Yoksul Kadın ve Oğlu Masalı

ashli

Bayan Üye
...Yoksul Kadın ve Oğlu...


Köyün birinde, yoksul bir kadın yaşarmış. Bu kadının da bir oğlu varmış. Herkes bu bu çocuğu “Osman!” diye çağırırmış.

Osman’la anasının bir kümes dolusu tavuğu varmış. Bu tavuklar, onların tek varlıklarıymış.
Bu tavukların yumurtasını satarak geçinirlermiş.

O gün çok tuhaf şeyler olmuş. Tavukların hiçbiri yumurtlamamış.
Zavallı yoksul kadın Osman’a:

- Oğlum bugün tavuklar yumurtlamadı. Her günkü gibi yumurta satarak ekmek alamayacağız. İyisi mi sen tavuklardan birini pazarda sat.osman, annesinin sözünü dinlemiş. Pazara giderek tavuğu hamamın sahibine satmış. Ancak adam parayı vermeden oradan ayrılmış. Osman da onu izlemeye başlamış.

Adam bir eve girmiş, Osman da duvarın kenarına gizlenmiş. Gözünü bir deliğe uydurarak içerisini gözetlemeye başlamış. Bir taraftan da konuşulanları dinliyormuş.
Adam tavuğu karsına uzatarak:

- Bu tavuğu haşla, suyuna da pilav pişir. Akşamleyin bir adam gönderip aldırtacağım.
Adam bunları söyledikten sonra çekip gitmiş.
Adama çok öfkelenen uyanık Osman, akşam olmadan adamın evine gitmiş:

- Bey yemeği istiyor, demiş.
Kadın, pişmiş bir tavuğun yanına tatlılar,turşular, pilavlar döşenmiş yemeği bir tepsiye koyarak Osman’a vermiş.
Osman, tepsiyi kaptığı gibi koşarak kendi evine gitmiş. Annesine olanları anlatmış. Böylece, ana oğul yemekleri güzelce yemişler.

Adam, küçük bir çocuğu eve göndererek yemeğini aldırtmak istemiş. Ancak çocuk elleri boş dönünce öfkeyle evine gitmiş.
Karısı bir uşağın gelerek yemekleri alıp gittiğini söylemiş.
Adam öfkelenmiş. Yemeğimi alan nasıl biriydi? Diye karısına sorular sormuş. Kadın, olanları kocasına anlatmış. Hamamcı doğruca hamama gitmiş.
Yemekten sonra Osman annesine:

- O adama edeceğim oyunlar daha bitmedi, demiş.
Annesi hiç sesini çıkarmamış. Adamın iyi bir dersi hak ettiğini düşünüyormuş.
Osman, annesinin elbiselerini giymiş. Bir kız gibi hamama gitmiş, kapıyı çalmış. Adam kapıyı açınca Osman incecik bir sesle:

- Sana söyleyeceklerim var. İstersen senin eve gidelim de konuşalım, demiş.

Adam, karşısında bu dünya güzeli kızı görünce bu öneriyi sevinçle kabul etmiş. Karısının evde bulunmayışına için için seviniyormuş.
Adam, Osman’ın ahlaksız bir kadın olduğunu düşünmüş.
Eve varınca, Osman:

- Burası olmaz, daha gizli bir yere gitmeliyiz, demiş.

Adam, Osman’ın bu sözlerinden kuşkulanmış. Gene de aldırış etmemiş. Evin bodrum katındaki mahzene inmek için merdivenlere yönelmişler.
Adam önde Osman arkada, merdivenlerden iniyorlarmış. Bu sırada Osman adama bir tekme savurmuş. Adam merdivenlerden aşağı yuvarlanmış.
Adam, mahzenin bir köşesinde inlerken, Osman evden ayrılmış. Bu adamdan öcünü aldığı için rahatlamış.
Adamın karısı ve çocukları eve döndüklerinde bir inleme işitmişler. Evin her köşesini aramışlar, sonunda adamı mahzende bulmuşlar.
Adam onlara, merdivenden aşağı inerken ayağının kaydığını, böylece düştüğünü söylemiş.
Kadın, kocasının üstünde uğursuzluk dolaştığına inanmış. Ona dua okutmak, üzerindeki uğursuzluğu kaldırmak istemiş. Yaptığı çok saçama bir işmiş ama kadın çok cahilmiş.
Böylece kadın, kocasını okuyacak bir hoca aramaya koyulmuş.
Bu haberi işiten Osman, adama bir oyun daha oynamaya karar vermiş. Bir doktor kılığına girerek adamın evine gitmiş. Adamı bir güzel incelemiş. Sonra da bilge bir duruşla:

- Seni iyi ederim. Ancak hamama gitmeliyiz. Yanımızda hiç kimse olamasın.

Adamla Osman hamama gitmişler. Osman adamı soyarak iyice sabunlamış. Sonra da su vanasını keserek hamamda bir damla su bırakmamış. Hamamın kapısını da kilitleyerek oradan ayrılmış.
Adamcağız su bulamadığı için deliye dönmüş. Üstündeki sabunları giderecek su bulamadığı için cildi tahriş olmuş, çok acıyormuş.

Adamın karısı onu bu halde görünce çok üzülmüş. Onu alıp eve götürmüş.

Adam, sonunda bütün bu işleri yapanın Osman’ın olduğunu anlamış. Onu alt etmek için bir çare düşünmüş:

Devsini süslemiş, çarşıda satılığa çıkarmışlar. Görevlendirdiği adama:

- Osman gelirse onu yakalarsın, demiş.

Bir haberci gizlice Osman’a gitmiş. Adamın planını anlatmış. Osman hemen harekete geçmiş. Bir köylü kızı kılığına girerek eline eşeğin ipini almış, çarşıya gitmiş.

Gelin gibi süslenmiş devenin yanına varmış. Deveyi satan adama gülümsemiş.

Satıcı bu güzel kızı görünce, aklı başından gitmiş. Oradan buradan konuşmaya başlamışlar.

Adamın iyice coşup bir şeyler anlattığı bir sırada Keloğlan davranmış. Çaktırmadan eşeğin ipini satıcının eline vermiş, devenin ipini de kendi almış. Adam anlatısını sürdürürken ağır ağır oradan uzaklaşmış.

Eve varınca deveyi kesmiş, etini kavurarak küplere doldurmuş.

Satıcının boş bir eşek ipiyle döndüğünü gören adam, çok öfkelenmiş. Bunun Osman’ın işi olduğunu anlamakta gecikmemiş.

Bu kez çaresiz bir hastalığa yakalanan adam kılığına girmiş. Sonra da adamlarını sokak sokak dolaştırıp şu haberi halka duyurmuş:

- Hasta bir adam için deve eti arıyoruz. Bize deve eti verene büyük ödül var.

Evini penceresinden bu çağrıyı işiten Osman2ın annesi:

- Bende var! Ödül falan da istemem diyerek devenin başını adamlara vermiş.

Adamlar evin kapısına boya sürerek işaret koymuşlar. Sonra da Osman’ı yakaladık diye herkese duyurmuşlar.

Osman eve dönünce kapıdaki işareti görmüş. Sonra da annesinden olanları öğrenmiş. Bunun üzerine bir kutu boya alarak bütün evlerin kapınsa boya sürerek işaret koymuş.

Adam, ertesi gün uşaklarını alarak Osman’ı yakalamak için harekete geçmiş. Bir de ne görsün? Sokaklardaki tüm evlerin kapısı boyanmamış mı? evlerin hepsi birbirine benziyor…

Adam sonunda ne kadar uğraşsa da bu Osman’ı alt edemeyeceğini anlamış. Çareyi padişahtan yardım istemekte bulmuş.

Olanları öğrenen Padişah habercilerini sokak sokak dolaştırmış. Haberciler:

- Duyduk duymadık demeyin! Padişahımız, tavuğu olan herkesi tavuklarıyla birlikte sarayda bekliyor.

Osman da tavuklarını bir sepete koyarak saraya gitmiş. Annesi olanlardan hiçbir şey anlamamış. Ancak hiç sesini çıkarmamış.

Osman padişahın huzuruna çıkınca:

- Padişahım, ben bir garip Osman’ım. Tavuklarımı da alarak geldim, demiş.

Padişah:

- Ne saygısız bir gençsin sen! Sana söz vermemi beklemeden konuşma yürekliliğini nasıl gösterebilirsin!

Çok öfkelenen padişah Osman’ı zindana attırmış. Tavuklarını da aşçısına vererek güzelce pişirmesini buyurmuş.

Osman, zindanda otururken yanık bir türkü tutturmuş. Öyle içli söylüyormuş ki gardiyanların hepsi ağlamaya başlamış. Osman2ın sesi padişahın kızı, güzel sultanın kulağına kadar gitmiş.

Sultan, nereden geldiği anlaşılmayan bu sese aşık olmuş. Sesin sahibini her yerde aramış ancak bulamamış. Her gün saatlerce bu sesi işitiyor, içleniyormuş. Sonunda, yemeden içmeden kesilmiş, yataklara düşmüş.

Padişah, kızının hastalanıp yataklara düştüğünü görünce çok telaşlanmış. Kızına:

- Derdin nedir? Diye sormuş.

Kızı güzel sultan:

- Bir gencin yanık sesiyle türkü söylediğini işitiyorum. O gence aşık oldum padişah babacığım. Görevlilere her yeri arattırdım. O genci bulmalarını istedim. Sanki yer yarılmış da içine girmiş. Onu hiçbir yerde bulamadılar.

Padişah habercilerini ülkenin dört yanına göndermiş. Haberciler halka:

- Duyduk duymadık demeyin! Sesi güzel olan tüm gençleri padişah sarayında bekliyor! Diye duyuru yapmışlar.

Ülkedeki tüm sesi güzel gençler padişahın sarayına gelmeye başlamış. Güzel sultan padişahın tahtının yanında oturuyormuş. Gelen bütün gençlerin sesini dinliyormuş. Sonunda ülkedeki tüm gençlerin sesini dinlemiş. Ancak işittiği o güzel sesin sahibini bulamamış.

Padişah “Ya sabır!” çekiyormuş. İçinden: “Sana gününü göstereceğim Osman!” diyormuş.
Sonunda padişah:

- Şu yanık sesinle bir türkü söyle de dinleyelim. Bakalım kızımın aradığı genç sen misin?

Osman başlamış türküsünü söylemeye… Sesi öylesine yanık, öylesine içliymiş ki padişah gözyaşlarını tutamamış. Kızı da yatağında doğrulmuş. Yanı başındaki yemekleri iştahla yemeye başlamış.

Padişah, kızının iştahının açıldığını görünce sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Kızı bir anda yaşam geri dönmüş gibiymiş.

Güzel sultan:

- Babacığım, ben artık bu Osman’dan ayrılmak istemem. O benim eşim olsun, demiş.

Padişah, Osman’a döndüğünde öfkesinden dişlerini sıkıyormuş. Osman’ın yüzüne pişmiş kelle gibi sırıtmasından hiç hoşlanmıyormuş.

Osman, eline geçen bu bulunmaz fırsatı değerlendirmek istiyormuş. Üstelik, kendisini zindana kapattırdığı için padişaha diş biliyormuş.

O sırada, padişah iki dakikalığına odadan çıkmış. Osman hemen sultana dönmüş:

- Babanıza söyleyeceklerime sakın gücenmeyin. Ben sizi görür görmez aşık oldum. Sizinle evlenmekten başka bir isteğim yok. Ancak izin verin de babanızı biraz öfkelendireyim. Nasıl olsa sayenizde bana bir şey yapamaz. Ne olur işi bozmayın! Tamam mı? Diye sormuş.

Bu tür oyunlardan hoşlanan sultan gülmüş.

- Anlaştık, demiş.

O sırada odaya giren padişah Osman’a dönerek:

- Artık daha nazik olmalısın. Yakında damadım olacaksın, demiş.

Osman sultana göz kırparak:

- Ben bir fakir oğlanım. Bir padişahın damadı olamam, demiş.

Padişah, birden telaşlanmış. Osman’ı elinden kaçıracak olursa kızının yine hastalanmasından korkuyormuş.

İçinden homurdanarak:

- Bir padişah damadı olman için ne yapmak gerek, demiş.

Osman:

- Babacığımın son arzusuydu, gelinin beni annemden istemesini isterdi, demiş. Padişah öfkeyle bu isteği kabul etmiş. Sultan da kıkır kıkır gülüyormuş. Böylece, koskoca padişah önüne adamlarını katarak yola çıkmış. Bu garip Osman’ın evine gitmiş. Onu anasından istemiş. Başına gelenlere çok şaşıran kadıncağız, padişahı sevinçle karşılamış. Elinden geldiğince konuklarına ikramda bulunmuş.

Garip Osman, kırk gün kırk gece süren bir düğünle sultanla evlenmiş. Düğünden sonra padişah onu vezir yapmış.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst