Zamanın gözbebeklerinden yuvarlanıp seni " sana " yazdım dün gece. Oysa yarın erken kalkacaktım. Göğsünde dikenleri taşıyan rüzgarların saçlarını yıkayacaktım gözyaşlarımla. Sütten yeni kesilmiş dağ ceylanlarını sabah ezanında uyandıracaktım. Uyumalıydım aslında. Kirpiklerim uykuya hazırdı oysa. Ama ben seni düşündüm yıldızların siyahı giyindiği gecenin dar vakitlerinde. Uykusuzluğumu taş dibeklerde dövüp ben seni " sana " yazdım dün gece. Yüreğimi kalem bilip sevdamı bıraktım mürekkebin sıcak koynuna. Yürek luğatindeki tüm kelimelerimle bir bir seni anlatmaya çalıştım. Seni " sana " yazdıkça o güzel sesin parmak uçlarımı okşuyordu sanki. Dur durak bilmiyordum. Kalemin ucundan mürekkep değil bembeyaz yüreğinin mavi denizlerine " ben " akıyordum sanki...
Seninle ilk tanıştığımız günde; güneş nadasa bırakılmış toprağa ekiliyordu. Yıldızlar gecelere bir gelin edasıyla birer birer seriliyordu " seni" yüreğime ördüğümde. Güneş toprağa; gece karanlığa; kelebekler bahara ve ben sana sevdalıydım. Yanaklarına uzanıp gözlerimi pamuksu düşlere kapatmıştım. Sesin hoyrat meltemlerin sarıldığı deniz kadar ılıktı. Dokunmaya bile kıyamadığım bir yürektin sen. Her gece uyurken gözlerine cicekleri taşırken gözbebeklerini inciteyeceğim diye korkardım. Seni kırmaktan çekinirdim. Her baktığımda buz dağının güneşin karşısındaki erimesi gibi gözlerindeki umut tanelerinin de erimesinden korkardım.
Seni " sana " yazdığımda sen uyuyordun. Ay ışığı saçlarına beyazları giydirmişti..Kangren gece kirpiklerine yaslanıp delicesine umudu soluyordu.. Avuç içlerinde rüzgarla olan kavgalarını bir türlü bitiremeyen hayırsız fırtınalar sabahın geceden ayrılışını bekliyordu . Oysa senin olan bitenden haberin yoktu. Sen gül kokulu Melek'lerin omuzlarına göğsünü dayayıp sanki Cenneti soluyordun yatağında. Mavi denizler karakışlara gelin gitmiş baharların tozlu dudaklarını yıkıyorlardı o masum gözlerinde. Önünde eğilip yüreğinin soluk alışını izledim.. Öyle duruydu ki gözlerin öyle ılıktı ki nefesin; senden habersiz her nefes alışında nice yetim kırlangıçlar sıcak iklimlere kanatlanıyordu. Yağmurun toprağa düşerken nabzı atmıyordu..Çünkü sen uyuyordun .Sen hulyalarda Cenneti soluyor ve huzur şehirlerini bulutların üzerinde izliyordun..Hiçbir sey bu güzelliği bozmamalıydı..Ve karanlık sırf sen uyanmayasın diye cığlıklarını yüreğine gömüp dudaklarını kanatarak yeni günün doğumuna sessizce tanıklık ediyordu...
Birazdan zaman; yeni doğacak sabahın arsız karanlığın esaretinden kurtulup özgürlüğüne kavuşma çığlıklarına gebe kalacaktı. Güneş perdelerine eğilip baharın umutlarını fısıldayacak. Saçların bir karanfil kadar güzel kokacak. Ve ben bir nefes kadar yakında seni izliyor olacağım. Zannetme ki yanındayım. Ben senin tarafından sevilmenin verdiği güçle yeni filizlenmiş ciceklerin dallarını kıran fırtınalara kafa tutacağım. Uykusunu almış ceylanları uyandırıp senin gül desenli yanaklarına salacağım. Ve avuç içlerinin terine kıyamadığım için rüzgarın peşine düşüp yüreğine ılık meltemleri yollayacağım. Ve akşam olup sen uyuduğunda ben senin yüreğine geleceğim. Dün gece kaldığım yerden seni " sana " yazmaya devam edeceğim..
Seninle ilk tanıştığımız günde; güneş nadasa bırakılmış toprağa ekiliyordu. Yıldızlar gecelere bir gelin edasıyla birer birer seriliyordu " seni" yüreğime ördüğümde. Güneş toprağa; gece karanlığa; kelebekler bahara ve ben sana sevdalıydım. Yanaklarına uzanıp gözlerimi pamuksu düşlere kapatmıştım. Sesin hoyrat meltemlerin sarıldığı deniz kadar ılıktı. Dokunmaya bile kıyamadığım bir yürektin sen. Her gece uyurken gözlerine cicekleri taşırken gözbebeklerini inciteyeceğim diye korkardım. Seni kırmaktan çekinirdim. Her baktığımda buz dağının güneşin karşısındaki erimesi gibi gözlerindeki umut tanelerinin de erimesinden korkardım.
Seni " sana " yazdığımda sen uyuyordun. Ay ışığı saçlarına beyazları giydirmişti..Kangren gece kirpiklerine yaslanıp delicesine umudu soluyordu.. Avuç içlerinde rüzgarla olan kavgalarını bir türlü bitiremeyen hayırsız fırtınalar sabahın geceden ayrılışını bekliyordu . Oysa senin olan bitenden haberin yoktu. Sen gül kokulu Melek'lerin omuzlarına göğsünü dayayıp sanki Cenneti soluyordun yatağında. Mavi denizler karakışlara gelin gitmiş baharların tozlu dudaklarını yıkıyorlardı o masum gözlerinde. Önünde eğilip yüreğinin soluk alışını izledim.. Öyle duruydu ki gözlerin öyle ılıktı ki nefesin; senden habersiz her nefes alışında nice yetim kırlangıçlar sıcak iklimlere kanatlanıyordu. Yağmurun toprağa düşerken nabzı atmıyordu..Çünkü sen uyuyordun .Sen hulyalarda Cenneti soluyor ve huzur şehirlerini bulutların üzerinde izliyordun..Hiçbir sey bu güzelliği bozmamalıydı..Ve karanlık sırf sen uyanmayasın diye cığlıklarını yüreğine gömüp dudaklarını kanatarak yeni günün doğumuna sessizce tanıklık ediyordu...
Birazdan zaman; yeni doğacak sabahın arsız karanlığın esaretinden kurtulup özgürlüğüne kavuşma çığlıklarına gebe kalacaktı. Güneş perdelerine eğilip baharın umutlarını fısıldayacak. Saçların bir karanfil kadar güzel kokacak. Ve ben bir nefes kadar yakında seni izliyor olacağım. Zannetme ki yanındayım. Ben senin tarafından sevilmenin verdiği güçle yeni filizlenmiş ciceklerin dallarını kıran fırtınalara kafa tutacağım. Uykusunu almış ceylanları uyandırıp senin gül desenli yanaklarına salacağım. Ve avuç içlerinin terine kıyamadığım için rüzgarın peşine düşüp yüreğine ılık meltemleri yollayacağım. Ve akşam olup sen uyuduğunda ben senin yüreğine geleceğim. Dün gece kaldığım yerden seni " sana " yazmaya devam edeceğim..