Ben, Kur’an-ı Kerim’e, cinlere, cinlerin insanlarla temas kurabileceklerine, insanları olumlu ya da olumsuz biçimde etkileyebileceklerine inanan bir insanım.
22 yaşındaydım, üniversite 3. sınıftan 4’ e geçtiğim yaz memlekette ailemin yanındaydım. O zamana kadar karabasan olayını hiç yaşamamıştım ama pek çok olay okumuştum ve yaşayan arkadaşlarımdan da çok defa dinlemiştim ve de bunun bir cin musallatı olduğuna kanaat getirmiştim okuduklarımdan ve duyduklarımdan çıkarttığım bir sonuç olarak. Hatta bazı doktorların, bilim adamlarının “Beynin düştüğü bir yanılgı...” gibi ifadelerini gülünç buluyor, onların bu tür gerçekleri “daha bilimsel görünmek adına” inkar ettiklerini düşünüyordum.
Kardeşimle aynı odada altlı üstlü ranzada yatarız. O daha küçük (ve hafif) olduğu için üst katta yatardı. Bitişik odada da annemle babam yatardı. Yaz olduğu için kapılarımız aralık kalırdı, bağırdığımızda birbirimizi duyabilecek kadar. Odamıza ay ışığı vurduğu için geceleri tamamen karanlık olmazdı, eşyaların yerini siyah – beyaz seçebilecek kadar aydınlık olurdu.
Bir gece hepimiz uyuyorduk. Ben de sağ yanım üzerine yatmış uyuyordum ki ansızın gözlerimi açıverdim. Yatakta dönmek istedim ama dönemiyordum. Sanki sonsuz bir güç vücudumun üzerine çökmüştü, parmağımı dahi kımıldatamıyordum. Gözlerim de aynı şekilde karşımdaki çalışma masasına odaklanmıştı hareket ettiremiyordum. Haliyle çok daralmış ve neye uğradığımı anlayamamış olduğum için bağırarak yardım istemeyi denedim. En azından üstte uyuyan kardeşime sesimi duyurabilirim diye düşündüm, ama bağıramıyordum, sesimi çıkaramıyordum. Sadece alacakaranlıktaki odanın karşı duvarına doğru, oradaki çalışma masasına doğru bakabiliyordum, herhangi bir karartı ya da varlık falan da görünmüyordu. Ama ben ısrarla bağırmaya çalışıyordum. İçimden “İşte bir cinle karşı karşıyayım...” diye düşünüyor, bir yandan da cine “Şimdi sana göstereceğim !!!” demeye çalışıyordum (O cesaret nerden geldiyse artık, yoksa bir insan o varlıklarla Allah’ ın yardımı olmadan başa çıkamaz, bunu biliyorum ve bildirmek de isterim.).
En sonunda kendi sesimi hafif bir inilti şeklinde duydum ve üzerimdeki tüm bu baskı sona erdi. İşte tam o anda bana ne olduğunu, başıma gelen şeyin tam olarak ne olduğunu çözüvermiştim. Evet, kendi sesimi duyar gibi olduktan sonra resmen uyanıverdim. Şu an şu yazıyı yazarken olduğum kadar uyanıktım. Uyandığımda, anında şunları fark ettim:
- Meğer ben karabasan bastığında gözlerimi falan açmamışım, rüya görüyormuşum. Rüyamda gözlerimi açmışım. Beynim, odamın planını ve gece nasıl göründüğünü ve de hangi tarafım üzerine yattığımı bildiği için gözlerimi açıp gördüğümü sanmışım. Uyanınca gördüğüm oda görüntüsü çok daha gerçekçiydi. Hani rüya halindeyken –atıyorum- bütün arabaları 8 tekerlekli olarak gördüysek “Evet, tüm arabalar 8 tekerleklidir, bu hep böyle oldu ve böyle olacak...” diye düşünüp, gördüklerimizi gerçek hayattaki kadar gerçek sanırız da uyanınca “Ya ben ne kadar saçma şeyler görmüşüm ama rüya olunca sanki o saçma dediğim şeyler gerçekten de hep öyleymiş...” diyip gülüveririz ya, ben de o şekilde uyanır uyanmaz farkettim ki rüyada gördüğüm çalışma masası, ranza, duvar vs. gerçekçi gibi görünse de şu an uyanık olarak gördüklerime pek benzemiyormuş. Hani bir şeyin çocukça çizilmiş bir resmiyle gerçek bir fotoğrafı arasında fark olur ya, işte uykudayken o çocukça resme “Evet, bu gerçek.” demişim, uyanıp da fotoğrafı görünce de “Deminki o çocukça resim rüyaymış.” dedim. O an anladım ki karabasan olayı anında rüya görüyormuşum.
- Sesimi aileme neden duyuramadığımı da anlayıverdim. Düşünsenize, yakınlarınızla aynı odada yatıyorsunuz, rüyanızda maça gittiniz tezahurat yapıyorsunuz ya da başka nedenlerden dolayı son ses bağırıyorsunuz... Böyle rüyalardan dolayı yakınlarınızı uyandırdığınız nadirdir. Çünkü beyin, vücudu o anda kilitler. Siz bağırdığınızı sanırsınız, hissedersiniz hatta o anı yaşarsınız ama tüm bunlar beyinde olur. Gerçekte sesiniz çıkmaz. Şayet çıksaydı, aynı odada yatan insanların (özellikle de eşlerin) birbirlerindn en çok şikayetçi oldukları konu “horlama” olmazdı...
- Neden hiç hareket edemediğimi de çözdüm: Düşünsenize, rüyanızda köpeklerden son sürat kaçıyorsunuz, depar atıyorsunuz. Eğer beyin vücudu bloke etmeseydi (kilitlemeseydi) ayaklarınızı aynı şekilde yatakta da hareket ettirirdiniz ve belki de duvara vurup 3 hafta sakat gezerdiniz. Meğer ben rüyamda uyandığımı görmüşüm, hareket etmeye çalışmışım ama gerçek anlamda harket edememişim doğal olarak. Rüyamda uyandığımı gördüğüm içinse uykuyla uyanıklık arasında kalmışım ve gerçek anlamda hareket edip – edemediğimi hissedebilecek kadar da uyanıkmışım, bu sayede de fiziksel olarak hareket edemediğimi farketmişim. Yani, yarı uykuda olduğum için beynim vücudumu kilitlemiş durumda; diğer yandan yarı uyanık halde olduğum içinse hareket etmeye çalışıyorum ve gerçekte hareket edemediğimi de algılayabiliyorum. Aynı şey gözlerim için de geçerli.
Meğer yanılmışım, bilim adamları haklıymış bu konuda. Beyin gerçekten de vücudu bloke ediyormuş uykuda, kendisine ve çevresine zarar veremesin diye. Ya etmeseydi (Mesela anladığım kadarıyla uyurgezerlerin sorunu, beynin vücudu bloke edememesi.)? Çoğumuz koşarak merdivenden düşüp bir yerimizi kırsaydık? Aynanın içinden geçmeye kalkıp yüzümüzü gözümüzü parçalasaydık? Rüya bu, ne göreceğimiz belli olmuyor ama uyanınca da genelde “Ne kadar saçma ve tutarsızlıklarla dolu bir senaryo, gerçek hayata kıyasla ne kadar basit çizimler ve sesler...” diyiveriyorum ben... Ama yazının başında bahsettiğim konulara olan inancım da aynı şekilde devam ediyor, hepsi de doğru şeyler... Sadece benim o yaz yaşadığım karabasan olayının cinle periyle uzaktan yakından ilgisi yok, direkt rüyanızda uyandığınızı görmenizle alakalı bir durum. Eee, rüyamızda her şeyi görüyoruz da, uyandığımızı neden göremeyelim?
Emre G.
22 yaşındaydım, üniversite 3. sınıftan 4’ e geçtiğim yaz memlekette ailemin yanındaydım. O zamana kadar karabasan olayını hiç yaşamamıştım ama pek çok olay okumuştum ve yaşayan arkadaşlarımdan da çok defa dinlemiştim ve de bunun bir cin musallatı olduğuna kanaat getirmiştim okuduklarımdan ve duyduklarımdan çıkarttığım bir sonuç olarak. Hatta bazı doktorların, bilim adamlarının “Beynin düştüğü bir yanılgı...” gibi ifadelerini gülünç buluyor, onların bu tür gerçekleri “daha bilimsel görünmek adına” inkar ettiklerini düşünüyordum.
Kardeşimle aynı odada altlı üstlü ranzada yatarız. O daha küçük (ve hafif) olduğu için üst katta yatardı. Bitişik odada da annemle babam yatardı. Yaz olduğu için kapılarımız aralık kalırdı, bağırdığımızda birbirimizi duyabilecek kadar. Odamıza ay ışığı vurduğu için geceleri tamamen karanlık olmazdı, eşyaların yerini siyah – beyaz seçebilecek kadar aydınlık olurdu.
Bir gece hepimiz uyuyorduk. Ben de sağ yanım üzerine yatmış uyuyordum ki ansızın gözlerimi açıverdim. Yatakta dönmek istedim ama dönemiyordum. Sanki sonsuz bir güç vücudumun üzerine çökmüştü, parmağımı dahi kımıldatamıyordum. Gözlerim de aynı şekilde karşımdaki çalışma masasına odaklanmıştı hareket ettiremiyordum. Haliyle çok daralmış ve neye uğradığımı anlayamamış olduğum için bağırarak yardım istemeyi denedim. En azından üstte uyuyan kardeşime sesimi duyurabilirim diye düşündüm, ama bağıramıyordum, sesimi çıkaramıyordum. Sadece alacakaranlıktaki odanın karşı duvarına doğru, oradaki çalışma masasına doğru bakabiliyordum, herhangi bir karartı ya da varlık falan da görünmüyordu. Ama ben ısrarla bağırmaya çalışıyordum. İçimden “İşte bir cinle karşı karşıyayım...” diye düşünüyor, bir yandan da cine “Şimdi sana göstereceğim !!!” demeye çalışıyordum (O cesaret nerden geldiyse artık, yoksa bir insan o varlıklarla Allah’ ın yardımı olmadan başa çıkamaz, bunu biliyorum ve bildirmek de isterim.).
En sonunda kendi sesimi hafif bir inilti şeklinde duydum ve üzerimdeki tüm bu baskı sona erdi. İşte tam o anda bana ne olduğunu, başıma gelen şeyin tam olarak ne olduğunu çözüvermiştim. Evet, kendi sesimi duyar gibi olduktan sonra resmen uyanıverdim. Şu an şu yazıyı yazarken olduğum kadar uyanıktım. Uyandığımda, anında şunları fark ettim:
- Meğer ben karabasan bastığında gözlerimi falan açmamışım, rüya görüyormuşum. Rüyamda gözlerimi açmışım. Beynim, odamın planını ve gece nasıl göründüğünü ve de hangi tarafım üzerine yattığımı bildiği için gözlerimi açıp gördüğümü sanmışım. Uyanınca gördüğüm oda görüntüsü çok daha gerçekçiydi. Hani rüya halindeyken –atıyorum- bütün arabaları 8 tekerlekli olarak gördüysek “Evet, tüm arabalar 8 tekerleklidir, bu hep böyle oldu ve böyle olacak...” diye düşünüp, gördüklerimizi gerçek hayattaki kadar gerçek sanırız da uyanınca “Ya ben ne kadar saçma şeyler görmüşüm ama rüya olunca sanki o saçma dediğim şeyler gerçekten de hep öyleymiş...” diyip gülüveririz ya, ben de o şekilde uyanır uyanmaz farkettim ki rüyada gördüğüm çalışma masası, ranza, duvar vs. gerçekçi gibi görünse de şu an uyanık olarak gördüklerime pek benzemiyormuş. Hani bir şeyin çocukça çizilmiş bir resmiyle gerçek bir fotoğrafı arasında fark olur ya, işte uykudayken o çocukça resme “Evet, bu gerçek.” demişim, uyanıp da fotoğrafı görünce de “Deminki o çocukça resim rüyaymış.” dedim. O an anladım ki karabasan olayı anında rüya görüyormuşum.
- Sesimi aileme neden duyuramadığımı da anlayıverdim. Düşünsenize, yakınlarınızla aynı odada yatıyorsunuz, rüyanızda maça gittiniz tezahurat yapıyorsunuz ya da başka nedenlerden dolayı son ses bağırıyorsunuz... Böyle rüyalardan dolayı yakınlarınızı uyandırdığınız nadirdir. Çünkü beyin, vücudu o anda kilitler. Siz bağırdığınızı sanırsınız, hissedersiniz hatta o anı yaşarsınız ama tüm bunlar beyinde olur. Gerçekte sesiniz çıkmaz. Şayet çıksaydı, aynı odada yatan insanların (özellikle de eşlerin) birbirlerindn en çok şikayetçi oldukları konu “horlama” olmazdı...
- Neden hiç hareket edemediğimi de çözdüm: Düşünsenize, rüyanızda köpeklerden son sürat kaçıyorsunuz, depar atıyorsunuz. Eğer beyin vücudu bloke etmeseydi (kilitlemeseydi) ayaklarınızı aynı şekilde yatakta da hareket ettirirdiniz ve belki de duvara vurup 3 hafta sakat gezerdiniz. Meğer ben rüyamda uyandığımı görmüşüm, hareket etmeye çalışmışım ama gerçek anlamda harket edememişim doğal olarak. Rüyamda uyandığımı gördüğüm içinse uykuyla uyanıklık arasında kalmışım ve gerçek anlamda hareket edip – edemediğimi hissedebilecek kadar da uyanıkmışım, bu sayede de fiziksel olarak hareket edemediğimi farketmişim. Yani, yarı uykuda olduğum için beynim vücudumu kilitlemiş durumda; diğer yandan yarı uyanık halde olduğum içinse hareket etmeye çalışıyorum ve gerçekte hareket edemediğimi de algılayabiliyorum. Aynı şey gözlerim için de geçerli.
Meğer yanılmışım, bilim adamları haklıymış bu konuda. Beyin gerçekten de vücudu bloke ediyormuş uykuda, kendisine ve çevresine zarar veremesin diye. Ya etmeseydi (Mesela anladığım kadarıyla uyurgezerlerin sorunu, beynin vücudu bloke edememesi.)? Çoğumuz koşarak merdivenden düşüp bir yerimizi kırsaydık? Aynanın içinden geçmeye kalkıp yüzümüzü gözümüzü parçalasaydık? Rüya bu, ne göreceğimiz belli olmuyor ama uyanınca da genelde “Ne kadar saçma ve tutarsızlıklarla dolu bir senaryo, gerçek hayata kıyasla ne kadar basit çizimler ve sesler...” diyiveriyorum ben... Ama yazının başında bahsettiğim konulara olan inancım da aynı şekilde devam ediyor, hepsi de doğru şeyler... Sadece benim o yaz yaşadığım karabasan olayının cinle periyle uzaktan yakından ilgisi yok, direkt rüyanızda uyandığınızı görmenizle alakalı bir durum. Eee, rüyamızda her şeyi görüyoruz da, uyandığımızı neden göremeyelim?
Emre G.