Zehra'nın Yusuf(af)'u

SuskunDervis

Kayıtlı Üye
Yorgunlukları yüzlerinden okunuyordu...Filistin'den Mısır'a,Mısır'dan Filistin'e;yoksul
baba evine...Kaç zamandır ne doyasıya yemek yemişler,ne de rahat bir gün görmüşlerdi.
Oysa çok değil,bundan bir kaç yıl önce en verimli topraklara,en huzurlu aileye sahiptiler. Şimdi ise,adıyla sanıyla İbrahim torunları Yakub oğulları,el açacak duruma düşmüş,sadaka kabul eder olmuşlardı...Yaşlı kör babalarının ısrarla 'gidin Yusuf'umu,Bünyamin'imi bulup getirin' deyişi ise çoktan unutulmuştu.Unutulmayan;unutulamayan,yoksulukları,bitap düşümün bedenlerive boş mideleriydi.Ve dahası...

Gariplikleri yüzlerinden okunuyordu...Beklenen anın yaklaştığını,görkemli azizin geldiğini, hizmetçinin 'destur' narası atmasından önce babalarının mis gibi kokan amberini anımsatan hoş kokusunun saray avlusuna yayılmasından anlamışlardı.Tüm ihtişam ve büyüleyici güzelliği ile tahtına ne güzel yakışıyordu.Hayır,hayır!Kudretin işareti azizlik tahtına bu ululuğu,bu şevketinden daha çok keremiyle anılan Yakubi heybetli genç veriyordu...Azizin göz alıcı duruşu bir anlık dertlerini silmiş,açlıklarını bastırmıştı.Azizi hem de o haliyle seyretmek,hayal dünyasından geri dönmeksizin aracılıkta onunla birlikte onda kalmak zevklerin en derinine inebilmekti,ama...

Açlık halleri yüzlerinden okunuyordu...Evet!Sararmış çehrelerde iyice ağırlaşan yorgunluk çizgileri haletlerinin vehametini yansıtıyordu.En büyük kardeş sessizlikle birlikte;kötü talih ve yazgılarını da bozacak hitabetine yutkunarak başlamıştı."Ey aziz!Bizi ve ailemizi kıtlık bastırdı ve biz,küçük sermaye ile geldik.Bize yetecek miktarı tam ver.Ayrıca bize sadaka olarak da ver.Çünkü Allah sadaka verenleri mükafatlandırır."(Yusuf,88)

Ve aziz Yusuf...buğulu gözleriyle izlediği bu hazin,bu dokunaklı durum,kendisini uzaklara; baba evine,çocukluğuna götürmüştü.Ne güzel günlerdi ve her güzel gün gibi ne de çabuk geçmişti...Önce dipsiz bir kuyu ile tanışmıştı.Sonra kendisini köle eden tacirler derken Mısır azizinin şaşaalı sarayında ergenlik yılları...Ve küf kokan karanlık,hücre zindanlar.En güzel yıllarında köle ve mahkum olarak oradan oraya savrulup durmuştu...Biliyordu,başına ne musibet geldiyse,ne kahır çektiyse hep güzelliğinden gelmişti.Ruh güzelliğini göremeyenler ten güzelliğine takılıp kalmışlardı...Artık;ruhun bedene,fıtratın balçığa,iyiliğin hasede egemen olma döngüsü gelmişti.Saat beklenen zuhurunu gösterdiğinde Yusuf yıllardır kendisine yarenlik eyleyen melekleri de arkasına alarak sadaka bekleyen kardeşlerine şunları söylüyordu:"Siz cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşineyaptıklarınızı biliyor musunuz?"
(Yusuf,89)

Şaşkın halleri yüzlerinden okunuyordu...Sözün bittiği,kelimelerin boğazda düğümlenip kaldığı andı.Bakışmalar daha keskinleşmiş,göz bebekleri büyüdükçe büyümüştü...Kuyuya atıp da onca feryat figana kulak asmadıkları zavallı Yusuf,Mısır azizi olabilir miydi?İçlerinden bir ikisi,seslerindeki gizleyemeden "yoksa sen gerçekten Yusuf musun?"diye mırıldandılar...

Yusuf,ilahi nurla ışıldayan yüzünde tüm acıları göstermek istercesine başını kaldırarak
haşmetli bir edayla kardeşlerine şöyle seslendi:"Evet!Ben Yusuf'um!İşte bu da kardeşim -Bünyamin-.Allah bize lütufta bulundu.Çünkü kim Allah'tan korkar ve sabrederse,şüphesiz iyi davrananların ücretini katiyen zayi etmez."(Yusuf,90)Söylemin böylesi,ifadenin bu denli keskinliği kardeşlerin yüreklerini titretti.Bu yürek titremesi,bu sarsıntı,ciğerlerin korkudan şişmesi kardeşlerinde tarifi olmayan karışık duygular yarattı.Adeta kendi elleriyle inşa ettikleri korku ve ümit duvarı arasında sıkışıp kalmışlardı.İşte böyle anda...

Ağlamaklı halleri yüzlerinden okunuyordu...Ruhlarında ki artçı sarsıntılar ise tüm şiddeti ile devam ediyordu.Baba,dede ve cetleri(İbrahim) peygamberlikle şereflenmiş soylu bir ailenin fertleri olarak Yusuf'ta peygamberlik işaretlerini nihayet görebilmişlerdi...Yol yorgunluğu ve açlık yerine artık iliklerine kadar günah yorgunluğu,mağfiret açlığı hisse diyorlardı. Günahkar,hatakardırlar!İbrahim gülistanında yetişen nadide gonca gülü dalından koparıp kuyuya atıp soldurmasalar da,gövdesinden uzaklaştırmayı becermişlerdi.

Aynı gövdeden beslenenlerin yaptığı büyük bir ihanet,büyük bir vefasızlıktı bu.Artık küçük kardeşleri Yusuf'un ilahi makamını tasdik etmeliydiler.İşledikleri hataları samimi bir dille itiraf ederek yaralı gönlü sarıp sarmalamalıydılar.Onlar:"Allah'a yemin ederiz ki,Allah seni bizden üstün tutmuştur.Doğrusu biz suç işlemiştik."(Yusuf,91)

İşte zuhur böyle bir şeydir...Gam deryasında soluğun kesilip ümitsizlik derinliğine itildiğinde bir kurtarıcının çıkıp gelmesidir.İnsanın bizzat elleriyle yükselttiği ıstırap dağlarının sarp uçurumundan kendini boşluğa bıraktığında,ilahi bir elin yokluktan kurtarıp can bağışlamasıdır.İşte zuhur böyle bir şeydir...Acıların,sancıların,mücazatların son bulmasıdır. İlahi rahmet gölgesinde huzur zevkinin fevkinde olmaktır.İsa'nın,Musa'nın ve Muhammed'in düşlediği mükemmel dünyayı inşa etmektir.İşte zuhur böyle bir şeydir...

Yusuf'un küçük zuhurunda Mehdi'nin devasa zuhuru görülmelidir.Allah'ın geride bıraktığı
hücceti için sultanlık ve ilim verdiği;kuşların,cinlerin ve tesbih eden dağların O'na boyun
eğdiğini,kasırga gibi rüzgarları O'nun emrine bırakarak istediği yere estirdiği bilinmelidir. Çünkü asrın sahibi İmam Mehdi(af),sadece İslam Peygamber'i ve Ehlibeyt İmamlarının varisi değil,tüm peygamber ve imamların vasisidir."Andolsun ki biz,Tevrattan sonra
Zebur'da da yazdık:Şüphe yok ki,yeryüzü temiz kullarıma miras kalır."(Enbiya,105)

"Evet!Mehdi'dir;Yusuf'un şifa veren gömleğini üzerine giyinen.Mehdi'dir Süleyman'ın mühürlü yüzüğünü taşıyan.Mehdi'dir İsa'ya halifelik yapacak olan...Mehdi'dir,Kur'an'ı Muhammedi lisan ile tefsir edecek olan...Ve yeryüzünde bugüne dek benzeri görülmemiş
ilahi adalet,düzen ve devleti kuracak olan..."

Ve Allah'ın boyası ile renklenip,Allah'ın kumaşıyla takva elbisesi giyen Yusuf'lar,Mehdi'ler...
İlahi edep ile edeplenip,erdemliği yeniden yazanlar.En güçlü anında,yüksekliğini şeref yıldızıyla süsleyenler.İnsanlığı celallikle değil,cemallik üzerine karşılayanlar...Evet Yusuf'un
küçük zuhurunda devasa Mehdi zuhuru gözükmelidir.Yusuf kardeşlerini kınamak yerine affetiğini,hatalarını ve cürümlerinin üstünü bir daha açmamak üzere örttüğünü,onlar için
Allah'tan mağfiret dilediği anlamına vararak okuyoruz:"Bugün sizi kınamak yok.Allah sizi
affetsin.O,merhamet edenlerin en merhametlisidir."(Yusuf,92)

Ya peki sahibimiz İmam Mehdi(af),ceddi İmam Ali(as)'nin varisi olarak Zülfikar'ını kınından
hesapsız çıkaracağı düşünülebilir mi?Alemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberin vasisi ne getirdiğini ve ne ile geldiğini açıklığa kavuşturmadan,sahip olduğu gücü insanlar üzerinde denemesi kabul edilebilir mi?Hataların,kusurların,günahlarınve cürümlerin affedilip Allah'ın ve Resulü'nün sünneti gereği insanlığa yeniden beyaz bir sayfa açması gerekmez mi?Asrın ve zamanının sahibinden;düşmanlarını yok etmekten öte düşmanlık ve nefreti kaldırıp evrensel medeniyet dünyasını kurması istenmez mi?Yoksa Ehlibeyt'in şiarlaşmış sözü "Biz ayırıp bozmaya değil,birleştirip kaynaştırmak için geldik",İmam Mehdi ile hayat bulup hayat kazanmayacak mı?Yarını dünden okumak,hissi ve şahsi yorumlar yerine akılcı Kur'ani yaklaşımlarda bulunmak,söyler misiniz Ehlibeyt dostları olarak anılanbu büyük milletten çok,kime yaraşır,kime yakışır?

Ve Allah'ın rahmet kapıları kadirşinas Yusuf'un zuhuruyla birlikte ardına kadar açılmıştır.Adı
konulamayan huzur esintisi tüm civarda hissedilir olmuş,ruhlara dokundukça hazzı daha önce yaşanmamış hoş bir ferahlık vermiştir...Zuhur bir çisenti misali dokunduğu tüm yerde etkisini göstermiş,insanlığı yeniden yeşertmiştir.Yeşermesi,bu güne yaşaması gereken,doğan güneşi beyazlaşan gözleriyle görmesi gereken bir göz daha vardır...

Uzaklarda,cahillerle aydınlığı paylaşmaktansa muzlim karanlığı seçen,bağnaz Yahudi kitlesi içinde beyhude hürmetler yerine huzuru seccadesinde,gözyaşlarında bulan yaşlı bir dam daha vardır...İnandığı felsefe uğruna,sevdası hatırına,insanın kendisinden ayırabileceği en önemli değeri yitirmiş bir yiğit,bir fedakar İbrahim evladı daha vardır...

Yusuf,günahkar kardeşlerine fevkalbeşer bir hoşgörü ile merhamet kanatlarını açarken,intizarı
uğruna gözlerini yitirmiş babasına nasıl kayıtsız,nasıl ilgisiz kalabilir?Yıllardır görmediği babasını gözlerinin önüne getirdikçe yüreği bir denizi gibi kabaran ve çoşkusunu gül çehresinde hissettiren Yusuf,kardeşlerine bu defa feveran halle dönerek şunları söyler:"Bu gömleğimi götürün babamın yüzüne sürün,görmeğe başlar.Bütün ailenizle birlikte bana gelin."(Yusuf,93)

İntizar uğruna çekilen zahmetlere,yitirilen bedellere,dökülen gözyaşlarına,yapılan gönül seferberliğine,bilhassa bu dünyada karşılık verileceğinin en güzel delilidir. Kaybetmeye,yenilmeye,üzülmeye katlanamayanların kazanamayacaklarını gösteren en güzel burhandır bu.Zuhur vadisi uzun ve çileyle donatıldığına göre intizar edenin açlığının ümitle,susuzluğunu gözyaşı ile,hacetini tevessül ile,belaları giyindikleri sabır elbisesi ile gidereceğini gösteren en güzel kanıttır bu...

Bizler...Yusuf gibi Mehdi'nin de,intizarı uğruna feda edilen her değerin ya misliyle ya da daha fazlasını tazmin edeceğine inanırız...İşte budur korkular karşısında dizlerimizin titremesine engel olan işte budur musibetler isabet ettiğinde bizleri daha büyüten,daha olgunlaştıran.İşte budur bizleri birbirimize ilmik ilmik bağlayan....

Düşünsenize;kimi zaman yüreğinizin yüksek duygularından kopup dağılarak dilinize dökülen feryatlarınızı,arzuhallerinizi haykıracak bir sahibiniz,bir Mevla'nız yok.Düşünsenize;siz ve etrafınızdaki tüm canlılar üzerinize gönderilmesi beklenen,şemsiyesi altına girebileceğiniz bir rahmet sığınağı,bir ilahi hüccet yok.Ne katlanılmaz bir hayat,ne acı ve ne yetimane bir yaşam olurdu...Şayet böyleolsaydı aydınlığın,bin bir mezeli yemişlerin ve doğan yeni günle ötüşen kuş seslerinin huzur getireceğine,söyleyin inanılır mıydı?

Ve Yakub oğulları...Huzuru Yusuf'suzlukta ararken Yusuf'un zuhurunda,varlığında bulmuşlar,sadaka kervanını aşk kervanına dönüştürmüşlerdi.Kervan "Yusuf aşkına" atılan naralarla,Yusufi adımlarla tam yol ilerliyordu.Ancak yine de Kenan yolu hiç bu kadar uzun,hiç bu kadar sıkıntılı geçmemişti.

Bir an önce ama babalarının huzuruna çıkıp,Yusuf kokulu gömleği ulaştırmak için can atıyorlardı.Oysa yine aynı kervan,bundan yıllar önce babalarının tedirgin ve düşünceli bir bekleyişinde,üzerine günah ve ihanet kokusu sinmiş Yusuf'un kanlı gömleğini getiriyordu.Yakub'a dünyayı zindan eden,hicran karanlığa iten,bir ölüm hediyesi getiriliyordu.Ama şimdi...Meleklerin üzerlerinde gölgelik ,kendilerine yol arkadaşlığı yaptığı kutsi bir kervanda Yakub'a ömrünün en güzel armağanını getiriyordu.Yakub,karanlığı yırtıp karayazının beline vuracağı,hasret yerine vuslat gözyaşları akıtacağı,Yusuf'un ten kokusuna doymuş gömleği getiriliyordu...

Sıradan kimselerin beşeriyete bir değer olarak sundukları şeylerin ne kadar yapmacık,ne kadar
ümit kırıcı olduğu bu kıssada görülmelidir.Kimilerinin bir kurtuluş ümidi olarak sundukları yaşamın,yorumların ve emanetin,aslında ruhu kirleten,yüreklerde maraz icat eden,batıl anlayış olduğu artık anlaşılmalıdır..."Kur'an'a ancak temizlerden başkası yaklaşamaz" ilahi uyarısına rağmen kirli yorumlarıyla ayetleri batılla bulayıp sunanlar,"Ey Ehlibeyt!Allah sadece sizden tüm pisliği giderip sizleri tertemiz kılmak istiyor." ayetinde ifade edildiği üzere Kur'an'ı tefsir etmenin ilahi temizlik şartına bağlanmaları gerekir...Kur'an gibi hidayet ve nuru hakkıyla anlamak için temiz bir kaynaktan beslenmek gerekirse,bize bu adres gösterilmelidir.Aksi takdirde mahşer aleminde insanların söyleyecekleri bir sözü,bahaneleri olabilir...İşte basit düşüncelilerin bugün dahi gerçek diye sundukları ıstırap desenli sahte kanlı gömlek.Ve işte günahtan korunmuş,zamanın Yusuf'unun sunduğu mucize işlemeli beyaz gömlek...

Ve aşk kervanı Yusufi kokuyu Mısır’ın kum tepelerine yayarak Kenan diyarına gelmiştir.Bu ten,bu ruh kokusu öylesine keskin,öylesine çarpıcıydı ki;uzaklara,baba evine Yakub'a kadar ulaşmıştı.Doğrusu bu keskin ten kokusu cahillerin,inkar edenlerin velhasıl,bağnaz Yahudilerin duyması mümkün değildi.

İnançlarını akıl yerine,dokunmak ve görmek üzerine bina edenlerin böyle bir ilahi kokuyu duyma gibi talihleri olabilir mi?Yürek evine iğrenç kokular yayan çer çöp yargılar yakılıp safderun olmadan,düşünün Yusuf'un Mehdi'nin hoş kokusu duyulabilir mi?Kerpiçleri dökülmüş,çatısı uçmuş.hiçbir şeyin yerinde olmadığı üstelik bir viraneyi andıran gönül haremine;söyleyin Yusuf ve Mehdi gibi aziz konuklar davet edilebilir mi?Gerçekten de; görmeden,işitmeden,dokunmadan gayba inanmak,gaybın kokusunu alabilmek inananların, kınanmaktan sakınmayalanların,Yakub'ların işidir...

"Doğrusu ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum!Ne olur bana bunak demeyin. Çevresindekiler:Allah'a and olsun sen hala eski şaşkınlığındasın."(Yusuf,94-95)

Derken;kervan Kenan diyarına,babaları Yakub'a ulaşır.Müjdeci Yusuf'un kendinden emin bir şekilde ifade ettiği gibi gömleğini yılların yorgunluğu çizgilerinden belli olan Yakub'un nur yüzüne koyar.Ve beklenen gerçekleşir,Yakub'un gözlerindeki karanlık örtüsü kaldırılır.Yakub aydınlığa kavuşurken,etrafındaki bağnaz Yahudiler nasıl olduğunu anlayamadıkları bir karanlığa,bir kasvete gömüldüler.Evet,ilahi emanetler kimilerinin hidayetini artırıp aydınlığa çıkarırken,kimilerinin de delaletini arttırarak karanlığa gömer.

Nuh'un gemisi,Yusuf'un gömleği,Musa'nın asası ve Muhammed'in Kur'an'ı.İsteyeni istediği yere eriştirmesini bilmiştir.Zehra'nın Yusuf'u da zuhur ettiğinde kimilerini adn cennetine sürükleyip götürürken kimilerini de cehennem baş meleği Malik'in ellerine teslim edilecektir. Beşeriyetin tek bir ümmet haline dönüşeceği,Allah'ın rahmet kapılarını ardına kadar açacağı o büyük günde dahi;nefislerine uyan,hak karşısında ayak direterek yeryüzünde fesat uğruna kan dökenler için evet.Yaşasın Zülfikar,Yaşasın Cehennem!

Kenan diyarından Mısır'a büyük bir kervan yola koyulmaydı.Yakub ailesi çoluk çocuk hasret çukurundan vuslat zirvesine çıkabilmek için kademler sayılıyor,heyecan her adımda biraz daha büyüyordu.Yakub ailesi,özlemleri sıra dağlar arkasında bırakırken tek sıkıntıları kervanın bir an öce maksada,Yusuf'a varmasıydı.Kervan tüm hızıyla Mısır'a yolalırken,yüreği babasının ve ailesinin özlemi ile yangın yerine dönen Yusuf'da hazırlıklarını tamamlamıştı...

İbrahim'in Rabbine,Yakub'un Yusuf'una hicret ettiği gibi bizler de Mevla'mıza en küçüğümüzden en büyüğümüze hep birlikte hicret edelim.Vakit geçirmeden,bizleri Zehra'nın Yusuf'undan uzak tutan,O'nu yad etmeye mani olan günahlarımıza ağlayalım.Sahibimizi sehven veya kasten incittiğimiz tüm kusurlarımızı temizleyelim.Evet,göz pınarlarımız kurumadan,Azrail boynumuza sarılmadan Mevla'mıza hicret edelim...Mevla'mızın en zor anında dahi huzurunda sarsılmadan,korkmadan yanında pervane gibi dönmeye hazır olduğumuza içtenlikle and içelim.Gökyüzü kürsüsünde oturup bizlere imrenen melekleri ise
bu kaseme,bu yemine şahit edelim.Müncatlarımızı,yalvarıp yakarmalarımız arşı ilahiye yükselsin.kutlu gün için hazırlanan listeye isimlerimiz,künyelerimiz eklensin...

Kutlu kervan Mısır'a ulaştığında,Yusuf,ailesini ayrı ayrı kucaklayıp bağrına basar.Ve ailesine "Mısır'a güven içinde yerleşin" müjdesini veriri.Yusuf,yıllardır özlemini çektiği anne ve babasına kendi tahtında yer sunarak;aziz ve peygamberliğinden önce salih bir evlat olduğunu kardeşlerine gösterir.Bunun üzerine ebeveyni ve kardeşleri Yusuf'larına kavuşmanın verdiği huzur ile önünde saygı ile eğilirler...

Evet!Yusuf'un çocukluğunda babasına anlatmış olduğu rüyanın yorumu gerçekleşmiştir. İnsanların düşündükleri,yaptıkları planlar karşısında,Allah'ın da bir plan ve hesap içerisinde olduğunu gösteren olaylar geçmiştir.Ancak hala Yusuf'tan bugüne,Allah'ın hikmetini sorgulamalar ve gayba inanmanın budalalık olarak telakki edilmesi devam etmektedir.Henüz dahi,asrın sahibinin varlığı Yakub'un etrafında kümelenmiş cahillerin yaptıkları gibi alaycı ifadelerle reddedilmektedir.Zuhur günü geldiğinde bizler ve onlar arasında hükmün en esaslı olanını verecek olan Allah'tır.Evet,eğer gaybet hususunda hala ısrarlı inatçılığından ve alaycı tutumlarından vazgeçmiyorlarsa sabır elbiseni kuşanarak Yakub gibi onlara sırtını dön
ve..."De ki:Gaybı bilmek Allah'a mahsustur.Bekleyin.doğrusu bende sizinle birlikte beklemedeyim."(Yunus,20)

Üzerine avuç avuç ölü toprağı atılmak istenen ve buna tüm gücüyle direnen yaşlı Yakub'un metanet öyküsüdür bu.Yaşamında türlü badireler atlattıktan sonra Allah'ın kendisini seçkin kullar arasına koyduğu gül yüzlü Yusuf ile asrın sahibi İmam Mehdi(af) ile benzeşen kıssadır bu.

Ve bendenizin gayreti de "And olsun ki,perygamberlerin kıssalarında aklı olanlar için ibretler vardır"(Yusuf,111) ifadesi gereği Yusuf kıssasından,hayata,aşka ve sahibimize dair dersler bulup çıkarmak ve sahibimiz Mevla'mız ,İmam Mehdi'nin teveccühünü kazanabilmekti.

Vesselam.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst