Yabancı - Yeni Yazı Dizisi

GülCe1

Bayan Üye
Yabancı

“Kızlarını Düşünmek Zorundasın Faruk!”

Yağmur ince ince yağıyordu. Mezarlıktaki sessizliği hoca efendinin okuduğu dua bozuyordu. Yaklaşık on beş kişi kadar insan taze olduğu belli olan siyah toprak yığınının etrafında kümelenmişlerdi. Geniş omuzlu, uzun boylu bir adam dudaklarını ısırmış bir şekilde gözlerini mezara dikmiş hoca efendiyi dinliyordu. Dalgalı siyah saçlıydı. Sert yüz hatları vardı. Sivri bir burnu, biçimli dudakları ve kısık bakan yemyeşil gözleriyle oldukça yakışıklı bir adamdı. Otuz beş yaşlarında gösteriyordu...
Sağ tarafındaki küçük kız çocuğunun elini tutuyordu. Sol tarafında ise on altı, on yedi yaşlarında başka bir kız çocuğu vardı ve sürekli ağlıyordu. Yağmur müthiş bir toprak kokusunun yayılmasına sebep olmuştu. Hafif esen rüzgâr uzun selvilerin hışırdamasına sebep oluyordu...
Tam bu sırada bir güvercin süzüldü gökyüzünden. Yeni kapatılmış mezarlığın üzerine kondu ve mezarın etrafındaki kalabalığa baktı hayretle. Küçük kız babasının elini sıktı ve fısıldadı:
- Baba, güvercine bak!
Yakışıklı adam hafifçe eğildi:
- O da annene veda ediyor güzel kızım...
Küçük kız boğuk bir hıçkırıkla cevap verdi:
- Ne çok severdi kuşları annem...
Duanın okunup bitmesinden sonra hafifçe kıpırdandı kalabalık. Herkes duasını okuduktan sonra genç adam ve yanındaki kızlara yaklaştı:
- Başın sağ olsun Faruk... Allah sana ve çocuklarına uzun ömürler versin.
- Sağ olun geldiğiniz için teşekkür ederim...
Herkes sıraya girip baş sağlığı diledi. Yaşlı bir çift sallanarak yaklaştı yanlarına. Ayakta zor durdukları belliydi.
- Faruk! Çocuklar bize gelsin bir müddet istersen!
Genç adam başını kaldırdı. Her zamanki ciddi tavrıyla cevap verdi:
- Gerek yok anne. Biz evde kalmalıyız. Kızlarım da ben de İnci’nin yokluğuna alışmak zorundayız. Kaçarak hiçbir şeyi kabullenemeyiz.
Boynunu büktü yaşlı kadın:
- Sen bilirsin oğlum. Bize ihtiyacın olursa...
Sözünü bitirmesine fırsat vermedi Faruk:
- Bir şey olursa ararım sizi. Merak etmeyin.
İki kişi hariç herkes gitmişti. Faruk gözlerini kalanlara çevirdi. En yakın arkadaşı Turgay ve eşi Selma’ydı kalanlar. Çaresizce baktı onların yüzüne. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü yanaklarına. Başını eğdi önüne ve sessizce ağlamaya başladı...
Turgay yavaşça yaklaştı arkadaşının yanına. Elini onun omzuna koyarak fısıldadı:
- Güçlü olmak zorundasın Faruk, kızlarını düşünmek zorundasın...
Genç adam başını salladı yanaklarına süzülen gözyaşlarına aldırmadan:
- Elimden geleni yapıyorum Turgay... Ama tarif edilmez bir acı bu...
Turgay derin bir nefes aldı. Uzun boylu, kumral, kahverengi gözlü bir adamdı. Gözündeki siyah çerçeveli gözlükler olduğundan yaşlı gösteriyordu kendisini:
- Haklısın kardeşim ama kader bu!.. Önüne geçilemiyor ki...

Devamı Yarın
 
Kendisini Yalnız Hissediyordu...

Faruk Şahin on yedi yıl önce evlenmişti İnci’yle. Çok konuşulan, destansı bir aşka imza atmışlardı... İnci emekli bir kaymakamın kızıydı. Üniversiteye girdikleri sene tanışmışlardı. İlk görüşte aşktı onların yaşadıkları...
Faruk’un annesi karşı çıkmıştı bu beraberliğe. Çok uğraşmıştı oğlunu kapıldığı bu sevdadan döndürmek için ama başaramamıştı. Resti çekmişti Faruk. Ya İnci’yle evlenirdi ya da çekip gurbet ellerine gider, bir daha da dönmezdi. Sonunda çaresiz kabul etmişti Şaheser Hanım. Gençler üniversite üçüncü sınıfta nişanlanmışlar, okul biter bitmez de evlenmişlerdi...
Faruk askerliğini yaparken kendi anne ve babasıyla kalmıştı İnci. Çok geçmeden de büyük kızları Funda doğmuştu. Faruk ve İnci mimardı. Genç adam askerden döner dönmez karı koca birlikte çalışacakları bir büro açmışlar, kısa bir zaman sonra da mesleklerinde aranır insanlar olmuşlardı. Çok para kazanmaya başlamışlardı. Son derece mutlu bir hayatları vardı. Mali durumları sıradan insanların çok üzerine çıkmıştı. Mükemmel bir ev yapmışlardı kendilerine Boğaz’a karşı. Büyük bir bahçe içinde üç katlı bir köşktü bu. Boğaziçi Köprüsünün sırtlarında itinayla inşa edilmişti. Planını karı-koca birlikte çizmişlerdi. Beş sene sonra da küçük kızları Fulya dünyaya gelmişti... Sonra sanki birden bir karabasan çöktü ailenin üzerine!.. İnci vücudundaki kitleyi ilk fark ettiği gün sanki dünya başına yıkılmış gibi olmuştu. Ardından doktor doktor dolaştılar. Kemoterapi tedavileri, çılgınca arayışlar maalesef acı sonu engelleyememişti...
Hastalandıktan bir sene sonra hayata veda etti genç kadın. Ardında yıkılmış bir eş ve harap olmuş iki kız çocuğu bırakarak göçüp gitmişti...
Faruk bu kâbus gibi geçen bir sene zarfında kendisini bu sona alıştırmaya çalışmıştı. Güçlü görünmek için çabalamış, kendini güçlü olduğuna inandırmak için gayret etmişti. Ama kaçınılmaz son geldiğinde bütün bu uğraşılarının faydasız olduğunu görmüştü. Sanki bir canavarın eli göğsünü parçalayıp yüreğini söküp çıkarmış gibi hissediyordu...
Çok konuşmayı seven bir adam değildi. Duygularını fazla belli etmekten hoşlanmazdı. Onu anlayabilmek için çok iyi tanımak gerekiyordu ve bu işi en iyi yapan insan rahmetli karısı İnci’ydi. Kendisini yapayalnız hissediyordu artık. Okyanusta bir kum tanesi kadar küçücük kalmıştı...
Başını kaldırıp arkadaşına baktı yaşlı gözlerle. Konuşmaya mecali bile yoktu...

Devamı Yarın
 
“Kardeşine Sen Anne Olacaksın!”

Turgay Özen’in karısı Selma, öksüz kalan iki kız çocuğunun ellerinden tutmuş, uzun servilerin arasındaki toprak yolda ağır adımlarla ilerliyordu. Funda hâlâ kesik hıçkırıklarla sarsılıyordu. Elini sıktı genç kızın Selma:
- Funda’cığım, biliyorum çok zor ama artık senin üzerinde büyük bir sorumluluk var. Küçük kardeşine sen anne olacaksın. Anneciğinin orada rahat uyumasını istiyorsan ona kol kanat gereceksin. Bak ne kadar küçük. Babacığın da çok sarsıldı. Erkekler böyle durumlarda şaşkına dönerler. Anneler gibi olgun, mantıklı düşünemezler. Artık evin annesi sensin yavrum. Acılara alışılır Funda’cığım. Zaman her şeyin ilacıdır. Zaman içinde sen acını hazmetmesini öğreneceksin.
Funda yaşlı gözlerini titreyen parmaklarıyla sildi ve derin bir nefes aldı:
- Ben... Ben ne yapacağımı bilmiyorum Selma Teyze.
Selma kolunu genç kızın boynuna doladı:
- Canım benim, bir tanem, öğreneceksin güzel kızım, hayat insana neler öğretir bir bilsen...
Faruk mezarlığın başında kendisini bekleyen arkadaşına döndü:
- Gidelim artık Turgay... Burada yapacak bir işimiz kalmadı...
Turgay dudaklarını ısırdı ve arkadaşının koluna girdi. Birkaç adım attılar birlikte Faruk durakladı ve bir defa daha dönüp geride bıraktığı toprak yığınına baktı yaşlı gözlerle ve usulca mırıldandı: “Beni yarı yolda bıraktın... Ama her şey senin istediğin gibi olacak! Sana söz veriyorum...”
Gözlerini kapattı, birkaç saniye nefesini tuttu ve sonra sanki bir rüyadan uyanmış gibi kaldırdı başını ve arkadaşına döndü, kendinden emin bir ifade ile:
- Gidelim Turgay... Haydi! diye fısıldayarak yürümeye başladı...
Dua ederek çıktılar mezarlıktan. Herkes gitmişti. Sadece iki araba duruyordu mezarlık kapısında. Selma, Faruk’a yaklaştı:
- Eğer istersen gelelim seninle.
Faruk omuzlarını kaldırdı:
- Size nasıl teşekkür etsem azdır çocuklar. Sağ olun, var olun... Bizim için çok zaman ayırdınız... Zahmet oldu, minnettarım size...
Turgay başını çevirdi sitemkâr bir şekilde:
- Adamın konuştuğu şeye bak yahu! Tabii ki ayıracağız, biz arkadaşız. İnci senin karındı ama bizim de can dostumuzdu. Yürü haydi, biz de geliyoruz...
Funda sevinçle sarıldı Selma’nın eline:
- Evet Selma Teyze, ne olur gelin... Yalnız kalmak istemiyorum ben. Ne olur, kalın bizimle. Hem Fulya da yalnız kalmaz. Şimdi onunla nasıl meşgul olabileceğiz ki biz?!.

Devamı Yarın
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst