Sizofren
Bayan Üye
''ne seni unutabiliyorum, ne senden kalanları. başımın içinde bir kanser tümörü gibi büyüyor büyüyorsun. seni unutamamanın verdiği acılara dayanamıyorum artık. unutamamanın bu kadar kahredici, çıldırtıcı olduğunu bilmezdim. her yerde her zaman benimle birliktesin, işin kötüsü her şey seni hatırlatıyor. kalabalıkta gelişigüzel söylenmiş bir söz bile yetiyor seni düşünmeme. yalnızlığımda ise sesin kulaklarımda çınlıyor, avuçlarının serinliğini hissediyorum alnımda. yaşanmış zamanlar bir film şeridi gibi geçiyor hafızamdan. anılarımızı en küçük noktasına kadar birer birer hatırlıyorum. işte o zaman; bu seni unutamayan başı, duvarlara vurar vura parçalamak geliyor içimden.
renklerin, kokuların, seslerin ve ışığın bile seni hatırlattığı bir dünyada yaşamak, harikulade bir şey olurdu belki. ama sen de unutmasaydın. beni unutmadığını, sevdiğini bilsem, her şeye katlanırdım. unutamamamın biriktirdiği o dayanılmaz acılar, unutulmamanın vereceği eşsiz mutluluğun içinde erir, kaybolurdu.
sevmek, bir bakıma unutamamaya mahkûm olmaktır. sevilmemişsek; bir de unutulmamaya mahkûm oluşumuz var en hazini. insan, unutabildiği kadar güçlüyse; unutamadığı ölçüde yıkık ve ezik kalıyor. beni sev demeyeceğim, ama onu da sevmemeliydin. ikimiz de olduğun yerden çok uzağız. güzellliğinin, büyüklüğünün yanında biz neyiz ki? unutulmak; ikimize de aynı kadehlerden tattıracağın bir içki olmalıydı. o içkinin sefil sarhoşluğu içinde seni düşünmeli, hep seni özlemeliydik. unutamamak, sarhoşluğumuzu kamçılayan bir kırbaç olmalıydı. gitgide işleyen, büyüyen bir yara olmalıydı tenimizde. unuttuğunu her ikimiz de bilmeli, fakat seni hiç unutmamalıydık. oysa, şimdi unutulan da benim, unutamayan da.
ancak, bir kurşun atımı uzaktasın benden, biliyorum ve ciğerlerime saplanmış bir kurşun gibisin hâlâ. seni çıkarıp atmak da elimde değil, sana gelmek de. gelebilsem ne değişecekti ki? beni hatırlayacak mıydın? hatırlasan da sevinecek miydin gelişimden? gözlerinin içi gülecek miydi? hiç konuşmadan ''ben de seni özledim,'' diyebilecek miydi ellerin? hayır, değil mi? öyleyse hiç gelmeyeceğim sana. böylesi daha iyi.
gün oluyor; seni unutabilmek için bu şehirden çok uzaklara gitmek istiyorum. sokaklar, evlet, caddeler, vitrinler seni hatırlatıyor.
gün oluyor; anlıyorum senden ve bu şehirden kaçmanın faydasızlığını. çünkü; biliyorum nereye gitsem benimle geleceksin ya da gittiğin her yerde senden bir şey olacak. sen unuttun fakat unutulmadın. bense unutulduğumu biliyor, fakat unutamıyorum. inan, unutabildiğim gün seni yeniden ve daha çok sevmeye başlayacağım.''
renklerin, kokuların, seslerin ve ışığın bile seni hatırlattığı bir dünyada yaşamak, harikulade bir şey olurdu belki. ama sen de unutmasaydın. beni unutmadığını, sevdiğini bilsem, her şeye katlanırdım. unutamamamın biriktirdiği o dayanılmaz acılar, unutulmamanın vereceği eşsiz mutluluğun içinde erir, kaybolurdu.
sevmek, bir bakıma unutamamaya mahkûm olmaktır. sevilmemişsek; bir de unutulmamaya mahkûm oluşumuz var en hazini. insan, unutabildiği kadar güçlüyse; unutamadığı ölçüde yıkık ve ezik kalıyor. beni sev demeyeceğim, ama onu da sevmemeliydin. ikimiz de olduğun yerden çok uzağız. güzellliğinin, büyüklüğünün yanında biz neyiz ki? unutulmak; ikimize de aynı kadehlerden tattıracağın bir içki olmalıydı. o içkinin sefil sarhoşluğu içinde seni düşünmeli, hep seni özlemeliydik. unutamamak, sarhoşluğumuzu kamçılayan bir kırbaç olmalıydı. gitgide işleyen, büyüyen bir yara olmalıydı tenimizde. unuttuğunu her ikimiz de bilmeli, fakat seni hiç unutmamalıydık. oysa, şimdi unutulan da benim, unutamayan da.
ancak, bir kurşun atımı uzaktasın benden, biliyorum ve ciğerlerime saplanmış bir kurşun gibisin hâlâ. seni çıkarıp atmak da elimde değil, sana gelmek de. gelebilsem ne değişecekti ki? beni hatırlayacak mıydın? hatırlasan da sevinecek miydin gelişimden? gözlerinin içi gülecek miydi? hiç konuşmadan ''ben de seni özledim,'' diyebilecek miydi ellerin? hayır, değil mi? öyleyse hiç gelmeyeceğim sana. böylesi daha iyi.
gün oluyor; seni unutabilmek için bu şehirden çok uzaklara gitmek istiyorum. sokaklar, evlet, caddeler, vitrinler seni hatırlatıyor.
gün oluyor; anlıyorum senden ve bu şehirden kaçmanın faydasızlığını. çünkü; biliyorum nereye gitsem benimle geleceksin ya da gittiğin her yerde senden bir şey olacak. sen unuttun fakat unutulmadın. bense unutulduğumu biliyor, fakat unutamıyorum. inan, unutabildiğim gün seni yeniden ve daha çok sevmeye başlayacağım.''