'hayaL
Bayan Üye
Dünyayı Terketmek (Ebu Derda r.a)
Ebu Derda der ki, «Peygamber (S.A.S.)'imiz bir gün bize, benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardiniz. Dünya gözünüzde önemini, kaybeder, ahireti tercih ederdiniz» buyurdu, sonra Ebu Derda kendisinden sunlari söylemistir: Simdi de eger siz benim bildiklerimi bilseydiniz, basinizi alip tepelere çikar, halinize hüngür hüngür aglayarak Allah (C.C)'a yakarirdiniz. Yaniniza yalniz zaruri ihtiyaçlari alir kimseye emanet etmeksizin ve bir daha dönmemek üzere mallarinizi terkedip giderdiniz.
Fakat uzak vadeli emeller kalbinizden ahiret fikrini sildi, bütün emeklerinizin hedefi dünya oldu, bu yüzden hiç bir sey bilmeyenler gibi oldunuz. Bazilariniz basina geleceklerden korktugu için iç güdülerine körü körüne uyan hayvanlardan daha kötü oldu.
Niye birbirinizi sevmiyorsunuz? Niye biribirinize doğru yolu tavsiye etmiyorsunuz, oysa ki, sizler Allah (C.C)'in dininde ortak olan kardeşlersiniz.
Arzularinizin birbirlerinden ayrilmasinin sebebi, içinizin bozukluğudur, oysa iyilikte birleşseniz biribirinizi severdiniz.
Size ne oluyor ki, dünya işleri ile ilgili birbirinize nasihat verdiginiz halde ahiret konusunda birbirinize nasihat etmiyorsunuz?! Hatta hiç biriniz sevdiği ve destekledigi kimseye bile ahiret konusunda nasihat vermiyor.
Bu durum, kalblerinizde iman zayiflığını gösterir. Ahiretin kar ve zararına dünyaninki kadar yürekten inansaniz, ahiretin peşinden koşmayi, dünyaya tercih ederdiniz. Çünki orasi sizi daha çok ilgilendirir. Eger «yakin menfaati sevmek kaçinilmaz bir insani temayüldür» derseniz, biz sizin dünyanin birçok yakin vadeli menfaatlerinden, uzak vadeli hedefler ugruna fedakarlik ettiginizi görüyoruz. Hatta belki de hiç bir zaman ulaşamayacaginiz hedefler ugruna kendinizi türlü türlü sıkıntılara düşürüyor, degişik çarelere baş vuruyorsunuz. Ne fena kimselersiniz ki, içinizdeki imanin tesir derecesinin bilinmesini saglayacak derecede imaniniza tatbiki hayatta gerçekleştirmiş bile değilsiniz.
Eger Muhammed'in (S.A.S.) getirdikleri hakkinda bir şüpheniz varsa bize geliniz, size her seyi acıklayalim, kalblerinizdeki kuşkuyu giderecek aydinligi size gösterelim. Allah (C.C)'a yemin ederim ki, siz akildan yana eksik kimseler degilsiniz ki sizi mazur görelim.
Çünki dünyanizla ilgili konularda eğriyi doğrudan ayirabiliyor ve işleriniz karsisinda isabetli tavir takinabiliyorsunuz.
Size ne oluyor ki, dünyanin elde ettiginiz ufak bir kazancina seviniyor ve elden kaçirdiginiz küçük karlarina üzülüyorsunuz, bu durum yüz ifadelerinizden belli oldugu gibi sözlü olarak da açiga çikiyor, hoşunuza gitmeyen gelişmeleri «musibet» diye adlandirarak üzüntü sebebi yapiyorsunuz.
Öteyandan çoğunuz dininde agir kayiplara ugradigi halde hic birinizin kılı kipirdamiyor, bu alandaki kayiplarin üzüntüsü hiç kimsenin yüzünde belirmiyor.
Yemin ederim ki, Allah (C.C)'in sizin ile ilgisini kestigi kanaatindeyim. Neden derseniz?; cünki hepiniz tanidiklarini güleryüz ile karsilar, hic biriniz dostunu, hos görmeyecegi sekilde karsilamak istemez. «Ayni muameleyi de ben ondan görürüm» korkusu ile «insanlar arasindaki münasebetlerde bu inceligin farkindasiniz da Allah (C.C) ile olan münasebetlerinizde ayni hassasiyeti göstermemenin akibetini bilmekten aciz misiniz?
İşi gücü sahtekarliga döktünüz, meralarinizda uzak vadeli ihtiraslardan hic biri yesillik bitmiyor! ölümü inkar etmek üzere saf tutmussunuz. Allah (C.C)'in beni sizden kurtarip görmek istedigime (Peygamber (S.A.V)'imize) kavusturmasini ne kadar istiyorum!
Eğer O (Rasulüllah s.a.v) sağ olsaydı, bu gidişatınıza katiyyen göz yummazdı.
Eger sizlerde hayra dönme temayülü varsa, ben size her seyi duyurdum. Allah (C.C) kattındakini (ahiret sevabini) isterseniz, ona kolaylikla kavusursunuz. Gerek kendi hesabima ve gerek sizin için Allah (C.C)'in yardimini diliyorum.
Ebu Derda der ki, «Peygamber (S.A.S.)'imiz bir gün bize, benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardiniz. Dünya gözünüzde önemini, kaybeder, ahireti tercih ederdiniz» buyurdu, sonra Ebu Derda kendisinden sunlari söylemistir: Simdi de eger siz benim bildiklerimi bilseydiniz, basinizi alip tepelere çikar, halinize hüngür hüngür aglayarak Allah (C.C)'a yakarirdiniz. Yaniniza yalniz zaruri ihtiyaçlari alir kimseye emanet etmeksizin ve bir daha dönmemek üzere mallarinizi terkedip giderdiniz.
Fakat uzak vadeli emeller kalbinizden ahiret fikrini sildi, bütün emeklerinizin hedefi dünya oldu, bu yüzden hiç bir sey bilmeyenler gibi oldunuz. Bazilariniz basina geleceklerden korktugu için iç güdülerine körü körüne uyan hayvanlardan daha kötü oldu.
Niye birbirinizi sevmiyorsunuz? Niye biribirinize doğru yolu tavsiye etmiyorsunuz, oysa ki, sizler Allah (C.C)'in dininde ortak olan kardeşlersiniz.
Arzularinizin birbirlerinden ayrilmasinin sebebi, içinizin bozukluğudur, oysa iyilikte birleşseniz biribirinizi severdiniz.
Size ne oluyor ki, dünya işleri ile ilgili birbirinize nasihat verdiginiz halde ahiret konusunda birbirinize nasihat etmiyorsunuz?! Hatta hiç biriniz sevdiği ve destekledigi kimseye bile ahiret konusunda nasihat vermiyor.
Bu durum, kalblerinizde iman zayiflığını gösterir. Ahiretin kar ve zararına dünyaninki kadar yürekten inansaniz, ahiretin peşinden koşmayi, dünyaya tercih ederdiniz. Çünki orasi sizi daha çok ilgilendirir. Eger «yakin menfaati sevmek kaçinilmaz bir insani temayüldür» derseniz, biz sizin dünyanin birçok yakin vadeli menfaatlerinden, uzak vadeli hedefler ugruna fedakarlik ettiginizi görüyoruz. Hatta belki de hiç bir zaman ulaşamayacaginiz hedefler ugruna kendinizi türlü türlü sıkıntılara düşürüyor, degişik çarelere baş vuruyorsunuz. Ne fena kimselersiniz ki, içinizdeki imanin tesir derecesinin bilinmesini saglayacak derecede imaniniza tatbiki hayatta gerçekleştirmiş bile değilsiniz.
Eger Muhammed'in (S.A.S.) getirdikleri hakkinda bir şüpheniz varsa bize geliniz, size her seyi acıklayalim, kalblerinizdeki kuşkuyu giderecek aydinligi size gösterelim. Allah (C.C)'a yemin ederim ki, siz akildan yana eksik kimseler degilsiniz ki sizi mazur görelim.
Çünki dünyanizla ilgili konularda eğriyi doğrudan ayirabiliyor ve işleriniz karsisinda isabetli tavir takinabiliyorsunuz.
Size ne oluyor ki, dünyanin elde ettiginiz ufak bir kazancina seviniyor ve elden kaçirdiginiz küçük karlarina üzülüyorsunuz, bu durum yüz ifadelerinizden belli oldugu gibi sözlü olarak da açiga çikiyor, hoşunuza gitmeyen gelişmeleri «musibet» diye adlandirarak üzüntü sebebi yapiyorsunuz.
Öteyandan çoğunuz dininde agir kayiplara ugradigi halde hic birinizin kılı kipirdamiyor, bu alandaki kayiplarin üzüntüsü hiç kimsenin yüzünde belirmiyor.
Yemin ederim ki, Allah (C.C)'in sizin ile ilgisini kestigi kanaatindeyim. Neden derseniz?; cünki hepiniz tanidiklarini güleryüz ile karsilar, hic biriniz dostunu, hos görmeyecegi sekilde karsilamak istemez. «Ayni muameleyi de ben ondan görürüm» korkusu ile «insanlar arasindaki münasebetlerde bu inceligin farkindasiniz da Allah (C.C) ile olan münasebetlerinizde ayni hassasiyeti göstermemenin akibetini bilmekten aciz misiniz?
İşi gücü sahtekarliga döktünüz, meralarinizda uzak vadeli ihtiraslardan hic biri yesillik bitmiyor! ölümü inkar etmek üzere saf tutmussunuz. Allah (C.C)'in beni sizden kurtarip görmek istedigime (Peygamber (S.A.V)'imize) kavusturmasini ne kadar istiyorum!
Eğer O (Rasulüllah s.a.v) sağ olsaydı, bu gidişatınıza katiyyen göz yummazdı.
Eger sizlerde hayra dönme temayülü varsa, ben size her seyi duyurdum. Allah (C.C) kattındakini (ahiret sevabini) isterseniz, ona kolaylikla kavusursunuz. Gerek kendi hesabima ve gerek sizin için Allah (C.C)'in yardimini diliyorum.