Wicca ismi ile ilk olarak 890’li yıllarda,Kral Alfred’in yasalarında karşılaşırız.Wicca(vika olarak okunur)kelimesinin kökünde,Hint-Arupa weik kelimesi bulunur.
Eski-ingilizce’de,Wiccan kelimesi,İtaat etmek anlamındadır.Bu ise,Wicca kelimesi ile eski anlamında Wiccan arasında yaratılan bir kurnazlık olarak da açiklanabilir.
Wicca nereden çıkarsa çıksın,cadılıkla ilgili tanımlar kaldı.
20.yy.ortalarına kadar,cezalandırmalar devam etti.Cadı ve Cadılık için tarafsız bir isim gereksinimi meydana geldi ve bu gereksinim Wicca olarak karşımıza çıkdı.
Günümüzde,Cadılık ve Wicca arsında bir ayrım meydana geldi.Cadılar için başka bir ad kullanma gereksinimi kalmadı.
Wiccada,Cadılığa nazaran,daha fazla inanış şekli vardır.Gardner ve Alexandr en bilinenleridir.Bu gelenklerin gizlilikleri ve engelleri,wicca ve cadılık arasında kesin bir fark olmasına katkıda bulunsa da bu fark,artık meselede yer almamakdadır.
Wicca veya Cadı,öylesin veya değilsin,olmayabilirsin,çünkü insanlar sadece isterlerse wicca olabilirler.
Yakılmalar Zamanı(The burning Times)
Yakılmalar zamanı(the burning times)kelimesi,önyargıların en yoğun olduğu hatta aslında bu yargıların yönetimde olduğu bir dönemdir.Bu dönemde cadılar,yasa koyucular,politikacılar,dinsel gruplar tarafından damgalanmış,takip ettirilmişdir.
5.yy’ın başından 8 yy.’a kadar insanlar,cadıları,şeytana inanan kişiler olarak göstermiş ve onları korkunç biçimde işkence yaparak ölüme göndermişlerdir.
Şu sözlerin Sint Augustinus(354-430)’un sözleri oldu iddea edilir:”pagan,yahudi ve dinsiz,katolik kilisesine inanmdıkca yüzyıllarca sürecek olan bir ateşde yanacaklardır”
Cadıların,kadınlar kadar erkeklerin de,şeytanın müritleri olduğu ve onun komplocuları olduklari iddea edilmişdir.
Cadıların büyü yapabildiklerine,gorünmez olabildiklerine,geceleri süpürgeleriyle uçabilidiklerine.Vaftiz olmamış bebekleri yediklerine ve komşularına,köylerine veya şehirlerinin üzerlerine hastalık,ölüm,sefalet,fakirlik salacaklarına,bunları yapmak için şeytandan ve ev hayvanlarından yardım aldıklarına kadar bir yığın hikaye uydurulmuşdur.
Suçlanan kişiler,ölüm cezasına çarptırılmışdır,asılarak,yakılarak,boğularak veya canlı olarak gömülerek.
Mahkemeler,pek çoğunu duruşmalardan sonra,yeniden serbest bırakma kararı almalarına rağmen,büyük bir çoğunluk kilise tarafından mahkumiyetden kurtulamamışlardır.Kiliseye göre,Ateş,arındırıcı bir elementdi ve dinsizin günahlarını,kötülüklerini ateşden başka hiçbirşey bozamazdı.
Telkin edilmelerle,cadılıkla ilgili bu masallar yüzünden,insanlar asildılar.
Yakilmalar zamanının haricinde,uzunca bir süre kimse yakilma cezasına çarptırılmamışdı.
İngiltere ve Amerika kolonisinde,insanlar asılmışdı,Fransa,İskoçya ve Almanya’da insanlar önce boğulmuş ve daha sonra asılarak öldürülmüşdü,daha sonra daha fazlası yapılamış ve yakılmışlardır.Hollanda’da insanlar,bir sandalyeye bağlanarak ya da ayaklarına taş bağlanarak suya atılmışlardır.Başka bir metod da,gene bağlanarak fağrelerin cirit attığı bir yere bırakılmalarıydı.
Kiliseye göre,kişiler,son dakikaya kadar günahlarını kabul edebilir veya günahlarını kabul etmeksizin kaderlerini kabul ederlerdi.İnfazları bölgenin otoriteleri yerine getirirdi çünkü kilise,sivillerin öldürülmesi gibi bir sorumluluğu taşımak istemiyordu.
Yargılamadan önce,kişiler,hapishanede tutuluyor ve idam için bir ödenek ayarlanıyordu.Örnegin İrlanda’da,bir yargı olayı pahalıya mal oluyordu.Alınacak odun,kömür,dökümanlar.Bunların hepsi de masrafdı ve bu borç birilerine yüklenmeliydi.Bu mahkum veya ailesi olacakdı.Borç mahkum ve ailesi için fazla olduğu zaman çocuklarına,torunlarına geçiyordu.
Cadıavı 18.yy.’ın başına kadar devam etti,ama İngiltere,Avrupa ve Latin-Amerika’da 19.yy.’ın sonuna kadar,dağınık olarak idamlar yerine getirildi.Asla bu konu hakkında güvenilir kaynak bulunamadı,bu nedenle de,toplam nekadar insanin öldüğüne dair kesin bir kanıt da yok.Sadece Almanya’da,ki orada cadı takiplerinin en şiddetlisi gerçekleşmiş.İdam edilen kişi sayısının 30.000 ila 100.000 arasında bir rakam olduğu tahmin ediliyor.
İdamlar inanılmayacak kadar çokmuş,Kasabalarda oturanların büyük çoğunluğu bir araya gelerek karar vermiş.Küçük köylerde ise genellikle insanlar şüphelendikleri kişileri şikayet etmiş.Bu,günümüzde büyük şehirlerde yaşayan insanların, komşularından şüphelenmeleri gibi.Burada,aslında,köylülerden birinin,kendinin suçlanmasından korktuğu için,bir başka köylüsünü şikayet etmesi olmuşdur.
Yasa suçluları ve onların infazını elinde bulundurmak istiyordu ve halkın yapacağı linç partilerini engellemek için suçluları şehre naklediyordu.Yalan yere bir başkasını suçlayanlara da para cezası getirilmişti,yani biri bir şikayetde bulunacaksa,
kişinin,şeytani uygulamalarını da ispat etmeliydi.Elbetdeki bu mümkün değildi.Bu uygulamadan dolayı,isbat için iftiralar oluyordu.Eğer suç belirsiz yada yeteri kadar kanıt yoksa,yargıç,ilahi adalete sığınıyordu.Suçlu bağlanarak suya atılıyordu.Eğer suçsuz ise,suya batmıyordu ve batmadığı takdirde,suçlayan,suçlu duruma düşüyordu.
Su geçirmezlik kanıtında,eğer kişi vaktiyle vaftiz edilmişse ve duygularını şeytana satmadıysa,su,onu,yeniden istemeyecekdi ve su yüzünde kalacaktı.Eğer batmazsa Tanrı vaftizi onaylıyor demekti.
Nezaman çevrede biri hasta olsa veya ölse hemen cadılık akla geliyordu.Eğer bir kadın düşük yaparsa,bunun,dinsizlikden dolayı olduğu düşünülüyordu,düşük,şeytanla ortaklığa bir işaretti.
Suçlu olduğu düşünülen kişinin cezai hareketini ispat için iki görgü tanığı veya kendisinin şahit olduğu kesin bir olay olması gerekiyordu.Genellikle görgü tanığı bulunamıyordu,büyü ile ilgili,nadiren kanıt bulunsa da genellikle cezai hüküm gerektirecek birşey yapdığı tesbit edilemiyordu.Bu nedenle itiraf ettirmek için şiddetli işkenceler yapılıyordu.
Başlangıçda işkence,kurallara göre yasakdı.Suçlu,bir defadan fazla işkence odasına götürülemezdi ve imalı veya telkine yönelik sorular sorulamazdı.Eğer bir itiraf gerçekleşirse,bu güvenilir bir delille,dışarıda birkez daha tekrar ettirilmeliydi ama cadıların serbest kalacağına dair korku vardı,yakalanmaları gerekliydi şeytandan arındırılmalı,sihirli güçleri zayıflatılmalıydı.Bütün yakalananlar,ispiyon edilenler,kesin emin olmak için yargıçların karşısına çıkarılıyordu ve eğer işkence odasında dayanıp da çıkabilirse Tanrı,o kişiye dayanma gücü verdi demekti.Bazen işkence odalarından kurtulmak için intahar olayları bile görülüyordu.Genellikle,önce bir tur attırılıp,işkence odasına girmeden önce,insallara gönüllü olarak itiraf etmeleri için bir şans verilirdi.Bu işe yarayan bir yöntem oluyordu.Genellikle idamdan önce,suçlanan kişi uzunca bir süre bekliyordu,zira idam,belli bir kalabalığın önünde gerçekleşmeliydi,ayrıca masraflıydı.
Joan of Ark,genellikle bilinen tanınmış bir cadıdır.Vizyonunu,Tanrı’dan aldığı ileri sürülür,savaşı nasıl kazanacağını da Tanrı’dan gelerek öğrendiği söylenir.ve başarmışdır da.Ödül olarak da dinsizlikle suçlanıp yakılarak cezalandırılmışdır.500 yıl sonra kutsal ilan edilmiştir.
Eski-ingilizce’de,Wiccan kelimesi,İtaat etmek anlamındadır.Bu ise,Wicca kelimesi ile eski anlamında Wiccan arasında yaratılan bir kurnazlık olarak da açiklanabilir.
Wicca nereden çıkarsa çıksın,cadılıkla ilgili tanımlar kaldı.
20.yy.ortalarına kadar,cezalandırmalar devam etti.Cadı ve Cadılık için tarafsız bir isim gereksinimi meydana geldi ve bu gereksinim Wicca olarak karşımıza çıkdı.
Günümüzde,Cadılık ve Wicca arsında bir ayrım meydana geldi.Cadılar için başka bir ad kullanma gereksinimi kalmadı.
Wiccada,Cadılığa nazaran,daha fazla inanış şekli vardır.Gardner ve Alexandr en bilinenleridir.Bu gelenklerin gizlilikleri ve engelleri,wicca ve cadılık arasında kesin bir fark olmasına katkıda bulunsa da bu fark,artık meselede yer almamakdadır.
Wicca veya Cadı,öylesin veya değilsin,olmayabilirsin,çünkü insanlar sadece isterlerse wicca olabilirler.
Yakılmalar Zamanı(The burning Times)
Yakılmalar zamanı(the burning times)kelimesi,önyargıların en yoğun olduğu hatta aslında bu yargıların yönetimde olduğu bir dönemdir.Bu dönemde cadılar,yasa koyucular,politikacılar,dinsel gruplar tarafından damgalanmış,takip ettirilmişdir.
5.yy’ın başından 8 yy.’a kadar insanlar,cadıları,şeytana inanan kişiler olarak göstermiş ve onları korkunç biçimde işkence yaparak ölüme göndermişlerdir.
Şu sözlerin Sint Augustinus(354-430)’un sözleri oldu iddea edilir:”pagan,yahudi ve dinsiz,katolik kilisesine inanmdıkca yüzyıllarca sürecek olan bir ateşde yanacaklardır”
Cadıların,kadınlar kadar erkeklerin de,şeytanın müritleri olduğu ve onun komplocuları olduklari iddea edilmişdir.
Cadıların büyü yapabildiklerine,gorünmez olabildiklerine,geceleri süpürgeleriyle uçabilidiklerine.Vaftiz olmamış bebekleri yediklerine ve komşularına,köylerine veya şehirlerinin üzerlerine hastalık,ölüm,sefalet,fakirlik salacaklarına,bunları yapmak için şeytandan ve ev hayvanlarından yardım aldıklarına kadar bir yığın hikaye uydurulmuşdur.
Suçlanan kişiler,ölüm cezasına çarptırılmışdır,asılarak,yakılarak,boğularak veya canlı olarak gömülerek.
Mahkemeler,pek çoğunu duruşmalardan sonra,yeniden serbest bırakma kararı almalarına rağmen,büyük bir çoğunluk kilise tarafından mahkumiyetden kurtulamamışlardır.Kiliseye göre,Ateş,arındırıcı bir elementdi ve dinsizin günahlarını,kötülüklerini ateşden başka hiçbirşey bozamazdı.
Telkin edilmelerle,cadılıkla ilgili bu masallar yüzünden,insanlar asildılar.
Yakilmalar zamanının haricinde,uzunca bir süre kimse yakilma cezasına çarptırılmamışdı.
İngiltere ve Amerika kolonisinde,insanlar asılmışdı,Fransa,İskoçya ve Almanya’da insanlar önce boğulmuş ve daha sonra asılarak öldürülmüşdü,daha sonra daha fazlası yapılamış ve yakılmışlardır.Hollanda’da insanlar,bir sandalyeye bağlanarak ya da ayaklarına taş bağlanarak suya atılmışlardır.Başka bir metod da,gene bağlanarak fağrelerin cirit attığı bir yere bırakılmalarıydı.
Kiliseye göre,kişiler,son dakikaya kadar günahlarını kabul edebilir veya günahlarını kabul etmeksizin kaderlerini kabul ederlerdi.İnfazları bölgenin otoriteleri yerine getirirdi çünkü kilise,sivillerin öldürülmesi gibi bir sorumluluğu taşımak istemiyordu.
Yargılamadan önce,kişiler,hapishanede tutuluyor ve idam için bir ödenek ayarlanıyordu.Örnegin İrlanda’da,bir yargı olayı pahalıya mal oluyordu.Alınacak odun,kömür,dökümanlar.Bunların hepsi de masrafdı ve bu borç birilerine yüklenmeliydi.Bu mahkum veya ailesi olacakdı.Borç mahkum ve ailesi için fazla olduğu zaman çocuklarına,torunlarına geçiyordu.
Cadıavı 18.yy.’ın başına kadar devam etti,ama İngiltere,Avrupa ve Latin-Amerika’da 19.yy.’ın sonuna kadar,dağınık olarak idamlar yerine getirildi.Asla bu konu hakkında güvenilir kaynak bulunamadı,bu nedenle de,toplam nekadar insanin öldüğüne dair kesin bir kanıt da yok.Sadece Almanya’da,ki orada cadı takiplerinin en şiddetlisi gerçekleşmiş.İdam edilen kişi sayısının 30.000 ila 100.000 arasında bir rakam olduğu tahmin ediliyor.
İdamlar inanılmayacak kadar çokmuş,Kasabalarda oturanların büyük çoğunluğu bir araya gelerek karar vermiş.Küçük köylerde ise genellikle insanlar şüphelendikleri kişileri şikayet etmiş.Bu,günümüzde büyük şehirlerde yaşayan insanların, komşularından şüphelenmeleri gibi.Burada,aslında,köylülerden birinin,kendinin suçlanmasından korktuğu için,bir başka köylüsünü şikayet etmesi olmuşdur.
Yasa suçluları ve onların infazını elinde bulundurmak istiyordu ve halkın yapacağı linç partilerini engellemek için suçluları şehre naklediyordu.Yalan yere bir başkasını suçlayanlara da para cezası getirilmişti,yani biri bir şikayetde bulunacaksa,
kişinin,şeytani uygulamalarını da ispat etmeliydi.Elbetdeki bu mümkün değildi.Bu uygulamadan dolayı,isbat için iftiralar oluyordu.Eğer suç belirsiz yada yeteri kadar kanıt yoksa,yargıç,ilahi adalete sığınıyordu.Suçlu bağlanarak suya atılıyordu.Eğer suçsuz ise,suya batmıyordu ve batmadığı takdirde,suçlayan,suçlu duruma düşüyordu.
Su geçirmezlik kanıtında,eğer kişi vaktiyle vaftiz edilmişse ve duygularını şeytana satmadıysa,su,onu,yeniden istemeyecekdi ve su yüzünde kalacaktı.Eğer batmazsa Tanrı vaftizi onaylıyor demekti.
Nezaman çevrede biri hasta olsa veya ölse hemen cadılık akla geliyordu.Eğer bir kadın düşük yaparsa,bunun,dinsizlikden dolayı olduğu düşünülüyordu,düşük,şeytanla ortaklığa bir işaretti.
Suçlu olduğu düşünülen kişinin cezai hareketini ispat için iki görgü tanığı veya kendisinin şahit olduğu kesin bir olay olması gerekiyordu.Genellikle görgü tanığı bulunamıyordu,büyü ile ilgili,nadiren kanıt bulunsa da genellikle cezai hüküm gerektirecek birşey yapdığı tesbit edilemiyordu.Bu nedenle itiraf ettirmek için şiddetli işkenceler yapılıyordu.
Başlangıçda işkence,kurallara göre yasakdı.Suçlu,bir defadan fazla işkence odasına götürülemezdi ve imalı veya telkine yönelik sorular sorulamazdı.Eğer bir itiraf gerçekleşirse,bu güvenilir bir delille,dışarıda birkez daha tekrar ettirilmeliydi ama cadıların serbest kalacağına dair korku vardı,yakalanmaları gerekliydi şeytandan arındırılmalı,sihirli güçleri zayıflatılmalıydı.Bütün yakalananlar,ispiyon edilenler,kesin emin olmak için yargıçların karşısına çıkarılıyordu ve eğer işkence odasında dayanıp da çıkabilirse Tanrı,o kişiye dayanma gücü verdi demekti.Bazen işkence odalarından kurtulmak için intahar olayları bile görülüyordu.Genellikle,önce bir tur attırılıp,işkence odasına girmeden önce,insallara gönüllü olarak itiraf etmeleri için bir şans verilirdi.Bu işe yarayan bir yöntem oluyordu.Genellikle idamdan önce,suçlanan kişi uzunca bir süre bekliyordu,zira idam,belli bir kalabalığın önünde gerçekleşmeliydi,ayrıca masraflıydı.
Joan of Ark,genellikle bilinen tanınmış bir cadıdır.Vizyonunu,Tanrı’dan aldığı ileri sürülür,savaşı nasıl kazanacağını da Tanrı’dan gelerek öğrendiği söylenir.ve başarmışdır da.Ödül olarak da dinsizlikle suçlanıp yakılarak cezalandırılmışdır.500 yıl sonra kutsal ilan edilmiştir.