Yazar Nedir, Ne Değildir?/ Heinrich Mann

ashli

Bayan Üye
Yazı yazmasını öğrenmiş bir çocuğa soralım. Masalları tanır ve kendisi de yazmayı dener. Peki ama neden?

Üstelik kukla tiyatrosuna adapte edilmek üzere hazırlanmış olan Kaetchen von Heilbronn veya Külkedisi gibi birçok masal kitabı vardır. Yine de yeni bir masal yazmak üzere heyecanla işe koyulur. Oysa, özellikle sonunda memnun kalmayacağı için, zahmet etmeyebilirdi. Fakat heyecan, elde edilenden daha çok mutluluk vermektedir. Bu onun ilk edebi tecrübesi olur.

Gençliğe geçişinde, ona sevdiği bir şair eşlik eder. Yetişmekte olan genç, çoktan ölmüş olan şairi hayattaymış gibi, hatta sevdiği kıza döktüğü gözyaşından daha fazla gözyaşı dökerek sever. Portresini yapıp, tıpkı onun gibi mısralar yazar. Bu büyük sırrın sığabileceği dar öğrenci odasında, şairin kaderini, düşünce dünyasını yeniden yaşar.

Bu ilk olağanüstü yaşantısının sonucu, pek başarılı olmaz. Genç insane, olan her şeye inanır., geleceği pek göremez, ölümünün, şüphesinin, esprisinin, acısının bile patronudur., daha öğrenecek çok fazla şeyi olduğunu kabullenmez. Ne zaman ki babası ölür –ama o bir insandı, düşünsel olgu değil- bu beklenmeyen acı tıpkı bir günah gibi gencin üstüne çöker. Acılardan, hatta hayattan bile, ancak şimdi, paha biçilmez tecrübelerkazandığını anlar. Gerçek, artık daha katı ve daha acımasızdır. İşte, şimdi içine girmek zorunda olduğun gerçek dünyayı, mesleğini, yabancıları tanı!

Hepsini tanır ve onların üstesinden gelebilmek için, kendisine sadece kelimelerin yardım edebileceğini, daha ilk anda anlar. Tecrübesiz kişinin üzüntüleri, yorgunluğu ve hor görülmesi, kısaca her şey, geceleri yazılan kelimelerde son bulur. Kelimelerin uğruna her şeye katlanılır, hatta zevk bile alınır.

Kaba ve çirkin gerçek, henüz meşhur olmamış bu iç dünyayı kurtarır ve yeni yeni etkilediği kişiyi yaratır. Dili çözer ve geceleyin kelimeler çağlayarak akar.

Daha da fazlası olur. Dünyanın, genç insanın kendisi için gizlice yarattığı kelimelerle alıp veremediği yoktur. Dünya, onun yazdığı kelimelerden dolayı mı dönmektedir sanki? Kaldı ki dünya, hiçbir zaman kelimlerin konusu olarak düşünülmemiştir, oysa genç insane buna inanmaz. Dünyada alış veriş olan her şeyin, kendisi için kelimeler olduğunu bilir. Mücadele içinde, geçip giden günlerin aynı hareketi, onda dış dünyayı, kendisinde ise yalnız kelimeleri yaratır. Fakat kelime de bir harekettir. Hareketin kelimelere eşit olduğu görünmez bir ülke vardır, işte bu ülke, onun ülkesidir. O ülkeyi tam bir hükümdara benzetir.Dünyayı anlatabilmek için, onun verdiği süreyi kullandığından, kendisini tamamen eşit haklar içinde dünyaya yerleştirir.


Ne var ki, yine de ters giden bir şeyler vardır. Hiçbir şeyi becerememektedir; bu, 20 yaşındaki genç insane için katı bir gerçektir. Bir gün başaracaktır, bunu öneceden hissetmektedir, söylenen her şeyde üstünlüğünü iddia eder. Fakat henüz bu dünyayı kaldıracak gücü yoktur, dünyası da mı yoktur yoksa? Hedefine varmak isteyen her dürtü, şekli zorlayan her ritim, her müzik başlangıcı, onu harekete geçirir. Ah! Suskun müzik, hiç gelmeyen ilham!

20 Yaşındaki insane, kendisini bile tam tanımaz. Gelecekte de kendisini tanımayacaktır, içindeki karanlıkta bir takım şekiller görmeyi öğrenecektir. Dünya, daha sonra ona, kendi gerçeğini olmasa da, onun gerçeğini bahşecedek ve genç bunu aydınlatıp, ortaya çıkaracaktır. İnsan, 20 yaşında bunları nasıl başarabilir? Üstelik dünya ona yabancı gelmekte ve onu uzaktan kesinlikle anlayamamaktadır –henüz kendisi sürprizlerle dolu, toy ve anlaşılmaz olan zavallı!

Yaşanmış olaylardan ve hayal ettiklerinden bir şeyler elde etmek ister. Hatta bunu şiddetle arzular. Ah, titremeler, heyecan içinde geçen gece saatleri! Yazdıklarını gündüzleri tekrar okur ama hepsi, eser değil, kötü, laf kalabalığı, hayata yazılmış çaresiz mektuplardır. Yazarken, hayatı zamandan kurtarmak istemiştir. 20 yaşında bir insanın hayal kırıklığı, son derece acımsızdır. Tahammül edebilir, kolayca unuturlar, fakat yalnız onlar bu denli dayanıklıdır.

Birkaç yıl sonra, tıpkı sihirli değnek değmişçesine, bir eser meydana gelir, kendisi de farkında olmamıştır bunun, daha iyi düşünebilmek ve hayatta devam edebilmek için güçlenir. Aslında çocuk gibidir hâlâ; genç mucit, buluşundan dolayı, sevincinden odasının tavanına kadar zıplar. Oysa aslında sahip olduğu, sevinebilme yeteneği, içinde gizli kalmış neşesidir. Dünyanın üstesinden, edebiyat yoluyla böylesine mükemmel bir şekilde gelebilmek de bir avantajdır. Hüzünlü olan hiçbir şey yeryüzünde yaşamamalı.

Sevinç üzüntünün karşılığıdır., onun yeteneği ise her ikisini de kapsar. Elde edilen hiçbir kelime, üzüntüyü yok etmez. “Yalnız Tanrım var” demek de çözüm değildir. Hor bakılmasına karşı çok hassastır., yanlış ve karaktersiz olan her şey onu user.

Hayatın acı sillesi, görmüş geçirmişlere bile, mümkün değilmiş gibi gelen tokatlar vurur. O ise, mutsuzluğu tanır, ama çok çabuk unutur ve her sabah, yeniden mutluluğa inanır. Aslında bu, insane özgü bir iyimserliktir. Ve yalnız böyle bir insanın büyük heyecanı, yeni ürünler yaratır. Hayecan onu sürekli yeniler, ne kadar heyecan içinde yaşarsa, o kadar genç kalır.

Sadece duyguları değil, düşünceleri de heyecan doludur. Fikirlerininsayısı kısıtlıdır ve tutkuların gücünü ve desteğini onun sayesinde elde ederler. Düşünce ve anlamlar, kelimelerden oluşmuş bu dünyada çelişkiye düşmezler, gerçekte olanadan daha farklı bir birlik vardır.

Bu nasıl mümkün olmaktadır? Bizzat yaratıcısı çelişkiler içinde olup, üstelik her gün eserini inkâr etmektedir. Birçok kimse ona çok az güvenirken, o sık sık “Bilseniz, ben kimim?” der.

Tecrübeli bir kişi ise, kalplerimizdeki tereddütte az da olsa güven göründüğü anda, ona güvenebileceğini bilir. Yazar, birçok kaderi, insane ait birçok konuyu kendi sorunu yapmıştır. Üstelik bunu, çıkarı için değil, bitmez tükenmez iş disiplininden dolayı yapmıştır –yıllar, hatta yüzyıllar sonra bile, dünya onu tanıyıp, olduğu gibi Kabul ettiğinde, buna kendisi bile şaşırır. Şimdi onu dünyanın yalnız bir bölümü tanımaktadır, ama daha fazlası da beklenmez zaten. O ise, bunun için uzun sure yalnız kalmış, dünya ile düşünsel savaşa girmiş, bilgisi ve sabrıyla dünyayı kazanmış ve dünya için sorumluluk yüklenmiştir.

Aslında, yalnız uydurma şeyler yazan bir kimsenin, dünyanın gidişatından bir nevi suçluluk duygusu duyabilmesi oldukça tuhaf kaçar. Yeryüzünde kötü olan her şey, onu, kendi hatası ve başarısızlığıymış gibi rahatsız eder. Dünyanın daha iyiye doğru gidişindeki yavaş temposu, onu sanki kendisi orada saplanıp kalmış gibi sürekli öfkelendirir. Dünyadan kendisi için hiçbir şey beklemez de dünyaya gelen herkes, kendisi için daima çok şeyler ister. Yazar, bizzat aktif olmadığı halde, aktif olanlara karşı vicdani bir sorumluluk taşır. Ama ya işe karıştıysa? Belki de gelecek kuşaklar adına?

Bugünün kitapları, yarının gerçeğidir ve gelecek neslin öncüsü, yazarda yaşar.
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst