yatarak ölürsem şehit olmuş olmam diyen büyük komutan HALİD BİM VELİD

DiReNiS

Bayan Üye
Mekkeli, Kureyş kabilesinden ve Mahzûmî kolundandı. Adı: Hâlid, künyesi: Ebû Süleyman, lâkabı: Seyfullah idi. Babası: Velîd, annesi: Lübâbe idi. Yalnız islâm dünyasının değil, bütün bir insanlık tarihinin en büyük kumandanlarmdandı. Hudeybiye barışından sonra müslüman olmuştu (8/629). Halife Ömer zamanında Humus kasabasında öldü (21/642)
İslama gelmezden önce, Kureyş kabilesinin süvari kumandanıydı. Harb işlerini idare ederdi. Uhud Gazvesinde önce müslümanlar kazanıyordu. Sonradan harbin müşrikler lehine çevrilmesine, Velîd oğlu Hâlid sebep olmuştu (3/625). Hudeybiye barışı sıralarında da Kureyş ordusunun öncüsüydü. Fakat, Hudeybiyeden sonra Hâlid, İslâmın yayılışına karşı durulamayacağını anladı, ilâhî nur, kalbini sardı. Bu meselede Amr ibni As ile münakaşaya girişti. Birbirlerini ikna edemediler. Medine'ye geldiler. Rasûl-i Ekremin huzurunda islâm dinini kabul ettiler. Önce Hâlid müslüman oldu: (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, C. 4, S. 158).
Velîd oğlu, Hâlid (Hâlid ibni Velîd), müslüman olduktan sonra, Rasûl-i Ekremle birlikte, bütün gazvelerde bulundu. İlk katıldığı savaş da Mute Harbi oldu.
Mute savaşında Rasûl-i Ekrem bulunmamıştı. Fakat Hâlid, bu harbde, islâm Ordusu kumandanlarının sırasıyla şehid düştüğünü görünce, askerin isteği üzerine, ordunun kumandasını eline aldı. Hemen askerî kudretini gösterdi. Düşmanın çokluğu karşısında bir avuç islâm mücahidini büyük bir felâketten kurtardı. Bu yüzden, Rasûl-i Ekrem, Hâlid'in gıyabında, kendisine "Seyfullah" (Allarım Kılıcı)" sıfatını verdi (8/629). Mekke fethinde, İslâm ordusu ayrı ayrı kumandanlar elinde bulunuyordu. Ayrı ayrı taraflardan Mekke'ye girmişti. Hiç bir tarafta kan dökülmedi. Yalnız Velîd oğlu Hâlid'in kolunda ufak bir çarpışma oldu. Hâlid, ordunun sağ kanadında bulunuyordu.
Mekke fethinden sonra, Huneyn Gazvesinde Tâif muhasarasında bulundu. Tebük seferine de katıldı: (9/630). "Dümetü-l-Cendel" emîrini yakaladı. Rasûl-i Ekremin huzuruna getirdi. Onun itaatini sağladı. Bundan sonra, bazı seriyyeleri de idare etti. Peygamberimizin vefatından sonra Hâlid, Hazreti Ebûbekr ve Hazreti Ömer zamanında Irak ve Suriye fetihlerinde bulundu, büyük başarılar kazandı, islâm ordusunun başkumandanıydı.
Ebûbekrin ilk zamanında, Arabistan'ın ekser yerlerinde isyanlar başlamıştı. Hattâ, Medine'ye karşı ayaklanma hareketleri bile görüldü. Büyük halife, bu isyanlar üzerine, askerî birlikler gönderdi. Fakat, İslama karşı bu ayaklanma (irtica) ve İslâm dininden ayrılma (irtidad) hareketlerinde en büyük fedakârlığı yapan yine Velîd oğlu Hâlid oldu. Bütün bu işlerde Hâlid, halife Ebûbekrin âdeta eli kolu gibiydi.
Ancak, bu askerî hareketler sırasında, başkumandan Hâlidi en ziyade dile düşüren hâdise, Mâlik ibni Müveyre meselesi oldu. Mâlik, âsilerin en kuvvetlilerindendi. Evvelce, asrı seâdette İslama gelmiş, zekât tahsil memuru olmuştu. Rasûl-i Ekremin vefatı üzerine, ortaya çıkan yalancı peygamberlerden Seccâh ile birleşmiş, İslama yüz çevirerek tahsil vazifesine karşı ihanet eylemişti. Seccâh, Temîmoğullarından bir kadındı. Nüveyre oğlu Mâlik, Seccâh ile yaptığı bir anlaşma gereğince, Medine üzerine yürümeyi kabul etmişti.
Hazreti Ebûbekr, Mâlik üzerine Velîd oğlu Hâlidi gönderdi. Hâlid ordusu, Benî Temim toprağına girince, Mâlikin başındakiler dağılıvermiş, kendisi de yakalanarak Hâildin karşısına getirilmişti. O zaman, Hâlid ile Mâlik arasında şöyle mühim bir konuşma yapılmış. Mâlik:
- "Namaz kılarım. Fakat, zekât vermem!" demişti. Hâlid:
- "Bilmez misin ki, zekât da namaz gibi bir farzdır. Birini inkâr, diğerini ikrar, İslâm dinine aykırıdır." diye cevap vermişti. Fakat Mâlik:
- "Evet, sizin sahibiniz böyle söylerdi." diye karşılık verince, Hâlid,
- "Ya, sen onu kendine sahip tanımıyor musun? Yoksa, boynunu vururum!" diyerek ihtarda bulunmuş, o zaman Mâlik yine:
- "Sahibiniz, size böyle mi emretti?" deyince, Hâlid dayanamamış:
- "Artık, bu ikinci oldu. Vurun boynunu şunun!" emrini vermiş, Nüveyre oğlu Mâliki idam ettirmişti: (Mehmed Zihni, El-hakaik, C. 2, S. 13).
Hâlidin önce, Mâliki öldürtmesi, sonra da zevcesiyle evlenmesi, birtakım dedikodulara sebep olmuştu. Hâlidin kısasını istiyenler veya kumandanlıktan azlinde ısrar edenler olmuş, hattâ Hazreti Ömer bile bu fikre katılmıştı. Fakat, Hazreti Ebûbekr:
- "Hâlid bunu kendi ictihadiyle yapmıştır. Ben, Allah'ın, düşmanlarına karşı sıyırdığı kılıcı kınına sokamam!" demiş, Hâlidi korumuştu. Halbuki Hâlid, Mâlikin zevcesini, evvelce boşanmış ve iddetinin de çıkmış olduğunu anladıktan sonra nikahlamıştı. (Mir'âtü-l-iber C. 5, S. 320). Bununla beraber, Ebûbekr, Hâlidin emriyle öldürülmüş olan Mâlikin diyetini vârislerine ödemiş, yalnız, salâhiyyetini aşmış olduğu için de Hâlidi tevbih eylemişti. Ancak büyük halife, Mâlik olayını Hâlid için bir ictihad hatası saymış, Ömer de Ebûbekrin kanaatine gelmişti. (Sadr-ı islâm, C. 6, S. 85.
Bundan sonra Hâlid, islâmî fetihlere devam etti. İrak'ta Hîre beyliğini itaat altına aldı (12/633). Irakın fâtihi oldu. Halifenin emriyle Iraktan Suriyeye geçen Hâlid, Busrâ ahalisini vergiye bağladı. Bizanslılara karşı islâm ordusunun kazandığı büyük "Ecnâdeyn" zaferinde bulundu. Yararlığı büyük oldu. Ecnâdeyn zaferinden sonra, Şam (Dimeşk) muhasara altına alınmıştı. Kuşatma yetmiş gün sürdü. Bir taraftan Hâlid, kılıç elde Şam'a girerken, diğer taraftan kumandan "Ebû Ubeyde" sulh yolu ile şehri işgal ediyordu, iki islâm ordusu, şehrin ortasında karşılaşmıştı. Samın alındığı gün, Hazreti Ebûbekr -radıyallahu anh- vefat etmiş, yerine halife namzedi Ömer seçilmişti. (13/634)
ikinci Halife Ömer, sert mizaçlı Hâlidi başkumandanlıktan aldı. Halım ve kerem sahibi, Suriye ordusu kumandanı Ebû Ubeydenin yanına verdi. (Bu olayın sebebini, 151 numaralı notta Hazreti Ömer'in ağzından dinleyiniz.) Fakat, Hâlid başkumandanlıktan azledilmesinden hiç müteessir olmadı. Daima elini öptüğü Ebû Ubeydenin maiyyetinde arslanlar gibi çarpışarak, gayretini hiç eksiltmemişti. Suriye fethi tamamlanırken büyük kahramanlıklar gösterdi. Bunları duyan adaletin büyük mümessili Hazreti Ömerin, Hâlidi azlettiğine nadim olduğu, Ebûbekrin mezarına giderek:
- "Yâ Ebâbekr! Allah senden razı olsun. Sen, adamları benden iyi takdir edermiş-sin!" dediği rivayet edilmektedir: (Zübdetü-l Kısas, C. 1, S. 124). Ancak, Velîd oğlu Hâlid, yüksek ruhunu ölürken göstermişti. Humusta ölüm yatağına düştüğü zaman:
- "Ey Büyük Allahım!" demişti. "Ben yüzden fazla savaşta bulundum. Vücudum delik deşik oldu. Ok, kılıç ve mızrak yarasından bir karış boş yer kalmadı. Senin yolunda şehîd olmaya lâyık değil miydim ki, harp meydanında ölmedim de, şimdi, yatağımda develer gibi can veriyorum!" sözleriyle, hüngür hüngür ağlıyarak ruhunu teslim etmişti: (21/642).
Tarihte, Türkleşmiş bir Moğol olan meşhur Aksak Timur, batı Asya'da yaptığı kanlı seferlerinde, Suriye'yi istilâ ederken, Velîd oğlu Hâlidin Humustaki türbesine saygı göstermiş, diğer şehirlerde yaptığı korkunç zulmü, burada tatbik etmemiş, Humus ahalisini bu büyük islâm kumandanı Hâlidin toprağına bağışlamıştı
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst