ashli
Bayan Üye
...Yüzünde Çiçekler Açan Bahar Gözlü Çocuk...
Güneş doğduğundan beri, bir yere konmayan zıpır kelebek, nihayet yorulduğunu fark etmişti. Birçok dalı olan, çeşit çeşit kuşların kardeşçe yaşadığı kocaman bir ağaç gördü. Ağacın altında, yemyeşil çimenlere uzanmış minik bir çocuk vardı. Oraya gidip gitmemekte kararsızdı. Çünkü insanlar ne zaman bir kelebek görseler hemen peşine düşer ve yoruluncaya kadar kovalarlardı.
Kelebek, ağacın altına geldiğinde çocuğun üzerinde uçuşmaya başladı. Onun minicik burnu, çiçek gibi bir yüzü vardı. Yanakları al aldı Kelebek onu, kırmızı bir laleye benzetti ve hiç düşünmeden miniğin burnuna kondu. Çocuk, gözlerini açtığında, burnunun tepesinde rengârenk bir şey olduğunu fark etti. Kelebek, bu bahar gözlü çocuğa gülümsedi ve:
- Merhaba, burnuna izinsiz konduğum için özür dilerim, dedi
- Hoş geldin. Daha önce hiçbir kelebeğe bu kadar yakın olmamıştım.
- Ben de daha önce bir insanın burnuna konmamıştım, dedi kelebek ve gülmeye başladılar.
Kelebek devam etti:
- Ben çiçeklere konarım hep. Çünkü çiçekleri çok severim.
- Ya, ben de çiçekleri çok severim. Ama kelebekleri de severim, dedi bahar gözlü çocuk ve utangaç gülümsedi kelebeğe bakıp.
Kelebek zar gibi kanatlarını çırptı ve incecik sesiyle konuşmaya başladı:
- Havalar çok güzel, artık her yer bahar. Mis kokulu çiçekler açtı, leylekler çoktan geldi. Sahi sen nerede yaşıyorsun?
- Hiç sorma sevgili kelebek. Ben güneşin bile görünmediği, kocaman binaları olan, çiçeklerin, kelebeklerin uğramadığı bir şehirde yaşıyorum, dedi başını öne eğerek.
- Çiçeklerin, kelebeklerin olmadığı yer mi? Ne tuhaf!
Çok şaşırmıştı kelebek.
- Evet, gerçekten çok tuhaf. Mesela, çocuklar oyun oynamayı bilmiyor bizim oralarda. Büyüklerse her şeye karşı çıkıyor ve her şeyi yönetmek istiyorlar. Zaten çoğu zaman bizi anlamıyorlar.
- Büyükler hep öyledir. Keşke hiç büyümesek.
- Bir de biz, yağmurda ıslanmak, karda yürümek nedir pek bilmeyiz. Neredeyse gökyüzüne ulaşan evlerde yaşarız; ama ay dedeyi hiç göremeyiz.
- Ne kötü, çok sıkılıyor olmalısın?
- Benim gibi, çocukların hepsi sıkılıyor. Hayal bile kuramıyor, kahkahayla gülemiyoruz.
Kelebek ve bahar gözlü çocuk kara kara düşünüyor; ama bir çıkış yolu bulamıyorlardı. Ağaçtan kuşlar havalanıyor, yanlarından vızıldayarak arılar geçiyordu. Bahar gözlü çocuk, çevresinde olup bitenleri hayranlıkla seyrediyordu. Sessizliği kelebek bozdu:
- Sen benim tek insan dostumsun biliyor musun? Çiçekler gibi yüzün var. Gülünce güneşe benziyorsun ve gözlerin de baharı hatırlatıyor. Hep burada kalabilsen ne güzel olur.
- Keşke, dedi bahar gözlü çocuk içini çekerek.
- Beni kovalamana, hatta yakalamana bile izin verirdim o zaman. Sana tek tek kelebekleri tanıtır, çiçeklerle konuşmayı öğretirdim.. Kuşların yuvalarını yapmalarına yardım eder, yağmur yağarken doya doya ıslanırdık
Çocuğun bahara benzeyen yeşil gözleri dolu dolu olmuştu.
- Hayali bile güzel. Ben de eve döndüğümde yine dört duvarın arasına gireceğim. Okula gidip yeni şeyler öğrenmek güzel; ama insanların öğrendiklerinin tersi hareketler yapması üzücü. Bu arada başını ağrıtmadım değil mi?
- Hayır, biz dostuz.
- Kimse beni böyle dinlemez. Sen çok iyi bir kelebeksin.
- Sen de çok iyi bir çocuksun. Çiçekleri ve kelebekleri çok seviyorsun. Diğer çocuklar gibi beni yakalamaya çalışmıyorsun.
Bahar gözlü çocuk kelebeğe parmağını uzattı. Kelebek hiç düşünmeden, çocuğun minicik parmağına kondu. Çocuk, onun kulağına şöyle fısıldadı:
- Artık senin için de dua edeceğim, çok sevdiğin çiçekler için de. Ve kuşlar için de..
Kelebek iki kez kanatlarını çırptı. Üçüncüde, bahar gözlü çocuğun havaya kaldırdığı elinden havalanıverdi. Bahar gözlü çocuk ilk defa bu kadar mutlu dönüyordu şehrine.
Güneş doğduğundan beri, bir yere konmayan zıpır kelebek, nihayet yorulduğunu fark etmişti. Birçok dalı olan, çeşit çeşit kuşların kardeşçe yaşadığı kocaman bir ağaç gördü. Ağacın altında, yemyeşil çimenlere uzanmış minik bir çocuk vardı. Oraya gidip gitmemekte kararsızdı. Çünkü insanlar ne zaman bir kelebek görseler hemen peşine düşer ve yoruluncaya kadar kovalarlardı.
Kelebek, ağacın altına geldiğinde çocuğun üzerinde uçuşmaya başladı. Onun minicik burnu, çiçek gibi bir yüzü vardı. Yanakları al aldı Kelebek onu, kırmızı bir laleye benzetti ve hiç düşünmeden miniğin burnuna kondu. Çocuk, gözlerini açtığında, burnunun tepesinde rengârenk bir şey olduğunu fark etti. Kelebek, bu bahar gözlü çocuğa gülümsedi ve:
- Merhaba, burnuna izinsiz konduğum için özür dilerim, dedi
- Hoş geldin. Daha önce hiçbir kelebeğe bu kadar yakın olmamıştım.
- Ben de daha önce bir insanın burnuna konmamıştım, dedi kelebek ve gülmeye başladılar.
Kelebek devam etti:
- Ben çiçeklere konarım hep. Çünkü çiçekleri çok severim.
- Ya, ben de çiçekleri çok severim. Ama kelebekleri de severim, dedi bahar gözlü çocuk ve utangaç gülümsedi kelebeğe bakıp.
Kelebek zar gibi kanatlarını çırptı ve incecik sesiyle konuşmaya başladı:
- Havalar çok güzel, artık her yer bahar. Mis kokulu çiçekler açtı, leylekler çoktan geldi. Sahi sen nerede yaşıyorsun?
- Hiç sorma sevgili kelebek. Ben güneşin bile görünmediği, kocaman binaları olan, çiçeklerin, kelebeklerin uğramadığı bir şehirde yaşıyorum, dedi başını öne eğerek.
- Çiçeklerin, kelebeklerin olmadığı yer mi? Ne tuhaf!
Çok şaşırmıştı kelebek.
- Evet, gerçekten çok tuhaf. Mesela, çocuklar oyun oynamayı bilmiyor bizim oralarda. Büyüklerse her şeye karşı çıkıyor ve her şeyi yönetmek istiyorlar. Zaten çoğu zaman bizi anlamıyorlar.
- Büyükler hep öyledir. Keşke hiç büyümesek.
- Bir de biz, yağmurda ıslanmak, karda yürümek nedir pek bilmeyiz. Neredeyse gökyüzüne ulaşan evlerde yaşarız; ama ay dedeyi hiç göremeyiz.
- Ne kötü, çok sıkılıyor olmalısın?
- Benim gibi, çocukların hepsi sıkılıyor. Hayal bile kuramıyor, kahkahayla gülemiyoruz.
Kelebek ve bahar gözlü çocuk kara kara düşünüyor; ama bir çıkış yolu bulamıyorlardı. Ağaçtan kuşlar havalanıyor, yanlarından vızıldayarak arılar geçiyordu. Bahar gözlü çocuk, çevresinde olup bitenleri hayranlıkla seyrediyordu. Sessizliği kelebek bozdu:
- Sen benim tek insan dostumsun biliyor musun? Çiçekler gibi yüzün var. Gülünce güneşe benziyorsun ve gözlerin de baharı hatırlatıyor. Hep burada kalabilsen ne güzel olur.
- Keşke, dedi bahar gözlü çocuk içini çekerek.
- Beni kovalamana, hatta yakalamana bile izin verirdim o zaman. Sana tek tek kelebekleri tanıtır, çiçeklerle konuşmayı öğretirdim.. Kuşların yuvalarını yapmalarına yardım eder, yağmur yağarken doya doya ıslanırdık
Çocuğun bahara benzeyen yeşil gözleri dolu dolu olmuştu.
- Hayali bile güzel. Ben de eve döndüğümde yine dört duvarın arasına gireceğim. Okula gidip yeni şeyler öğrenmek güzel; ama insanların öğrendiklerinin tersi hareketler yapması üzücü. Bu arada başını ağrıtmadım değil mi?
- Hayır, biz dostuz.
- Kimse beni böyle dinlemez. Sen çok iyi bir kelebeksin.
- Sen de çok iyi bir çocuksun. Çiçekleri ve kelebekleri çok seviyorsun. Diğer çocuklar gibi beni yakalamaya çalışmıyorsun.
Bahar gözlü çocuk kelebeğe parmağını uzattı. Kelebek hiç düşünmeden, çocuğun minicik parmağına kondu. Çocuk, onun kulağına şöyle fısıldadı:
- Artık senin için de dua edeceğim, çok sevdiğin çiçekler için de. Ve kuşlar için de..
Kelebek iki kez kanatlarını çırptı. Üçüncüde, bahar gözlü çocuğun havaya kaldırdığı elinden havalanıverdi. Bahar gözlü çocuk ilk defa bu kadar mutlu dönüyordu şehrine.