Efser
Bayan Üye
Yuh hazretleri...
Yıl 1960 lı yıllar. Topkapı sur dışında ki büyük mezarlıkda, kücük bir caminin yanında geçimini marangozluk ile sağlayan yaşlı ak sakallı piri fani bir dede yaşamaktadır. Bu dedemiz Camiden çıkan her cenazeyi takip eder ve bazılarının önün kesip ya hayır duasında bulunur ya da işin garibi yuhalarmış.
Bu hadise cenaze sahiplerini ve cemaati rahatsız eder ama yaşına verip bunamış herhalde deyip geçiştirirlermiş. Bazen arbede bile çıkarmış musalla başında.
Bir gün fakir bir ailenin babaları vefat eder. Cenaze bizim ihtiyarın bulunduğu camiye getirilir. Yıkanır . kefenlenir. İmam cenaze namazını kıldırır. Arkasında boynu bükük bir kadın ve daha ne olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyan bir çocuk kalmıştır. Musalla taşından alınan sanduka yavaş adımlarla mezarlığa taşınmaya başlar. Bizim ihtiyar çıkar atölyesinden . Cenazeyi süzmeye başlar. Cemaat homurdanır. “ yahu yine cıktı bizimki bari bugün sussa” derler. Kısa bir zaman sonra ihtiyar başlar bağırmaya “Yuh sana be .. öyle gidiyorsun yuuh.. “ İmam dayanamaz “ ya nedir senden çektiğimiz kardeşim git işine “ diye seslenir. İhtiyar altta kalmaz cevap hazırdır.;İmaam sanada yuh! Ortalık bir anda karışır. Ölen adamın küçük oğlu yaşadıkları karşısında şaşkına döner. Tanımadığı birisi babasının cenazesini yuhalamakta . Sinirlenir gururu kabarır. Koşup ihtiyarın elinden tutar.” Dede dede elbet sende öleceksin babamın üzerine söz veriyorum ben de senin cenazeni yuhalaya cam..” der .İhtiyar bu küçük çocuğa tebessüm edip arkasını dönüp gider..
Aradan yıllar geçer . Yetim çocuk büyümüş mühendis olmuştur. Ama yaşadıklarını unutmamıştır. İhtiyarın ölüm haberi için parayla adam bile tutmuştur. Vakit gelip vade dolunca Bizim yaşlı ihtiyar ahrete intikal eder. Kimsesi olmadığı için cenazesini belediye kaldırır. Haberi alan mühendis cenazeye yetişir. Önünü keserek bağırmaya başlar..” Ey ihtiyar sen beni rencide etmiştin. Babamın intikamını alma zamanı geldi. İşte gidiyorsun yuh olsun sana yuuh.. yuuh..” diyerek seslenir.
Tam o esnada belediye işcilerinin omzundaki sanduka birden açılır. Yaşlı dede üzerinde kefeniyle tek kelime söyler. “ Eğer beni taşıyan şu dört kişi gibi olursam bana da yuh olsun..!” der ve sandukayı kapatır.
Genç mühendis gördükleri karşısında deliye döner. Donup kalır. Şaşkınlığı atınca yanındakilere “ az önce benim gördüklerimi gördünüzmü .?” der ama nafile kimse ne duymuştur ne de görmüştür hadiseyi. Genç ne diyeceğini bilemez. Acaba rüyamı yoksa hayal mi görmüştü. İşine geri döner . ardı ardına sigara yakar . bir türlü mana veremez yaşadıklarına . geceleri uyuyamaz olur. Yüzlerce soru içini kemirip durur. Bu yaşadıklarını kiminle paylaşabilirim diye düşünürken huzur evindeki annesi aklına gelir. Atlar arabasına ve annesine hemen kavuşur. Olanı biteni anlatır. Yaşlı anne derin bir sükut ile dinler. Gözleri dolar. Genç ; anne bana inandıysan söyle ne yapmalıyım delirmek üzereyim ne olur bana akıl ver der.
Annesi biraz yattığı yerden doğrulur evladının başını sıvazlar “ Oğlum Biz herhalde Yüce Allahın bir dostunu rahatsız ettik. İstersen ruhuna hayır yap . yada kabrini bul dua et belki rahatlarsın “ der.
Annesinin tesellisiyle biraz toparlayan genç hemen huzur evine yaşlı dede adına hayırda bulunur. Topkapı mezarlığına gider. Araştırır bu zatın kabrini bulur. Oturup biraz bildiği kadar dua eder. Yaşadıklarını düşünüp içinde tatlı bir hüzün kaplar. Babası aklına gelir. Bu hal üzereyken mezarın başında uyuya kalır. Genç rüyada dedeyi görür. Kendisi kabirde cennet hayatı yaşamaktadır . nimetler içerisindedir. Dayanamaz söz alır “ Efendim ne güzel bir yerdesiniz. Tanrıdan büyük mükafat almışsınız” der . yaşlı dede cevaben “ Eh işte evlat imanımızı kurtardık. Hak etmediğimiz halde bol nimetlerine kavuştuk. Kıyamet kopup esas mekanımız olan cennete gitmeyi bekliyoruz” der. Genç adam rüyada da olsa bu yaşlı dedeyi yakalamıştır. Aklını kurcalayan bir çok soruyu kendisine sorar. “ Efendim yüksek müsaadenizle neden benim babamı o imamı ve sizin cenazenizi taşıyanları yuhaladınız . ne hataları vardı ki.?” İhtiyar derin bir ah çekerek cevaplar.. ” Bak oğlum siz aslında fakir bir aile değildiniz. Babanın geliri gayet iyidi ama o kazancını hep içki ,kumar ,eğlenceye harcadı. Hiç sizi ve ahret hesabını düşünmedi. Bomboş bir hayat yaşadı. Evladım bana aşağıdan haber geldi babanın durumu iyi değilmiş. İmama gelince; hayatında bir kere Allah cc rızası için cenaze namazı kıldırmadı. Hep insanlardan ne kadar bahşiş alırımın onun hesabını yaptı. Bunun da ahrette nasibi yok.. Bana en çok dokunanı ise cenazemi taşıyanlar oldu. Hem cesedimi taşıyorlar hem de gıybetimi yapıyorlardı. Bu ihtiyarın evinden üç beş kuruş mal çıkmadı. Ne züğürt adamış diyorlardı. Ölümden ibret almayan hiçbir şeyden tesirlenmez. Bunların hepsi yuhalanmayı hak etti. “ der…
Genç mühendis yuhalamanın hikmetini öğrenmiştir. İhtiyardan nasihat ister. “Efendim son olarak sizden nasihat istiyorum. Çok daralıyorum. Bana öğüt verin.” der. İhtiyar adam gözünü gence diker ve “ Bak evlat sana iki nasihat’ ım olacak. Birincisi Bu dünya rahatlık yeri değildir . gelip geçicidir. Kısacık ömrünü ulaşamayacağın hedeflerle yorma. Birde Annen seni okutmak için bu kadar zahmet çekti. Karşılığı huzur evi olmasa gerek. İkincisi ise bak oğul. Ben imtihanımı verdim imanımın kurtardım. Ama ahrette öyle Allahın rıza makamları varmış ki hep bunları kaçırmışım. Kullukta kusur etmişim. Mevla ya mahcubum. Uyandığında kabir taşıma “ burada yatana yuh olsun yazdır.” Der.
Genç bir anda kabrin başında uyanır. Sırılsıklam terlemiştir. Araştırır sorar bu ihtiyarın ismini ve tanıyanını bulamaz. En sonunda kabir taşı yapan ustaya ulaşır. Sipariş verir. Usta isim. Künye, tarih bilgileri sorar. Hiçbiri yok der mühendis. Peki ne yazayım diye sorar usta.
Genç ihtiyarın kabrine döner . düşünür ve birazda tebessümle “ YUH HAZRETLERİ” yaz der. Ücretini vererek annesinin kaldığı huzur evinin yolunu tutar.
Yıl 1960 lı yıllar. Topkapı sur dışında ki büyük mezarlıkda, kücük bir caminin yanında geçimini marangozluk ile sağlayan yaşlı ak sakallı piri fani bir dede yaşamaktadır. Bu dedemiz Camiden çıkan her cenazeyi takip eder ve bazılarının önün kesip ya hayır duasında bulunur ya da işin garibi yuhalarmış.
Bu hadise cenaze sahiplerini ve cemaati rahatsız eder ama yaşına verip bunamış herhalde deyip geçiştirirlermiş. Bazen arbede bile çıkarmış musalla başında.
Bir gün fakir bir ailenin babaları vefat eder. Cenaze bizim ihtiyarın bulunduğu camiye getirilir. Yıkanır . kefenlenir. İmam cenaze namazını kıldırır. Arkasında boynu bükük bir kadın ve daha ne olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyan bir çocuk kalmıştır. Musalla taşından alınan sanduka yavaş adımlarla mezarlığa taşınmaya başlar. Bizim ihtiyar çıkar atölyesinden . Cenazeyi süzmeye başlar. Cemaat homurdanır. “ yahu yine cıktı bizimki bari bugün sussa” derler. Kısa bir zaman sonra ihtiyar başlar bağırmaya “Yuh sana be .. öyle gidiyorsun yuuh.. “ İmam dayanamaz “ ya nedir senden çektiğimiz kardeşim git işine “ diye seslenir. İhtiyar altta kalmaz cevap hazırdır.;İmaam sanada yuh! Ortalık bir anda karışır. Ölen adamın küçük oğlu yaşadıkları karşısında şaşkına döner. Tanımadığı birisi babasının cenazesini yuhalamakta . Sinirlenir gururu kabarır. Koşup ihtiyarın elinden tutar.” Dede dede elbet sende öleceksin babamın üzerine söz veriyorum ben de senin cenazeni yuhalaya cam..” der .İhtiyar bu küçük çocuğa tebessüm edip arkasını dönüp gider..
Aradan yıllar geçer . Yetim çocuk büyümüş mühendis olmuştur. Ama yaşadıklarını unutmamıştır. İhtiyarın ölüm haberi için parayla adam bile tutmuştur. Vakit gelip vade dolunca Bizim yaşlı ihtiyar ahrete intikal eder. Kimsesi olmadığı için cenazesini belediye kaldırır. Haberi alan mühendis cenazeye yetişir. Önünü keserek bağırmaya başlar..” Ey ihtiyar sen beni rencide etmiştin. Babamın intikamını alma zamanı geldi. İşte gidiyorsun yuh olsun sana yuuh.. yuuh..” diyerek seslenir.
Tam o esnada belediye işcilerinin omzundaki sanduka birden açılır. Yaşlı dede üzerinde kefeniyle tek kelime söyler. “ Eğer beni taşıyan şu dört kişi gibi olursam bana da yuh olsun..!” der ve sandukayı kapatır.
Genç mühendis gördükleri karşısında deliye döner. Donup kalır. Şaşkınlığı atınca yanındakilere “ az önce benim gördüklerimi gördünüzmü .?” der ama nafile kimse ne duymuştur ne de görmüştür hadiseyi. Genç ne diyeceğini bilemez. Acaba rüyamı yoksa hayal mi görmüştü. İşine geri döner . ardı ardına sigara yakar . bir türlü mana veremez yaşadıklarına . geceleri uyuyamaz olur. Yüzlerce soru içini kemirip durur. Bu yaşadıklarını kiminle paylaşabilirim diye düşünürken huzur evindeki annesi aklına gelir. Atlar arabasına ve annesine hemen kavuşur. Olanı biteni anlatır. Yaşlı anne derin bir sükut ile dinler. Gözleri dolar. Genç ; anne bana inandıysan söyle ne yapmalıyım delirmek üzereyim ne olur bana akıl ver der.
Annesi biraz yattığı yerden doğrulur evladının başını sıvazlar “ Oğlum Biz herhalde Yüce Allahın bir dostunu rahatsız ettik. İstersen ruhuna hayır yap . yada kabrini bul dua et belki rahatlarsın “ der.
Annesinin tesellisiyle biraz toparlayan genç hemen huzur evine yaşlı dede adına hayırda bulunur. Topkapı mezarlığına gider. Araştırır bu zatın kabrini bulur. Oturup biraz bildiği kadar dua eder. Yaşadıklarını düşünüp içinde tatlı bir hüzün kaplar. Babası aklına gelir. Bu hal üzereyken mezarın başında uyuya kalır. Genç rüyada dedeyi görür. Kendisi kabirde cennet hayatı yaşamaktadır . nimetler içerisindedir. Dayanamaz söz alır “ Efendim ne güzel bir yerdesiniz. Tanrıdan büyük mükafat almışsınız” der . yaşlı dede cevaben “ Eh işte evlat imanımızı kurtardık. Hak etmediğimiz halde bol nimetlerine kavuştuk. Kıyamet kopup esas mekanımız olan cennete gitmeyi bekliyoruz” der. Genç adam rüyada da olsa bu yaşlı dedeyi yakalamıştır. Aklını kurcalayan bir çok soruyu kendisine sorar. “ Efendim yüksek müsaadenizle neden benim babamı o imamı ve sizin cenazenizi taşıyanları yuhaladınız . ne hataları vardı ki.?” İhtiyar derin bir ah çekerek cevaplar.. ” Bak oğlum siz aslında fakir bir aile değildiniz. Babanın geliri gayet iyidi ama o kazancını hep içki ,kumar ,eğlenceye harcadı. Hiç sizi ve ahret hesabını düşünmedi. Bomboş bir hayat yaşadı. Evladım bana aşağıdan haber geldi babanın durumu iyi değilmiş. İmama gelince; hayatında bir kere Allah cc rızası için cenaze namazı kıldırmadı. Hep insanlardan ne kadar bahşiş alırımın onun hesabını yaptı. Bunun da ahrette nasibi yok.. Bana en çok dokunanı ise cenazemi taşıyanlar oldu. Hem cesedimi taşıyorlar hem de gıybetimi yapıyorlardı. Bu ihtiyarın evinden üç beş kuruş mal çıkmadı. Ne züğürt adamış diyorlardı. Ölümden ibret almayan hiçbir şeyden tesirlenmez. Bunların hepsi yuhalanmayı hak etti. “ der…
Genç mühendis yuhalamanın hikmetini öğrenmiştir. İhtiyardan nasihat ister. “Efendim son olarak sizden nasihat istiyorum. Çok daralıyorum. Bana öğüt verin.” der. İhtiyar adam gözünü gence diker ve “ Bak evlat sana iki nasihat’ ım olacak. Birincisi Bu dünya rahatlık yeri değildir . gelip geçicidir. Kısacık ömrünü ulaşamayacağın hedeflerle yorma. Birde Annen seni okutmak için bu kadar zahmet çekti. Karşılığı huzur evi olmasa gerek. İkincisi ise bak oğul. Ben imtihanımı verdim imanımın kurtardım. Ama ahrette öyle Allahın rıza makamları varmış ki hep bunları kaçırmışım. Kullukta kusur etmişim. Mevla ya mahcubum. Uyandığında kabir taşıma “ burada yatana yuh olsun yazdır.” Der.
Genç bir anda kabrin başında uyanır. Sırılsıklam terlemiştir. Araştırır sorar bu ihtiyarın ismini ve tanıyanını bulamaz. En sonunda kabir taşı yapan ustaya ulaşır. Sipariş verir. Usta isim. Künye, tarih bilgileri sorar. Hiçbiri yok der mühendis. Peki ne yazayım diye sorar usta.
Genç ihtiyarın kabrine döner . düşünür ve birazda tebessümle “ YUH HAZRETLERİ” yaz der. Ücretini vererek annesinin kaldığı huzur evinin yolunu tutar.