Yabancı gelinler için kültür farkı fark etmiyor

ASeL

Bayan Üye
Yabancı gelinler için kültür farkı fark etmiyor.

Onlar varlıklarının hakikatiyle yüzleştiler, batıldan soyunup Hakk’a yöneldiler.

Türkiye’de kurdukları aile hayatlarına, kültürlerinin ve geleneklerin değil, İslam dininin emirlerini yerleştirdiler.

Sonradan Müslüman olan İrem Çokokumuş ve Rabia C. Brodbeck annelik ve kulluk görevlerini kültürlerine göre değil Allah’ın emirlerine göre yapıyorlar.

Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan Batılı kadınların her şeyi geride bırakıp Türkiye’ye yerleşmeleri ve burada Müslüman bir aile hayatına talip olmaları her nedense şaşırtır insanları.

Oysa ki, dinin doğusu batısı yoktur. Sadece, insanların algıları ve hayat tarzları doğuda ve batıda farklıdır. Aslında hidayet; eğitim, sosyo-ekonomik düzey, kentleşme, milliyet gibi sosyolojik kriterlerle açıklanabilecek bir “sosyal olgu” değildir.

Batıdan doğuya hicret ettiler


Kolombiyalı İrem (İrene) Çokokumuş ve İsviçreli Rabia Cristine Brodbeck’in hikayesi bu anlamda herkese örnek olacak nitelikte.

Onlar gerçeklerin ardına düşme yolculuğunda yaşadıkları her türlü zorluğa rağmen pes etmeyen yalnız iki isim. Hayata Batılı olarak başladılar ve o kültürle yoğruldular.

Anne-babaları onlara noel babayı, paskalyayı öğretti.

Biri başarılı bir iş kadını, diğeri modern dansçı olarak yaşarken, Batının düzenli, sistemli hayatında mutluluğu bir türlü bulamadılar.

Sosyo-ekonomik düzeyleri yüksek olmasına rağmen aile hayatının ve insan sevgisinin eksikliğini her zaman hissettiler.

İkisi de günün birinde Türkiye’ye yerleşip bütün yaşamlarını tepeden tırnağa değiştirecek yeni bir düzene uyum sağlamayı akıllarından geçirmiyorlardı ancak içlerindeki hazineleri keşfederek Müslüman oldular ve burada mutlu bir aile hayatı sürdürüyorlar.

İrene ve Rabia, İslam dini sayesinde daha iyi bir anne ve daha iyi bir eş olduklarını söylüyorlar.

Bakara Suresi yolunu aydınlattı

İrem Çokokumuş, Kolombiya’da 38 yıl önce İrene Murizzo Reyes olarak dünyaya gelir. Dinine bağlı Hıristiyan bir ailede büyür. Evin tek çocuğu olan İrene’nin çocukluğu ve gençliği İslam dini hakkında olumsuz bilgilerle geçer.

Çevresindeki din adamlarından ve misyonerlerden Müslümanların barbar, terörist, savaşçı, sömürgeci; İslam dininin de kadınlara baskı yapan, insanlara nefreti aşılayan bir din olduğunu öğrenir. Bu olumsuz bilgilerle zihni dolan İrene, ne Türkiye’ye gelmeyi, ne de Müslümanlarla arkadaşlık etmeyi düşünür.

Ta ki, 24 yaşına gelene kadar. Eşi Ahmet Ayhan Çokokumuş’la bu yaşta tanışır. Cenab-ı Hakk hidayet yolundaki engelleri kaldırmaya başlar.

Ahmet Bey’in çalıştığı gemi Kolombiya’nın Peru limanına yanaşır ve 20 gün burada kalır. İrene ile Ahmet Bey bu süre zarfında her gün görüşürler.

Ahmet Bey’in Müslüman olması İrene’yi tedirgin etse de kalbini açtığı Türk gencinin evlilik teklifine hayır diyemez.

Müslüman olma fikrine sıcak bakmayan genç kadın formalite gereği Müslüman olmayı kabul eder. Kendisine yazılıp verilen Kelime-i Şehadet’i söyler ve dini nikah kıyılır.

Oysa ki, kalbinin sesini dinleyerek yaptığı evliliğin kendisini ebedi saadete taşıyacağından habersizdir.

Gemi Peru limanından ayrılıp okyanusa doğru yol aldığında, kalbini, bilmediği bir hayata adım atmanın endişesi kaplar. Türkiye’ye geldiğinde, kendini aylarca sürecek ekonomik ve psikolojik sıkıntılar içinde bulur.

Ailesinden habersiz evlenen Ahmet Bey’in eşini ailesine kabul ettirmesi pek kolay olmaz.

Aradan bir yıl geçer. Eşinin hatırı için din değiştiren, başını örten, ancak kalbi Müslüman olmayan İrene, İslam dinini araştırmaya karar verir.

Eşi bu konuda ona destek olur ve kendisine İspanyolca tercümeli Kur’an hediye eder. Kalben Hıristiyan olan İrene, “Bu öyle bir kitaptır ki onun hakkında hiçbir şüphe yoktur” (Bakara, 2) ayetiyle hidayet kapısını aralar.

Ruhunun tarifsiz bir huzurla dolduğunu söyleyen İrene kalbi dönüşümünü ve İrem adını alışını şöyle anlatıyor; “Bakara suresinin o ayetini okuduğumda içime bir anda öyle bir duygu ve güven doldu ki.

‘Bu kitap gerçekten haktır’ dedim. Bize İslam’ın savaşçı bir din olduğu öğretildiğinden savaş ayetleri dikkatimi çekti.

Kur’an’ı okudukça savaşların niçin çıktığını, İslam dininin savaşa niçin izin verdiğini öğrendim. Bu sürecin sonunda kalben Kelime-i Şehadet’i söyledim ve gerçekten Müslüman olarak İrem adını aldım.”

Modern dansçının hidayet yolculuğu

Rabia Christine Brodbeck’in hikayesi ise hidayet nuruyla müjdelenen bir insanın ışıltılı bir hayatı nasıl terk edebileceğinin en somut örneği.

Brodbeck İsviçreli bir ailenin ikinci ve son çocuğu olarak gözlerini dünyaya açtığında ömür yolunda hayatını değiştirecek sokaklara, caddelere sapacağını bilemezdi kuşkusuz.

Küçük yaşlarda baleye merak sarar. Ailesi önce karşı çıkar ancak sonrasında izin verir. Sekiz yaşında bale eğitimine başlayan Brodbeck lise ve üniversiteyi tamamladıktan sonra Londra’ya gider.

Ardında ikinci kariyerini Paris’te yapar. 30 yaşına geldiğinde materyalin şehri New York’a gitmeye karar verir ve burada sergilediği sanatıyla adını dünyaya duyurur.

Brodbeck, Londra, Almanya, Paris ve New York’ta solo gösteriler sunar ancak aradığı mutluluğu bir türlü bulamaz. 36 yaşındadır ve hayatında eksik olan iç huzuru bulmak istemektedir.

New York’ta performans gösterisi yaptığı yıllarda, bir akşamüstü arkadaşlarıyla yolda yürürken mimarisi farklı bir bina görürler. Bir ramazan akşamı dikkatlerini çeken binanın açık kapısından içeri girdiğinde yeni bir hayatın başlangıcına adım atacağını bilemez.

Türk mescidi olan binanın girişindeki, “Varlık hiçlikle başlar” yazısı ikinci hayatının kapısını aralar.

Müslüman Türklere ait mescitte, kürsüdeki hoca, insan-ı kamil olmayı anlatmaktadır. Anlatılanlardan çok mescidin atmosferinden etkilenir Brodbeck.

Bir yıl boyunca İslam dinini araştırır ve nihayet Müslüman olur. Baleyi, alkışları, arkadaşlarını, gösterişli bir hayatı geride bırakır ve ardına bile bakmadan seçtiği dini yaşamak için 1992 yılında İstanbul’a yerleşir.

Rabia adını alır ve Müslüman olarak hayatında yeni bir sayfa açar. Kendi deyimiyle yeniden doğar. İstanbul’da bir sufi mescidine devam eder.

O mescitte ruhunun gıdasını bulduğunu söyleyen Rabia Hanım, yakaladığı huzuru şu sözlerle anlatıyor: “New York’taki mescitte müthiş bir şey vardı.

Göremediğim ancak hissettiğim bir güç beni çok etkiledi. Allah doğru zamanda, doğru yerde bana hidayet verdi ve uyuduğum uykudan uyandırdı.”

Evlerinde dinimizin emirleri hakim

Hidayet nuruyla aydınlanan İrem Çokokumuş ve Rabia C. Brodbeck için yeni bir kültüre adapta olarak yuva kurmak zor olur. Ancak aile hayatlarına gelenekleri değil, İslam dininin emirlerini yerleştirerek kültür farkını aşmayı başarırlar.

Türkiye’de İslam diniyle geleneklerin iç içe girdiğini belirten İrem Hanım insanlara değil Kur’an’a bakarak İslam’ı anlamak ve yaşamak gerektiğini söylüyor.

14 yıllık eşiyle sıkıntılı günleri geride bırakan İrem Hanım, aile hayatlarında geleneklerin değil, Allah’ın emirlerinin hakim olduğunu belirterek şöyle devam ediyor: “Karadenizli bir aileye gelin geldim. Eşimin ailesi ilk başlarda durumu kabullenmekte zorlandı.

Kültürünü, dilini, dinini bilmediğim bir insanla evlenmenin zorluklarını çok yaşadım. Buraya geldiğimde gelenekler beni çok şaşırttı. Benden gelin gibi davranmamı istediler ama ben bunun ne demek olduğunu bile bilmiyordum.

Benim kültürümde bunlar yoktu. Sonra İslam dinini araştırınca geleneklerin dinde temel bir yeri olmadığını öğrendim.

Eşimle bir karar verdik. Evliliğimizde ikimizin kültürünün de sözü geçmeyecekti. İslam dininin emrettiği aile hayatını yaşayacaktık.

Çevremizdekilere bunu kabul ettirmek çok zor oldu ancak başardık. Evimizde Allah’ın emrettiği aile hayatı var ve çok huzurluyuz.

Geriye dönüp baktığımda, Allah o zor günleri beni terbiye etmek için yaşatmış diye düşünüyorum.”

Müslüman olmadan önce evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı düşünmediğini belirten Rabia Hanım ise, İstanbul’a geldiğinde hayata çok farklı baktığını söylüyor.

Mümin hayatı yaşamaya gayret ederken bir yandan da evlenmek ve anne olmak isteyen Rabia Hanım kısa süre sonra eşiyle tanışır ve evlenir.

Özgür bir hayatın ardından sıcak bir yuva kurmanın huzuruyla bir erkek çocuğu dünyaya getirir. Artık güzel bir ailesi ve huzurlu bir hayatı vardır.

Farklı kültürde iki insanın evliliğinde yaşanan sorunlar onların evine bir uğrayıp gider. Çünkü onlar da kurdukları yuvalarında kültürlerine ait davranışları bir yana bırakıp İslam dininin emirlerini uygularlar.

İnsanların, dini, hayatın dışında bırakmalarına anlam veremediğini belirten Rabia Hanım, “Müslüman olmasaydım evlenmezdim. Çünkü aile olmanın manasını bilmiyordum.

Din aile hayatının temelinde olmalıdır. Allah Kur’an’da bize her şeyi anlatıyor aslında. Eşim de ben de kendi kültürümüze ait kuralları evimize sokmadık.

Bu yüzden de fazla çatışma yaşamadık. İlk yıllarda sorunlar yaşandı ancak onlara da dinimizin emrettiği ölçülerde çözüm bulduk” diyor.

Annelik bir insan inşa etmektir

Ev hanımı olarak hayatını devam ettiren Kolombiyalı İrem’in, Merve Hilal ve Elif Deniz adında iki kızı var.

Tüm zamanını çocuklarına ve ailesine adayan İrem Hanım aynı zamanda tefsir dersleri alıyor. “Dinim adına ne kadar çok eğitim alırsam çocuklarıma o kadar iyi bir anne olurum” diyen genç kadın, 12 ve 9 yaşlarındaki kızlarını Allah’a kul olarak yetiştirmeye gayret ediyor.

Müslüman olduktan sonra, iyi bir anne olmanın önemini daha iyi kavradığını ifade eden İrem Hanım, “Annelik bir insan inşa etmektir.

Benim çocuklarım ileride başka bir insan yetiştirecek.

Aslında çok hassas ve zor bir görev. Kızlarımla kahvaltı masasına oturmadan önce ruh kahvaltısı yapıyoruz.

Okula gitmeden önce iki sayfa Kur’an okuyoruz. Vücudumuzun sağlıklı olması için nasıl besleniyorsak, ruhumuzu da manevi olarak beslemeliyiz. Akşam okuldan döndüklerinde iki sayfa tefsir çalışıyoruz.

Ruhumuzu akşama hazırlıyoruz. Bu şekilde Kur’an’ı çocuklarımın ruhuna işlemeye gayret ediyorum. Allah’a çok şükrediyorum ama bunu yalnız dilimle değil yaşantımla da yapmalıyım.

Bu bakımdan çocuklarımı O’nun razı olduğu kul olarak yetiştirmeye gayret ediyorum. İslam dini, aile yaşantımdan, çocuklarımın eğitimine kadar bana çok şey öğretti.

Dinimi ders çalışır gibi öğrendim ve eğitimime devam ediyorum. İslam dini ben ve ailem için artık bir hayat tarzı” diyor.

Allah’ın hediyesine iyi bakmalıyım

15 yıllık eşini dört ay önce kaybeden Rabia Hanım 14 yaşındaki oğluyla yaşıyor. Hayır işlerinde ön sıralarda koşuyor, ruhundaki uyanışları kitaplaştırıyor.

Bugüne kadar üç kitabı yayınlanan Rabia C. Brodbeck dördüncü kitabının hazırlıklarına heyecanla devam ediyor.

Kur’an’da bütün sorulara cevap bulduğunu anlatan Rabia Hanım şöyle devam ediyor: “Müslüman olmadan önce anlamsız ve kör bir hayatım vardı.

Şimdi ise ebedi bir zenginliğe sahibim. İslam’ı öğrenmeye başladığımda Allah bana yeni ufuklar açtı.

Kainat kitabını okumaya başladıktan sonra yaratılmışlığın bir sebebi olduğunu öğrendim.

Artık daha uyumlu, sakin ve sabırlıyım. Sıkıntı ve üzüntülere karşı şükür sahibiyim. Çünkü beni gözeten bir Yaradan olduğunu biliyorum. Çok zor ve yorucu yollar kat ettim.

Allah bana güzel bir yuva ve mükemmel bir çocuk verdi. Oğlum Allah’ın bir hediyesi. Allah’ın bu hediyesine çok iyi bakmalıyım ve bir anne olarak çocuğumu O’nun razı olacağı bir kul olarak yetiştirmeliyim. 14 yıl boyunca buna çok dikkat ettim.

Çocuğum dine benden daha yakın çok şükür.”

Huri YAZICI • 32. Sayı / KAPAKTAKİLER
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol puff
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst