Yanlış Sevgilin Seni çok özledi...!!!

ades

Kayıtlı Üye
Ayağı kırık bir atı sever sevdin sen beni...Benzersiz ve ölüme çok yakın bir atı sever gibi...Çevremdekilerde benim gibiydi...

Bir ayagı kırık atlar gibiydik,benzersiz ve ölüme çok yakındık... Belki de ancak böyle yaşıyorduk. Böyle hissedebiliyorduk dünyanın can çekişini... Aslında bir sorun yoktu. Biz kendi zamanımıza sadıktık. Bir söz üzüyordu bizi mesela. Dengemiz bozuluyordu. Bir bakış incitiyordu. Bir adamgeliyordu , arkadaşımızın iskelet yapısını inceliyordu, sonrada beğenmiyor, çekip gidiyordu. Bir arkadaşımızın ayakk abılarından tekini tren raylarında buluyorduk. Dengemiz bozuluyor, günlerce hiçbir iş yapmıyorduk...Gidip bir tren istasyonuna dunyayı seyrediyorduk...O bir ayagı kırık atı...Bir işe yaramak için susuyor ve sessizce gökyüzünü seyrediyorduk... Susmak biz yoksullar için geri çekilmek ve kanayan çığlığımızın yaralarını sarmaktı... Susmak, biz yoksullar için öfekemizi kabullenmek ve öfkemiz niyetine o bir ayağı kırık atın saçlarını usul usul okşamaktı... Hem biz senin yanlış arkadaşındık. Yanlış hayatındık biz senin... Bu yüzden çok mutlu oldugunu söyleyemez miydin? Söylesene, biz senin kaderin değilmiydik? Herşeyin farkında olup, herseyi bilip yine de bile bile kaybetmek isteyişimiz büyülemez miydi seni?Can çekişen bu dunyaya en guzel biz yakışıyorduk hani?Kazanmaya oynasaydık,nasıl bakardık o bir ayagı kırık atın gözlerine, nasıl dokunurduk aşkın ve ölümsüzlüğün şiirine, nasıl içimize alırdık hayatın o sahipsiz acılarını... Gerçek olmak istiyorduk biz sadece... Birbirimize gerçekten dokunmak istiyorduk... İşte bu yüzden hayat bizi dışlıyordu.. .Bizi yanlış kılıyordu... Sen beni ayağı kırık bir atı sever gibi sevdin.. .Benzersiz ve ölüme çok yakın... Sonra ne oldu,bilmiyorum. Geceleri bizim ne olacağımızı düşündün. Böyle gitmezdi.Zaman aleyhimize işliyordu. Yaşımız geçiyordu. Herkes bişeyler yapıp bir yerlere geliyordu. Susmak, çığlıklarımızın yaralarını sarmak tren istasyonlarında gökyüzünü seyretmek, ayağı kırık bir atın saçını okşamak, hayatın sahipsiz acılarını konuk etmek ne zamana kadar sürecekti?... Hatırlıyorum, hiç uyuyamadığın bir gece elinde sigara evin içinde habire dolaşıyor, oldukça mutsuz görünüyordun... Neden? Diyordun, neden beni hep hasta insanlar çeker? sende ne buldum? neden seninleyim? Neden seni bırakamıyorum?... Ne var sende? Görmuyor musun hep birlikte batıyoruz... Oysa biz batmıyorduk. Ben batmıyordum. Çığlığımın yaralarını sarıyordum bazen. Geri çekiliyordum, ama gözüm dunyadaydı, o bir ayağı kırık attaydı. Öfkemi teselli ediyordum. Tetikte ve sabırlıydım.. Yanlıştım bu hayata göre, bu da tesellisiz bir gurur veriyordu... Batan sendin oysa. Evet,batıyordun... Çünkü; yaşım geçiyor, diyordun, birşeyler yapmalıyım, diyordun. Doğru insanları, doğru ilişkileri bulmalı, vakit varken, vakit varken diyordun. Hiç unutmuyorum,uyuyamadığın bir gece, ben ne olacağım?dedin. Evet,batıyordun, çünkü verdiğinden daha çok alan bu hayata evet, demiştin! Korkmuştun.. Evet,korkmuştun ve gözlerini bir ayağı kırık attan kaçırmıştın bir kere... Ölmemi beklemeden, terk ettin sonra beni... Doğru insanı bulmak için, senin için bu dunya olan beni terkettin. Yanlış hayatımı, yanlış arkadaşlarımı terkettin...Ya da terkettiğini sandın...

Doğru insanların yanına gittin sonra... Gece kaybetmeyi oynayan, ama gündüz kaybettiklerini fazlasıyla geri alanların yanına... Kendini onlardan üstün hissetmek için, onları yeterince tanımak istemedin... Beynindeki yırtıcı hayvanları bile görmezden geldin... İyiniyetli, kibar, uzlaşmacı, yenilikçi insanlardı onlar sana göre. Daha önleri açıktı. Gidebildikleri yere kadar gidebilirlerdi. Giderken, yanlarındakileri de götürürlerdi... Bir akşam, birkaç arkadaşınla sen ailesi çok zengin birinin evine davetliydiniz. Yılbaşını kutlayacaktınız. Önünüz açıktı. Üstelik ordaki herkes gibi iyi niyetli, ilerici ve yenilikçiydiniz. Bu ve bütün yılbaşılar sizin hakkınızdı. Eve buyur edildiniz... Ev denizkıyısındaydı.Denizin suları ayaklarınızın altındaydı... Evdeki doğru insanlar kimseye aldırış etmeden dans ediyorlardı. Masanın üstü tıka basa yemek içki doluydu. Evde herşey vardı ve evin sahipleri sanki bunun farkında değilmiş gibi yaşıyorlardı... İşte bu iyiniyet ve uzlaşmaydı... Dünya aslında iyi bir yere gidiyor olabilirdi... O an, beni, bir ayağı kırık atı ve yanlış arkadaşlar ımı aklından geçirdin, için burkuldu,ama yine de, iyki buradayım, diye düşündün... Ve unutup herşeyi içeye başladın. Modern ve iyiye giden dünyaya içmeye başladın. Kibar ve yenilikçi insanların kuracagı demokrasiye içtin... Sonra çişin geldi, banyoya gittin. Kristal aynalarında yüzüne baktın heyecanla. Duvardaki seramikleri okşadın usulca. Evimizin salonundan bile büyüktü banyo. Böyle de yaşamak varmış diyerek, yüzüne sular çarptın. Zengin ama iyi niyetli insanlar bunlar, onlarla birlikte yaşamayı öğrenirsek, uzlaşmayı öğrenirsek, iyi şeylere layık oldugumuzu anlarsak, diye söylenerek çıktın banyodan...

O geniş, o antika eşyalarla dolu odaları gezdin sonra. Evin mobilyalarını sevip okşadın. Pencerelerde oymaların inceliğini. Kütüphanedeki kitapların hassasiyetini. Mutfaktaki şımarık bereketi sevip okşadın.

Sonra pencerenin kenarına kadar sokulmuş denizi seyrettin. Öfkesi çokönceden dinmiş dalgaların başını okşadın... Tıpkı bir zamanlar ayagı kırıkbir atın başını oksar gibi... Galiba sen sarhoş oldun. İyiniyetli, yenilikçi insanların evinde sarhoşoldun!.. Habire konuşmaya başladın. Arada bizden de bahsediyordun. Yanlış arkadaşlarından yanlış sevgilinden... Bir ayagı kırık attan... Tren istasyonlarında ayakkabılarının teki bulunan arkadaşlarımızdan... Bizim ne kadar hüzünlü ve ölüme yazgılı oluşumuzdan... Galiba sen henuz kendini bereketli ve güleryüzlü bir hayata bırakmışken sarhoş oldun... Pek sorun etmedin bunu. Nasılsa iyiniyetli, uzlaşmacı ve yenilikçi insanların evindeydin. Senin deyiminle doğru insanların evinde... Sarhoşken sevimlisindir aslında... Ama doğru insanların evindeydin sonuçta... Sonra nasıl oldu bilmiyorum,o iyiniyetli, yenilikçi, o doğru insanardan biriydi sanıyorum evin sahiplerindendi. Seninle birlikte gelenlerin birine; Akadaşınız çok içti , onu alıp götürün burdan, hem biz de yatmakistiyoruz ,dedi... ''Arkadaşınız çok içti...''''Onu alıp götürün burdan...''

Ne kadar sarhoş olsan da duydun bu sözleri... Kendi kokunu ve yanlış arkadaslarını hatırladın o an.. Burnundaki kan kokusu, geçmişini böylesine kolayca yalanlaman, sevgilinin o kırık ayağı aynı anda sızlattı içini... ''Arkadaşınızı alıp götürün buradan...' 'Evin sahiplerinin yüzüne tek tek baktın.. İlk baştaki kibarlıktan eseryoktu... Sonra kendine döndün yeniden.. .Kafandaki o yırtıcı şeye!.. Bir gözün ağlıyordu, öbürünü görmedim... Sustun,hiçbirşey diyemedin... Sadece kokunu hissettin. Terinin o an sana farklı gelen kokusunu.. Kokundan utanmanın zamanı değildi,ama bizden umudunu kestiğin için utandın ondan da...İnsan kokusundan utanırsa yapayalnız demektir oysa... Birkez daha anladın, burjuvalar benzemezdi biz yoksullara... Burjuvalar yoksulları yataklarına yatırmazlardı... Biz yoksulların kokusu sinerdi yataklarına... Bizim yoksul kokumuzdan tiksinirdi onlar...

Sevmeye bile kıyamadığım sevgilim, senin o eşsiz kokundan bile tiksinir onlar... Ne yazık ki aynı sözcüklerle konuşuyoruz onlara... Demokrasi, barış, özgürlük, aşk... Demokrasi gelse bile, getirilse bile, onlar yine bizim kokumuzdan tiksinecekler.. .Aslında sende biliyorsun, demokrasi gelse bile biz yine yoksul kokacagız sevgili... Demokrasi gelse bile yine bizi gizliden gizliye aşağılayacaklar... Sınırları yine onlar çizecek. Neye sevinip, neye üzülmemiz gerektiğini yine onlar belirleyecek...D emokrasi gelse bile neyi ne kadar hakedip haketmediğimizi yine onlarsoyleyecek bize... Haddimizi aşıp aşmadığımızı. Gerektiğinde uyaracaklarbizi... Evlerine gittiğimizde ve saati geldiğinde, hadi artık gidin evinize , diyecekler...

Vehbi koç'un kızını hatırlıyorum. babasının cesedi kaçırılmıştı. Polis bulmak için günlerce seferber oldu, Sonra mezarı yanında cesedi bulundu. Kızı bulunan cesedi inceledi ve sonra onun babasının cesediolduğunu basına açıkladı. Ölçüler ve dokular uyuyordu! Bunları açıklarken gayet soğukkanlıydı... Sen cesedi bulunan babanın kafatasını metreyle ölçebilirmisin sevgili? Mikroskopla incelenmiş dokuları başkalarınınkiyle karşılaştırabilir misin? Yapamazsın sevgili, kıyamazsın babana ve kendine. Çünkü biz gerçek olmak ve birbirimize gercekten dokunmak istiyoruz, bu yüzden dünyaya ayağı kırık bir atın gözünden bakıyoruz... Onlarsa dunyaya kendilerine sürekli kâr getirmesi gereken bir şirket gibi bakıyolar... Bu yüzden kokularımız çok ayrı... Bu yüzden biz onların kokularını duymuyoruz. Onlarsa bizim kokumuzdan tiksiniyor... Dün sen gittikten sonra ilk kez evimize gittim.Günlerdir eski bir otelde kalıyordum... Mutfağa girdim senin yıkadığın çay bardaklarına baktım. Bir örtünün üzerindeydi. Ben hiç böyle güzel yıkayamadım çay bardaklarını. Böylesine güzel koyamadım temiz bir örtünün üzerine... Sadece bunun için ağlayabilirdim... Çünkü senin evimize gelip gelmediğini bana iyi anlatan çay bardaklarını yıkayışındaki bu başlıktı hep...

Gözyaşlarım hırsa getirdi beni. Dolabı açtım. Bir gömleği seçtim. Önce hasretle kokladım, ardından düğmelerini kopardım tek tek... Sonra aldım elime iğne ipliği, koparttığım düğmelerini yeniden diktim... İğneyi gömleğine her geçirişimde yanlış insan,her çıkarışımda doğru insan,deyip ağlıyordum... Kimbilir belki birazdan,belki daha sonra kapımı çalardın.Evimize dönerdin... Bir ayağı kırık atına... Senin gömleğinin düğmelerini dikerken... Burjuvaların iğrendiği kokunu koklayıp ağlarken... Birazdan kapımı çalmanı umut ettim... Hem gidecek neresi vardı ki?Y anlış sevgilinden,yanlış hayatlardan, yanlış arkadaşlıklardan gidecek neresi var ki? En sonunda birbirimizi bulmayacak mıydık? Hem öyle güzel kokuyordun ki,öyle amansız... Bir ayagı kırık at gibi kokuyordun... Benzersiz ve ölüme çok yakın bu dünya gibi kokuyordun... Giderken yıkadıgın çay bardaklarını öpüyordum şimdi... Onları nasıl öyle ters,öyle güzel koydun,nasıl; hem ben şimdi senin o sessiz temizliğini öpüyordum...

Sen yokken seni çok düşledim... Kafandaki o yırtıcı şey! Yaşadığın bu düş kırıklığı yeter sana, o an gördüm seni. Bunu sana hiç sormayacağım, ama yeter ki gel. Çal artık kapımızı... Yanlış arkadaşların seni çok özledi... Çal artık kapımızı... Yanlış sevgilin seni çok özledi...Y anlış sevgilin, burjuvaların tiksindiği kokunu çok özledi...
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst