Ateistlere cevaplar

RECEP BULUT11

Kayıtlı Üye
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
“Dehriyyun” denilen “Tabiiyyun” denilen “Naturalist” denilen veya bugün isimlerine Ateist dediğimiz kimseler bunlar. Teist olup da Allaha inanıp da ahirete inanmayan insanlar da var. Bunlar da böyle düşünüyorlar tabiatıyla.

“Ne mutu ve nahya”, yani burada takdim tehir var. Biz burada yaşar ve ölürüz “Ve ma yühliküna illeddehr”, bizi bu dünya hayatının içinde meydana gelen bir takım sebepler var. Bizim ölümümüze yol açan zamandan başka bir şey değildir. Zamanın akışıdır diyorlar.

“Ve ma lehüm bi zalike min ilm”, bu konuda onların bir ilmi de yoktur. Böyle bir iddia ortaya koyarken böyle bir iddiada bulunurken, bu iddialarını mesnedlendirecek buna dayanak olacak ciddi bir şeyde söylemezler.

İn hüm illa yezunun”, onlar sadece zan ve tahmin üzere konuşuyorlar. Böyle boş bir zan ile konuşuyorlar.
 
Son düzenleme:
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

21.yüzyılın gelişmişliğinde modern denilen insanların, kalıplaşmış din kurallarına bağlı kalmadan kendi yaşayabilecekleri ve kendilerinin belirleyebileceği, dini telkinlerden uzak ve daha düzgün ahlaki prensipler kurabilme fikri.


Bu görüş yeni değildir ve her devirde bulunan insanlar ulaştıkları teknolojik seviye ve bilgi birikimleri nedeniyle yeni ve parlak bir buluş gibi ufak tefek değişikliklerle bu fikirleri milletin önüne çıkartıyorlar.


Eskiden felsefecilerin önderliğini yaptığı hep düşüncesine güvenen kimselerin başı çektiği bu fikri bu devirde sahiplenenler ateistler. Onlar Kur’anı kerime ve ahirete, ahiretin varlığına birlikte karşı geliyorlar.


Batının başı çektiği akımlarda incilin içine düştüğü çıkmazı aynen, olduğu gibi, Kur’anı kerime de bulaştırma çabaları sonucunda bunun yansıması ilk bakışta inkâr haline geliyor. Anlamadan dinlemeden kesin bir karşı çıkma ile sonuçlanan bu görüş zamanımızın en önemli açmazları arasında.


Dikkat edilmesi gereken konu, incilin yada bozulmuş tevratın içine düştüğü durum değil, inançsızların hayallerindeki dini kural diye bildikleri kulaktan dolma bilgileri ve bozuk inançları ile yüzeyel mücadeleleri sonunda doğrudan iyice sapmaları.


Kur’anı Kerim onların bu tutumlarına karşı bizi şu şekilde uyramıştır;

Onlara apaçık, gerçekleri bütün sarahatiyle ortaya koyan ayetlerimiz okunduğu, kendilerine Kur’anı Kerimin ayetleriyle bir takım uyarmalar yapıldığı zaman, bizim huzurumuza çıkmağı ummıyan ve huzurumuzda hesap vereceğini düşünmeyen kimseler derler ki, bu Kur’andan başkasını getirsen. Bu hoşumuza gitmedi. Veya sen buradaki emirleri, buradaki bazı esasları değiştir derler. 10/15
 
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

Gaye bir ateisti çevirmek, onu doğru yola ulaştırmak değil ki zaten bunun mümkün olmadığını, onların basiretinin bağlandığını, bazı şartlardan dolayı inanmasına izin verilmediğini Kur’anı kerim bizlere çeşitli şekillerde söylemekte. Esas olan ateizmin mantıksızlığını ve aldıkları riskin ne kadar büyük olduğunu bildirmek. Bozuk mantıklarının ve süslü cümlelerinin nelere sebep olabileceği, hangi fırsatları kaçırdıklarını bizim hatırlamamızdır önemli olan.


“Bu kitap, Allah'tan korkanların, Allah'ın emirlerine saygılı olanların, Cenâb-ı Hakkın emirlerine itâatkar bulunan kimselerin, hidâyete ermelerine, doğruyu bulmalarına, hakîkati görmelerine, gerçeği anlamalarına vesîle teşkîl edecek bir özelliğe sâhiptir.” Bu kitâbın karakteristiği budur. İnsanlar, doğruya ve hakka tâlip iseler, mutlakâ bu kitâba uymak sâyesinde, bu kitâba uyarak o doğruyu bulma imkânını elde ederler. Bu sûretle, dalâletten, sapıklıktan, her türlü yanlış yollara düşmekten de kendilerini kurtarırlar.

.

Ama onlarda, Allah’tan korkma, Allah’ın emirlerine saygı gösterme vasfı bulunması esastır. Bu özelliğe sahip olan, bu vasfa haiz olan mü’minler, mütteki kimseler, ittika eden kimseler, Allahü tealanın kendilerine ihsanı olan bu kitap vasıtasıyla hakikati, gerçeği anlama imkanına sahip olabilirler. 2/2


“İşte onlar, Rabları tarafından hakîkî, gerçek bir hidâyet (doğru yol) üzeredirler ve onlar felâha, kurtuluşa ermişlerdir.” 2/5


Diğerleri için şunlar söylenmekte;

Kâfirleri azâb ile korkutman veyâ korkutmaman müsâvîdir. Onlar îmân etmezler. 2/6


“Kâfirler, yani inkâr edenler hakkında, herhangi bir korkutma ve îkâzda bulunsan da, bulunmasan da fark etmez; Onlar inanmazlar.” Yani bu îkâzların, bu uyarıların, onlar için tesîrli, etkili olmaz. Onlar, Allahü teâlânın kendilerine daha önce gösterdiği bütün hakîkatleri, gerçekleri göz ardı etmiş, bunları gizleme yoluna giderek, hakîkatleri görmek istememişlerdir. Haddizâtında onlar, önceki davranışlarının sonucu olarak böyle bir durumla karşı karşıya kalmışlardır. Onların inkârları, son derece inâdî, bilinçli bir inkârdır. Bu bakımdan, Cenâb-ı Hak, “onların îmân etmeleri, inanmaları söz konusu değildir artık” buyuruyor.


Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. 2/7


“Hakîkati kabûl etmeyenleri, uyarsan da, uyarmasan da, eşittir; onlar inanmazlar” buyurulmuştu. Neden? Burada ma’nâ devâm ediyor: Çünkü, “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.” Onlar, içinde bulundukları inkâr hâlet-i rûhiyesiyle, inkâr psikolojisiyle, kendilerini öyle şartlandırmışlardır ki, kendilerine herhangi bir îkâzda, uyarıda bulunulduğu zaman, bu îkâz, uyarı onların kulaklarına, zihinlerine, idrâklerine tesîr etmez. Yani onların kuvve-i fikriyyeleri, aklî ve zihnî faâliyetleri, melekeleri, haddizâtında gerçekleri algılayacak özelliği kaybetmiştir. Gerçekleri idrâk edecek husûsiyetlerini yitirmişlerdir âdetâ. “Kalplerine mühür vurulmuştur adetâ. Kalpleri mühürlenmiştir.” “Kulaklarına da, hakîkati duymalarına engel olacak bir nevi mâni, bir engel, konulmuştur âdetâ.” İnatlarının ve bilinçli tercihlerinin doğal sonucu budur.


Kalblerinde hastalık olanlara gelince, onların Kur’anı azimüşşanı dinlemeleri, onların küfür ve inkârlarını daha da arttırır. Onlar kafir olarak ölür giderler. Bu çok değer verdikleri dünyayı onlar hüsran içinde terk ederler. 9/125


Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız? 45/23


Sen Kur’anı kerimi okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına görünmez bir perde çekeriz.


Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı Kerimi anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini bir tek olarak andığın zaman onlar nefretle arkalarını dönüp kaçarlar ve bunu kesinlikle dinlemek istemezler. 17/45-17/46


26/200-201 - Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

İmam-ı Maverdi hazretleri “Seleknahu” fiilindeki zamiri, fiilin sonundaki zamiri şirk, şek ve inkâr olarak açıklamıştır. Ayeti kerimenin aslında gerek sibakıyle, gerek siyakıyle daha da bağlantılı daha da uyumlu bir mana teşkil ediyor.

Evet, yani Kur’anı azimüşşanı onların kalplerine dahil ettik. Kur’anı kerim kalplerine kadar nüfuz etseydi, aslında onlar Kur’anı kerimin manevi feyzinden istifade etme imkânını bulurlardı ama Kur’anı kerime karşı hasmane ve düşmanca bir tavrı onların Kur’anı kerime olan düşmanlıklarını sonunda onların kalplerine yerleştirdik manasında açıklamıştır İmam-ı Maverdi hazretleri.

Esasında hidayeti vermek, insanlara doğruyu göstermek, doğruyu kabul etme yeteneğini onlara bahşetmek Allahü teâlânın kudretiyle olacak bir şeydir.


İnkarın 1. Sebebi yanlış tercihte ısrar olmakta,

sebebi, insanın kendini düzeltmeye, iyi ve doğruya istekli olmadığından layık olamamaktan kaynaklanmakta,


Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Allahü teâlâ dilerse size merhamet eder, doğruyu gösterir. Hak yolu bulmanıza yardım eder. Ama dilerse de siz iradenizi, ihtiyarınızı kötü yolda kullanmak suretiyle dalalete düşersiniz. Bundan dolayı da Cenab-ı Hak size azab eder. Biz seni, insanlara vekil olarak, onları zabtu rabt altında tutacak, onları zorla ve cebren belli bir yola sevketmek üzere göndermedik. 17/54
Allah dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi iman ederdi. İkrah etme onları. Bırak, onları kendi iradeleriyle, kendi ihtiyarlariyle başbaşa kalsın.


“Onların kaderleri, onların neye layık oldukları, nasıl bir hadiseyle karşılaşmaları icab ettiği hususundaki takdiri ilahi Allaha aittir. Cenab-ı Hak ona karar verir. Fakat onların çoğu bu hakikati, bu gerçeği bilmezler.” 7/131



10/96 Allahü teâlânın hükmü, kendileri hakkında gerçekleşmiş olanlar, iman etmezler.


Cenab-ı Hak emirlerini insanlara gayet açık, sarih ve net olarak duyurmuştur. Allahü teâlânın açıklamalarına rağmen, insanlar hala inanmamakta ısrar ediyor, inanmağa yanaşmıyorlarsa, inatlarında ve temerrütlerinde ısrar ediyorlarsa, onlar ileriye bir adım atmak istemiyorlarsa, Cenab-ı Hak onların kalplerini mühürliyecektir ve bundan dolayı artık onlar imanla şereflenemiyeceklerdir.


Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi; fakat çokları bunu bilmezler. 6/111


10/97 Velev ki onlara bütün ayetler, mucizeler, en inandırıcı harikulade haller gözlerinin önüne serilse bile, onlar can yakıcı , elem verici azabı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir.


Allahü teâlânın demek ki takdiri budur. Cenab-ı Hakkın emirlerine karşı insanlar hiçbir zaman muhalefette bulunmamalı, nefislerine uyarak eğer bir yanlışlık yaparlarsa, en kısa yoldan hatadan rücu ederek, Allahü tealaya pişmanlıkla tövbe ederek, Cenab-ı Hakka iltica etmeli, Ona sığınmalı, Allahü teâlânın kendisini kapısından kovmaması, rahmetinden tard etmemesi için, içi yanarak dua etmelidir insan.


36/ 7 - Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.


Bunlardan çoğu üzerinde ilahi hüküm artık kesinleşmiştir. Onların iman etmiyecekleri çok açık bir şekilde anlaşılmıştır. Onlar dehşetli bir inat ve temerrüt ile dayatmaktadırlar, karşı gelmektedirler. Büyük bir düşmanlık duygusuyla, husumet duygusuyla sana muhalefet etmektedirler. Bundan dolayı artık onlar inanmıyacaklardır buyuruyor cenab-ı Hak.


36/10 - Onları sen ister korkut, onlara akibetlerini haber ver, istersen verme. Arada hiçbir fark yoktur, onlar iman etmiyecekler.


Cenab-ı Hak bu insanların iman etmiyeceklerini haber verirken, onların bu imansızlığı, bu inkarcılığı, bizzat kendilerinin kasti olarak, bile bile istediklerini ve bu yolu kendilerinin seçtiklerini bildiriyor ayeti kerimede. Onlar artık iman etmiyeceklerdir.


“La yü’minun”, onlar iman etmiyecekler buyuruyor cenab-ı Hak. Bu durum, işte insanların aslında çok açık bir şekilde delilli, isbatlı, belgeli burhanlı önlerine konulan bir gerçek karşısında akıl almaz bir ayak diretme ve inat gösteriyorsa bir kimse, artık o kimse ile herhangi bir tartışmaya girilmez.


7/146 “Se asrifu an ayatiyellezine yetekebberune fil ardı bi gayril hak”, hakları olmadığı halde yeryüzünde sebepsiz tekebbür gösteren, büyüklenen, kendisinde bir varlık, bir benlik hisseden insanları, ayetlerimizi anlamaktan, onlardan istifade imkânından mahrum bırakırız.


Allahın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etme imkânı yoktur. Aklını kullanmıyan kimselere Cenab-ı Hak azabı ve gazabı ilahisini gönderir. 10/99-100


İncilin ve Tevrâtın içine düştüğü çıkmazı olduğu gibi, Kur’anı kerime de bulaştırma çabaları sonucunda meydana gelen batı kaynaklı inkâr sebebi ile, Avrupalı ilim adamları, tarihçiler, hattâ hıristiyan din adamları, bugün elde mevcut bulunan Tevrât ve İncîllerin bozuk olduklarını ilân ederken, mânevi kuvvetleri inkâr eden, maddedeki terakkînin sarhoşu olup, ruh bilgilerinden haberleri olmıyan din düşmanları da, Tevrât ve İncîllerdeki bozuk yerleri ileri sürerek, dinlere saldırıyorlar. Tevrat ve İncilde görülen hataları her dine olduğu gibi İslamiyete de bulaştırmaya çalışıyorlar.
 
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

Ateistler, yalnız ahlâkı ve dünya düzenini düşünüyorlar. İlim ile, akıl ile ilgisi olmayan, yalnız hissi okşayan ve câhillerin anlamasına uygun olan şeyler söylüyorlar. İnsanlarda gördükleri ahlâk bozukluğuna çâre olarak hayallerindeki dinlere saldırıyorlar.


İnsan bir konuyu tartışabilmek için mutlaka o konunun bütün detaylarını bilmelidir. Onun temel maddelerini, esaslarını mutlaka kavramış olmalıdır. Kulaktan dolma bilgilerle fikir yürütmek, savunduğunu sanmak insanı doğruya götürmez.


Aslında diğer bozulmuş dinlerin içi boş emirlerinin aksine Kur’anı kerimle gelen haberlerde, gidilen yolun doğru yada yanlış olduğu tarif edilmekle kalınmayıp her yol için ayrıntılı bilgi verilmesi ve akibet bildirilmesi, anlatılan konunun çok önemli olduğunu ve konuya hakim olunduğunu ortaya koyduğu için akıl onun delil olarak alınmasını mecbur kılıyor. Başlangıç noktası olarak Kur’anı kerimin beyanlarının alınmasına başa geleceklerin bildirilmesi delil olmakta. Hayal gücü ile izah edilemeyecek, kimsenin bilmesi mümkün olmayan son derece etkili ve ikna edici tarzda beyanlar karşısında teslimiyet kendiliğinden gelmekte.


Bunun karşısında iyi düşünülmüş ve tasarlanmış olduğu iddia edilen birtakım kuralların zorlayıcı etkisi ve sürdürülebilirliği zamana ve şartlara göre değişeceğinden kontrolü sağlamayacağı, adil davranamayacağı, her kesime ulaştırılamayacağı muhakkaktır.


Bu nedenle ahiret inancından, oradaki sorgudan uzak, cahillikle desteklenen kuru bir inat uğruna ıspatı mümkün olmayan bir zan için ömür harcamak oluyor ateizm.


7/35 Ey Âdemoğulları! Size içinizden peygamberler gelip âyetlerimi anlattıklarında, kim Allah'tan korkar ve kendini düzeltirse, işte onlar için korku yoktur. Onlar mahzunda olmazlar.

Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak kalacaklardır. 7/36

İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır. 31/6


Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar. 45/24


Herkes belli bir akibet bekliyor. Siz de bekleyin bakalım. Sizin hakkınızda da ilahi emir neyse tecelli edecektir. Siz yakında ilahi rızaya uygun yolun yolcusu kimlerdir, onu çok iyi bileceksiniz ve hidayete eren, doğruyu bulan, hakikati ve Cenab-ı Hakkın rızasını kabul eden, o rızaya götüren yolu bulan kimselerin kim olduğunu hakkıyla anlıyacak ve idrak edeceksiniz. 20/135


4/61 Onlara, Allahın indirdiği ve Resul aleyhissalatü vesselamın bildirdiklerine, Onun nasihat ettiği, haber verdiği hakikatlere ve gerçeklere geliniz denildiği zaman,.


“Raeytel münafıkıne yesuddune anke sududa”, münafıkların, senin yolunu kestiklerini, sana itaat etmek istiyenlere mani olduklarını görürsünüz buyuruyor cenab-ı Hak.


4/63 Onların, işte bu insanların kalplerinde ne olduğunu, esas maksatlarının ve niyetlerinin ne olduğunu Allahü teala çok iyi biliyor.


“Fe a’rıd anhüm”, onlara artık itibar etme.


“Ve’ız hüm”, yine de onlara nasihatte bulun.


“Ve kul lehüm fi enfüsihim kavlen beliğa”, onlara bu konuda tesirli ve açık sözler söyle buyuruyor cenab-ı Hak.


İnsanlar hata edebilirler. Yanlış düşünebilirler. Onları ceffel kalem terk etme, onları yüz üstü bırakmayı da cenab-ı Hak uygun görmüyor ve mü’minlere onlarla en iyi şekilde hak ve hakikati belki anlıyabilir, idrak edebilirler diye onlara nasihatta bulunmayı ve güzel söz söylemeği, tesirli sözlerle onların gönlünü feth etmeyi ve bunu denemeyi cenab-ı Hak emrediyor. Onların kendi gönüllerinde, nefislerinde müessir olacak güzel sözler söyle buyuruyor cenab-ı Hak.
 
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

Medenî, yâni birlikte yaşayabilmek için, adalet lâzımdır. Çünkü herkes muhtaç olduğuna kavuşmak ister. Arzu ettiğini başkası alırsa, alana kızar. Aralarında çekişme, zulüm, işkence başlar. Topluluk parçalanır. Toplulukta, adaleti sağlamak için, çok şey bilmek lâzımdır. Bu bilgiler, birer kanûndur. Bunların en âdil olarak bildirilmesi lâzımdır. Bunları hazırlamakta da anlaşamazlarsa, yine karışıklık olur. Bunun için, insanların üstünde bir âdil varlığın hazırlaması lâzımdır. Bunun teklîflerine uyulması için, güçlü kuvvetli olması ve teklîflerin ondan geldiğinin de anlaşılması lâzımdır.


Ateistler Ahlak kurallarındaki eksiklik, eskilik ve ilkelliğe sebep olarak dinleri gösterildikten sonra, insanların kendi kuralları ile daha iyisini yapabileceklerini iddia eden bir durum ortaya çıkartıyorlar. Böylelikle daha işin başında kendi ahlak kabullenmelerinin de eksik olabileceğini, revizyona muhtaç hale gelebileceğini, zamanla görülecek aksamaların ve şartların değişmesi ile aşınacağını ve başkalarınında bunları kendlerinin yaptığı gibi ileride değiştirebileceğini baştan kabullenmiş oluyorlar. Akıllı olduğunu iddia eden her insanın bu ikilemi görüp ona göre davranması daha faydalı olacaktır.

Kural şudur, madem ki insan eli ile değişebiliyor yine değişecektir.

Öyle bir sistem olmalı ki adalette hiç eksikliği olmasın, her canlıya ulaşsın, kimse muaf olmasın, imtiyazlılar bulunmasın, sorumluluklardan kimse kaçamasın.

Allahü teâlâ yemin sigasıyla, andolsun ki mutlaka soracağız buyuruyor kendilerine peygamber gönderilenlere ve peygamberlere de soracağız. 7/6 (Kimse sorumluluktan kaçamıyacak)

O halde, İnsanları câzibesi ile bağlayan ve işlerini düzenlemeye mecbûr eden bir kuvvet kudsîleşmedikçe ve kudsîliği yayılmadıkça zayıf kalmaya mahkum olacaktır.
 
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

“Düşünülmüş, tartışılmış, kafa yorulmuş, üzerinde karar kılınmış, akıllı tasarıma dayanan bir ahlak sistemi isteniyor.* 21. Yüzyılın* modern insanlarının köleliğe inanmadığını,* kadınların eşitliğini savunduğunu,* kibar olduklarını, hayvanlara iyi davranmaya inandıklarını görüyoruz,* bunlar tamamı ile düşünülmüş şeylerdir.
*
Kur’an* ve incilde bunlara temel oluşturacak oldukça az düzeyde şeyler var.
*
Bunlar tarih boyunca tamamı ile düşünülerek ciddi tartışmalar ve argümanlarla, yasa teorilerle, politik ve ahlaki felsefe ile anlaşılıp geliştirilen şeylerdir. Bunlar dinlerden gelmemektedir. Elbette iyilikten bahseden kısa kesitlere rastlamak mümkün ama çok azdır. Kur’anı* yada incili aradığınızda nadiren kabul edilebilir bir ahlak anlayışının olduğu ayetlere denk gelirsiniz.” *Diyor Richard Dawkins
*
Bu sözün incille alakalı olan kısmı doğrudur. Kendi adamlarınında her fırsatta bildirdikleri değişikliklerle kutsiliği kalmamış ve kelime yığını haline getirilmiştir.* Hıristiyan papazların (Kitap-ı Mukaddes)lerinin sıhhatini, geçmiş Peygamberlerden veya Havârîlerden birine isnâddan başka ortaya koyacakları bir delîlleri yoktur. Bu iddiâları, îtikat [îman] esaslarını beyan eden ve doğruluğunda kalblerden şüpheleri giderecek, iknâ edici delîllerden değildir. Hiç bir akıl sahibi, kendisini dünyada rahata ve huzura, âhirette de, azâbdan kurtaracak ve sonsuz saadete kavuşturacak dîni, zayıf esaslar üzerine kurarak, emîn ve rahât olamaz.
*
Ve görüldüğü gibi rahat ve emin değiller çünkü; değiştirilmiş, dejenere olmuş, ölü kelimeler haline getirilmiş her ne varsa eleştiri alması çok normaldir. Ama ön yargı ile başlayıp, bildiğini zannederek, hayalindeki şeyler ile, bilmeden kavramadan* mücadele etmeye çalışmak gerçek* ilim adamının yapacağı iş değildir.
Dawkins gibilerin yanılgıları aşağıda açıklanacak. 90/7-20** –** 92/5-21
 
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

İyiliğin ödüllendirilmediğini daha şimdiden yeterince gördüğümüze göre, kötülüğün cezalandırılacağını nasıl söyleyebiliriz?”

(Albert Camus – Başkaldıran İnsan)
Bu alıntıda Albert Camus; çözümü bilmese de, duymamış olsa da, haklı isyanını düşünüp dillendirecek kadar dürüst olabilmiştir.
Ateistler bir tarafa, papazların ve kötü din adamlarının yol kesici olmaları ve şartlandırmaları ile doğruya asla çıkış bulamayacak olan, adına ne denirse densin, ne kadar övülürse övülsün bunlar gibi insanlar,
“Bütün güçleriyle, bütün takatlariyle, ellerinde mevcut imkânları kullanarak, onlar te’kidle ve te’yidle yemin etseler ve deseler ki,. ölen kimseleri Allah kesinlikle tekrar diriltmiyecektir. Hayır, bu insanları tekrar diriltmek, Onun gerçek bir va’didir. Fakat insanların ekserisi, çoğunluğu bunu bilmezler. 16/38 “
Haberinin ciddiyetini iş işten geçtikten sonra anlayacaklar.
Ödüllendirmeyi beceremediklerini itiraf eden A.Camus gibi etkili, düşünen, söz sahibi insanlar cezalandırmayı da, ödüllendirmeyi de erişilmez gücün hazırladığını ve uygulayacağını kabul edebilse hiç sorun kalmayacak idi.
 
Müslümanlara ateistler hakkında bilgilendirme

İyi düşünülmüş, iyi tasarlanmış ahlak kuralları getirip uygulama düşüncesini savunan Richard Dawkins ve taklitçilerinin, adaletin uygulamasındaki sorumluluğu sadece vicdana ve bilgi birikimine yüklemeye çalışmaları, herhangi bir hesap endişesi taşıttırmadığından bu kuralların en baştan sekteye uğrayacağını kabul etmek anlamına geliyor.
İyi davranmaya inanmış olmak iyi davranabilmeyi her zaman sağlayabilir mi?, yapılması istenen bu iyi tasarım hangi insanlar için geçerli bir h…ak olacak?, kimleri kapsayacak, kimleri yanında görmek istemeyecek. Bütün insanlara hatta her canlıya ulaşabilmeyi kimler nasıl sağlayacak?. Ellerinde güç bulunan modern denilen insanların sömürgelerine, göçmenlere, işgal ettikleri yerdeki insanlara ve hatta hayvanlara bu yüzyılda yaptıkları ortadadır. Bunları bilen yaşayan insanlara inandırıcılık adına ne yapılabilecek.
Düşünülmüş, tartışılmış, kafa yorulmuş, üzerinde karar kılınmış, akıllı tasarıma dayanan bir ahlak ürünü olarak gösterilen kurallar kimlere hangi faydayı sağlayacak bilmek lazım.
Maddelendiği zaman, düşünce ahlakı, hayvan sevgisi, köleliğe karşı gelmek, kadın hakları savunuculuğu gibi 15-20 maddeyi geçmeyen, konferanslarda kalıp halini almış birkaç klişe sözden ibaret ahlak kurallarının anayasası, yaptırımı, kapsama alanı, uygulanabilirliği, kısacası hiçbir şeyi belirlenmemiş olduğundan kuru laf kalabalığı halinde düşünceden öteye gitmeyecek olsa da dinleyicilerini etkileyebileceği ve onları boş hayallere sürükleyecekleri varsayılarak bunlarında nasıl olması gerektiği ve uygulanabilirliği doğru olarak sırası geldikçe açıklanacak.
 
---> Ateistlere cevaplar

Demek ki;
Âhıret olmazsa, dünyada mükâfatlandırılmıyan iyilikler ve cezâsı çekilmeyen fenalıklar, haksızlıklar, karşılıklarını göremiyecektir.
İnsanların hakkını vermek için âhırete ihtiyaç o kadar mühimdir ki, Avrupanın fikir adamları fen yolu ile Allahü teâlânın varlığını anlayamadıkları hâlde, ahlâk üzerinde düşünerek, bu varlığı söz birliği ile kabûl etmektedirler.
Ahlâk üzerinde düşünerek, Allahü teâlânın varlığını anlamak demek, dâimâ aldanabilen ve mânevi mes'ûliyyetleri kontrol edemeyen ve herkesteki kuvveti başka başka olan (Vicdân)ın, ahlâkı korumaya kâdir olamaması ve dünyada herşey çok düzgün, çok güzel yaratılmış iken, fazîletlerin değerlendirilmemesi ve nice kötülüklerin yayılmış ve muhterem olması görüldüğünden, bu yolsuzlukların âhırette ödenmesine ihtiyaç bulunması demektir.
İnsan, bu dünyada yaptığı işlerin mutlaka karşılığını görecektir. Kur’anı kerimde, zerre kadar iyilik yapan onun karşılığını, zerre kadar kötülük yapan onun karşılığını mutlaka görecektir buyuruluyor. Bu bakımdan insanın bir sorumluluk duygusu içinde bulunması gerekir. Yaptığı işlerin günün birinde karşısına çıkacağını insan bilmelidir. İlahi adaletin tecellisinden zerre kadar şüphesi olmamalıdır.
Aslında ahiretin bulunması, adalet ve insafın icabıdır. Adalet ancak ahirette tecelli edecek yerini bulacaktır. Onun için insanların bu mevzudaki inatlarının bu meseleyi kabul etmemekteki direnişlerinin herhangi bir manası ve dayanağı da yoktur. Devamlı surette itiraz etmişlerdir münkirler.
Müessir cezalar insanlar için daima caydırıcı ve vazgeçirici unsurdurlar. Ahiretdeki vaat edilen ilahi adalet ve yapılan işlere bağlı olan sonsuz ceza yada mükafatın yerini Richard Dawkins gibilerin boş kafasından çıkan fikir kırıntıları dolduramaz.
 
---> Ateistlere cevaplar

Albert Camus veya Richard Dawkins alınan iki sembol isim. Biri Fransız diğeri İngiliz. Özellikle Richard Dawkins’in son zamanlarda öne çıkartılması sebebi ile bazı cevaplar bunun üzerinden verilecek.
Gerçekte reklamlarla, yaldızlı sözlerle, yaygın iletişim ağı imkanları ile günümüz modası haline getirilen ateizm yeni gibi işleniyor olsa da Ateist kavramı neredeyse insanlık tarihiyle beraber en eski devirlerde de görülmüş, işin uzmanları tarafından eksik ve yanlışlıkları anlatılmış, sınıflandırmaları yapılmış cevapsız soru bırakılmamıştır. Yani bir anlamda bu fikir Ayeti kerimede belirtildiği şekli ile, sanılanın aksine bunlar yeni olmayıp, eskinin papağanı olduklarından gerici olmaktadırlar.
”Aslında bunların söyledikleri de ilk dönem inkarcı insanların söyledikleri gibidir. - 23/81”
 
---> Ateistlere cevaplar

[İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh”, kendilerini akllı, ilm adamı ve hiç yanılmaz sanan dinsizleri üçe ayırmışdır.
- Birincisi Dehriyyûn ve maddîciler olup, bunlar eski Yunan felesoflarından asrlarca evvel vardı. Bugün de, fen adamı geçinen ba’zı ahmaklar, bu kısmdadır. Bunlar, Allahü teâlânın varlığına inanmayıp âlem, böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecekdir. Canlılar da böyle birbirlerinden üreyip, sonsuz olarak sürecekdir diyor.
- İkinci kısm, tâbi’iyyeciler olup, canlılarda ve cansızlardaki akllara hayret veren, intizâmı ve incelikleri görerek, Allahü teâlânın varlığını söylemeğe mecbûr kalmışlarsa da, tekrâr dirilmeği, âhıreti, Cenneti ve Cehennemi inkâr etmişlerdir.
- Üçüncü kısm, sonra gelen eski Yunan felesofları ve bu arada Sokrat ile talebesi Eflâtun ve onun da talebesi Aristonun felsefeleridir.
Bunlar, dehrîleri ve tabî’iyyecileri red ederek, aldandıklarını ve alçaklıklarını bildirmek için, başkalarının sözlerine hâcet kalmıyacak kadar şeyler söyledi. Fekat bunlar da, inkâr hastalığından kurtulamamışdır.]
Devamlı değişen, zaman karşısında erimeye mahkum olan, sonra gelenlerin önce gelenleri sürekli yerdiği fikir uçuşmaları insanlığa nasıl yön verebilir.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
vozol 12000
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst