Yazmak!

Shit!

Bayan Üye
Nasıl yazdığımı merak etmişti bazı arkadaşlar ! elbette yazdığım kitaptan daha doğrusu yazmya çalıştığım kitaptan değil ayrıca pek romantik yada duygusal şeylerde yazmam umarım beğenilir:DD:D:D

ŞAFAĞIN GÖZYAŞLARI
Sabahın ilk saatleri… “Koruyucum” olarak nitelendirdiğim gecenin zamanı dolmak üzere. Ancak ruhumu sıkan bir şeyler var. Belki de tam aksine; ruhumu huzura kavuşturan şeyler… İçeride boğucu bir sıcaklık var, bunu hissedebiliyorum; ancak ben üşüyorum. Vücudum ani titremelerle sarsılıyor. Buna inat pencereyi açıyorum. “Koruyucum”un nefesinin içeri dolmasına izin veriyorum. Sonra… Sonrasını anlatmak imkansız.



Tek bildiğim, o şekilde yatağımda kıvrılarak yatıp saatlerce ağlamak. Ve ağlamamın sebebi her zamanki gibi yine aynı. Onu düşlüyorum ve onu düşünüyorum. Bunu yaparken de gözyaşlarıma hakim olamıyor, hepsinin birer inci tanesi büyüklüğünde yağmur damlaları gibi yastığıma düşmelerini izliyorum. Ve saatler sonra kendime geliyorum. Saate bakmak için başımı çevirdiğim anda beni şoka uğratan zamanı görüyorum: 05.05. Gecenin bitmesine az kaldı, sadece dakikalar… Artık uyuyamayacağımı anlayınca kalkıp giyiniyorum. Niyetim çok açık. Sessizce koridora yöneliyor, ve ses çıkarmamak için ayaklarımın ucuna basarak yürüyorum. Birkaç saniye içinde mutfağa ulaşıyor, ve balkon kapısını sessizce aralayıp kendimi dışarı atıyorum. Hüküm süren artık gece değil. Sol tarafıma dönüp balkonun ucuna doğru yürümeye başlıyorum. Soğuk mermer çıplak ayaklarımı dondursa da titremelerimden eser yok. Sabahın ilk ve o en soğuk saatlerinde bile… İçimdeki ateş tüm benliğimi ele geçirmiş. Önümde duran görüntüye bakıp hayran kalıyorum. Bulutların hepsi, aynı renk ahenkliğine uyabilmek için doğacak olan güneşe akın etmiş gibi. Hepsi ilk ışıklarla aydınlanmış, pespembe. O bulutların arasındaysa küçücük bir boşluk var altın renginde. Daha gözükmüyor ama, ben “gelen”i biliyorum ve bugün onu ben karşılayacağım. “O ahenge ben de katılmak istiyorum.” ve başarıyorum. Yüreğimdeki ateş azgın dalgalara dönüşüp beni kıyıya fırlatmış ve ben nereye gideceğimi bilmiyorum. Gözlerimde küçük pırlantalar parlayıp yavaşça yüzümden kayarken onu düşünüyorum; “yeni gelen”e “Merhaba!” deyip karşılarken onu düşünüyorum; sessizliğin tek hakimi olup bunu bozan kuş cıvıltıları kulağıma dolarken onu düşünüyorum; beynimde dün, gün boyunca dinlediğim şarkının melodileri yankılanırken onu düşünüyorum; rüzgâr uzun saçlarımı tüm ahenge eşlik edecek biçimde dalgalandırırken onu düşünüyorum…



Hava gittikçe aydınlanıyor. Ve bu kez korkmuyorum! Daha önce de korkmadığımı düşündüm; ama o zaman “koruyucum” olarak geceyi seçtim. Karanlığın bir parçası olup saklanmayı düşledim ve “Korkmuyorum!” dedim. Ne kadar da yanılmışım… Şimdiyse böyle değil. Yüzümü güneşe dönüp fısıldıyorum: “Saklanmak istemiyorum!”



Sanki beni duyup anlamış gibi yavaş yavaş yükseldiğini görüyorum. Gözlerimdeki yaşlarla karşısında dimdik duruyorum. Ruhum o kadar huzurlu ki. Ah bir de bilse… Ve o anda 2 ayrı mucizeye tanıklık ediyorum: güneşin doğması ve bir insanın sevgisi, benim sevgim…



Tenim soğuktan donmuş gibi; ama ruhum yanıyor. Benliğimde bütün zıtlıkları aynı bu şekilde barındırıyorum işte: senden nefret ederken seviyorum. Hep böyleydi hâlâ da öyle.



“Taşıdığım ne kadar büyük bir yük?” Ancak onun içinde yok olup gitmeyeceğimi biliyorum. Yine de yardım istiyorum. “Bana yardım et, lütfen…” Yüzüm güneşe dönük ve gözlerim gökyüzünü tararken bunları söylüyorum.



Son gözyaşlarımı dökerken de saatlerdir yaptığım gibi onu düşünüyorum. Şarkının sözleri beynimde hâlâ yankılanırken son kez derin bir nefes alıyorum. Nedenini bilmeden çok daha huzurlu olduğumu hissediyorum. Zamanın geldiğini biliyor ve aynı sessiz, aynı yumuşak adımlarla yeniden içeri giriyorum. Boy aynasının yanından geçerken durup kendime bakıyorum. Saatlerce ağlamama rağmen kızarmak yerine hâlâ inanılmaz derecede beyaz duran ve gözyaşlarımın etkisiyle ışık saçan gözlerimle rüzgârın dağıttığı uzun saçlarımla oluşan görüntü beni oldukça etkiliyor. Sessizce yoluma devam ediyorum. Odama girince derin bir nefes alıyor ve açlığımı bastırabilmek için defterimle kalemime sarılıyorum. İhtiyacım olan tek şeyin yazmak olduğunu biliyorum çünkü. Bitirdiğimde etrafa bir göz atıyorum ve saati görüyorum: 07.07

shit!
 
---> Yazmak!

Farklı imgelerle süslenmemiş doğallıktan öteye geçilmemiş hoş bir yazı ,tebrik ederim . Eğer bir kitabın sayfalarında bunları okusaydım son iki yaprağında bunların yazılı olmasını isterdim . Sonu güzel bitmiş çünkü ... Çıkart bakalım içindeki yazma yaratığını ...

Okudun mu bilmiyorum ama okumadıysan şimdi tam zamanı oku bakalım ...


GIRTLAĞIMDAKİ VİDANJÖR

Hayatta başınıza en kötü ne gelmiş olabilir ki ? bir kaç kere dayak yiyip üzerinizde sigara söndürülmüşparmağınız kapıya sıkışıp tırnağınız düşmüş annenizin babanızı dövüşüne tanık olmuşçocukken tacize uğramışen sevdiğiniz hayvan öldürülmüş bağırsakları kafasına dolanmış oral sex'e zorlanmış iç çamaşırlarınıza geceden kalma spermler bırakılmış yada grup sex partisinde makatınız da bisexsüelliği hissetmiş olabilirsiniz.Yani tüm homosapiens acılarınız damaklarınızda tortu bırakmış olabilir...

İNTİHAR.... Marihuana'nın verdiği dünyadan mahrum bırakmak kendini ya da halissünasyonların bitişi.

Şehrinizde ki en yüksek binayı seçip çıkmışsınız tepesineayaklarınız ölüme değiyor. Kararsızlıkendişeöfkekin yapışmış gırtlağınıza yutkunamıyorsunuz. Tüm canlı yayınlar da siz varsınızhayatta hiç olmadığınız kadar popülersiniz. Acaba aşağıya indiğimde bir velet imzalı fotoğraf ister mi benden ya da yalvarır mı cesetime ; bir fotoğraf çekilebilmek için sorusu içimde... Ölmenin de bir stili olmalı ; kafalama atlayıp beynimi patlatmalıyım ki her parçam birinin üstüne sıçralamalı. İnsanlar bana üzülmeyi düşünmeden önce kusmalı heryere. Benim gibi ölümüm de mide bulandırmalı... Yo yo yo! aşağıda ki juri üyelerinden tam puan almalıyımbirincilik bende kalmalı ve en ünlü ölü olmalıyım...

Ya da hiç konuşmadan inmeliyim aşağıyaarka kapıdan kaçmalıyım. Yangın merdivenini ilk defa paniksiz bir iş için kullanmalıyım ve o kadar dikkatli atmalıyım ki adımlarımı her bir basamakta bir o kadar korkmalıyım ölümden. Beni kimsenin tanımayacağı yerlere kaçmalıyımiyi bir iş bulmalı ; lunaparkda ki baloncu olmalı ve herkese gülümsemeliyim.Evlenmeliyimo kadar mutlu olmalıyım ki herkes fısıltıyla benden bahsetmeli...
Arkamda birini hissediyorum ; nefesi karıştırıyor tüm intihar renklerimi ve bir gülümseme beliriyor suratında. Yangın merdivenini arıyor gözlerimyanıma oturmasına izin veriyorum. En güzel dumanı göğüs kafeslerime doldururken dalıyorum mahrumiyetsizliğime... Gülüyor ve İTİYOR !

DÜŞÜŞ BAŞLIYOR...

ŞERİT BİR

“Ben içimdeki kötülükle doğdum. Katil olduğum gerçeğinin önüne geçemiyordum; tıpkı bir ozanın ilhamını bastıramayıp şarkı söylemesi gibi.. Dünyaya gözlerimi açtığım yatağın yanında şeytan benim arkadaşım olarak beklemekteydi ve o günden beri benimle beraber.”
Dr.Henry Howard Holmes


Annem ile babamın konuşmalarını merdivenlerin sonuna oturmuş dinliyordum ; "uzak bir yerlere göndermeliyiz bu çocuğu. Annanesinin yanına meselayeni arkadaşlıklar edinmeli başka bir çevre çözüm olabilir düzelmesine..." "Bu yaşta piskoloğa götürmeye utanıyorum" demişti geçenlerde annem telefonda bir arkadaşına. Neyim vardı ki benim ? yaşıtlarım gibi yaşamıyordum sadeceonlarla moronların buldukları oyunları oynayıp gülmüyorağlamıyordum. Mesela saklambaç oynamaya hiç ihtiyaç duymuyordumzaten hiç farkedilmiyordum.Onlar kan görmeye dayanamazken ben haşarelere otopsi yapıyor ve tüm organlarını onlar için yaptığım ufak laboratuarımda ki kavonozlara koyuyordum.Çok seyrek zamanlarda arkadaş edinebiliyordum fakat aileleri bir yaratıkmışımcasına uzaklaştırıyolardı benden.Yaşıtlarımın aksine aptal çocuk dergileri yerine *****grafik yayınlara bakmak daha haz vericiydi benim için.Micky mouse'un maceralarındansa samantha fox'un göğüüsleri daha heyacanlıydı.Hannibal Lecters yakalanmamalıydı hiç!Ve hiçbirşey ayıp olmamalıydı... Ablamın fahişeliğine ortak olupgece yarısı tüm erkeklerine kapıyı ben açıyordumparanın yarısı benim oluyordu. Bazen paramı ablamı yatakta seyretmek için kendisine veriyordum.Babamın kütüphanesinde saatlerimi geçiriyortüm ansiklopedileri karıştırıyor ve cilt cilt onları ezberlemeye çalışıyordum.Akşam yemeklerini yatağımın altında parmağımı emerek geçiriyor ve kimse paylaşmak istemeyeceği için mutlu oluyordum.Şunu soruyordum kendime ; şu insanlar ne zaman büyüyecek ?

Sekiz yaşıma annamemin çatı katında ki odasında tek başıma duvarları yumruklayıp çıkar beni buradan sürtük diyerek girdim. İki günden beri o odada tek başıma kafayı yemek üzereydim. Annanemin ceza anlayışına göre bir asır orada kalmalıymışım ama aklım ermediği için yaptığım bir hatadan dolayı iki günlük bir ceza yetermiş bana. ( Annemin neden bir manyak olduğu artık çok karmaşık gelmiyordu ) Bunu elinde kocasının kendisini terbiye ederken kullandığı kayışı sallarken söylüyordu.Bundan korktuğumu sanarak sesini daha da kalınlaştırıp hızla konuşuyordu. " Paralarbu paralar söyle çabuk *** kurusu nerden geldi bunlar? "
O dar ve küstah kafası hırsızlık yaptığımı söylüyordu kendisine. Aklınca okulda herkes tenefüsteyken ben onların çantalarından araklamıştım.Ya da daha büyük bir suça ortak olmuşta olabilirdim. O üstüme geldikçe ben daha fazla susuyor ve ağzımı o kadar sıkı kapatıyordum ki dişlerimin arasından süzülen kan tat veriyordu susmama. Bir an içimden onu bahçeye çıkarıpayaklarına beton döküp sabitlemekboynuna sağlam bir misina dolamak ve misinayi bir beygire bağlamak geçiyordu..
Sonra ne mi olacaktı? Dedemin nalbant atölyesine gidip nalı ateşe vericektim ve bir kor halindeyken beygirin kıçına basacaktım. Kaç kişi bu şekilde bir ölüme şahit olabilirdi ki. Acaba kopmuş kafasını kızgın saça basıp kafasız bedenini kendisine mi göstermeliydim?
Beni uyandıran bedenimde patlayan ilk kayış darbesinin verdiği haz oldu.Annanemin verdiği 7/24 işkence hizmeti benim ona karşı olan duyarlılığımı arttırıyordu. Sözde buraya iyileşmek için gönderilmiştim. KENDİMCE DAHA DA İYİLEŞİYORDUM ! Bir an durakladı. kayışı tutmaktan yorulan elini değiştirmek istedi. Ben yorulduğunu düşünüp bir an korktum Çünkü daha üst doruklara ulaşmalıydım.Alaycı bakışlarımı buruşuk bedenine dikip vahşetine devam etmesi için şunu sordum ;
Sahi annane büyükbabam seni niçin terk etti ?


ŞERİT İKİ

“Bana tepeden bakarsanız bir aptal görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız tanrınızı görürsünüz. Bana tam karşımdan bakarsanız kendinizi görürsünüz”
Charles Manson

Gözlerimi açmalı mıyım açmamalı mıyım ? Günlerdir her sabah aynı konçerto ; .Mozart'ın La majör 23. Piyano Konçertosu ya da basitçe "KV. 488". En sevdiğim tını annanem sayesinde bir işkenceye dönüşmeye başladı. En mantıklısı Mozart'ın katili olmadan kendimi günün kollarına bırakmak. Niye her sabah kalktığında yüz yıkarsın ki ? Uykuda seni kirleten nedir ? Yoksa herkes de biraz automysophobia mı var? Hem bugün büyük bir gün. İlk defa sevdiğim bir oyunu okulda oynatacaklar kurbağaya otopsi yapan ahmakları izleyeceğim. Böğürtülerineacıma duygularına ve vücutlarının titremelerine tanık olup sessiz kahkahalar atacağım. Çabuk olup bir kurbağa yakalamalı ve okula gitmeliyim... Acaba daha büyük bir hayvan parçalamama izin verirler mi? Kurbağa çok sıradan benim için Şaşırtıcı tek yanı tüm organlarını ayırdığın da kalbinin pıt pıt atmaya devam etmesi.Örneğin bir kokarca olabilirdi onun kokmasına sebeb olan organı elime alır ve ona ; korkup koku salınacak bir durumun olmadığını anlatırdım...
Sınıfa girdiğim anda içimi acıma duygusu kaplamıştı ve içimde hiç cinayet isteği olmamasına rahmen iyi not alabilmek için katil olmak zorundaydım. Evet okulumda canlı bir organizmanın nasıl öldürüleceği öğretiliyordu bugün. Maestro ise öğretmenimdi. En şanslı olan benim kurbağamdıprofosyonel bir katilin elinde ustaca öldürülecekti ama bu acı çekmesine engel olmayacaktı tabi. Mezbaha da işler pek de iyi gitmiyordu. Kafasız kurbağalar sıraların üzerinde sağa sola zıplamaya başlamış kaçacak bir delik arıyorlardı.Çok eğleniyordum...Acemi katiller ilk işlerini ellerine yüzlerine bulaştırmıştı.Soğukkanlı hayvanların sıcakkanlı katliamı hala sürerkenmaestro oturduğu yerden nasıl bir katil olduğunu anlatıyordu.Hiçbir acil servis kurtaramazdı artık onlarıambulansa gerek yoktukimse 911'i aramaya yeltenmiyordu. Kim katildi ve hangi yargıç yargılayabilirdi ki burdaki seri katilleri.İçimden bir an ; hey kermit failleri! hanginiz bu akşam Muppet show'u izleyebilecek diye bağırmak geldi.Acaba ben aynısını kermite yapabilir miydim ? Belki de ünlü bir kurbağayı katletmek zevkli olabilirdi. Miss piggy intikam için gelir miydi peşimden ? yoksa başka bir karaktere aşık olduğu senaryolara boyun eğmek zorunda mı kalırdı ?

Kaos ortamı devam ederken birden gözümün önünde beliren şey ile irkildim. Birisi parmağının üstünde ki kalbi gösterirkenaynı anda gözümün içine bakarak sinsi bir gülümsemeyle şunu söylüyordu ;

PIT PIT PIT ...

ŞERİT ÜÇ


VE onbir yaşımdaydım...
Annanem haftasonu göl kıyısında arkadaşları ile yapacağı kamp hazırlıklarını bitirmiş yola çıkarken arkasından ben ve bana bakması için çağırdığı iki blok ileride oturan arkadaşının kızı ile arkasından el sallıyorduk. İlk defa annanemden nefret etmemiştim. Bu kızı başıma dikmekle bütün cinsel arzularımı ayaklandırmış ve olası bütün ihtiraslarıma ön ayak olmuştu... Arkasından kapıyı kapatıp evde yalnızca ikimiz kalıncaaklımdan geçenleri okumaya başladım. Önce bir duş alacak ve yan komşumuzun bahçesinden çaldığım g-string'i kıçıma takacaktım.Ama daha önce ailemin sapık olduğunu söylemeli ve annanemin odasında ki vibratör çöplüğünü göstermeliydim ona. Ben hazırlanırken o vibratörleri kullanma talimatına göre kullanmalı ve böylelikle geceye hazırlık yapmalıydı.Daha fazla titreşim ve isteğe göre yapay kayganlaştırıcı.
Kapının çalmasıtoplu bir sex'in iniltilerinin habercisi gibiydi.Yoksa buda sürtüğünü eve mi çağırmıştı ? yoksa bana sadece izlemek mi düşecekti ? Mutfakdan geçerken kızın yemekleri nasıl yaptığını gördüm ; sanki sebzeleri cinsel isteklerini tatmin eder gibi kesiyordu ve bıçağı yatak oyunlarından kalma bir ustalıkla yiyeceklerin üstünde gezdiriyordu. Kapıyı açtığımda David'in soluğu üzerimde işlediği bir günahı çıkarıyordu sanki.Konuşmak için bir boşluk yakaladığında " çabuk bize gidelim" dedi ve arkasını dönüp koşmaya başladı...

Davidtek arkadaşımdı. Annesi david'in doğumunda ölmüştü.Babası şehir dışında çalışan bir sigorta satıcısıydı ve eve ayda iki defa gelip ihtiyaçları karşılar sonra ortadan kaybolurdu.David'i zaman zaman karısının katili olarak görür ve bayılana kadar döver zaman zaman ise karısının reelkarne hali olduğunu düşünüp onunla iyi geçinirdi. Yıllardan beri piskolojik tedavi görüyor ve düzenli olarak intihar teşebbüslerinde bulunuyordu. David hayatını bir barda garsonluk yapan ablası ile birlikte geçiriyor ve sürekli insancıl yanlarını canlı tutabilmek için çabalıyordu. Bir tarafı babasının kendisini katil olarak görmesi yüzünden canileşmişbir tarafıda yine babasının kendisine bir kadının ruhunu barındırıyormuş gibi davrandığı için bisexsüel olmuştu... Katil zamanlarında genellikle suskun ve dalgın olurinsanlara bakıp ellerini ovuştururdu. Bu hali bazen o kadar uzun sürerdi ki kendini kaybederdudaklarını ısırmaya kanatmaya başlardı. Onun bu durumuna şahit olmak bir korku filminin son sahnesini seyretmek gibiydi.Bisexsüel hallerine rastlamak çok eğlenceli ve heyecan verici oluyordu.Bir anda nazikleşiyor aksanını değiştiriyor ve fantazilerinden bahsetip ne kadar şehvetli olduğunu tüm erkeklere anlatacağını söylüyordu... Bir keresinde okul kantinin de ; " hey ! makatıma hepinizi sığdırabilirim" diye bağırmış ve okuldan üç gün uzaklaştırma cezası almıştı. Rehberlik öğretmeni babasını okula çağırmış fakat babası onunla ilgilenmediğini söyleyip ablasını aramalarını istemişti. Ablasının da yapabilecek pek fazla birşeyi yoktu. Onun tek çaresi benim beyin hücrelerimizi canlı tutan fikirlerimdi !

Arkasından koştum ama yetişemedim.Nefesim boynuma dolanmışsoluk soluğa durduğum yere diz çökmüş kendime gelmeyi bekliyordum... Ne yapmış olabilirdi ki ? Katil tarafı kana susayıp ablasını parçalara ayırmış ve benden yardım istemek için mi gelmişti eve. Suç ortağı olup onu gece yarısı bir çöp kontenyarına mı taşıyacaktık. Ya da gece mezarlığa gidip gömecek miydik ? Kazdığımız mezara david'i de iktirip ileride anlaşılacak bu cinayetin zanlısını hapishanede ki erkeklerin kadını olmaktan kurtarmalı mıydım ? Ama bu saatte ablası işte olmalı ve göğüslerine sıkıştırılan beş dolarlık bahşişlerle ilgileniyor olmalıydı.Belki de 2 yıldan beri yapmak istediğini başarmış ve şimdi korku ile ne yapacağını bilmiyor ve olanların sonuçlarından çok korkuyordu…
Yapabileceğim tek şey vardı ; bir an önce david’in evine gidip o korkunç senoryalarımdan birine tanık olmaktı…

DELİ SAÇMASI
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst