir daha ne geldi ne aradi.

Aradan 4 sene geçmesine ragmen bu büyü sözcüklerini ne kadar unutmaya çalissam da bi türlü unutamadim. Bazen aklima gelince bisey olcak diye korkarim.

HİKAYE 9 : ÜST KATTAKİ KATİL
Büyük bahçeli bi villada yaşayan genç bi çift, çocuklarını bakıcıya bırakıp dostlarının verdiği bi partiye gitmiş. Bakıcı kız çocukları yatırdıktan sonra televizyon seyretmeye başlamış. Bi ara telefon çalmış. Kızcağız telefonu açtığında karşısında hırıltılı bi sesle konuşan biri varmış: “Şu an üst katta çocukların başucundayım. Sen de gelsene buraya. Huhahuha!” Kız feci korkmuş haliyle. Ama kendini “Kesin salak bi telefon şakası bu” diye düşünüp sakinleştirmeye çalışmış ve televizyonun sesini sonuna kadar açmış. Telefon tekrar çalmış. Aynı hırıltılı ses yine o histerik kahkahasını attıktan sonra, “Çocukların yanındayım. Hadi sen de gel yukarı” demiş. Kız daha da korkmuş ve santrali arayarak durumu anlatmış. Santralde iyi bi kadın varmış, “Adam sizi aradığında bi’kaç dakika konuşturun. Numarayı tespit eder, sonra da polise bildiririz” diyerek kıza yardımcı olmuş. Bakıcı kız telefonu kapatır kapatmaz hemen çalmış telefon. Aynı ses yine aynı sözleri tekrar etmiş. Kız konuşmayı uzatmaya çalışmış ama sapık anlamış bunu ve hemen telefonu kapatmış. Bi’kaç dakika sonra tekrar çalmış telefon, arayan santral memuresiymiş ve panik durumdaymış: “Hemmen kaç oradan! Arayan numaranın da adresi aynı. Yukarıda bi telefon hattı daha var demek ki!”
Kız koşşa koşşa kaçmış evden. Bu arada santraldeki kadın, polisi olaydan haberdar etmiş bile. Polisler bi’kaç dak’kada adrese gelip eve girmiş. Gerçekten de üst katta elinde kocaman bi kasap satırı olan bi katil yakalamışlar. Üst kat pencerelerinin birinden eve giren sapık katil iki çocuğu öldürdükten sonra o telefonları etmeye başlamışmış

HİKAYE 10 : ZENCİ
Olayın geçtiği yer Beyoğlu, Asmalımescit Sokak 50 numaralı evdir, olayın geçtiği tarih ise 1912-1914 yılları arası, olayın kahramanı ise bu yazarın (Giovanni Scognamilla) büyükannesi, adı ile Mariana Filipucci. Ailenin oldukça dar bir gelirle yaşamakta olduğu o yıllarda (Birinci Dünya Savaşı öncesi ya da başlangıcı) bir kış sabahı evin geniş avlusunu süpürmekte olan, kara kara düşüncelere dalmış büyükanne Mariana üst kat merdivenlerinden birinin inmekte olduğunu, yaklaştığını görmüş, dönmüş bakmış ve hayretler içinde kalmıştı. Merdivenlerden inen ve yaklaşan, evde hiç görmediği bir zenciydi, alımlı, kır saçlı ve fesli. "Bir paşa gibi giyinmiş, sırmalarla süslenmişti" diye anlatırdı büyükanne. Zenci önünde durmuş, eğilip selam vermiş sonra da redingotunun cebinden bir kese çıkatıp Mariana’nın eline bırakmış ve kapıdan çıkıp gitmişti. Büyükanne hayretten dona kalmış, bir süre sonra kendine gelmiş, keseyi açtığında ise içinin altınlarla dolu olduğunu görmüştü. Tam o sırada sokaktan kızı (annemiz) Elisabetta gelmiş büyükanne de sormuş ona sokakta böyle bir zenciyi görüp görmediğini. Hayır, kızı böyle bir kimseyi görmemişti, ne o ne de başka birileri. Sanki birden cisimlenmiş, büyükannenin parasal sorunlarını bir çırpıda halletmiş ve de kayıplara karışmıştı. Kesin olan bir şey varsa o da o gün, o evde herhangi bir zencinin kalmadığı, daha önce ve daha sonra hiç gelmediği görünmediğidir. Ancak o evde, dört-beş yıl sonra, bir ruh çağırma seansı esnasında üç bacaklı yuvarlak bir masanın dört kat merdiven boyunca indiği seansa katılanlar tarafından görüldü!

HİKAYE 11 : KANCALI KATİL
Sevgililer sinemada güzel bi film seyrettikten sonra arabalarına binmişler. Erkek sevgilinin libido faaliyetleri süper olduğundan kız arkadaşını eve bırakmak yerine arabayı şehrin hemen dışındaki ormanlık araziye sürmüş. Kız, "Dur, n'olursun, istemiyorum, eve gitmem lazım" dese de çocuk arabayı ağaçların arasında sota bi yere çekmiş. Ve ufak saldırılarla harekete geçmiş. Kız hala, "Ayyy Jim, hayır dedim sana, hayırrr!" diyormuş. Libido sahibi genç de, "Off Janet. Bak ne kadar güzel bir dolunay var. Radyoda mükemmel bir müzik çalıyor ve ikimiz başbaşayız. Bundan daha uygun bi an olabilir mi sevişmek için" diye ikna çalışmaları yapıyomuş. Tam bu sırada, radyodaki müzik kesilmiş ve flaş haber girmiş. Spiker endişeli bi sesle, "Önemli bir haberi vermek için yayınımıza ara verdik. Şehrimizin akıl hastanesinden çok tehlikeli, katil bir hasta kaçmıştır. Onu, sağ eline taktığı, eski korsanların kullandığı kancadan tanıyabilirsiniz. Manyak katil en son 81 numaralı otoyolda görülmüştür" diye anons yapmış. Bu otoyol tam da bizimkilerin olduğu yermiş. Kız panik olmuş taabi. "Jimmm, Oh Jesus, niye geldik buralara. Çabuk. Çabbuk gidelim bur'dan!" Çocuk feci bozulmuş. "Abartıyolar yaa. Hey Tanrım. Sana da bahane çıktı. Öyle olsun, gidelim bakalım" diye sinirle wrommm diye gazlamış. Kızın evinin önüne geldiklerinde Jim bütün kızgınlığına rağmen, kızın kapısını açmak için arabadan inmiş. Sağ tarafa geldiğinde de kapının kolunun üstündeki kancayı görmüş. Gözleri faltaşı gibi açılmış tabii. Bilekten kopmuş bir kolmuş bu. Kanlar hala şıp şıp damlamaya devam ediyomuş. Anlaşılan bizimkiler tammm zamanında kurtarmışlar paçayı!

HİKAYE 12 : MİSAFİR CİNLER
" Size anlatmak istiyorum. Çok güzel bir gündü en sevdiğim arkadaşlarımı evime çağırmıştım. Beraber çay içeriz oturup dertleşiriz diye düşünmüştüm. Beklemeye başladım. Tabi boş durmuyordum müzik dinliyor günün keyfini çıkarıyordum. Olacaklardan habersizdim her zamanki ki gibi fondaki müzik her ne kadar hareketlide olsa içimde bir şeyler oluyordu. Gündüzdü ama karanlıklar hissediyordum. Kapı çalındığında korkmadım desem yalan olur. Gelenler onlardı arkadaşlarım en sonunda geldiniz diyip eve konuk ettim onları bir kenara oturdular gülüp eğleniriz diye gelmişlerdi ama suskunlardı. Konuşturmak için çok çalıştım ama çabasızdı. İçeceğimiz bir bardak çayın bizi neşelendirebileceğini düşünüp oradan çay getirmek üzere ayrıldım. Garipti çünkü birbirleriyle bile konuşmuyordu. İçimi tarifsiz duygular kapladı neler oluyordu acaba. Yanlarına çaylarla geldiğimde ikisi birden bana öyle bir baktılar ki gözlerinde nefret vardı. Havayı dağıtmak istedim yine sustular. Tam o esnada arkadaşım çayını upuzun tırnaklarıyla karıştırmaya başladı. Tırnaklar gördüğüm an kaynar sular boşandı. Korkuyordum nasıl uzaklaşabilirdim... (Cinler insan kılığına girdiklerinde ya tırnakları uzun olur yada vücutlarının bir bölümü farklı olur) Son çırpınışlarımdı. kaçmalıydım tam o esnada bugüne kadar sesine sinir olduğum kapı zili bana en güzel şarkılar gibi gelerek çaldı. Müsadenizle diyip kapıya yöneldim sessiz durmaları beni korkutmuştu ama kapıyı açmak son çaremdi. Kapıya yöneldim kapıda abim vardı. Hızla olayı anlattım hadi gidelim çabuk olmalıyız kaçmalıyız dedim içerde cinler var. Nerden anladın dedi. Kısaca önemsemeyerek uzun tırnakları vardı dedim. Abim hızla yüksek sesle tırnaklarını gösterip böylemi dedi. Ve o anda bayılmışım sonra geciken arkadaşlarım geldiğinde beni ayıltılar.

HİKAYE 13 : MUSALLA TAŞI
Köyümüz, Tipi Köy İç Anadolunun en eski köylerindendir.Köyümüzün mezarlığı evimizin tam karşısındaydı.Komşumuzun bize orada garip şeyler gördüm, demesi bizi ne kadar ürkütsede inandırmıyordu.Ta ki Burak arkadaşımın sünnet gecesine kadar.Birden arkadaşımın hediyesini evde unuttuğumu farkettim.Gece garip olayların olduğunu bildiğim için eve gitmeye korkuyordum.Eve yaklaştığımda bazı çığlıklar duymaya başladım.Musalla taşının üzerinde garip ışık büzmelerinin daire biçiminde döndüğünü gördüm ve birden at sesleri gelmeye başladı.İleriye doğru baktığımda atın üzerıne binmiş bir gelinin hızla musalla taşına doğru geldiğini gördüm.Gelin bir süre musalla taşının etrafında dolaştıktan sonra mezarlığa girerek ağıt yakmaya başladı. Ben bu arada korkudan ne yapacağımı şaşırdım.Daha sonra bir düğün alayının gelip gelini alarak oradan hızla uzaklaştığını gördüm.Bende düğün yerine koşup olanları dedeme anlatmaya başladım.Dedem bana inanmadı.Ertesi sabah mezarlığa bakmaya gittiğimde bir gelin duvağının bir mezara bağlı olarak buldum.Bu duvağı dedeme gösterdiğimde dedemin ağladığını ve bu duvağın savaşta gelinken şehit olan ablasına ait olduğunu ve mezarınsa sevdiğine ait olduğunu söyledi.Bir kaç yıl sonra Akşehir gölünün taşmasıyla köyümüz sel altında kaldı, bir daha böyle bir olay görülmedi.
 
bişi diil ark ler + rap leri unutmayalım lürfenn :D :D ve hikayeler güzldirr :D akşam akşam okuyun :D
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
Geri
Üst