AySe^^
Bayan Üye
Yeniçeriler - 1 :Kökenleri ve Geçirdiği Değişiklikler
Yeniçeriler Türk askeri tarihindeki en etkin savaş gücü olarak bilinir.Yeniçerilerin elit bir savaş gücü olmalarının yanısıra batılılar tarafından en iyi bilinen ve eleştirilen özellikleri kölelerden oluşturulmuş olmasıdır.Birçok Hristiyan ülke esirlerini basitçe öldürürken, Osmanlı devlet sistemi esirleri köleleştirip müslümanlığa geçmelerini sağlamaya çalışmıştır. Müslümanlaşan köleler ise daha sonraları imparatorluğun belli kademelerinde görev almışlardır. Yeniçeri ordusuna en büyük asker kaynaklarından bir diğeri de,,, ya devlet kademelerinde yüksek makamlara yerleştirilmiş ya da elit askeri birlikleri oluşturmuşlardır. Ancak yeniçerileri bir köle ordusu olarak tanımlamak yanlıştır. Köle kelimesi yerine, Osmanlı sosyal hayatında 17. Y.Y. sonlarına kadar bir şeref kabul edilen "kul" sıfatının kullanılması daha doğru olur.
yine Batılıların kabullenemediği devşirme sistemidir. Devşirme sistemi ile bir nevi devlet tarafından evlat edinilen Hristiyan ailelerin çocukları müslümanlaştırıldıktan sonra Yeniçeri Ocağının Kökenleri ve Geçirdiği Değişiklikler
Kuruluş dönemi Osmanlı ordusu göz önünde canlandırıldığında akla hemen süvari okçuları gelir. Ancak bu yanlış bir önyargıdır. Osmanlı ordusu o dönemde dağlarda ve ormanlık arazilerde de başarıyla savaşabilecek durumdaydı. 14. Y.Y. ortalarında donanmalarını da kurmalarıyla beraber artık deniz operasyonları ve amfibik operasyon yapma kabiliyetini de kazanmıştır. Piyade sınıfı çok etkin bir rol oynamasına rağmen, süvari sınıfı 18 Y.Y.'a kadar baskın bir unsur olarak yerini korumuştur. 14 Y.Y.'da Osmanlı piyade ve levendlerinin(deniz piyadesi) teşkilatlanmasında Bizans etkisi büyüktür. Dönemin en etkili Bizans birliği "mürtedler" denilen, bizans ordusuna katılan Türk savaş esirlerinden oluşan okçu birlikleriydi.
Yeniçeri ocağı Orhan Bey döneminde kurulmuştur. Orhan Bey'in askeri danışmanı Ali Paşa, sultanın bu yeni askerlerinin ordunun diğer birliklerinden kolay ayırt edilebilmesi için beyaz börk(başlık) giymeleri önerisinde bulundu. Ordu birlikleri o dönem kırmızı börk giymekteydi.
Yeniçeri ocağına savaşmak üzere alınan ilk esir askerler İpsala'nın fethi sırasında ele geçirilen Bizans esirleriydi. İlk Yeniçeri Ortaları(taburları) bu askerlerden kuruldu ve sultanın avlanmaya çıktığında yanına aldığı birliklere katıldı.
Yeniçeri ocağının bir numaralı asker kaynağı olan devşirme sistemi aslında ilk kez Bizanslılar tarafından, 11. Y.Y.'da Arnavutluk bölgesinden bazı çocukların devlet tarafından alınması sırasında kullanılmıştı. Osmanlı'da ise bu fikir 14. Y.Y.'da Kara Rüstem isimli alim tarafından ortaya atıldı. Devşirme kanunu gereği ihtiyaca göre üçbeş senede ve bazen daha da uzun bir sürede Hristiyanlardan sekiz ila on sekiz ve bazen yirmi yaş arasındaki sıhhatli ve kuvvetli çocuklardan Acemi Oğlanı alınmaya başladı. Bununla beraber 14-18 yaş arasındakiler tercih ediliyordu. Önceleri Rumeli'de Arnavutluk,, Adalar ve Bulgaristan'dan, daha sonra ise Sırbistan, Bosna-Hersek ve Macaristan'dan çocuk toplandı. Muhtelif hizmetlerde bulunan Acemilerin, Yeniçeri Ocağına kayıt ve kabullerine "Çıkma" veya "Kapıya Çıkma" (bedergâh) denirdi. Devşirme usûlü, kendi dönem ve zamanına göre iyi bir sonuç vermişti. Bu sonuç hem Osmanlılar, hem de çocuğu devşirilen aileler için faydalı olmuştu. Devlet bitip tükenmeyen savaşlarda duydugu asker ihtiyacı için Hristiyan vatandaşlarından istifade ediyordu. Böylece Müslüman Türk teba az1nlığa düşmüyordu. Aileler ise çocuklarını iyi bir geleceğin beklediğini biliyorlardı. Hatta çocuğunu devşirme olarak vermek için aileler yarışıyordu. Öyle ki Bosna müslüman tebaya sahip olmasına rağmen halkın isteği üzerine buradan da çocuklar devşirildi. Sistem Yeniçeri ocağı için hayati bir öneme sahipti ancak Fetret Devri sırasında uygulanmadı. 2. Murat devşirme sistemini yeniden canlandırdı ve Yeniçerileri doğu ve batıdaki operasyonlarda kullandı. Ondan sonra gelen Fatih Sultan Mehmet ise İstanbul'un fethinin ardından Yeniçerilerin ücretlerini arttırdı ve onları ordunun çekirdek brimi haline getirdi. 14. Y.Y.'da 1000'i geçmeyen yeniçerilerin sayısı, 1475 yılında 6000 idi. Sayıları Fatih döneminde 3 tümendi. Kanuni'nin fetihlerde kullandığı 87927 mevcutlu ordusunun 37627 askeri yeniçeri, süvari ve diğer istihkam sınıflarındandı. 1683 yılındaki başarısız Viyana kuşatması sonrası ele geçirilen Osmanlı belgeleri, kuşatma birliklerinin dörtte birinin yeniçerilerden oluştuğunu gösteriyordu. Sonraları bozgunlar arttıkça, yeniçeri sayısı azaltıldı. 18. Y.Y. ortalarında Osmanlı ordusunda 113400 yeniçeri vardı. Ancak bunların 12000'i bostancı, 50000'i levend, 3000'i Mısırlı yardımcı piyade ve 6000'i de diğer türde yardımcı kuvvetlerdi. Yani sadece 42400 normal yeniçeri savaşçısı vardı. Bu arada azap ve levend birliklerinin 18. Y.Y.'ın ortalarına kadar çok etkili deniz piyadesi birlikleri olduklarını söylemekte fayda var.Bu birlikler Orhan Bey döneminde Karesioğulları beyliğinin alınıp, donanmalarının ele geçirilmesiyle kurulmuş ve Osmanlı sahillerini Avrupa'dan gelen tehditlere karşı korumuşlardır.
Avrupa'da devletler ordularının efendisi konumundaydı.Osmanlıda ise sultan ordunun efendisiydi. Sultan elindeki köle kullarının üzerindeki efendiliği sayesinde orduya nüfuz ediyordu.Ancak 18. Y.Y.'a gelindiğinde artık ordu devamlı bozguna uğradığından yeniçeri ocağı eksilen mevcudunu yetersiz kimseler ile karşılama yoluna gitti. Ocak gittikçe siyasileşti ve devlet kararlarına hükmetmeye başladı. Böylece Ordu devletin efendisi konumuna geldi.Bu gidişe 15 Haziran 1826'da 2. Mahmut dur dedi ve yeniçeri ocağını kapattı.
Yunanistan Yeniçeriler - 2 : Asker Alımı ve Eğitim
Yeniçeri ocağının en önemli asker kaynağı olan devşirme sistemi, dönemin Hıristiyan dünyasında Hıristiyan nüfusun İslam dinine geçirilmesi sebebiyle hoş karşılanmadığı gibi, bazı Osmanlı alimleri tarafından da Sultanın gayri Müslim kullarına yapılan bir haksızlık olarak görülmekteydi. Devşirme sisteminin devlet tarafından dayandırıldığı en önemli noktalardan biri ise Hz. Muhammet tarafından söylenen: "Bütün insanlar Müslüman doğar" hadisiydi. Osmanlı devlet politikasının öncelikli amacı ilay-ı kelimetullah yani İslamiyet'in yayılması olduğu için, bu olay o kadar da aykırı gözükmemekteydi.
Devşirme sistemiyle, her beş senede bir Balkanlar genelinde çocuk toplama işlemi uygulanırdı. Her 40 evden 1 çocuk alınarak uygulanan prosedür sonucunda bir senede 1000 ila 3000 arasında yeniçeri adayı toplanırdı. Devamlı azalan insan kaynakları yüzünden 16. Y.Y.'da Müslümanlar da Yeniçeri Ocağı'na alınmaya başlandılar.
Devşirme sistemi, teslim şartlarında bu konuda anlaşmaya varılmış bazı yerlerde, büyük şehirlerde ve adalarda uygulanmazdı. Ayrıca Anadolu'daki Hıristiyan azınlık da devşirme kanununa tabiiydi. Çiftçi ailelerin 7-20 yaş arasındaki çocukları arasından seçim yapılırdı. Sağlıklı fakat eğitimsiz olmalarına dikkat edilirdi. Sistemden; tek çocuğu olan aileler ve Yahudiler muaf tutulurdu. Rumlar genelde muaf kaldılar çünkü çoğunlukla büyük şehirlerde ve adalarda yaşıyorlardı. Diğer muaf tutulan gruplar; madenciler ve hali hazırda yerel savunma ödevleri bulunan stratejik bölgelerde( sınır boyları, geçitler v.s.) yaşayan ailelerdi.
Bazı ailelerin çocuklarını bekleyen parlak kariyer için, çocuklarını gönüllü vermeleri hatta alınmayan çocuklarının alınması için rüşvet verdikleri kayıtlarda mevcuttur. Bu olay devşirme sistemini eleştirenler arasında halen şaşkınlık konusudur. Devşirme olarak alınan tek Müslüman tebaa olan Boşnak halkından alınan adaylar eğitim evresini atlayarak doğruca elit Bostancı birliklerine verilirlerdi.
Sultanın devşirme işleminin başlaması yönünde verdiği ferman ile, yayabaşı rütbesinde bir subay, yanında birkaç sürücü, bir sekreter ve üniformalarla belirlenen Hıristiyan bölgesine giderdi. Bölgede aranan şartlara uyan çocukların, vaftiz belgeleriyle beraber bir listesini bölge papazından temin ettikten sonra, iki ayrı liste çıkarılırdı. Bu listelerden teki bir sürücüye verilir ve bu sürücü çocukları İstanbul'a getirirdi. İçlerinden zeki olanlar "İç Oğlan" sıfatı ile Enderun Mektebinde özel bir eğitime tabi tutulurlardı ve geleceğin devlet adamları olarak yetiştirilirlerdi. Diğerleri ise "Acemi Oğlan" sıfatı ile eğitimlerinin ilk aşamasına başlamak üzere, yüksek kademeli kimselerin yanlarına yollanırdı. Çocukların seçimleri sırasında uzmanlar tarafından karakter testleri ve günümüz IQ testlerine denk testler uygulanırdı.
İç oğlanların eğitimleri Bursa, Edirne, Galata ve İstanbul'daki okullarda verilirdi. Burada kapı ağası gözetiminde 2-7 yıl arası çok sıkı disiplinle eğitime tabi tutulurlardı. İlk önce hocalar tarafından İslam üzerine eğitim alırlardı. Her çocuk yapısına ve karakterine uygun bir branşta uzmanlaştırılırdı. Bu branş; dini, askeri veya idari olabilirdi. Türk, Fars ve Arap edebiyatının yanı sıra, binicilik, mızrak kullanma, okçuluk, güreş, ağırlık kaldırma ve yetenekli olanlara müzik eğitimi verilirdi. Dürüstlük, sadakat, iyi ahlak ve kendini kontrol edebilme olguları her daim vurgulanırdı. Eğitimlerin sonunda "çıkma" adı altında bir seçme ve terfi süreci başlardı. En iyi olanlar derecelerine göre sarayın üst ve ast kademelerine, geri kalanlar ise kapıkulu süvari birliklerinde görevlendirilirdi.
İç oğlanların bu adeta şövalyevari eğitimlerine kıyasla, Acemi oğlanların eğitimleri ağırlıklı olarak askeriydi ve tamamen itaat üzerine kurulmuştu. Önce Türk oğlan adı altında Türk çiftçi ailelerin yanına çalışmaya verilirlerdi. Bu sırada İslam inancını ve temel Türk askeri sistemini öğrenir, bu alanda eğitilirlerdi. Yerlerine yerleştirilecek yeni adaylar geldiğinde Acemi ocağına gönderilirlerdi. Bazı Acemi oğlanlar eğitimlerini Paşaların konaklarında,,, Baltacı ortalarına veya denizci ortalarına gönderilirlerdi. Eğitimlerini tamamlayan yeniçeriler sınıflara ayrılırlardı. Cebeci(zırhçı), Topçu ve Top arabacısı sınıflarına girecek kadar kalifiye olmayan çoğunluk, yeniçeri piyadesi olurdu. Ayrıca bazı yeniçeriler, saray mutfağında veya tersanelerde de çalışırlardı.
Acemi oğlan eğitimleri sıkı disiplin içerisinde, kadınlardan izole edilmiş bir şekilde gerçekleşirdi. En son kapıya çıkma yani mezuniyet ve terfi töreni büyük bir dinsel hava içinde gerçekleştirilir ve yeniçeriler tek sıra halinde geçit töreni yaparlardı. Odabaşı önünde tek sıra halinde dururlardı. Burada kendilerine sertifikaları ve başlıları verilirdi. Akşam üzeri dualar okunur ve her asker dolamasını dolardı ve ocağın tam bir üyesi olurdu. Ayrıca yeni subayın elinin öpülmesi de adettendi. İlginçtir ki ocağa kabul edilen yeniçerilerin bir çoğu daha sonraları Hıristiyan aileleriyle görüşmüştür
Osmanlının yükseliş döneminde yeniçeri askeri çok çeşitli silahlar kullanmıştı. İstanbul Okmeydanı bir eğitim arazisiydi. Burada atıcılık, okçuluk, mızrak atma ve kılıç kullanma eğitimi alırlardı. Bir Fransız gözlemcisi, askerlerin çok uzaktaki hedefleri, tek elleriyle tuttukları silahlarla vurduğunu anlatmıştır. Osmanlı'nın düşmanları, yeniçeri atıcılarının ay ışığında bile isabetli atışlar yaptıklarını kaydetmişlerdir. Osmanlı ateşli silahlarının isabet oranı ve menzili,
Sonraları ocağa asker alımı tamamen değişmişti. 1568'de eskiden ocakta bulunmuş yeniçerilerin çocukları da ocağa alınmaya başlamış, 1582'de devşirme veya köle olmayanlar da ocağa alınmaya başlanmıştı. 16. Y.Y.'daki adayların çoğunluğu eski yeniçerilerin çocuklarıydı. 1594'de ocak bütün Müslüman gönüllülere açıldı. Devşirme sistemi 1648'de fiilen durduruldu ancak 1703'de başarısız bir devşirme girişimi yapıldı. Sonraları ana asker kaynağını Kırım Tatarları oluşturmaya başladı. Bu da 1783'de Kırım'ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle sona erdi.
Yeniçeriler - 3 : Osmanlı Askeri Teşkilatına Genel Bir Bakış
Osmanlı askeri teşkilatı Selçuklu, İlhanlı, Memluk askeri teşkilatlarıyla benzerlik gösterir. Beylik zamanında her bey beyliğine bağlı birlikleriyle birlikte savaşmıştır. Özellikle kale kuşatmalarında çoğunluğu süvari olan birlikler yarar gösteremeyince, hazır yaya ve atlı bir kuvvetin oluşturulması gerekmiştir. Gençlerden oluşan bu ordunun atsız askerlerine "yaya", atlılara ise "müsellem" denmiştir. Teşkilat fikri ilk olarak Çandarlı Halil Paşa ve Alaaddin Paşalar tarafından ortaya atılmıştır. Bu fikirler doğrultusunda önce biner kişilik birlikler kuruldu, bunlara 2'şer akça gündelik verilmesi kararlaştırıldı. Barış zamanı kendilerine verilen topraklarda tarım yapacak ve vergiden muaf tutulacaklardı.
Yaya askerler 10'ar kişilik mangalar, 100'er kişilik bölükler ve 1000'er kişilik taburlar halinde organize olmuşlardı. Bu birliklerden mangaların başında onbaşı, bölüklerin başında yüzbaşı ve taburların başında binbaşı rütbesinde subaylar vardı.
Müsellem(atlı) askerlerden her 30 tanesinden de bir ocak meydana gelirdi. Kapıkulu ocaklarının kurulmasına kadar savaşlarda bu ocaklar kullanıldı. Sonraları ise Rumeli'de Yürükler, Canbazlar ve Tatarlar'ın katılımıyla ordunun geri işlerinin yürüten bir sınıf oluşturdular. Başlıca görevler
, yol yapımı, kale tamiri, hendek kazımı v.s. idi.
Bu ilk dönem ordu teşkilatı hakkındaki bilgilerin ardından 14. Y.Y. itibariyle Osmanlı askeri sistemindeki teşkilat anlayışına göz atabiliriz.
14., 15., 16. yüzyıllarda Osmanlı askeri teşkilatı üç ana kategoriye ayrılıyordu. Bunlar kapıkulu askerleri, eyalet askerleri ve donanma idi.
Kapıkulu Askerleri:
Osmanlı Rumeli'ye doğru genişlemeye başlayınca daha fazla askere ihtiyaç duyulmuştur. Müslüman nüfusun bu asker ihtiyacını karşılayamayacağı öngörülerek yeni bir sistem uygulamaya konulmuştur. Bu sistem daha önceden açıkladığımız Devşirme sistemidir. Devşirme sistemi Kapıkulu ocağının çekirdeğini oluşturmuştur.
Kapıkulu ocağı 6 kısımdan oluşmaktaydı:
1) Acemi Ocağı: Daha önce de açıkladığımız, yeniçeri ocağına asker yetiştirmek üzere kurulan acemi ocağı ilk kez Gelibolu'da vücuda getirilmiştir. Acemi oğlanı iki şekilde alınırdı. Savaşta ele geçirilen esirlerin 5'te biri( Pençik kanunu uyarınca) ve Osmanlı içerisindeki gayri Müslim tebaanın çocukları arasından.
Pençik kanununa göre alınanlara Pençik oğlan denirdi. Bu kanun uyarınca savaşlarda ele geçirilen 10 ila 17 yaşları arasındaki vücutça kusursuz çocuklar devlet tarafında 300 akça karşılığında satın alınırdı. Bu çocuklar Anadolu'ya çiftçi ailelerin yanına verilirler ve burada Türkçe öğrenirlerdi. Belli bir zaman sonra buradan alınan çocuklara Yeniçeri ocağına kaydedilirlerdi.
Gayri Müslim tebaa arasından çocuk toplanma işi ise devşirme sistemiydi. Bu sistemi daha önce detaylıca açıkladığımız için tekrar etmeyeceğim. Ancak birkaç devşirme ile ilgili birkaç kanuna değinmekte fayda var. Devşirilen çocukların soylu ailelerden olmalarına özen gösterilirdi. Türkçe bilenler, kel,, bir kısmı bostancı ocağına ve bir kısmı da Türk köylülerine verilirdi.
2) Yeniçeri Ocağı: Yeniçeri ocağının örgütlenmesi hakkında detaylı bilgi için lütfen bir sonraki makaleye bakınız.
3) Cebeci Ocağı: Yeniçerilere ait ok, yay, kılıç, tüfek, kazma, kürek, barut,, zırh, tolga, harbe ve bu tip savaş aletlerini tedarik etmekle görevliydiler. Savaş zamanı yeniçerilere silahları dağıtırlar ve savaş sonunda bunları toplayıp tamir eder ve saklarlardı. Cebeci ocağının başında Cebecibaşı vardı. Ondan sonra en kıdemli kişi Ocak Kethüdası idi. Cebecilerin içerisinde yer alan lağımcı ve humbaracı birlikleri, günümüz istihkam savaş birliklerinin o dönemki haliydiler. Bunlar özellikle kuşatmalarda hünerlerini ortaya koyarlardı. 16. Y.Y. ortalarında mevcutları 500 kadardı. Bunların efradı acemi ocağından tedarik edilirdi.
4) Topçu Ocağı: Kapıkulu ocaklarının yay kısmına mensup bu ocak, top dökmek, top mermisi yakmak ve top kullanmak ile görevliydi. Osmanlı ordusunda ilk top 1389 yılında 1. Murat zamanında Kosova'da kullanılmıştır. Yıldırım Beyazıt döneminde de top kullanılmasına rağmen ocak Fatih döneminde gelişmiştir. Toplar sadece devlet merkezinde dökülmez, kuşatılan kalelerin yakınlarına da dökülürdü. Bu ocağın lideri Topçubaşı,ondan sonra kethüda ve dökücübaşı gelir. 16. Y.Y. başlarında 1200 mevcudu vardı. Efradı acemi ocağından temin edilirdi.
5) Top Arabacıları Ocağı: Osmanlı'nın ilk devirlerinde toplar genelde deve,
6) Kapıkulu Süvarileri: Bunlar Enderun'dan, dış saray içoğlanlarından ve yeniçeri ocağından terfi ettirilerek meydana getirilmiştir. Yeniçeri ocağından buraya terfi edenler "bölüğe çıkmış" sayılırlardı. Türk olan Tımarlı sipahilerden ayırt edilmesi için "kapıkulu süvarisi", "bölük halkı" veya "sipah" diye anılırlardı.
Bu ocağın en itibarlısı Sipah Bölüğü(kırmızı bayrak) idi. Buraya önceleri kumandan ve devlet adamlarının çocukları alınırdı. 1. Murat zamanında bu bölük "sipah" ve "silahdar" adıyla 2 bölüğe ayrılmış ve bunlara sonradan sağ ve sol ulufeci(Ulufeciyan-ı yemin ve Ulufeciyan-ı yesar) ile sağ ve sol garibler(Guraba-i yemin ve Guraba-i yesar) isminde 4 bölük daha eklenmiştir. Silahdar bölüğü(sarı bayrak) önceleri Harem-i Humayun?dan alınan iç oğlanları ile oluşturulurdu. Sonradan buraya "Veledeş" denilen süvari çocukları da alınmaya başlandı.
Savaşta padişahın sağında sipahlar, solunda silahdarlar; sipahın sağında sağ ulufeciler, silahdarların solunda sol ulufeciler yürür; bunların sağında sağ garipler, solunda sol garipler bulunurdu.
Sipah ve silahdarlar padişah çadırını korurlardı. Ulufeciler savaş ve konak yerlerinde saltanat sancağını, garibler ise ordu ve hazine ağırlıklarını korurlardı. Ayrıca sipah bölükleri, yol üzerinde orduya yol gösterecek işaretler bırakırlar ve cephede siper kazdırırlardı.
Kapıkulu süvarileri İstanbul'da oturmaz, Edirne ve Bursa'da oturur ve seferde orduya buralardan katılırlardı.
Eyalet Askerleri:
Bunlara Yerlikulu Piyadesi de denirdi. İlk zamanlarda tımarlı sipahi, azap ve akıncılardan meydana gelirken, 15. Y.Y. ortalarından 16. Y.Y. ortalarına kadar tımarlı sipahi, yaya, müsellem, cerahor, canbaz, tatarlar, akıncılar,, deliler, azablar, gönüllü ve beşlilerden oluşmuştu.
1) Timarlı Sipahiler: Osmanlı'nın en önemli askeri gücü ve imparatorluk haline gelmesinde başrolü oynayan askeri teşkilatıdır. Halk kendisine bırakılmış toprak karşılığında, devletin muhafazasını üstlenmiş olmaktaydı.
Tımarlı sipahi, toprağı üzerinde yaşayan köylünün vergisini toplar ve bunları askeri harcamalarında kullanırdı. Sipahi yanına savaşmak üzere Anadolu gençlerinden oluşan cebelüler alabilirdi. Ayrıca savaşta ele geçirdiği esirlerden de cebelü olarak faydalanabilirdi. Cebelünün tüm masrafı toprak sahibine aitti. Sipahi kendi bölgesinde veya bağlı bulunduğu sancak dahilinde oturmak zorundaydı.
Timarli sipahiler her sancakta bölüklere ayrılırlardı. Her bölükte subaşı,, onlarda eyalet valisinin komutasında savaşa giderlerdi.
Savaşta ölen sipahilerin çocuklarına devlet tarafından maaş bağlanırdı.
16. Y.Y. sonlarına kadar çok etkili olan bu kurum, bu dönemden itibaren yozlaşmış ve faydasız bir hal almıştır.
2) Geri Hizmet Birlikleri: Osmanlı'nın ilk muntazam askeri kuvvetleri olan yaya ve müsellemler 15. Y.Y. itibariyle geri hizmete alınmışlardır. Bunlar savaşta yol açmak, siper kazmak, top çekmek, gülle ve ağırlık nakletmek gibi vazifeler görürlerdi. Barış zamanı ise kale tamiri, maden ve tersanelerde çalışırlardı. 16. Y.Y. sonlarında bu birlikler kaldırılmıştır.
3) Öncü Kuvvetler: Bunlar genelde süvari olup, akıncılar, deliler, gönüllüler,
Akıncılar hafif süvari birlikleriydiler. Tamamen Türklerden oluşmakta ve muhtelif uç bölgelerde bulunmaktaydılar. Her birliğin kendi akıncı beyi vardı. Bu beylerden en meşhurları Arnavutluk ve Dalmaçya taraflarında Evranosoğulları, Bosna, Semendire, Sırbistan ve daha sonra Macaristan taraflarında Mihaloğulları, Silistire tarafında Malkoçoğulları ve Mora bölgesinde Turahanoğulları idi.
Akıncıların görevleri genel itibariyle keşif yapmaktı. Ordunun geçeceği yolları belirleyip, nehirler üzerine köprü kurar, tarım bölgelerindeki yiyecek maddelerini güvence altına alırlardı. Düşman esirleri ele geçirip, düşman kuvvetleri hakkında bilgi alırlardı. Ayrıca düşmana sürpriz taarruzlar yapar ve düşmanın yiyecek ve içeceğini tahrip edip düşman moralini bozarlardı Hafif süvari kuvveti oldukları için düşman memleketleri içlerine kadar girerlerdi. Fatih döneminde Venediklilerle yapılan savaş esnasında yapılan Kripoli akınında Venedik şehri önünde görülmeleri buna bir örnektir.
Deliler de hafif süvari tarzında sınır boylarında bulunan birliklerdi. Düşmana korkusuzca saldırdıkları ve gözlerini budaktan esirgemedikleri için bunlara deliler denirdi. Sancakbeyi veya beylerbeyi komutasında savaşırlardı. Çoğunluğu Türk olup, Boşnak, Hırvat ve Sırplardan da ocağa adam alınırdı.
Bunların kafalarında benekli sırtlan derisinden yapılmış ve üzerine kartal kanatları takılmış bir başlık bulunurdu. Üzerlerinde ise kurt veya ayı postundan yapılmış, tüyleri dışarıda şalvar bulunurdu. Ocak mevcudu en fazla 10 bin olarak bilinmekteydi.
Gönüllüler ise sınır şehir ve kasabalarını muhafaza eden süvari birlikleriydi. Hudut ahalisinden teşkil edilirlerdi. Sağ ve sol gönüllüler olarak 2 kısma ayrılırlardı.
Beşliler ise her beş aileden bir kişi alınarak kurulmuş hafif süvari birlikleriydi. Bunların görevi kale ve palangaları korumaktı. Gerektiğinde akınlara da katılırlardı.
4) Kale Kuvvetleri: Farisanlar, topçu, cebeci, lağımcı ve martalos ve yaya sınıfından azablar bu teşkilatı oluştururlar.
Piyade sınıfına mensup azablar yeniçerilerin önünde buluburlar ve ilk hücumu karşılarlardı. Daha sonra kale savunması için kale azabları da teşkil edilmiştir. Azab(kelime manası: bekar, evli olmayan erkek) kuvvetleri Anadolu'dan güçlü kuvvetli gençler arasında seçilirdi. Kuruluşlarında 15 bin kişilik mevcutları sonradan artmıştır. Ayrıca piyade sınıfından donanmaya alınan azablar da vardır. Bunlar kalyon devrine kadar donanmanın esasını teşkil etmişlerdir.
Farisanlar ise atlı sınıftandı ve önemlerine göre üçe ayrılırlardı: Farisan-ı evvel, Farisan-ı sani, Farisan-ı salis.
Bunlar birinci ve ikinci ağa adı verilen iki ağaya tabii idiler.
Donanma:
Osmanlı donanması bünyesindeki başlıca piyade birliği Levendlerdi. Bunlar günümüz deniz piyadelerinin o dönemdeki karşılıklarıydı. Bunların görevi herhangi bir yere yapılan deniz taarruzunda ilk dalga olarak karaya çıkmak ve diğer kara birliklerinin çıkmalarına imkan verecek bir kıyı başı tutmaktı. Ayrıca düşman gemilere bordalama görevini de yerine getirirlerdi. Düşman gemilerinin savaş sırasında halatlarla yaklaştırılıp, gemiye levendlerin gönderilmesi ve gemiyi ele geçirmeleri taktiğine bordalama denirdi. Enderun Mektebi'ne benzer şekilde tamamlarlardı. En iyi Türk Oğlanlar sıradan yeniçeri birlikleri yerine Bostancı ortalarına(taburlarına) 17. Y.Y.'da bile Avusturyalıları etkilemişti. kısa veya uzun boylu olanlar devşirilmezdi. Seçilen çocuklar İstanbul'a geldikten 2-3 gün sonra sağ ellerinin baş parmaklarını kaldırarak Kelime-i Şahadet getirilerdi. Eşkal defterine kaydedilen çocuklar sünnet edilirdi. Daha sonra bir kısmı saraya kurşun katır ve beygirler ile çekilirlerdi. Ancak 15. Y.Y.'da topçuluğun gelişmesiyle daha büyük toplar dökülmeye başlandı. Bu toplar savaşa araba ile yasak kelimeürülmeye başlandı. Böylece top arabacıları sınıfı kuruldu. Bu ocağın lider Arabacıbaşı idi. Bu ocağın askerleri acemi ocağından alınırdı. Yörükler bayraktar ve çavuşları vardı. Her on bölük(1000 kişi) bir alaybeyinin kumandası altında bulunurdu. Alaybeyleri sancakbeyerinin ve beşliler ocaklarından meydana gelmiştir.