~¨PuMa¨~
Bayan Üye
Zira, her birimiz, dinin şu veya bu derece uzağında olanları,
yaşamadığımız bir İslâma çağırıyoruz; yaşadığımız hal ise,
pek de davete değer bir nitelik arzetmiyor.
Ebu Bekirin (r.a.) sıdkını anlatarak insanlara İslâmı anlatıyor;
ama o sıdkı kendi hayatımıza taşımaktan uzak duruyoruz.
Ömerin (r.a.) adaletini tebliğ konusu yapıyor; ama
o adaleti kendi işlerimizde uygulamaktan kaçınıyoruz.
Kudüs yolunda deveye kölesiyle nöbetleşe binen Ömeri anlatıyor;
ama geçelim nöbetleşmeyi, işçimizi aramıza ve arabamıza almaktan haya ediyoruz.
Kırk yamalı halife Ömer dilimizden geçiyor; ama hayatımızdan ve
bilhassa elbise dolabımızdan geçemiyor.
Osmanın (r.a.) kulluğa pek de güzel yakışan hilmi de,
Alinin (r.a.) yüzü ilahî marifete dönük ilmi de ağzımızda dolanıyor,
ama dünyevî şeylere tahsis edilmiş kalb hanelerimizde onlara verecek bir yer
kalmamış bulunuyor.
Muhacirînin Allahın arzındaki en sevgili yerden hicretini,
bu hicretin ne derece zor bir tercih olduğunu biliyor; ama,
televizyonlu odadan televizyonsuz odaya, üç çeşit yemekten tek çeşite
hicreti dahi beceremiyoruz.
Ensârın neyi varsa yarısını Muhacirîne vermesindeki îsar ve fedakârlık derecesini
takdir ediyor; ama yirmidört saatin iki saatini olsun imanî bir bahsin talimine tahsis edemiyor, keza Ensârın yaptığının yarısının yarısının yarısını dahi feda etmeye razı olamıyoruz.
Ne Abdurrahman b. Avf misali zenginleriz, ne de Ebu Zer-i Gıfarî misali fakirler...
Onlar, Erkamın evinde toplandığı günlerde, kırk kişiydiler.
Kelimenin tam anlamıyla yandılar. Rablerinin rızası yolunda nefsin taleplerinden,
toplumun ve çağın baskısından, iktidar sahiplerinin korkusundan yılarak nem almadılar.
Hak Olanın hak yolunda hakkıyla yandılar; yanlarında olanı da muhabbetullah
kıvılcımıyla tutuşturdular. Erkamın evindeki kırk kişi, on sene içinde, hakkın en azılı düşmanlarından bir kısmının dahi hakka teslim olduğunu gördü. Yandılar; yakabildiler.
Bizler ise, üstlerinde "Vasati 40 çöp" yazan kibrit kutularını biriktirerek,
sonra da "Şu kadar kibritimiz oldu" diye övünerek Rabbimizden fütuhat bekliyoruz.
Bilmiyoruz ki, yanmayı göze almayan bir milyar kibrit çöpü, yanmaya razı olan tek bir kibrit çöpünün ulaştığı fütuhata ulaşamayacaktır. Yanmayan, yakamayacaktır.
yaşamadığımız bir İslâma çağırıyoruz; yaşadığımız hal ise,
pek de davete değer bir nitelik arzetmiyor.
Ebu Bekirin (r.a.) sıdkını anlatarak insanlara İslâmı anlatıyor;
ama o sıdkı kendi hayatımıza taşımaktan uzak duruyoruz.
Ömerin (r.a.) adaletini tebliğ konusu yapıyor; ama
o adaleti kendi işlerimizde uygulamaktan kaçınıyoruz.
Kudüs yolunda deveye kölesiyle nöbetleşe binen Ömeri anlatıyor;
ama geçelim nöbetleşmeyi, işçimizi aramıza ve arabamıza almaktan haya ediyoruz.
Kırk yamalı halife Ömer dilimizden geçiyor; ama hayatımızdan ve
bilhassa elbise dolabımızdan geçemiyor.
Osmanın (r.a.) kulluğa pek de güzel yakışan hilmi de,
Alinin (r.a.) yüzü ilahî marifete dönük ilmi de ağzımızda dolanıyor,
ama dünyevî şeylere tahsis edilmiş kalb hanelerimizde onlara verecek bir yer
kalmamış bulunuyor.
Muhacirînin Allahın arzındaki en sevgili yerden hicretini,
bu hicretin ne derece zor bir tercih olduğunu biliyor; ama,
televizyonlu odadan televizyonsuz odaya, üç çeşit yemekten tek çeşite
hicreti dahi beceremiyoruz.
Ensârın neyi varsa yarısını Muhacirîne vermesindeki îsar ve fedakârlık derecesini
takdir ediyor; ama yirmidört saatin iki saatini olsun imanî bir bahsin talimine tahsis edemiyor, keza Ensârın yaptığının yarısının yarısının yarısını dahi feda etmeye razı olamıyoruz.
Ne Abdurrahman b. Avf misali zenginleriz, ne de Ebu Zer-i Gıfarî misali fakirler...
Onlar, Erkamın evinde toplandığı günlerde, kırk kişiydiler.
Kelimenin tam anlamıyla yandılar. Rablerinin rızası yolunda nefsin taleplerinden,
toplumun ve çağın baskısından, iktidar sahiplerinin korkusundan yılarak nem almadılar.
Hak Olanın hak yolunda hakkıyla yandılar; yanlarında olanı da muhabbetullah
kıvılcımıyla tutuşturdular. Erkamın evindeki kırk kişi, on sene içinde, hakkın en azılı düşmanlarından bir kısmının dahi hakka teslim olduğunu gördü. Yandılar; yakabildiler.
Bizler ise, üstlerinde "Vasati 40 çöp" yazan kibrit kutularını biriktirerek,
sonra da "Şu kadar kibritimiz oldu" diye övünerek Rabbimizden fütuhat bekliyoruz.
Bilmiyoruz ki, yanmayı göze almayan bir milyar kibrit çöpü, yanmaya razı olan tek bir kibrit çöpünün ulaştığı fütuhata ulaşamayacaktır. Yanmayan, yakamayacaktır.