Salvo
Kayıtlı Üye
Ziya Gökalp (1876 - 1924)
Türkçülük tarihinde birinci planda yer alan büyük şahsiyetler arasında Ziya Gökalp'ın özel bir yeri vardır. Adı Türk milleti ile birlikte ebediyen yaşayacak olan Gökalp'e Tanrı müstesna bir zekâ vermişti. Gökalp bu müstesna zekâsını Türk milleti için kullanarak hem milleti hem de kendisi için çok hayırlı hizmetler yaptı.
23 Mart 1876'da Diyarbakır'da doğan Gökalp, Diyarbakır Askerî Rüştüyesi'ni bitirdikten sonra Mülkiye İdadîsi'nde okudu. İstanbul'a geldi. Öğrenimine Baytar Mektebi'nde devam ederken son sınıfta gizli bir derneğe girdiği için tutuklandı. Dokuz ay hapis yattı daha sonra memleketine sürüldü (1900). Meşrutiyetin ilânında Diyarbakır'da İttihat ve Terakki Fırkası'nın bir şubesini açtı. 1910'da Selânik'teki parti genel kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı, genel merkez üyesi seçildi. Bir yandan da Genç Kalemler dergisinde yazılar yazıyordu (1911). Balkan Savaşı'nda (1912) İstanbul'a geldi. Darülfünun'da sosyoloji okuttu (1915 - 1919), Türk Ocakları'nda faaliyet gösterdi ve Türk Yurdu dergisinde yazdı. Yeni Mecmua'yı çıkardı (1922). 66.sayısında (26 Ekim 1918) kapanmış olan İstanbul'daki Yeni Mecmua, 1 Ocak 1923'te yeniden çıkmaya başlayınca derginin ilk serisindeki sosyoloji yazılarına burada devam etti. Ankara'da Telif ve Tercüme Encümeni Reisliği'ne tayin edildi (Nisan 1923), ardından da Diyarbakır milletvekili oldu fakat çok geçmeden hastalandı. İstanbul'a geldi. 25 Ekim 1924'te vefat etti. Kabri, İstanbul Çemberlitaş'taki Sultan Mahmut Türbesi'nin bahçesindedir.
Ziya Gökalp'ın Türklüğe en büyük hizmeti Türk milliyetçiliği yani Türkçülük sahasındadır. Uzak tarihten gelen fakat Tanzimat'tan sonra şuurlu milliyetçilerin elinde daha geniş bir şekilde incelenerek yüceltilen Türkçülük, sistemli ve programlı hâline erişmiştir. Gökalp'ın manzum ve mensur eserlerinin çoğu Türkçülük yolunda yazılmıştır. Ancak, Türk milliyetçiliğini programlıştırmak bakımından en önemli eseri Türkçülüğün Esasları'dır. Gökalp, gerek bu eserinde gerekse diğerlerinde Türk Dünyası'nı bir bütünm olarak ele almak ve Türklüğün meselelerini, dâvalarını incelemek suretiyle en doğru yolu seçmiş ve bu yolda gerek zamanına ve gerekse sonraki devirlere ışık tutmuştur.
Gökalp'tan evvelki Türkçüler, Türk milletinin bel bağlaması gereken fikrin Türkçülük olduğunu eserlerinde anlatmışlar fakat görüşlerini millete tam anlamıyla duyuramamışlardı. Bütün müslümanları bir millet sayan İslâmcılık ile Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki bütün insanlardan mürekkep bir Osmanlı milleti kabûl eden Osmanlıcılık hülyasının yaşamakta olduğu sıralarda Gökalp ortaya çıkıp birkaç arkadaşıyla birlikte giriştiği milliyetçilik mücadelesinde, Türkiye Türklüğüne ve dolayısıyla bütün Türk âlemine, ardından gidilecek fikrin ne olduğunu gösterdi.
Gökalp, o vakitler bir vilayetimiz olan Selânik'te çıkan Genç Kalemler dergisinde yayımladığı Turan manzumesinin son beytinde, milletimiz için vatan anlayışının ne olduğunu şu şekilde formülleştirmişti:
"Vatan, ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: TURAN!"
Büyük düşünür, bütün hayatı boyunca bu ülkünün ardından gitmiş ve Türk milliyetçiliği meselelerini hep bu anafikir etrafında açıklamaya çalışmıştır. Ona göre Türk, bir milletin adıdır. Bir milletin, bir dili ve bir tek kültürü olur. Bazı Türk boylarının Anadolu Türklüğünden ayrı bir dil ve kültür yapmaya çalışmaları yanlıştır. Türklerin birleşmeleri yeniden gerçekleşebilir. İşte bu düşünce Gökalp'ı Türklüğün ülküsünü belirlemeye sevk etmiştir. Büyük düşünüre göre, Türk ülküsünü yakın ve uzak ülküler olarak ikiye ayırmak lâzımdır. Yakın ülkümüz Oğuz veya Türkmen birliğidir. Bu konudaki fikrini şu şekilde açıklamıştır:
"Bugün kültürce birleşmesi kolay olan Türkler bilhassa Oğuz Türkleri yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi Azerbaycan, İran, Harzem ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uruğuna mensupturlar. Bu bakımdan Türkçülükte yakın ülkümüz "Oğuz Birliği" yahut "Türkmen Birliği" olmalıdır.
Gökalp'a göre uzak ülkümüz ise "Turan"dır. Gökalp, kutlu Turan ülküsünü Turanlı kavimlerin birleşmesinden meydana gelecek bir kavimler karışımı diye değil, sadece Türklerin birleşmesi olarak kabûl ediyor. Acaba bu gerçekleşebilir mi? Gökalp, göyle bir soruyu düşünmenin bile gereksiz olduğunu kabûl etmektedir. Ona göre uzak ülkü:"... ruhlardaki vecdi sonsuz bir dereceye yükseltmek için hedef alınan çok çekici bir hayâldir. Yüz milyon Türk'ün bir millet hâlinde birleşmesi, Türkçüler için en kuvvetli bir vecit kaynağıdır. Turan ülküsü olmasaydı, Türkçülük bu kadar sür'atle gelişemeyecekti."
Fakat Gökalp, Turan ülküsünü sadece bir hayâl olarak düşünmemiştir. Bu ülkünün tarihte birkaç kere gerçekleşmiş bulunduğuna işaret ederek tarihte gerçek olan şeylerin gelecekte de gerçekleşmemesi için bir sebep olmadığını ifade ederek,"Turan ülküsünün gerçekleşmesi de mümkün olacaktır. Ülkü geleceğin yaratıcısıdır. Dün Türkler için hayâli bir ülkü olan millî devlet, bugün Türkiye'de bir gerçek hâlini almıştır." diyerek Turan'a olan inancını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Büyük düşünürümüz; Türk ülküsünü, sadece ilmî esaslara dayanan yazılarında açıklamakla kalmamış, fikirlerinin halk tabakaları arasında yayılmasını sağlamak için, kaleme aldığı manzumelerde de aynı şeyleri tekrarlamıştır. Yazıldıkları zamandan günümüze kadar gençelere kılavuzluk edern bu manzum düsturlardan hafızalarda daima yaşayan bazıları şunlardır:
"Moskof'un ülkesi viran olacak,
Türkiye büyüyüp Turan olacak!"
"Türk milleti bir ordu, katılmayan kaçaktır,
Yasamızda yazılı: Harpten kaçan alçaktır!"
"Demez taş, kaya,
Yürürüz yaya,
Türküz gideriz,
Kızılelma'ya."
Gökalp, Türklüğü seven her insanın gönlünde yaşayan büyük bir Türk olduğu kadar, Türk düşmanlarının belli başlı hedeflerinden biri olmuştur. Ölümünden bu yana ona saldıranlara her zaman rastlanmıştır. Gökalp'ın Türkçülük ve Turancılık ülküsü Türkiye'nin kuvvetlenmesi ve bütün Türklerin kurtulması dâvası olduğundan, Türklük düşmanlarının aleyhinedir. Bu Türklük düşmanları, Gökalp'ı türlü şekillerde hırpalamaya çalışmışlar hattâ ilmini ve sosyologluğunu dâhi inkâra yeltenmişlerdir. Kendisine ait olmayan fikirleri onunmuş gibi göstererek Gökalp'ı kötülemeye çalışanlar bile çıkmıştır. Fakat bu büyük adamın hâtırası ve görüşleri günümüze ve geleceğimize ışık tutmaya devam etmektedir.
Türkçülük tarihinde birinci planda yer alan büyük şahsiyetler arasında Ziya Gökalp'ın özel bir yeri vardır. Adı Türk milleti ile birlikte ebediyen yaşayacak olan Gökalp'e Tanrı müstesna bir zekâ vermişti. Gökalp bu müstesna zekâsını Türk milleti için kullanarak hem milleti hem de kendisi için çok hayırlı hizmetler yaptı.
23 Mart 1876'da Diyarbakır'da doğan Gökalp, Diyarbakır Askerî Rüştüyesi'ni bitirdikten sonra Mülkiye İdadîsi'nde okudu. İstanbul'a geldi. Öğrenimine Baytar Mektebi'nde devam ederken son sınıfta gizli bir derneğe girdiği için tutuklandı. Dokuz ay hapis yattı daha sonra memleketine sürüldü (1900). Meşrutiyetin ilânında Diyarbakır'da İttihat ve Terakki Fırkası'nın bir şubesini açtı. 1910'da Selânik'teki parti genel kongresine Diyarbakır delegesi olarak katıldı, genel merkez üyesi seçildi. Bir yandan da Genç Kalemler dergisinde yazılar yazıyordu (1911). Balkan Savaşı'nda (1912) İstanbul'a geldi. Darülfünun'da sosyoloji okuttu (1915 - 1919), Türk Ocakları'nda faaliyet gösterdi ve Türk Yurdu dergisinde yazdı. Yeni Mecmua'yı çıkardı (1922). 66.sayısında (26 Ekim 1918) kapanmış olan İstanbul'daki Yeni Mecmua, 1 Ocak 1923'te yeniden çıkmaya başlayınca derginin ilk serisindeki sosyoloji yazılarına burada devam etti. Ankara'da Telif ve Tercüme Encümeni Reisliği'ne tayin edildi (Nisan 1923), ardından da Diyarbakır milletvekili oldu fakat çok geçmeden hastalandı. İstanbul'a geldi. 25 Ekim 1924'te vefat etti. Kabri, İstanbul Çemberlitaş'taki Sultan Mahmut Türbesi'nin bahçesindedir.
Ziya Gökalp'ın Türklüğe en büyük hizmeti Türk milliyetçiliği yani Türkçülük sahasındadır. Uzak tarihten gelen fakat Tanzimat'tan sonra şuurlu milliyetçilerin elinde daha geniş bir şekilde incelenerek yüceltilen Türkçülük, sistemli ve programlı hâline erişmiştir. Gökalp'ın manzum ve mensur eserlerinin çoğu Türkçülük yolunda yazılmıştır. Ancak, Türk milliyetçiliğini programlıştırmak bakımından en önemli eseri Türkçülüğün Esasları'dır. Gökalp, gerek bu eserinde gerekse diğerlerinde Türk Dünyası'nı bir bütünm olarak ele almak ve Türklüğün meselelerini, dâvalarını incelemek suretiyle en doğru yolu seçmiş ve bu yolda gerek zamanına ve gerekse sonraki devirlere ışık tutmuştur.
Gökalp'tan evvelki Türkçüler, Türk milletinin bel bağlaması gereken fikrin Türkçülük olduğunu eserlerinde anlatmışlar fakat görüşlerini millete tam anlamıyla duyuramamışlardı. Bütün müslümanları bir millet sayan İslâmcılık ile Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki bütün insanlardan mürekkep bir Osmanlı milleti kabûl eden Osmanlıcılık hülyasının yaşamakta olduğu sıralarda Gökalp ortaya çıkıp birkaç arkadaşıyla birlikte giriştiği milliyetçilik mücadelesinde, Türkiye Türklüğüne ve dolayısıyla bütün Türk âlemine, ardından gidilecek fikrin ne olduğunu gösterdi.
Gökalp, o vakitler bir vilayetimiz olan Selânik'te çıkan Genç Kalemler dergisinde yayımladığı Turan manzumesinin son beytinde, milletimiz için vatan anlayışının ne olduğunu şu şekilde formülleştirmişti:
"Vatan, ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan,
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: TURAN!"
Büyük düşünür, bütün hayatı boyunca bu ülkünün ardından gitmiş ve Türk milliyetçiliği meselelerini hep bu anafikir etrafında açıklamaya çalışmıştır. Ona göre Türk, bir milletin adıdır. Bir milletin, bir dili ve bir tek kültürü olur. Bazı Türk boylarının Anadolu Türklüğünden ayrı bir dil ve kültür yapmaya çalışmaları yanlıştır. Türklerin birleşmeleri yeniden gerçekleşebilir. İşte bu düşünce Gökalp'ı Türklüğün ülküsünü belirlemeye sevk etmiştir. Büyük düşünüre göre, Türk ülküsünü yakın ve uzak ülküler olarak ikiye ayırmak lâzımdır. Yakın ülkümüz Oğuz veya Türkmen birliğidir. Bu konudaki fikrini şu şekilde açıklamıştır:
"Bugün kültürce birleşmesi kolay olan Türkler bilhassa Oğuz Türkleri yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri gibi Azerbaycan, İran, Harzem ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uruğuna mensupturlar. Bu bakımdan Türkçülükte yakın ülkümüz "Oğuz Birliği" yahut "Türkmen Birliği" olmalıdır.
Gökalp'a göre uzak ülkümüz ise "Turan"dır. Gökalp, kutlu Turan ülküsünü Turanlı kavimlerin birleşmesinden meydana gelecek bir kavimler karışımı diye değil, sadece Türklerin birleşmesi olarak kabûl ediyor. Acaba bu gerçekleşebilir mi? Gökalp, göyle bir soruyu düşünmenin bile gereksiz olduğunu kabûl etmektedir. Ona göre uzak ülkü:"... ruhlardaki vecdi sonsuz bir dereceye yükseltmek için hedef alınan çok çekici bir hayâldir. Yüz milyon Türk'ün bir millet hâlinde birleşmesi, Türkçüler için en kuvvetli bir vecit kaynağıdır. Turan ülküsü olmasaydı, Türkçülük bu kadar sür'atle gelişemeyecekti."
Fakat Gökalp, Turan ülküsünü sadece bir hayâl olarak düşünmemiştir. Bu ülkünün tarihte birkaç kere gerçekleşmiş bulunduğuna işaret ederek tarihte gerçek olan şeylerin gelecekte de gerçekleşmemesi için bir sebep olmadığını ifade ederek,"Turan ülküsünün gerçekleşmesi de mümkün olacaktır. Ülkü geleceğin yaratıcısıdır. Dün Türkler için hayâli bir ülkü olan millî devlet, bugün Türkiye'de bir gerçek hâlini almıştır." diyerek Turan'a olan inancını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Büyük düşünürümüz; Türk ülküsünü, sadece ilmî esaslara dayanan yazılarında açıklamakla kalmamış, fikirlerinin halk tabakaları arasında yayılmasını sağlamak için, kaleme aldığı manzumelerde de aynı şeyleri tekrarlamıştır. Yazıldıkları zamandan günümüze kadar gençelere kılavuzluk edern bu manzum düsturlardan hafızalarda daima yaşayan bazıları şunlardır:
"Moskof'un ülkesi viran olacak,
Türkiye büyüyüp Turan olacak!"
"Türk milleti bir ordu, katılmayan kaçaktır,
Yasamızda yazılı: Harpten kaçan alçaktır!"
"Demez taş, kaya,
Yürürüz yaya,
Türküz gideriz,
Kızılelma'ya."
Gökalp, Türklüğü seven her insanın gönlünde yaşayan büyük bir Türk olduğu kadar, Türk düşmanlarının belli başlı hedeflerinden biri olmuştur. Ölümünden bu yana ona saldıranlara her zaman rastlanmıştır. Gökalp'ın Türkçülük ve Turancılık ülküsü Türkiye'nin kuvvetlenmesi ve bütün Türklerin kurtulması dâvası olduğundan, Türklük düşmanlarının aleyhinedir. Bu Türklük düşmanları, Gökalp'ı türlü şekillerde hırpalamaya çalışmışlar hattâ ilmini ve sosyologluğunu dâhi inkâra yeltenmişlerdir. Kendisine ait olmayan fikirleri onunmuş gibi göstererek Gökalp'ı kötülemeye çalışanlar bile çıkmıştır. Fakat bu büyük adamın hâtırası ve görüşleri günümüze ve geleceğimize ışık tutmaya devam etmektedir.