meridyen2
Kayıtlı Üye
Yahudiliğe Sızan Kabala Bir Tür Büyücülük Geleneği mi?
İbranicede "sözlü gelenek" anlamına gelen Kabala, Yahudi bilginlerinin yüzyıllardır birbir-lerine aktardıkları ve Muharref Tevrat'ın sözde "gizli anlamları" ile ilgilenen sapkın bir öğretidir. Günümüzde ise bazı bilgisiz kişiler tarafından hala itibar gören bu karanlık öğretinin iç yüzü, gerçekte gösterilenden çok farklıdır.
Ansiklopedi ve sözlüklerde Kabala, "Yahudi dininin mistik bir kolu ve Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğreti" olarak tarif edilir. Ancak konu biraz daha yakından incelendiğinde, ortaya daha farklı bir gerçek çıkmaktadır. Bu gerçek, Kabala'nın, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'tan önce de var olan, Tevrat'ın vahyolunmasından sonra ise Yahudiliğin içine nüfuz eden "pagan" (putperest) bir öğreti olduğudur.
Kabala hakkındaki bu ilginç gerçeği, Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer, "Masonluk Nedir ve Nasıldır?" adlı kitabında şöyle belirtmektedir:
"Ne zaman doğmuş ve nasıl gelişmiş olduğu tam ve kesin bir şekilde bilinmeyen Kabala, özellikle Yahudi dini ile bağlantılı olmak üzere, metafizik nitelikli, kendine özgü bir ezoterik sistemi olan bir gizemci felsefenin genel adıdır. Yahudi gizemciliği olarak benimsenmekle birlikte, içerdiği öğelerden birçoğu, aslında Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir."
Kabalacıların Hedefi
Ortaçağ'daki diaspora döneminde daha da güçlenen Kabalacıların en önemli hedefi, gizli bilimleri yani büyücülüğü kullanarak Yahudi ulusunun geleceğini yönlendirmek ve bekledikleri kurtarıcının gelişine hazırlık yapmaktır. Bu kurtarıcı, onların dünya hakimiyetlerini sağlayacaktır. İsrailli tarihçi Moşe Sevilla-Sharon bu gerçeği şöyle aktarmaktadır:
"... Kabala edebiyatının gelişmesi, Mesih'in geleceği inancıyla yakından ilişkilidir. Bilindiği üzere, bu inanca göre, Mesih Büyük Kurtarıcı geldiğinde İsrail ulusu sürgünden kurtulacak, İsrail Devleti yeniden kurulacaktır... Yahudi bilginlerin o zamanki yaklaşımına göre, ulusun nasıl izah edileceği bile bilinmeyen bu gerçek, ancak 'gizli bilimlerin' yardımıyla aşılabilirdi."
Bu gerçeğin aşılması, Mesih'in dünyaya gelişi anlamındaydı. Kabala'nın amacı, bu sözde büyük rüyayı gerçekleştirmekti. Ortaçağ Avrupası'nın Yahudiler üzerinde oluşturduğu baskı ve kısıtlamalar, Mesih'in gelişi konusunun, dolayısıyla Kabalistik faaliyetlerin daha da önem kazanmasına neden oldu. Hedefe ulaşmak için gizli ilimlerden yararlanılmalıydı. Ancak bu gizli bilimler yalnızca "anlayanlara" açıklanabilirdi ve bunun için yoğun ayin ve trans yöntemleri kullanmak; başka bir deyişle "büyü yapmak" gerekiyordu.
Kabalacılığın Eski Mısır'daki Kökleri
Eski Mısır'da büyücülük oldukça yaygındı ve Firavun ve etrafındaki yönetici kadro tarafından yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Bu gerçek Yüce Allah'ın kullarına doğru yolu göstermek için indirdiği Kuran'da bildirilmektedir. Ayetlerde bildirildiği üzere, Firavun kendisini doğru yola çağıran Hz. Musa'dan mucize istemekte, gördüğü mucizeler karşısında da O'nu büyücülükle suçlamaktadır. Ardından da çevresindeki yönetici sınıfın da telkinleri ile büyücüleri Hz. Musa'ya karşı kullanmak, böylelikle halkı etkilemek istemektedir:
Onlara Katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: "Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."
Musa: "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.
Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.
Firavun: "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi. (Yunus Suresi, 76-79)
Eski Mısır'ın putperest kültürü, uzun yıllar birlikte yaşadıkları İsrailoğulları üzerinde de derin izler bırakmıştır.
Kabalacılığın Yahudiliğe Girişi
Mısır'ın putperest dininin İsrailoğulları üzerindeki etkisi pek çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. Kavmi ile yola çıkan Hz. Musa onların yanından kısa bir süreliğine ayrıldığında, hemen putperestliğe yönelip buzağı heykeline tapınmaları, bu sapkın inancın etkisinde olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Bundan hemen önce Hz. Musa'ya karşı söyledikleri, "... Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız" (Bakara Suresi, 55) ve "...Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap..." (Araf Suresi, 138) şeklindeki sözleri de, "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak istediklerini göstermektedir.
O dönemde Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı batıni öğretilerini devralan bir kısım Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, karşılaştıkları diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala, Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti olarak gelişmiştir.
İngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek) adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklamaktadır:
"Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in İsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Tevrat'ta büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı; Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır."
Kabala, Eski Mısır'ın ve sonra diğer putperest kültürlerin Yahudilik içine girip barınabileceği, gelişebileceği bir gelenek haline gelmiştir. Tevrat da söz konusu Kabala merkezli sapkın öğretilere göre tahrif edilmiştir. Nitekim Eski Mısır'ın materyalist "dünya görüşü"nün açık izlerini Kabala'da bulmak mümkündür.
Bir Kısım Yahudiler'in Kuran'da Bildirilen Büyü Sapkınlığı
Bir kısım Yahudilerin yüzlerce yıl önce büyü sapkınlığını öğrendikleri ve kullandıkları Kuran'da da bildirilmiştir. Yüce Allah Kuran'da, Yahudilere, Babil'de iken özel bir "büyü ilmi" öğretildiğini, fakat dönemin Yahudilerinin bunu "hayır" değil, "şer" yolunda kullandıklarını şöyle bildirmektedir:
"...Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: 'Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme' demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi." (Bakara Suresi, 102)
Ayette Babil'deki iki meleğin Yahudilere büyü ile ilgili yöntemler öğrettikleri bildirilmektedir. Ancak aynı zamanda meleklerin büyüyü öğrettikleri kişilere bunu inkar için kullanmamalarını öğütledikleri, ancak buna rağmen, dönemin Yahudilerinin bu ilmi kötülük yolunda kullanmaya başladıkları bildirilmektedir.
Ayette bildirilen gerçeklerden çıkan sonuç ise şudur: Babil'de, Yahudilere büyü ile ilgili bazı gizli bilgiler verilmiş, fakat onlar bunu başkaldırmak ve insanlara zarar vermek için kullanmışlardır. Bu ilmin Babil'de verilmiş olması ise oldukça dikkat çekicidir. Çünkü Babil, Kabala'nın da çıkış yerdir.
Aslında bazı Kabalistler, Kabala geleneğinin tarihin başından beri sürdüğünü iddia etmektedirler; ancak Kabala'nın ilk yazımı sürgün döneminde Babil'de yaşayan Simeon Ben Yohai tarafından gerçekleştirilmiştir. Diaspora döneminin başlaması ve Yahudi merkezinin doğudan batıya kaymasıyla birlikte, Kabala'nın merkezi de değişmiş, Kabalistik çalışmalar Babil'den İspanya'ya ve diğer Avrupa merkezlerine kaymıştır.
İspanya'da ise Kabala geleneğine yeni bir boyut daha eklenmiştir. Burada, 13. yüzyılda yazılan ve Kabala'nın en önemli kitabı haline gelen Sefer ha-Zohar doğmuştur. Zohar'la birlikte de Sefirot kavramı.
Kabalistlerin Sefirot İnancı
Kabalistlerin zaman içinde temel çıkış noktası haline gelen sefirot kavramı, aslında bir tür şemadan oluşmaktaydı. Bu sapkın inanca göre dünya üzerindeki hayata dair herşey Sefirot'a göre yaratılıyordu. (Allah'ı tenzih ederiz.) İnsanın ruhundan, evrenin yapısına kadar herşey Sefirot şemasıyla uyumluydu. Tüm varlıklar Sefirot'a göre konumlanıyor, evren Sefirot'a göre işliyordu. Bu noktadan hareketle Kabalacılar, çok ilginç bir sonuca vardılar: Evrenin işleyişi ve dünya üzerindeki hayat gibi, tarih de Sefirot'a uygun olarak gelişiyordu!...Yahudi yazar Eli Barnavi konuyla ilgili şöyle yazmaktadır:
"Bu durumda insan, bazı belirli ritüelleri uygulayarak, bu Sefirotları etkileyebilir ve dolayısıyla dünyanın gelişimine yön verebilirdi. Bu Sefirot teorisi, İspanya'daki Kabalacı öğretinin temel noktası haline geldi."
Kabala'nın dikkat çekici bir diğer yönü ise, Tevrat'taki yaratılış anlatımından çok farklı bir anlatım içermesi, Eski Mısır'ın maddenin sürekliliğine dayalı materyalist görüşünü korumasıdır. Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer bu konuda şunları yazmaktadır:
"Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir. Kabala'nın en önemli bölümü, evrenin oluşturulmasına ilişkin kuramıdır. Bu kuram, teist dinlerde benimsenen yaratılış öyküsünden pek farklıdır. Kabala'ya göre, yaratılışın başlangıcında, "daireler" ya da "yörüngeler" anlamına gelen ve sefirot olarak anılan, hem özdeksel (maddi) hem de tinsel (manevi) nitelikli oluşumlar doğmuştur. Bunların toplam sayısı 32'dir; ilk onu Güneş Sistemi'ni, diğerleri ise uzaydaki öteki yıldız kümelerini temsil ederler. Kabala'nın bu özelliği, eski astrolojik inanç sistemleriyle yakın bir bağlantısının bulunduğunu ortaya koyar... Böylece Kabala, Yahudi dininden bir haylice uzaklaşır; Doğu'nun eski gizemci inanç sistemleriyle... çok daha bağdaşır."
Tüm bu aktardıklarımız, Kabalacı Yahudilerin Sefirot ile uğraşıp çeşitli büyüler yaparak dünyayı değiştirdiklerine inandıklarını ortaya koymaktadır. Kabalacılar bu sapkın inanç ve eylemleriyle, büyüyü kullanarak, kötülüğü sistemli bir biçimde dünya çapında uygulamışlardır. Bu yüzden de bir nevi şeytanın temsilciliğini yapan Kabalistik anlayış, insanlık için tehlikeli olmaya devam etmektedir.
Kabala'nın "Yaratılış Karşıtı" Öğretisi
Sonsuz ilim sahibi Yüce Allah, Tevrat'ın hak bir kitap olduğunu ve insanlara "hidayet ve nur" getirdiğini Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi)... (Maide Suresi, 44)
Dolayısıyla Tevrat; Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, diğer varlıkları ve insanı yaratışı, insanın yaratılış amacı gibi konularda, Kuran'a tamamen paralel bilgiler ve hükümler içeren bir kitaptır. (Ancak söz konusu gerçek Tevrat bugün mevcut değildir. Günümüze ulaşan, insan eliyle bozulmuş, tahrif edilmiş olan "Muharref Tevrat"tır.)
Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da ortak olan çok önemli bir nokta, Allah'ın "Yaratıcı" (Halik) sıfatıdır. Allah, ezelden beridir var olan yegane mutlak varlıktır. Allah'tan başka herşey, O'nun yokluktan yarattığı varlıklardır. Tüm evreni, içindeki gök cisimlerini, cansız maddeleri, canlıları ve insanı Yüce Allah yaratmış ve şekillendirmiştir. Allah tektir, O'nun hiçbir ortağı yoktur.
Gerçek bu iken, Kabala'da çok farklı bir anlatım bulunmaktadır. Kabala'nın Allah ve yaratılış hakkındaki öğretisi, Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da bildirilen ve üstte kısaca açıkladığımız "yaratılış gerçeği"ne tamamen aykırıdır. Amerikalı araştırmacı Lance S. Owens, Kabala hakkındaki bir yazısında bu öğretinin varlığın kökeni hakkındaki senaryosunu şöyle anlatır:
"Kabalistik tecrübe, kutsallık hakkında çeşitli algılamaları doğurmuştur ki, bunların çoğu genel kabul edilen görüşten hayli uzaklaşmışlardır. İsrail'in inancının en temel taşı, "Tanrımız Birdir" şeklindeki beyandır. Ama Kabala, Tanrı'nın tamamen açıklanamaz bir teklik olarak en yüksek formda var olduğunu kabul etse de (ki buna Kabala dilinde Ein Sof, yani sonsuzluk adı verilir), bu bilinemez tekliğin kaçınılmaz olarak birçok sözde tanrısal forma dönüştüğünü iddia etmiştir. (Allah'ı tenzih ederiz.): Yani çok sayıda sözde tanrıya. Kabalistler bunlara "Sefirot" adını verirler; bu, Tanrı'nın yüzleri veya kapları anlamına gelir.
Açıkçası, bu çok yüzlü sözde Tanrı imajı, çok tanrılı olmak suçlamalarını da beraberinde getirmiştir. Kabalistler bu suçlamaya karşı çıkmışlar, ama başarılı bir şekilde cevaplandıramamışlardır."
Kabala'nın tam anlamıyla bir "hurafe" olan bu senaryosunun ilginç bir özelliği, insanı "yaratılmış" bir varlık saymaması, adeta insana bir tür ilahlık atfetmesidir. (Allah'ı tenzih ederiz.)
Pagan dinlerin hurafelerinden ortaya çıkmış olan bu uydurma senaryolar, Yahudiliğin dejenerasyonunun temelini oluşturmuştur. İnsanı sözde ilahlaştırmaya (Allah'ı tenzih ederiz) kalkacak kadar akıl sınırlarının dışına çıkan Yahudi Kabalistler, söz konusu "insan"ın da sadece Yahudilerden ibaret olduğunu, diğer ırkların insan sayılmadığı iddiasını da senaryolarına eklemişlerdir. Bunun sonucunda, Allah'a itaat ve kulluk temeli üzerine kurulmuş bir din olan Yahudiliğin içinde, Yahudilerin kibir hislerini tatmin etmeye yönelik sapkın bir öğreti gelişmiştir. Tevrat'a rağmen Yahudiliğin içine sokulan Kabala, bir zaman sonra Tevrat'ı tahrif ederek kendi öğretisini onun içine yerleştirmeye başlamıştır.
Tevrat'a Eklenen Pagan Öğretiler Kabala Kaynaklıdır
Tevrat'ın ve diğer Eski Ahit kitaplarının içinde, putperest öğretilerden aktarıldığı anlaşılan birçok sapkın anlatım bulunmaktadır. Örneğin Eski Ahit'te, Allah'ı sanki sadece İsrailoğulları'nın İlahı gibi göstermeye yönelik bir eğilim vardır. (Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa Yüce Allah tüm alemlerin ve tüm insanların İlahıdır. Eski Ahit'teki bu "milli din" fikri, her kabilenin kendine has bir ilaha tapındığı pagan kültüre uymaktadır.
Bu konuda bir diğer örnek ise Eski Ahit'in bazı kitaplarında (örneğin Yeşu'da), Yahudi olmayan kavimlere karşı çok büyük vahşet buyrukları verilmesidir. Kadın, çocuk ve yaşlı ayrımları yapılmadan kitle katliamları emredilmektedir. Yüce Allah'ın adaletine tamamen aykırı olan bu acımasız vahşet, hayali "savaş tanrı"larına inanan barbar pagan kavimlerin vahşet kültürünü andırmaktadır. (Yüce Rabbimizi tenzih ederiz.)
Tevrat'a eklenen bu sapkın örneklerin birçok örneği daha bulunmaktadır. Bazı Yahudilerin, Tevrat dışında itibar ettikleri, benimsedikleri ve korudukları bazı sapkın fikirleri Tevrat'a dahil edilerek tahrif edilmiştir. Bu sapkın düşüncelerin kaynağı, asıl kökenleri Eski Mısır'daki rahiplere (Firavun rejiminin büyücülerine) uzanan, bir kısım Yahudiler tarafından oradan devralınıp korunan Kabala öğretisidir.
Kabalacılar, "Kabala'nın aslında Tevrat'ın gizli sırlarını açıklayan bir öğreti olduğunu" iddia etmekte iseler de gerçekte Kabala, Yahudi tarihçi Theodore Reinach'ın ifade ettiği gibi "Yahudiliğin içine girmiş zararlı bir akım"dır.
İnsanlık Tarihinde Meydana Gelen Her Olay Allah Katında Yazılıdır...
Kuran'da Hz. Musa'nın Firavun'un emrinde çalışan büyücülerle olan mücadelesi, bozguncular ve sapkın Kabalistler için bir ibrettir. Yüce Rabbimiz Kuran'da, Hz. Musa'nın büyücülükle uğraşanları şöyle uyardığını bildirmiştir:
"Onlar atınca, Musa dedi ki: 'Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.' (Yunus Suresi, 81)
Unutulmaması gereken tek gerçek; Kabalistler tarih boyunca büyü yoluyla kötülüğü organize etmeye çalışsalar da, Allah'ın kaderde yarattıklarının dışında hiçbir şeyin yaşanmasının mümkün olmadığıdır. İnsanlık tarihinde meydana gelen her olay, daha o olay meydana gelmeden önce Allah Katında bulunan Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Yüce Rabbimiz, bu gerçeği bir Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)
Bu noktada belirtmek gerekir ki; yüzlerce yıldır olduğu gibi günümüzde de yapılan telkinlerle bu karanlık öğreti kendine taraftar bulabilmektedir. Kabala öğretisinin taraftarı olmuş kişilerin birçoğu, bu öğretiyi gerçek mahiyetini bilmeden savunmaktadırlar.
Ancak Kuran ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı ahir zamanda zuhur edecek iki kutlu şahıs olan Hz. Mehdi ve Hz. İsa'nın vesilesiyle; dünya üzerindeki tüm bu sapkın felsefe ve öğretiler gibi Kabala da ortadan kalkacak, yanlış ve eksik bilgilendirilen kişiler yeryüzündeki tek Hak din olan İslam'la tanışacak ve Allah'ın izniyle İslam'ın nuru tüm insanları aydınlatacaktır. Yüce Rabbimiz bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 04. sayı (Ekim 2004) 28. sayfada yayınlanmıştır.
İbranicede "sözlü gelenek" anlamına gelen Kabala, Yahudi bilginlerinin yüzyıllardır birbir-lerine aktardıkları ve Muharref Tevrat'ın sözde "gizli anlamları" ile ilgilenen sapkın bir öğretidir. Günümüzde ise bazı bilgisiz kişiler tarafından hala itibar gören bu karanlık öğretinin iç yüzü, gerçekte gösterilenden çok farklıdır.
Ansiklopedi ve sözlüklerde Kabala, "Yahudi dininin mistik bir kolu ve Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğreti" olarak tarif edilir. Ancak konu biraz daha yakından incelendiğinde, ortaya daha farklı bir gerçek çıkmaktadır. Bu gerçek, Kabala'nın, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'tan önce de var olan, Tevrat'ın vahyolunmasından sonra ise Yahudiliğin içine nüfuz eden "pagan" (putperest) bir öğreti olduğudur.
Kabala hakkındaki bu ilginç gerçeği, Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer, "Masonluk Nedir ve Nasıldır?" adlı kitabında şöyle belirtmektedir:
"Ne zaman doğmuş ve nasıl gelişmiş olduğu tam ve kesin bir şekilde bilinmeyen Kabala, özellikle Yahudi dini ile bağlantılı olmak üzere, metafizik nitelikli, kendine özgü bir ezoterik sistemi olan bir gizemci felsefenin genel adıdır. Yahudi gizemciliği olarak benimsenmekle birlikte, içerdiği öğelerden birçoğu, aslında Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir."
Kabalacıların Hedefi
Ortaçağ'daki diaspora döneminde daha da güçlenen Kabalacıların en önemli hedefi, gizli bilimleri yani büyücülüğü kullanarak Yahudi ulusunun geleceğini yönlendirmek ve bekledikleri kurtarıcının gelişine hazırlık yapmaktır. Bu kurtarıcı, onların dünya hakimiyetlerini sağlayacaktır. İsrailli tarihçi Moşe Sevilla-Sharon bu gerçeği şöyle aktarmaktadır:
"... Kabala edebiyatının gelişmesi, Mesih'in geleceği inancıyla yakından ilişkilidir. Bilindiği üzere, bu inanca göre, Mesih Büyük Kurtarıcı geldiğinde İsrail ulusu sürgünden kurtulacak, İsrail Devleti yeniden kurulacaktır... Yahudi bilginlerin o zamanki yaklaşımına göre, ulusun nasıl izah edileceği bile bilinmeyen bu gerçek, ancak 'gizli bilimlerin' yardımıyla aşılabilirdi."
Bu gerçeğin aşılması, Mesih'in dünyaya gelişi anlamındaydı. Kabala'nın amacı, bu sözde büyük rüyayı gerçekleştirmekti. Ortaçağ Avrupası'nın Yahudiler üzerinde oluşturduğu baskı ve kısıtlamalar, Mesih'in gelişi konusunun, dolayısıyla Kabalistik faaliyetlerin daha da önem kazanmasına neden oldu. Hedefe ulaşmak için gizli ilimlerden yararlanılmalıydı. Ancak bu gizli bilimler yalnızca "anlayanlara" açıklanabilirdi ve bunun için yoğun ayin ve trans yöntemleri kullanmak; başka bir deyişle "büyü yapmak" gerekiyordu.
Kabalacılığın Eski Mısır'daki Kökleri
Eski Mısır'da büyücülük oldukça yaygındı ve Firavun ve etrafındaki yönetici kadro tarafından yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Bu gerçek Yüce Allah'ın kullarına doğru yolu göstermek için indirdiği Kuran'da bildirilmektedir. Ayetlerde bildirildiği üzere, Firavun kendisini doğru yola çağıran Hz. Musa'dan mucize istemekte, gördüğü mucizeler karşısında da O'nu büyücülükle suçlamaktadır. Ardından da çevresindeki yönetici sınıfın da telkinleri ile büyücüleri Hz. Musa'ya karşı kullanmak, böylelikle halkı etkilemek istemektedir:
Onlara Katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: "Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."
Musa: "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.
Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.
Firavun: "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi. (Yunus Suresi, 76-79)
Eski Mısır'ın putperest kültürü, uzun yıllar birlikte yaşadıkları İsrailoğulları üzerinde de derin izler bırakmıştır.
Kabalacılığın Yahudiliğe Girişi
Mısır'ın putperest dininin İsrailoğulları üzerindeki etkisi pek çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. Kavmi ile yola çıkan Hz. Musa onların yanından kısa bir süreliğine ayrıldığında, hemen putperestliğe yönelip buzağı heykeline tapınmaları, bu sapkın inancın etkisinde olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Bundan hemen önce Hz. Musa'ya karşı söyledikleri, "... Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız" (Bakara Suresi, 55) ve "...Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap..." (Araf Suresi, 138) şeklindeki sözleri de, "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak istediklerini göstermektedir.
O dönemde Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı batıni öğretilerini devralan bir kısım Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, karşılaştıkları diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala, Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti olarak gelişmiştir.
İngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek) adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklamaktadır:
"Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in İsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Tevrat'ta büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı; Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır."
Kabala, Eski Mısır'ın ve sonra diğer putperest kültürlerin Yahudilik içine girip barınabileceği, gelişebileceği bir gelenek haline gelmiştir. Tevrat da söz konusu Kabala merkezli sapkın öğretilere göre tahrif edilmiştir. Nitekim Eski Mısır'ın materyalist "dünya görüşü"nün açık izlerini Kabala'da bulmak mümkündür.
Bir Kısım Yahudiler'in Kuran'da Bildirilen Büyü Sapkınlığı
Bir kısım Yahudilerin yüzlerce yıl önce büyü sapkınlığını öğrendikleri ve kullandıkları Kuran'da da bildirilmiştir. Yüce Allah Kuran'da, Yahudilere, Babil'de iken özel bir "büyü ilmi" öğretildiğini, fakat dönemin Yahudilerinin bunu "hayır" değil, "şer" yolunda kullandıklarını şöyle bildirmektedir:
"...Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: 'Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme' demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi." (Bakara Suresi, 102)
Ayette Babil'deki iki meleğin Yahudilere büyü ile ilgili yöntemler öğrettikleri bildirilmektedir. Ancak aynı zamanda meleklerin büyüyü öğrettikleri kişilere bunu inkar için kullanmamalarını öğütledikleri, ancak buna rağmen, dönemin Yahudilerinin bu ilmi kötülük yolunda kullanmaya başladıkları bildirilmektedir.
Ayette bildirilen gerçeklerden çıkan sonuç ise şudur: Babil'de, Yahudilere büyü ile ilgili bazı gizli bilgiler verilmiş, fakat onlar bunu başkaldırmak ve insanlara zarar vermek için kullanmışlardır. Bu ilmin Babil'de verilmiş olması ise oldukça dikkat çekicidir. Çünkü Babil, Kabala'nın da çıkış yerdir.
Aslında bazı Kabalistler, Kabala geleneğinin tarihin başından beri sürdüğünü iddia etmektedirler; ancak Kabala'nın ilk yazımı sürgün döneminde Babil'de yaşayan Simeon Ben Yohai tarafından gerçekleştirilmiştir. Diaspora döneminin başlaması ve Yahudi merkezinin doğudan batıya kaymasıyla birlikte, Kabala'nın merkezi de değişmiş, Kabalistik çalışmalar Babil'den İspanya'ya ve diğer Avrupa merkezlerine kaymıştır.
İspanya'da ise Kabala geleneğine yeni bir boyut daha eklenmiştir. Burada, 13. yüzyılda yazılan ve Kabala'nın en önemli kitabı haline gelen Sefer ha-Zohar doğmuştur. Zohar'la birlikte de Sefirot kavramı.
Kabalistlerin Sefirot İnancı
Kabalistlerin zaman içinde temel çıkış noktası haline gelen sefirot kavramı, aslında bir tür şemadan oluşmaktaydı. Bu sapkın inanca göre dünya üzerindeki hayata dair herşey Sefirot'a göre yaratılıyordu. (Allah'ı tenzih ederiz.) İnsanın ruhundan, evrenin yapısına kadar herşey Sefirot şemasıyla uyumluydu. Tüm varlıklar Sefirot'a göre konumlanıyor, evren Sefirot'a göre işliyordu. Bu noktadan hareketle Kabalacılar, çok ilginç bir sonuca vardılar: Evrenin işleyişi ve dünya üzerindeki hayat gibi, tarih de Sefirot'a uygun olarak gelişiyordu!...Yahudi yazar Eli Barnavi konuyla ilgili şöyle yazmaktadır:
"Bu durumda insan, bazı belirli ritüelleri uygulayarak, bu Sefirotları etkileyebilir ve dolayısıyla dünyanın gelişimine yön verebilirdi. Bu Sefirot teorisi, İspanya'daki Kabalacı öğretinin temel noktası haline geldi."
Kabala'nın dikkat çekici bir diğer yönü ise, Tevrat'taki yaratılış anlatımından çok farklı bir anlatım içermesi, Eski Mısır'ın maddenin sürekliliğine dayalı materyalist görüşünü korumasıdır. Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer bu konuda şunları yazmaktadır:
"Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir. Kabala'nın en önemli bölümü, evrenin oluşturulmasına ilişkin kuramıdır. Bu kuram, teist dinlerde benimsenen yaratılış öyküsünden pek farklıdır. Kabala'ya göre, yaratılışın başlangıcında, "daireler" ya da "yörüngeler" anlamına gelen ve sefirot olarak anılan, hem özdeksel (maddi) hem de tinsel (manevi) nitelikli oluşumlar doğmuştur. Bunların toplam sayısı 32'dir; ilk onu Güneş Sistemi'ni, diğerleri ise uzaydaki öteki yıldız kümelerini temsil ederler. Kabala'nın bu özelliği, eski astrolojik inanç sistemleriyle yakın bir bağlantısının bulunduğunu ortaya koyar... Böylece Kabala, Yahudi dininden bir haylice uzaklaşır; Doğu'nun eski gizemci inanç sistemleriyle... çok daha bağdaşır."
Tüm bu aktardıklarımız, Kabalacı Yahudilerin Sefirot ile uğraşıp çeşitli büyüler yaparak dünyayı değiştirdiklerine inandıklarını ortaya koymaktadır. Kabalacılar bu sapkın inanç ve eylemleriyle, büyüyü kullanarak, kötülüğü sistemli bir biçimde dünya çapında uygulamışlardır. Bu yüzden de bir nevi şeytanın temsilciliğini yapan Kabalistik anlayış, insanlık için tehlikeli olmaya devam etmektedir.
Kabala'nın "Yaratılış Karşıtı" Öğretisi
Sonsuz ilim sahibi Yüce Allah, Tevrat'ın hak bir kitap olduğunu ve insanlara "hidayet ve nur" getirdiğini Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi)... (Maide Suresi, 44)
Dolayısıyla Tevrat; Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, diğer varlıkları ve insanı yaratışı, insanın yaratılış amacı gibi konularda, Kuran'a tamamen paralel bilgiler ve hükümler içeren bir kitaptır. (Ancak söz konusu gerçek Tevrat bugün mevcut değildir. Günümüze ulaşan, insan eliyle bozulmuş, tahrif edilmiş olan "Muharref Tevrat"tır.)
Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da ortak olan çok önemli bir nokta, Allah'ın "Yaratıcı" (Halik) sıfatıdır. Allah, ezelden beridir var olan yegane mutlak varlıktır. Allah'tan başka herşey, O'nun yokluktan yarattığı varlıklardır. Tüm evreni, içindeki gök cisimlerini, cansız maddeleri, canlıları ve insanı Yüce Allah yaratmış ve şekillendirmiştir. Allah tektir, O'nun hiçbir ortağı yoktur.
Gerçek bu iken, Kabala'da çok farklı bir anlatım bulunmaktadır. Kabala'nın Allah ve yaratılış hakkındaki öğretisi, Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da bildirilen ve üstte kısaca açıkladığımız "yaratılış gerçeği"ne tamamen aykırıdır. Amerikalı araştırmacı Lance S. Owens, Kabala hakkındaki bir yazısında bu öğretinin varlığın kökeni hakkındaki senaryosunu şöyle anlatır:
"Kabalistik tecrübe, kutsallık hakkında çeşitli algılamaları doğurmuştur ki, bunların çoğu genel kabul edilen görüşten hayli uzaklaşmışlardır. İsrail'in inancının en temel taşı, "Tanrımız Birdir" şeklindeki beyandır. Ama Kabala, Tanrı'nın tamamen açıklanamaz bir teklik olarak en yüksek formda var olduğunu kabul etse de (ki buna Kabala dilinde Ein Sof, yani sonsuzluk adı verilir), bu bilinemez tekliğin kaçınılmaz olarak birçok sözde tanrısal forma dönüştüğünü iddia etmiştir. (Allah'ı tenzih ederiz.): Yani çok sayıda sözde tanrıya. Kabalistler bunlara "Sefirot" adını verirler; bu, Tanrı'nın yüzleri veya kapları anlamına gelir.
Açıkçası, bu çok yüzlü sözde Tanrı imajı, çok tanrılı olmak suçlamalarını da beraberinde getirmiştir. Kabalistler bu suçlamaya karşı çıkmışlar, ama başarılı bir şekilde cevaplandıramamışlardır."
Kabala'nın tam anlamıyla bir "hurafe" olan bu senaryosunun ilginç bir özelliği, insanı "yaratılmış" bir varlık saymaması, adeta insana bir tür ilahlık atfetmesidir. (Allah'ı tenzih ederiz.)
Pagan dinlerin hurafelerinden ortaya çıkmış olan bu uydurma senaryolar, Yahudiliğin dejenerasyonunun temelini oluşturmuştur. İnsanı sözde ilahlaştırmaya (Allah'ı tenzih ederiz) kalkacak kadar akıl sınırlarının dışına çıkan Yahudi Kabalistler, söz konusu "insan"ın da sadece Yahudilerden ibaret olduğunu, diğer ırkların insan sayılmadığı iddiasını da senaryolarına eklemişlerdir. Bunun sonucunda, Allah'a itaat ve kulluk temeli üzerine kurulmuş bir din olan Yahudiliğin içinde, Yahudilerin kibir hislerini tatmin etmeye yönelik sapkın bir öğreti gelişmiştir. Tevrat'a rağmen Yahudiliğin içine sokulan Kabala, bir zaman sonra Tevrat'ı tahrif ederek kendi öğretisini onun içine yerleştirmeye başlamıştır.
Tevrat'a Eklenen Pagan Öğretiler Kabala Kaynaklıdır
Tevrat'ın ve diğer Eski Ahit kitaplarının içinde, putperest öğretilerden aktarıldığı anlaşılan birçok sapkın anlatım bulunmaktadır. Örneğin Eski Ahit'te, Allah'ı sanki sadece İsrailoğulları'nın İlahı gibi göstermeye yönelik bir eğilim vardır. (Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa Yüce Allah tüm alemlerin ve tüm insanların İlahıdır. Eski Ahit'teki bu "milli din" fikri, her kabilenin kendine has bir ilaha tapındığı pagan kültüre uymaktadır.
Bu konuda bir diğer örnek ise Eski Ahit'in bazı kitaplarında (örneğin Yeşu'da), Yahudi olmayan kavimlere karşı çok büyük vahşet buyrukları verilmesidir. Kadın, çocuk ve yaşlı ayrımları yapılmadan kitle katliamları emredilmektedir. Yüce Allah'ın adaletine tamamen aykırı olan bu acımasız vahşet, hayali "savaş tanrı"larına inanan barbar pagan kavimlerin vahşet kültürünü andırmaktadır. (Yüce Rabbimizi tenzih ederiz.)
Tevrat'a eklenen bu sapkın örneklerin birçok örneği daha bulunmaktadır. Bazı Yahudilerin, Tevrat dışında itibar ettikleri, benimsedikleri ve korudukları bazı sapkın fikirleri Tevrat'a dahil edilerek tahrif edilmiştir. Bu sapkın düşüncelerin kaynağı, asıl kökenleri Eski Mısır'daki rahiplere (Firavun rejiminin büyücülerine) uzanan, bir kısım Yahudiler tarafından oradan devralınıp korunan Kabala öğretisidir.
Kabalacılar, "Kabala'nın aslında Tevrat'ın gizli sırlarını açıklayan bir öğreti olduğunu" iddia etmekte iseler de gerçekte Kabala, Yahudi tarihçi Theodore Reinach'ın ifade ettiği gibi "Yahudiliğin içine girmiş zararlı bir akım"dır.
İnsanlık Tarihinde Meydana Gelen Her Olay Allah Katında Yazılıdır...
Kuran'da Hz. Musa'nın Firavun'un emrinde çalışan büyücülerle olan mücadelesi, bozguncular ve sapkın Kabalistler için bir ibrettir. Yüce Rabbimiz Kuran'da, Hz. Musa'nın büyücülükle uğraşanları şöyle uyardığını bildirmiştir:
"Onlar atınca, Musa dedi ki: 'Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.' (Yunus Suresi, 81)
Unutulmaması gereken tek gerçek; Kabalistler tarih boyunca büyü yoluyla kötülüğü organize etmeye çalışsalar da, Allah'ın kaderde yarattıklarının dışında hiçbir şeyin yaşanmasının mümkün olmadığıdır. İnsanlık tarihinde meydana gelen her olay, daha o olay meydana gelmeden önce Allah Katında bulunan Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Yüce Rabbimiz, bu gerçeği bir Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)
Bu noktada belirtmek gerekir ki; yüzlerce yıldır olduğu gibi günümüzde de yapılan telkinlerle bu karanlık öğreti kendine taraftar bulabilmektedir. Kabala öğretisinin taraftarı olmuş kişilerin birçoğu, bu öğretiyi gerçek mahiyetini bilmeden savunmaktadırlar.
Ancak Kuran ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı ahir zamanda zuhur edecek iki kutlu şahıs olan Hz. Mehdi ve Hz. İsa'nın vesilesiyle; dünya üzerindeki tüm bu sapkın felsefe ve öğretiler gibi Kabala da ortadan kalkacak, yanlış ve eksik bilgilendirilen kişiler yeryüzündeki tek Hak din olan İslam'la tanışacak ve Allah'ın izniyle İslam'ın nuru tüm insanları aydınlatacaktır. Yüce Rabbimiz bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
(makale harun yahya)
Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 04. sayı (Ekim 2004) 28. sayfada yayınlanmıştır.