Yeniçeri ocağının en önemli asker kaynağı olan devşirme sistemi, dönemin Hıristiyan dünyasında Hıristiyan nüfusun İslam dinine geçirilmesi sebebiyle hoş karşılanmadığı gibi, bazı Osmanlı alimleri tarafından da Sultanın gayri Müslim kullarına yapılan bir haksızlık olarak görülmekteydi. Devşirme sisteminin devlet tarafından dayandırıldığı en önemli noktalardan biri ise Hz. Muhammet tarafından söylenen: "Bütün insanlar Müslüman doğar" hadisiydi. Osmanlı devlet politikasının öncelikli amacı ilay-ı kelimetullah yani İslamiyet'in yayılması olduğu için, bu olay o kadar da aykırı gözükmemekteydi.
Devşirme sistemiyle, her beş senede bir Balkanlar genelinde çocuk toplama işlemi uygulanırdı. Her 40 evden 1 çocuk alınarak uygulanan prosedür sonucunda bir senede 1000 ila 3000 arasında yeniçeri adayı toplanırdı. Devamlı azalan insan kaynakları yüzünden 16. Y.Y.'da Müslümanlar da Yeniçeri Ocağı'na alınmaya başlandılar.
Devşirme sistemi, teslim şartlarında bu konuda anlaşmaya varılmış bazı yerlerde, büyük şehirlerde ve adalarda uygulanmazdı. Ayrıca Anadolu'daki Hıristiyan azınlık da devşirme kanununa tabiiydi. Çiftçi ailelerin 7-20 yaş arasındaki çocukları arasından seçim yapılırdı. Sağlıklı fakat eğitimsiz olmalarına dikkat edilirdi. Sistemden; tek çocuğu olan aileler ve Yahudiler muaf tutulurdu. Rumlar genelde muaf kaldılar çünkü çoğunlukla büyük şehirlerde ve adalarda yaşıyorlardı. Diğer muaf tutulan gruplar; madenciler ve hali hazırda yerel savunma ödevleri bulunan stratejik bölgelerde( sınır boyları, geçitler v.s.) yaşayan ailelerdi.
Bazı ailelerin çocuklarını bekleyen parlak kariyer için, çocuklarını gönüllü vermeleri hatta alınmayan çocuklarının alınması için rüşvet verdikleri kayıtlarda mevcuttur. Bu olay devşirme sistemini eleştirenler arasında halen şaşkınlık konusudur. Devşirme olarak alınan tek Müslüman tebaa olan Boşnak halkından alınan adaylar eğitim evresini atlayarak doğruca elit Bostancı birliklerine verilirlerdi.
Sultanın devşirme işleminin başlaması yönünde verdiği ferman ile, yayabaşı rütbesinde bir subay, yanında birkaç sürücü, bir sekreter ve üniformalarla belirlenen Hıristiyan bölgesine giderdi. Bölgede aranan şartlara uyan çocukların, vaftiz belgeleriyle beraber bir listesini bölge papazından temin ettikten sonra, iki ayrı liste çıkarılırdı. Bu listelerden teki bir sürücüye verilir ve bu sürücü çocukları İstanbul'a getirirdi. İçlerinden zeki olanlar "İç Oğlan" sıfatı ile Enderun Mektebinde özel bir eğitime tabi tutulurlardı ve geleceğin devlet adamları olarak yetiştirilirlerdi. Diğerleri ise "Acemi Oğlan" sıfatı ile eğitimlerinin ilk aşamasına başlamak üzere, yüksek kademeli kimselerin yanlarına yollanırdı. Çocukların seçimleri sırasında uzmanlar tarafından karakter testleri ve günümüz IQ testlerine denk testler uygulanırdı.
İç oğlanların eğitimleri Bursa, Edirne, Galata ve İstanbul'daki okullarda verilirdi. Burada kapı ağası gözetiminde 2-7 yıl arası çok sıkı disiplinle eğitime tabi tutulurlardı. İlk önce hocalar tarafından İslam üzerine eğitim alırlardı. Her çocuk yapısına ve karakterine uygun bir branşta uzmanlaştırılırdı. Bu branş; dini, askeri veya idari olabilirdi. Türk, Fars ve Arap edebiyatının yanı sıra, binicilik, mızrak kullanma, okçuluk, güreş, ağırlık kaldırma ve yetenekli olanlara müzik eğitimi verilirdi. Dürüstlük, sadakat, iyi ahlak ve kendini kontrol edebilme olguları her daim vurgulanırdı. Eğitimlerin sonunda "çıkma" adı altında bir seçme ve terfi süreci başlardı. En iyi olanlar derecelerine göre sarayın üst ve ast kademelerine, geri kalanlar ise kapıkulu süvari birliklerinde görevlendirilirdi.
İç oğlanların bu adeta şövalyevari eğitimlerine kıyasla, Acemi oğlanların eğitimleri ağırlıklı olarak askeriydi ve tamamen itaat üzerine kurulmuştu. Önce Türk oğlan adı altında Türk çiftçi ailelerin yanına çalışmaya verilirlerdi. Bu sırada İslam inancını ve temel Türk askeri sistemini öğrenir, bu alanda eğitilirlerdi. Yerlerine yerleştirilecek yeni adaylar geldiğinde Acemi ocağına gönderilirlerdi. Bazı Acemi oğlanlar eğitimlerini Paşaların konaklarında, Enderun Mektebi'ne benzer şekilde tamamlarlardı. En iyi Türk Oğlanlar, sıradan yeniçeri birlikleri yerine Bostancı ortalarına(taburlarına), Baltacı ortalarına veya denizci ortalarına gönderilirlerdi. Eğitimlerini tamamlayan yeniçeriler sınıflara ayrılırlardı. Cebeci(zırhçı), Topçu ve Top arabacısı sınıflarına girecek kadar kalifiye olmayan çoğunluk, yeniçeri piyadesi olurdu. Ayrıca bazı yeniçeriler, saray mutfağında veya tersanelerde de çalışırlardı.
Acemi oğlan eğitimleri sıkı disiplin içerisinde, kadınlardan izole edilmiş bir şekilde gerçekleşirdi. En son kapıya çıkma yani mezuniyet ve terfi töreni büyük bir dinsel hava içinde gerçekleştirilir ve yeniçeriler tek sıra halinde geçit töreni yaparlardı. Odabaşı önünde tek sıra halinde dururlardı. Burada kendilerine sertifikaları ve başlıları verilirdi. Akşam üzeri dualar okunur ve her asker dolamasını dolardı ve ocağın tam bir üyesi olurdu. Ayrıca yeni subayın elinin öpülmesi de adettendi. İlginçtir ki ocağa kabul edilen yeniçerilerin bir çoğu daha sonraları Hıristiyan aileleriyle görüşmüştür
Osmanlının yükseliş döneminde yeniçeri askeri çok çeşitli silahlar kullanmıştı. İstanbul Okmeydanı bir eğitim arazisiydi. Burada atıcılık, okçuluk, mızrak atma ve kılıç kullanma eğitimi alırlardı. Bir Fransız gözlemcisi, askerlerin çok uzaktaki hedefleri, tek elleriyle tuttukları silahlarla vurduğunu anlatmıştır. Osmanlı'nın düşmanları, yeniçeri atıcılarının ay ışığında bile isabetli atışlar yaptıklarını kaydetmişlerdir. Osmanlı ateşli silahlarının isabet oranı ve menzili, 17. Y.Y.'da bile Avusturyalıları etkilemişti.
Sonraları ocağa asker alımı tamamen değişmişti. 1568'de eskiden ocakta bulunmuş yeniçerilerin çocukları da ocağa alınmaya başlamış, 1582'de devşirme veya köle olmayanlar da ocağa alınmaya başlanmıştı. 16. Y.Y.'daki adayların çoğunluğu eski yeniçerilerin çocuklarıydı. 1594'de ocak bütün Müslüman gönüllülere açıldı. Devşirme sistemi 1648'de fiilen durduruldu ancak 1703'de başarısız bir devşirme girişimi yapıldı. Sonraları ana asker kaynağını Kırım Tatarları oluşturmaya başladı. Bu da 1783'de Kırım'ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle sona erdi.
Yukarıdaki Fotoğraf: 1558 yılındaki Devşirme esnasında gayri müslim çocuklar seçme işleminden sorumlu Devşirme Emini subayı önünde. Sağ tarafta, kendisi de eskiden devşirilmiş olan bir yeniçeri, kaygılı bir anneyi teselli ediyor.
Devşirme sistemiyle, her beş senede bir Balkanlar genelinde çocuk toplama işlemi uygulanırdı. Her 40 evden 1 çocuk alınarak uygulanan prosedür sonucunda bir senede 1000 ila 3000 arasında yeniçeri adayı toplanırdı. Devamlı azalan insan kaynakları yüzünden 16. Y.Y.'da Müslümanlar da Yeniçeri Ocağı'na alınmaya başlandılar.
Devşirme sistemi, teslim şartlarında bu konuda anlaşmaya varılmış bazı yerlerde, büyük şehirlerde ve adalarda uygulanmazdı. Ayrıca Anadolu'daki Hıristiyan azınlık da devşirme kanununa tabiiydi. Çiftçi ailelerin 7-20 yaş arasındaki çocukları arasından seçim yapılırdı. Sağlıklı fakat eğitimsiz olmalarına dikkat edilirdi. Sistemden; tek çocuğu olan aileler ve Yahudiler muaf tutulurdu. Rumlar genelde muaf kaldılar çünkü çoğunlukla büyük şehirlerde ve adalarda yaşıyorlardı. Diğer muaf tutulan gruplar; madenciler ve hali hazırda yerel savunma ödevleri bulunan stratejik bölgelerde( sınır boyları, geçitler v.s.) yaşayan ailelerdi.
Bazı ailelerin çocuklarını bekleyen parlak kariyer için, çocuklarını gönüllü vermeleri hatta alınmayan çocuklarının alınması için rüşvet verdikleri kayıtlarda mevcuttur. Bu olay devşirme sistemini eleştirenler arasında halen şaşkınlık konusudur. Devşirme olarak alınan tek Müslüman tebaa olan Boşnak halkından alınan adaylar eğitim evresini atlayarak doğruca elit Bostancı birliklerine verilirlerdi.
Sultanın devşirme işleminin başlaması yönünde verdiği ferman ile, yayabaşı rütbesinde bir subay, yanında birkaç sürücü, bir sekreter ve üniformalarla belirlenen Hıristiyan bölgesine giderdi. Bölgede aranan şartlara uyan çocukların, vaftiz belgeleriyle beraber bir listesini bölge papazından temin ettikten sonra, iki ayrı liste çıkarılırdı. Bu listelerden teki bir sürücüye verilir ve bu sürücü çocukları İstanbul'a getirirdi. İçlerinden zeki olanlar "İç Oğlan" sıfatı ile Enderun Mektebinde özel bir eğitime tabi tutulurlardı ve geleceğin devlet adamları olarak yetiştirilirlerdi. Diğerleri ise "Acemi Oğlan" sıfatı ile eğitimlerinin ilk aşamasına başlamak üzere, yüksek kademeli kimselerin yanlarına yollanırdı. Çocukların seçimleri sırasında uzmanlar tarafından karakter testleri ve günümüz IQ testlerine denk testler uygulanırdı.
İç oğlanların eğitimleri Bursa, Edirne, Galata ve İstanbul'daki okullarda verilirdi. Burada kapı ağası gözetiminde 2-7 yıl arası çok sıkı disiplinle eğitime tabi tutulurlardı. İlk önce hocalar tarafından İslam üzerine eğitim alırlardı. Her çocuk yapısına ve karakterine uygun bir branşta uzmanlaştırılırdı. Bu branş; dini, askeri veya idari olabilirdi. Türk, Fars ve Arap edebiyatının yanı sıra, binicilik, mızrak kullanma, okçuluk, güreş, ağırlık kaldırma ve yetenekli olanlara müzik eğitimi verilirdi. Dürüstlük, sadakat, iyi ahlak ve kendini kontrol edebilme olguları her daim vurgulanırdı. Eğitimlerin sonunda "çıkma" adı altında bir seçme ve terfi süreci başlardı. En iyi olanlar derecelerine göre sarayın üst ve ast kademelerine, geri kalanlar ise kapıkulu süvari birliklerinde görevlendirilirdi.
İç oğlanların bu adeta şövalyevari eğitimlerine kıyasla, Acemi oğlanların eğitimleri ağırlıklı olarak askeriydi ve tamamen itaat üzerine kurulmuştu. Önce Türk oğlan adı altında Türk çiftçi ailelerin yanına çalışmaya verilirlerdi. Bu sırada İslam inancını ve temel Türk askeri sistemini öğrenir, bu alanda eğitilirlerdi. Yerlerine yerleştirilecek yeni adaylar geldiğinde Acemi ocağına gönderilirlerdi. Bazı Acemi oğlanlar eğitimlerini Paşaların konaklarında, Enderun Mektebi'ne benzer şekilde tamamlarlardı. En iyi Türk Oğlanlar, sıradan yeniçeri birlikleri yerine Bostancı ortalarına(taburlarına), Baltacı ortalarına veya denizci ortalarına gönderilirlerdi. Eğitimlerini tamamlayan yeniçeriler sınıflara ayrılırlardı. Cebeci(zırhçı), Topçu ve Top arabacısı sınıflarına girecek kadar kalifiye olmayan çoğunluk, yeniçeri piyadesi olurdu. Ayrıca bazı yeniçeriler, saray mutfağında veya tersanelerde de çalışırlardı.
Acemi oğlan eğitimleri sıkı disiplin içerisinde, kadınlardan izole edilmiş bir şekilde gerçekleşirdi. En son kapıya çıkma yani mezuniyet ve terfi töreni büyük bir dinsel hava içinde gerçekleştirilir ve yeniçeriler tek sıra halinde geçit töreni yaparlardı. Odabaşı önünde tek sıra halinde dururlardı. Burada kendilerine sertifikaları ve başlıları verilirdi. Akşam üzeri dualar okunur ve her asker dolamasını dolardı ve ocağın tam bir üyesi olurdu. Ayrıca yeni subayın elinin öpülmesi de adettendi. İlginçtir ki ocağa kabul edilen yeniçerilerin bir çoğu daha sonraları Hıristiyan aileleriyle görüşmüştür
Osmanlının yükseliş döneminde yeniçeri askeri çok çeşitli silahlar kullanmıştı. İstanbul Okmeydanı bir eğitim arazisiydi. Burada atıcılık, okçuluk, mızrak atma ve kılıç kullanma eğitimi alırlardı. Bir Fransız gözlemcisi, askerlerin çok uzaktaki hedefleri, tek elleriyle tuttukları silahlarla vurduğunu anlatmıştır. Osmanlı'nın düşmanları, yeniçeri atıcılarının ay ışığında bile isabetli atışlar yaptıklarını kaydetmişlerdir. Osmanlı ateşli silahlarının isabet oranı ve menzili, 17. Y.Y.'da bile Avusturyalıları etkilemişti.
Sonraları ocağa asker alımı tamamen değişmişti. 1568'de eskiden ocakta bulunmuş yeniçerilerin çocukları da ocağa alınmaya başlamış, 1582'de devşirme veya köle olmayanlar da ocağa alınmaya başlanmıştı. 16. Y.Y.'daki adayların çoğunluğu eski yeniçerilerin çocuklarıydı. 1594'de ocak bütün Müslüman gönüllülere açıldı. Devşirme sistemi 1648'de fiilen durduruldu ancak 1703'de başarısız bir devşirme girişimi yapıldı. Sonraları ana asker kaynağını Kırım Tatarları oluşturmaya başladı. Bu da 1783'de Kırım'ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle sona erdi.
Yukarıdaki Fotoğraf: 1558 yılındaki Devşirme esnasında gayri müslim çocuklar seçme işleminden sorumlu Devşirme Emini subayı önünde. Sağ tarafta, kendisi de eskiden devşirilmiş olan bir yeniçeri, kaygılı bir anneyi teselli ediyor.