` nazLı ..
Bayan Üye
ETLER:
DANA VE SIĞIR;
Etini, devamlı yemeyiniz.
Dana ve sığır etini, Amerika gibi çok tüketen ülkelerde, yapılan araştırmalara göre:
kalın bağırsak kanseri,
kötü huylu tümör,
basur, cilt hastalıkları ve
damarların daralması gibi hastalıklar çok görülmüştür.
(Bir insan vücudunda 100 bin km. kılcal damar olduğu tıp tarafında tespit edilmiştir.)
Dana ve Sığır etinin zararı baharatla telafi edilir.
(Çömlek veya güveç içerisine et konur, Kekik, kimyon baharat ilave edilir. Ağzı iyice kapatılır, hafif ateşte pişirilir.)
“Sütü şifa, yağı deva, eti marazdır.” Hadisi Şerif.
Sütü şifa: İnek sütü anne sütüne en yakın süt, şifadır.
Yağı deva: Tere yağı, taze ve katkısız olursa, devadır.
Eti marazdır: Dana ve sığır eti hastalık yapar, marazdır.
KOYUN;
Peygamberimiz Aleyhisselatü Vesselam, bir yaşındaki koyunun sağ ön kolunu severmiş.
ERKEÇ;
Erkeç, keçinin erkeğinin kısırlaştırılmışıdır, yemekte sakınca yok. Kıymayı erkeçten yaptırabilirsiniz.
BALIK;
Etle aynı besin değerine sahiptir. Daha az yağlıdır. Zayıflamak isteyenler ve şeker hastaları balığın, haşlanmışını ve ızgarasını tercih edebilirler.
TAVUK;
Köy tavuğu yemekte sakınca yoktur. Hazır tavukların hormonlu olma ihtimali çok yüksektir. Dikkat.
1. "Hınzır eti yiyen bir cihette hınzırlaşır."
2. "İnsan, beslendiği şeyle mizâcı müteessir olduğuna delil, "kırk günde her gün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olur." Risale-i Nurdan 9. Lem'a
KÖMÜR IZGARASI;
Kömür ızgarasında kızartılan etlerden damlayan yağlar, kanser yapıcı maddelere dönüşerek havaya yayılırlar. Izgara etin mis gibi kokusu, aslında kanser yapıcı maddelerle doludur. Ayrıca etin üzerine yapışıp yanan yağlar da, benzer şekilde kansere sebep olur. Bu yüzden ızgarayı, etleri yandan ve üstten ısıtacak şekilde (döner gibi) yada ateşle teması olmayacak şekilde alüminyum folyolara sararak, yağsız tavada ve orta hararette yapmak gerekir. Yanmış yağ kanserojen maddeye dönüşür.
MERCİMEK:
Vücudunda kist ve tümör bulunan hastaların iyileşinceye kadar mercimek yemesi uygun değildir. Kabızlık için birebirdir. Görme kuvvetini artırır, zekayı geliştirir.
PATLICAN:
Vücudunda kist ve tümör bulunan hastaların iyileşinceye kadar patlıcan yemesi uygun değildir. Karaciğer, böbrekleri kuvvetlendirir. Kolesterolü düşürür, damar tıkanıklığına iyi gelir, çarpıntıyı önler. Gut (eklem ağrıları) romatizma ve mideye iyi gelir. Ayrıca:şeker hastalarına közlemesi ve salatası tavsiye edilir.
SEBZE VE MEYVE:
Her sebze ve meyvenin mevsimine göre yenilmesi daha uygundur. Ayrıca bolca tüketilmesi faydalıdır. (Şeker hastası; şekeri düşürme endeksi düşük olan meyveleri tercih etmelidir.) Bunların doğal olmasına, içinde katkı maddelerinin olmamasına, yapay üretilmemiş olmasına, sebze ve meyveler yetiştirilirken genetik değişiklik yada hormon uygulaması, bilinçsiz ilaçlama yapılmamış olmasına dikkat etmek gerekir. Gelecek bölümlerde daha geniş açıklama var.
NOT; Meyveler yemeklerden yarım saat önce veya iki saat sonra yenmelidir. Yemeklerden hemen sonra yenirse, midemizdeki gıdalarla mayalaşarak alkole dönüşmekte ve karaciğere zarar vermektedir.
SALATALAR:
Mevsime göre salata olarak yenilebilecek her türlü sebze yenmelidir. Sebzeler, hormonsuz olmalıdır.
SALATA YEMEĞİ: (ÇOBAN SALATASI)
Aşağıda isimleri liste halinde verilen sebzeler; karıştırılarak çoban salatası yapılır. Limon ve zeytin yağı ilave edilir. Yemeklerden 30 dakika Önce yenir.
Bu çoban salatası; 1. Kanser hastalarına 2. Şeker hastalarına 3. Zayıflamak isteyenlere tavsiye edilir.
Şekeri düşürür, tansiyonu ve kolesterolü dengeler. Kanı çoğaltır, kanı temizler ve damarları açar. Lifli besinler olduğu için; kanserle savaşır, hazmı kolaylaştırır ve zayıflatır.
DOMATES:
Aç karına suyu içilir. Elde yenir. Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
HAVUÇ:
Soymadan iyice yıkanır, elde yendiği gibi; Çoban salatasında da kullanılır. Kızartması, şişmanlatır. Şeker hastalarına tavsiye edilmez.
ISPANAK:
Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
LAHANA:
Taze yaprakları elde yenir. Yemeği yapılır. Çoban salatasında kullanılır.
LİMON:
Çoban salatasında kullanılır.
MARUL:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
NAR EKŞİSİ:
İçilir. Çoban sdalatasında kullanılır.
MAYDANOZ:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
PATATES:
Haşlanmışı; elde yenir, Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
PATLICAN:
Közlemesi. çoban salatasında kullanılır.
ROKA:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
SALATALIK:
Elde yanir. Çoban salatasında kullanılır.
SEMİZOTU:
Elde yenir. Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
SİRKE:
İçilir. Çoban salatasında kullanılır.
SİVRİ BİBER:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
SOĞAN:
Çoban salatasında kullanılır. Ayrıca; akşamdan doğranır, suyun içine ıslanır, sabaha kadar bekletilir. Süzülür. Suyu içilir. Soğanı salatada kullanılır. Yemeklerde kullanırken yağda yakmayınız.
TERE:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
TURP:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
YERELMASI:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
YUMURTA:
Haşlanmışı, elde yenir. Çoban salatasında kullanılır. Haşlanmışı tok tutar.
ZEYTİN YAĞI:
Çoban salatasında kullanılır.
YAĞLAR:
Yağlardan hayvanın iç yağları, kolesterol yapan sıvı yağlar, yani damarları tıkayan yağlar hariç, koyunun kuyruk yağı, tereyağı ve zeytinyağı yenmelidir. ( Kuyruk yağı romatizma, siyatik, bel ağrısı eklem kireçlemesi ve menüsküs için tavsiye edilir. ) (Hadisi Şerifte, dağda otlamış üç yaşındaki koyunun kuyruk yağı tavsiye edilmektedir. )
KUYRUK YAĞI;
Üç yaşında dağda otlamış olanı tercih edilmelidir. Romatizma, siyatik, bel ağrısı, eklem kireçlemesi ve menüsküs için tavsiye edilir.
TEREYAĞI;
Hadisi Şerifte “yağı devadır” buyuruyor. Mideyi yormaz, kolesterolü artırmaz, damarları tıkamaz.
ZEYTİNYAĞI;
Vücudu besler, tok tutar, kolesterolü düşürür, kalp ve damarları korur, safra kesesi ve raşitizm hastalığı için faydalıdır. Karaciğerin temizlenmesine yardımcı olur. Kabızlık için faydalıdır. Böbrekleri temizler ve taşların düşmesine yardımcı olur. “70 derde devadır.”
KEPEKLİ UN VE KEPEKLİ EKMEK:
Kepeği alınmamış undan yapılmış ekmek yiyiniz. Peygamberimiz, (a.s.m) unu kepeğiyle ekmek yaptırmış.
%30 Kepek % 70 Un olmalıdır.
Kepekli ekmek; bağırsak kanserine yakalanma ihtimalini yüzde 50 oranında azaltıyor.
Kepekli ekmek; safra kesesinde taş oluşması ihtimalini de azaltıyor. Çünkü,
kepek ekmeği; beyaz ekmek, çavdar ekmeği ve mısır ekmeği gibi diğer ekmek türlerinde bulunan bütün vitamin ve mineralleri içerir. Bunun yanında kabızlığı önleyen,
kepekli ekmek; iştahı keser kilo vermeye yardımcı olur. Kolay hazmedilir.
Kepek ekmeği; aaaabolizmanın çalışmasını hızlandırdığı için, sindirimle ilgili rahatsızlıklara ve kabızlığa da birebir çözümdür. Bağırsakların çalışmasını sağladığı gibi, bağırsak kanserini ve hemoroit oluşumunu da engeller.
Kepek ekmeği; östrojenin ( kadınlık hormonu ) dolaşımını da azaltır. Bu da kadınlarda, göğüs ve rahim kanserini önleyen bir faktör oluşturur.
Kepekli ekmek; şeker hastalarının ve kilo problemi olan kişilerin rejim listelerinin başında olmalıdır.
Kepek ekmeği; kalp ve dolaşım hastalıklarına iyi gelir. Besin değeri yüksek, ekonomik bir gıdadır.
BULGUR:
Fıtri olarak yetişen buğdaydan yapılırsa, bulgur pilavını, üzüm hoşafı ile bol miktarda yiyiniz. Bulgur pilavı, üzüm hoşaf ile yenirse kan yapar.
PİRİNÇ:
Esmer pirinci evinizden eksik etmeyiniz. Bağırsak rahatsızlıkları için birebirdir. Şekeri düşürür.
BAL:
Soframızdan eksik olmasın, şifalıdır. “İki şifa biri Kur’an, biri bal” Hadisi şerif. Mikropların üremesini önler, beyin hücrelerinin beslenmesinde büyük rolü vardır. Vakitsiz ihtiyarlamaya engel olur. Çiçek balı zayıflamak isteyenlere ve şeker hastalarına tavsiye edilmez. Şeker hastaları ve zayıflamak isteyenler; çam balının ikinci ve üçüncü sağım veya mahsulünü kullanmalıdırlar.
BAL;
Balın, difteri, boğmaca, verem, ülser, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi 500'e yakın hastalığın tedavisinde olumlu etkileri vardır.
Bal; bileşiminde bulunan çeşitli vitamin, mineral, organik asit ve enzimler nedeniyle sindirimi kolay, besleyici ve birçok hastalığa karşı koruyucu ve tedavi edici özellik gösteren bir gıdadır.
Bal; bileşim maddelerince zengin oluşu nedeniyle özellikle sağlıklı yaşamda da önde gelen gıdadır.
Bal; difteri, boğmaca, verem, ülser, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi 500'e yakın hastalığın tedavisinde olumlu etkileri saptanmıştır. Balın bilinen bu özellikleri sağlamasında, antimikrobiyel, antioksidan ve büyüme faktörü biyoaktivitesi gösteren bileşenler etkili olmaktadır.
"Her gün düzenli olarak yenmesi gerekiyor"
Birçok medeniyete ait yazıtlarda ve kutsal din kitaplarında kutsal veya şifalı bir gıda olduğu belirtilen balın bileşiminde, insan sağlığı için önemli bir çok besin maddesinin bulunduğunun bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.
"Ülser ve diğer mide hastalıkları, kalp yetmezlikleri, çarpıntı, kemik hastalıkları, öksürük, alerji, bronşit, kansızlık, boğaz ağrısı, sinir hastalıklarının tedavisinde olumlu etkileri saptanan balın, kabızlığı giderdiği, vücuttaki kanı temizlediği, damarları genişlettiği ve kan dolaşımını kolaylaştırdığı, kalbi güçlendirdiği, yara ve yanıkları iyileştirdiği bilinmektedir."
İNCİR VE ZEYTİN:
İncir ve zeytin konusunda ayeti kerime var. (Kuru incir, zeytin yağı içinde 15 - 20 gün, güneşte bekletilerek yenir ve yağından içilirse, sperm sayısını artırır.
İNCİR;
Hamileler ve çocuklar için çok faydalıdır. Az yenirse şekeri yükseltmez, kolit, akciğer ve yorgunluğa iyi gelir. Hazmı kolaylaştırır, kabızlığı giderir.
ZEYTİN;
Zayıflamak isteyenler ve şeker hastaları yiyebilirler. “Zeytin Yağı 70 derde devadır.” Hadisi Şerif.
ÜZÜM:
Beyin için faydalıdır. Hafıza için her gün 21 adet kuru üzüm tavsiye edilmiştir. Kanı çoğaltır. Kalbi, mideyi ve bağırsakları kuvvetlendirir. Böbreklerin çalışması, beden ve beyin yorgunluğuna iyi gelir. Zindelik, canlılık ve enerji verir. Zayıflamak isteyenlere ve şeker hastalarına tavsiye edilmez. Şekeri yükseltir. Ölçüyü kaçırmayınız.
KIZARTMALAR:
Yağda kızartma yaparken aşırı kızartılmamalı, vasat olmalı. Yanmış yağ; kanserojen maddeye dönüşür.
BESİNLERİ YÜKSEK ISIDA PİŞİRMEYİN!
Kansere karşı savaşta en önemli kural sık sık, azar azar dengeli beslenmek. Besinleri uzun süre yüksek ısıda pişirmek kansere davetiye çıkarıyor.Yanmış yiyeceklerin kesinlikle tüketilmemesi, proteinli süt gibi besinlerin asla şekerle kaynatılmaması gerekiyor. Bunlardan bazıları, kestane kebap, gözleme, kavrulmuş leblebi, krem karamel....
KANSERE KARŞI BESLENMEDE EN ÖNEMLİ KURAL NEDİR?
En önemlisi beslenme yoluyla bağışıklık sistemimizi güçlü kılabildiğimiz için yeterli ve dengeli beslenmek. Yani sık sık, azar azar, az yağlı ve günlük alması gereken besin maddelerini alarak, karamelize edilmiş yiyeceklerden uzak durulması lazımdır. Şekerin yakılması olarak tanımlayacağımız karamelizasyon, kanser yapıcı faktörler arasında düşünülmelidir. Bundan dolayı, karamelli pasta, karamelli dondurma gibi besinleri çok sık tüketmemek gerekir.
ÖYLEYSE PİŞİRME YÖNTEMLERİ DE ETKİLİ...
Yanmış olan her besinde risk çok yüksektir. Susamı yanmış simit, yanarak üzerinde siyah benekler oluşmuş bazlama, gözleme tipi yufkalar, kabuğu yanmış ekmek, kurabiye, börek ve kek, fazla kızartılmış ekmek, kestane kebabın yanmış dış yüzeyi, kavrulmuş ve üzerinde siyah benekler oluşmuş sarı leblebi türü besinler çok sık tüketilmemelidir.
YEMEK PİŞİRİRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?
Maalesef çoğu kişi soğanı yağın içinde iyice kavurarak yemek yapmaya başlar. Ama gerçek şu ki yağın içinde soğanı kavurmak kansere davetiyedir. Dumanlama - tütsüleme yöntemi ile hazırlanmış füme besinler tehlikeli gruptadır. Kısacası, besinlerin sizi kanser yapmalarını istemiyorsanız onların canını yakmayın. Yani yüksek ısıya uzun süre maruz bırakmayın ve de durup dururken tütsülemeyin.
PEKİ SOĞANI NASIL KULLANMALI?
Sebze yemeklerinde önce kıyma veya et suyla birlikte öldürüp pişirilmeli. Soğan üzerine çiğden konmalı. Soğanla biraz pişirdikten sonra salça ve domatesi koyup su kaynamaya başladıktan sonra sebzeler doğrayarak içine atılmalı. Sebze yemeklerinde vitamin ve mineral kaybını önlemek için en doğru olan, çok az suda pişirmektir.
KANSEROJENLERE KARŞI ETKİLİ OLAN MADDELER NELER?
Vitamin ve minerallerin dışında 'ikincil bitki maddeleri' veya 'Fitokimyasal' dediğimiz bazı özel maddeler vardır. Bu maddelerin kanser riskini önlediği bilinir. Brokolide bulunan 'Sulforofan', çilek, böğürtlen, üzüm cevizdeki 'Ellag Asidi', narenciye ve kimyondaki 'terpen', domates, avakado ve mürdüm eriğindeki 'Lutein' maddesi ve bir çok bitkide bulunan 'Flavanoidler', vücudun ürettiği protein moleküllerini aktive edip, insan hücrelerine giren kanser yapıcıları zararsız hale getirmelerini sağlarlar.
Yediklerinizi kanserojen hale getirmemek için, uzun süre yüksek ısıda işleme tabi tutulan bol proteinli besinler, kanserojen maddelerin oluşumuna neden olur. Buna mutajenite denir. Eti 35 dakika süreyle ızgara yaparsanız veya 5 dakika süreyle kızgın yağda kızartırsanız, kanserojen hale getirmeyi başardınız demektir.
Eti sebzelerle birlikte pişirirseniz - türlü, kıymalı taze fasulye gibi- o zaman mutajenite oluşumunu çok büyük oranda önlemiş olursunuz. Eti tek başına yemek yerine daha çok sebze ile karıştırarak yemek her zaman daha sağlıklıdır.
TAZE SEBZELERİ YAĞDA KIZARTMAYIN. KANSEROJEN ETKİ OLUŞTURABİLİRSİNİZ.
Sebze ve kurubaklagilleri yıkamadan yemeyin, pişirmeyin. Çünkü, tarım ilaç kalıntılarını pişirme yolu ile yok edemezsiniz.
Pirinç, un, soğan gibi besinleri yağda kavurmayın. Protein kaybı olur. Ayrıca, kanserojen etki oluşturabilirsiniz.
Yüksek ısıda uzun süre kaynatmayın. Bu bir çok vitamin ve mineralin kaybına neden olur, kanserojen etki oluşturabilir.
Ateşe çok yakın tutarak pişirme ve tütsüleme yapmayın.
Kurubaklagil ve tahılları kuru, nemli olmayan yerlerde saklayın. Aksi takdirde küf toksinleri oluşturabilirsiniz.
Buzluktan çıkartıp çözdürdüğünüz yiyecekleri bir daha dondurmayın. Aksi taktirde kanserojen etki oluşturabilirsiniz.
Özellikle salça, turşu, reçel vb. gibi besinleri boşalmış deterjan ve ilaç kutularında, boyalı plastiklerde saklamayın. Kurşun ve kanser yapıcı diğer maddeler yiyeceğe geçer.
Küf ve toksin üremiş besinlerden uzak durun.
YANIK YAĞLAR:
Tekrar tekrar kullanılan yağlar Kanserojen maddeye dönüşüyor. Aşırı yanmamalıdır.
YEMEK PİŞİRME METODU:
Yağlar; yemek yapılırken yanmamalıdır. Çift tabanlı tencere tavsiye edilir. Malzemesi konur hafif ateşte pişirilir. Besinlerin taze olanlarının yenmesi çok önemlidir. Bilindiği gibi bir sebze veya meyve dalından koptuğu andan başlayarak vitamin, mineral ve diğer besin değerlerini yitirmektedir. Pişirilen yiyecekler de bekletildiklerinde besin kaybına uğrarlar. Yiyecekleri pişirmeden yediğimizde besin değerleri, pişirerek yediğimize oranla daha yüksektir. Bu da besleyici değerini arttırmaktadır. Besinleri az suyla, yada kendi suları ve yağlarıyla veya az yağ kullanarak pişirmek en iyisidir. Kendi suyu ve yağıyla pişen yemekler hem daha lezzetli hem daha besleyici olur.
YEMEK VE İÇMEK:
Çok sıcak ve çok soğuk yemeyiniz ve içmeyiniz. Beş saat geçmeden yemeyiniz, yemekten sonra 2 saat geçmeden su içmeyiniz. Mide çalışırken, soğuk su içilirse midenin çalışmasını önler. Yemek, içmek sadece beslenmemiz için gerekli değildir. Bizim yaşamdan aaaif almamızı da sağlar. Bu sebeple yemek saatlerimizi aaafe dönüştürmeliyiz. Hastalar genellikle kendilerini geriye çeker, aile ve akrabalarından uzak dururlar. Sürekli hastalıklarını düşünür, günlük sosyal aktivitelerden uzaklaşırlar. Oysa bu yanlıştır. Aileyle birlikte aaaif içinde yemek yemek daha sağlıklıdır. Doktorlar engellemediği sürece sosyal yaşamdan uzaklaşmamak, normalde sürdürülen yaşama devam ettirmek en iyisidir. Ayrıca sofraların özenli ve güzel olması, sofraya getirilen yemeğin görünümü ve sunumuna da özen gösterilmesi çok önemlidir. Hastaların iştahının yerine gelmesi demek, onların yeniden yemek yiyebilmeleri ve kendilerini daha iyi hissetmeleri, dolayısıyla yaşam kalitelerinin artması demektir. İnsan bedeni için, az az ve sık sık yemek yemek daha sağlıklıdır. Ara öğünlerde taze meyveler tavsiye edilir. Yiyeceğimiz şeyler çeşitli ve besleyici olsun. Devamlı acı yemeyiniz. Aşırısından kaçınınız.
HORMON:
Hormonlu gıdalardan sakınılmalıdır. Bilhassa seralarda yetişen hormonlu gıdalardan. Fıtri olmayan, sonradan yapılan bir müdahale ile yetiştirilen, çekirdeksiz meyve ve sebzeler kısırlık yapar. Suni yemle beslenen hayvanları yemeyiniz. Suni gübre ile yetişen bitkileri yemeyiniz. Hormonlu gıdalar, kanseri daha çok tetikler.
RADYASYON:
Radyasyon ve radyasyonlu gıdalardan sakınılmalıdır. Radyasyondan dolayı dağlarda ağaçların bazıları kurumuştur. (Çernobil olayına dikkat) Röntgen çekimleri sık olmamalıdır. Yılda bir kez çekilen röntgenin de kanser yapacağı düşünülmemelidir. Ayrıca bilgisayardan, dijital saatlere ve cep telefonundan televizyona kadar pek çok alet radyasyon yaymakta ve biz de bunların etkisinde kalmaktayız. Televizyonu yakından seyretmek, cep telefonundan gerekmedikçe konuşmamak, bilgisayarların arkasında oturmaktan kaçınmak bizi az da olsa radyasyonun zararlı etkilerinden korur. Uzun süre bilgisayarda çalışanların çıplak ayakla çalışmaları yararlı olur. Devamlı röntgen ışınlarına maruz kalmayınız Ayrıca radyasyon etkisinde kaldığımız zaman yapılacak en iyi şey hemen duş almaktır.
KATILAŞTIRILMIŞ YAĞLAR (MARGARİNLER):
Sindirimi oldukça zordur. Kalp ve damar hastalıklarına yol açar. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme listesinde margarine yer yoktur. Katılaştırılmış yağlar; yani eksi 40 - 50 derecede hidrojenle dondurulan bitkisel yağlar; 36 - 37 derece olan vücut sıcaklığında erimez. Deneyiniz. Avuçlarınıza bir miktar tere yağı, bir miktar da margarin alınız. Acaba hangisi çabuk eriyecek, deneyiniz. Peygamberimiz; tereyağını tavsiye ediyor.
ÇAY VE KAHVE:
Çok çay ve kahve içmeyiniz. Çünkü çay ve kahve besinlerle alınan minareleri bağlayıp kana karışmasını engeller. Bilhassa yemeklerden hemen sonra içilen çay ve kahve, demirin kana geçmesini engelleyerek kansızlığa sebep olur. Damar sertliği yapar. Aşırısından kaçınınız. Aşırı siyah çay içmeyiniz, İçmek gerekirse birkaç damla limon damlatınız. Çernobil olayını hiç bir zaman unutmayınız. Çayı demlerken, mutlaka soğuk su ile yıkayınız. Tedbirli olmalıyız. Limon hayat kurtarır. Şifalı bitkilerin çayını veya yeşil çayı tercih ediniz.
ALKOL VE ALKOLLÜ İÇECEKLER:
Alkol kullanmayınız. Çünkü çok tehlikeli hastalıklara sebep olduğu tıbben açıklanmıştır. Siroz hastalığı gibi.
KOLALI İÇECEKLER, GAZOZ VE HAZIR MEYVE SULARI:
Kolalı içecekler, gazoz ve hazır meyve suları az içilmelidir. Çünkü kolalı içeceklerin içinde Asit düzenleyici sitrik asit (E330) vardır. Gazoz ve kolalarda asit fazla olduğundan, çocuklarda diş çürümelerine sebep olurlar. Zayıflamak isteyenlerin ve şeker hastalarının içmemesi gerekir. Susuzluğu gidermek için en iyisi, en güzeli, doğal memba sularıdır. Gazsız sodalar, şekersiz bitki ve meyve suları susuzluğu gidermek için idealdir.
SİGARA:
Sigara içmeyiniz. Kanser yaptığı, sayısız bilimsel çalışmayla tespit edilmiş olan sigara, bütün tehlikesine rağmen, bağımlıların vazgeçemediği bir zararlı alışkanlıktır. Sigara içen kişilerin, %100 kanser olma ihtimali kuvvetlidir. En iyisi, hiç başlamamak.
SİGARA:
Dünyada her 13 saniyede bir kişi sigara yüzünden hayatını kaybediyor.
Önlem alınmaması durumunda gelecek 20 yılda Türkiye'de sigaraya bağlı nedenlerden ölenlerin sayısının yaklaşık 550 bine yükseleceği belirtildi.
Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, sigara ve alkol kullanımının, insan vücudunun savunma sistemini çökerterek sayısız hastalık ve ölümlere zemin hazırladığı ifade edildi.
Türkiye'de düzenli sigara içen kişilerin % 55'inin, 35-58 yaşları arasında hayatını kaybettiği ifade edilen açıklamada, önlem alınmaması durumunda Türkiye'de gelecek 20 yılda sigaraya bağlı nedenlerden ölen kişilerin sayısının yaklaşık 550 bine yükseleceği kaydedildi.
Açıklamada, şu uyarılar yapıldı:
Sigara hem siz hem de pasif içici konumundaki çocuklarınız için öldürücü bir tehlikedir. Siz bu satırları okurken, dünyada 5 kişi daha sigara nedeniyle hayatını kaybetti.
Sigara başta ölümlere neden olan kalp damar hastalıkları olmak üzere, akciğer,ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine yol açıyor.
Sigara ayrıca peptik ülser, kronik bronşit, felç, astım, reflü, erken menopoz, diş eti iltihabı, kemik erimesi ve katarakt hastalıklarına zemin hazırlarken, hamilelerde erken doğum ve düşük doğum ağırlığı risklerini de beraberinde getiriyor.
Sigara kullanan hamile kadınların bebekleri fiziksel ve zihinsel özür riskiyle karşı karşıyadır. Sigara içen annelerin sütlerinde bulunan 'dioxin' maddesi ise öldürücü etkiye sahip bir zehirdir.
Sigaranın sağlığa zararlı olduğu,
paketi her elinize aldığınızda gözünüze çarpar...
Peki ya güzelliğe zararı?...
Sigara; cildinize, gözlerinize, dudaklannıza zarar veriyor,
kırışıklıklara, selülite neden oluyor ve çabuk yaşlandırıyor...
Selülit riski
Hiç sigaranın selülit yapabileceği aklınıza gelir miydi?...
Maalesef selülitin nedenlerinden biri de sigara.
Dolaşım sistemindeki bozukluk, sıvı akımını durduruyor ve aaaabolizmayı yavaşlatıyor.
Maalesef bütün bunlar, selülitlerin çoğalmasını destekliyor.
En çok zarar dişlere
Dişler, sigaradan en çok zarar gören yerlerden biri.
Sadece rengin sarartmakla kalmıyor, aynı zamanda vaktinden önce bozulmasına da neden oluyor. Sigara, aynı zamanda ses tellerine ve ses ahengine de zarar veriyor.
Dudaklar kırışıyor
Sigarayı içe çekmek için yapılan dudak hareketi, hassas olan bu bölgede kırışıklıklar meydana getiriyor.
Cildi yaşlandırıyor
Sigara, damarların daralmasına neden oluyor.
Damarların daralması ise besin ve oksijen akışım azaltıyor.
Bu nedenle deri, parlaklığını kaybediyor.
Esnekliğini kaybeden kılcal damarlar ise derinin çabuk
zarar görmesine neden oluyor.
İÇME SULARI:
İçme suları ilaçsız olmalıdır. Doğal memba suları içiniz. Çünkü vücutta ortaya çıkan zararlı ve zehirli maddeleri temizleyip idrarla dışarı atmak için bol miktarda su içmeliyiz. Kabızlığı önler. Tokluk hissi verir. Yağ depolanmasına engel olur. Böbrekleri çalıştırır. Günlük su ihtiyacımız 2 litre kadardır. Bitki ve meyve çayları ile doğal meyve suları susuzluğu gidermek için idealdir.
OKSİJEN TEDAVİSİ VE BUHAR TATBİKATI:
Akciğere gelen kanın temizlenmesi için oksijen tedavisine ihtiyaç vardır. Normalde ormanlık bölgelerde yaşayan insanlar fıtri olarak oksijen tedavisini hiçbir tıbbi müdahale ihtiyaç duymaksızın elde etmektedirler. Büyük şehirlerde yaşayan insanların ise, fıtri oksijen tedavisini alabilmeleri mümkün değildir. Ancak, şifalı bazı bitkilerle yapılacak olan buhar tatbikatıyla bu mümkün olabilecektir. Çünkü akciğere gelen kirli kanın, alınacak bol oksijenle temizlenmesi mümkündür. Şöyle ki; oksijen kandaki karbon ile birleşince karbondioksit olarak dışarı atılır. Böylelikle hem kan temizlenmiş olur, hem de vücudun ısısı meydana gelir. Bu da gösteriyor ki; insan sağlığı açısından vücutta bulunan kanın mutlaka oksijen tedavisi ile temizlenmesi gerekmektedir.
KANSERİ OKSİJENLE (OZON TEDAVİSİ İLE) YENMEK MÜMKÜN
İnsanlar, birçok nedenden dolayı oksijen yetersizliği çekerler. Örneğin; uzun süre hava kirliliğine maruz kalma, sigara içme, hareketsiz yaşam, stres, akciğer ve kalp-damar hastalıkları, canlılıklarını yitirmiş gıdalar, derin nefes alamamak ve yetersiz egzersiz gibi...
Kanserin temel nedeni oksijensizlik İki Nobel sahibi bilim adamı Dr. Otto Warburg, kendisine Nobel ödülü kazandıran bilimsel çalışmasından elde ettiği sonuçları açıkladığında kanserin temel nedeni olarak oksijensiz yaşamı gösteriyor.
Dr. Warburg’a göre vücuttaki 'onkojen'ler stres, kirlilik, radyasyon yanında oksijensizlik gibi faktörlerle de uyarılarak kanseri başlatabiliyor. Hücresel oksijen yetersizliği, kansere yol açtığı düşünülen önemli bir faktör.
Dr. Warburg o zaman şöyle yazmıştı: "Kanserin tek ve nihai temel nedeni oksijensiz yaşamdır, yani 'anaerobiosis'tir. Normal hücreler oksijene gereksinme duyarlar, oysa kanser hücreleri oksijensiz yaşayabilir."
Dr. Warburg, herhangi bir embriyondan alınan normal hücreleri laboratuvar tüpünde oksijensiz büyümeye zorlandığında kanser hücrelerinin özelliklerini aldıklarını gösterdi. Warburg, "Bu, normal hücrelerin, sadece tek bir değişkeni değiştirmekle, kanserli hücrelere dönüşebileceği anlamına geliyor" demişti.
Dr. Warburg’un teorisine göre, hücreler oksijenden mahrum bırakılınca, en 'ilkel' dönemlerine geri dönebiliyor ve enerjilerini, normal bitki ve hayvanların yaptığı gibi oksijenden değil, bunun yerine şekerin fermantasyonundan alarak, glikoz reaksiyonlarına girebiliyordu. Kanser hücrelerinin çok hızlı üremeleri, çok yüksek miktarda glikoz kullanımını gerektiriyor ve glikozu laktik aside dönüştürüyor. Bedenin asitlilik derecesi yükseldikçe, hücrelerin oksijen kullanmaları daha da zorlaşıyor. Bilindiği gibi kanserli hücreler, sağlıklı insan hücrelerine oranla tam 10 kez daha fazla laktik asit içerebiliyor.
Yine aynı oksijen yetersizliği teorisine göre kanser hücreleri, oksijenden zengin bir ortamda varlıklarını sürdüremediğinden, yeterli oksijen sağlanırsa, bu cinnet halindeki glikoz fermantasyonun durduğu, tümör dokusunun beslenmesinin bozulduğu ve tümör hücrelerinin öldüğü tespit edilmiştir.
Oksijen eksikliğinde kanser yayılır Oksijen eksikliği, kanserin yayılmasını da kolaylaştırıyor. İsveçli bilim adamları, oksijen eksikliğinin, kanserli hücrelerin primer (ana–kaynak) tümörden ayrılıp başka yerlere yerleşmesine neden olduğunu tespit ettiler. Kanda, hücrelerde ve dokularda oksijen eksikliğine bağlı gelişen fonksiyon bozukluğu olarak bilinen hipoksi durumunda, CXCR4 geninin aktif hale geldiğini saptadılar.
Bu genin aktif hale gelmesinin, kanserli hücrelerin başka organları gitmesini kolaylaştırdığını belirleyen bilim adamları, hücrelerin primer tümördeki oksijen eksikliğinde agresifleşerek başka bir yere yayıldığını kaydetmişlerdir.
Oksijen bağışıklık sistemini güçlendirir Ozon bağışıklık sistemini “modüle eder”. İnsandaki immünolojik mekanizmalar (yani bağışıklık sistemi) oksijene bağlımlı olarak çalışır.
Alessandra Larini, Carlo Aldinucci ve Velio Bocci adlı araştırmacıların İtalya Genel Fizyoloji Enstitüsünde yapmış oldukları bilimsel çalışmaya göre; Ozonterapi immün sistemi modüle ederek, dengeler; yani, bağışıklık sistemi zayıflamış ise onu güçlendirir, aşırı reaksiyon göstermiş ise onu dengeler.
Ozonlanmış kanda mononükleer hücrelerin sayısında artmaya yol açarak, bu hücrelerin tümör ve mikrobik hücrelere karşı savaşmasına yardımcı olur. Bu hücrelerin görevi olan fagositozu uyarır, tetikler. Böylece iltihap ve kanser hücresi ile mücadele etmede çok önemli olan “Sitokin” adı verilen IL-2, ,IL-4, IL-6,IL-10,TNF-a,IFN-a maddelerinin üretimini arttırır. Böylece anti-tümöral, anti-viral ve kök hücrelerinin üretimini uyarıcı etki yapar. Isı artışı ve karaciğerdeki C-reaktif adlı protein senaaaini 100 kat arttırarak fagozitozu kolaylaştırır.
Klasik kanser tedavilerinden Radyoterapi ve Kemoterapi'nin tedavi edici etkinliğini arttırır. Oksijen, “Radyasyon - duyarlaştırıcı (Radyosensitizer) ve Kemo-duyarlaştırıcı (Kemosensitizer)” dir. Hem radyoterapi, hem de kemoterapi oksijenin bol olduğu ortamda daha etkili olur ve tümör öldürücü etkileri artar. Örneğin ışının istenildiği dozda ulaştırılamadığı dokular ya da tümör nedeniyle tahrip olmuş dokulara kemoterapötik maddenin ulaştırılabilmesi için dozu arttırmak veya dokunun oksijenlenmesini arttırmak gerekir.
Ozonterapi ile tümör ve çevresindeki oksijen arttırılarak radyoterapi ve kemoterapi ile daha az dozda daha yüksek etki elde edilebilmektedir. Aynı zamanda oksijenin tümör üzerindeki direkt okside edici (yakıcı) etkisinden de faydalanılmaktadır.
Kemoterapi ve radyoterapi kabus olmaktan çıkıyor Ozonterapi kan sirkülasyonunu artırarak ve dokuların iyi oksijenlenmesini sağlayarak, radyoterapi ve kemoterapinin sık görülen yan etkilerini azaltır.
Radyoterapi ve kemoterapi alan hastalarımıza eş zamanlı veya bu tedavilerden önce ozonterapi başlandığında, bu hastalar için artık kemoterapi ve radyoterapi korkulu rüya olmaktan çıkmaktadır.
Toksik etkisi olmayan ozon genellikle hücrelerin oksijen uyumunu geliştirir ve oksijenasyon dengesini sağlayarak, tümörün oluşturduğu doku tahribatının tamirini ve dolayısıyla iyileşmesini hızlandırır.
Kemoterapinin yan etkilerinin gidermenin ülkemize maliyeti yıllık sadece 15 milyon dolar olarak kabul edilmektedir. Kemo-radyoterapi alan ve uzun süre yaşayan hastaların en büyük sorunu daha sonra ortaya çıkan geç yan etkilerle ömür boyunca boğuşmaktır. Ozonterapi ile erken ve geç yan etkiler asgariye indirilebilmektedir.
Ozon nedir? Nasıl uygulanır?
Ozon oksijenin özel bir formudur. İki oksijen atomu içeren normal oksijenin aksine ozon 3 oksijen atomu içerir. Yüksek oksidasyon etkili, keskin kokulu, stabil olmayan bir gazdır. Ozonun uygulanış biçimlerinden biri ve en etkilisi hastanın kendi kanının kullanılmasıdır.
Geri dönüşümsüz vakumlu bir şişeyle hastanın kanı çekilir, ozon kana katılır ve derhal kan tekrar vücuda verilir. Bu yöntem acısızdır ve yaklaşık 15 dakika sürer. Bu yöntemle immun sistemi güçlendiren ozon, dokuları oksijene boğar ve tümör hücresinin yaşabileceği ortamı yokeder.
Ozon Terapi'nin yan etkisi yoktur Vücudun temel yapısını su ve oksijen oluşturduğundan ozon tedavisi doğal bir tedavi yöntemidir.
Günümüzde kanserin tedavisinde diğer tedavilerle birlikte oksijenin kullanılmasının önemi anlaşılmıştır. Tüm kanserli hastalara, başka hangi tedavi uygulanırsa uygulansın Ozonterapi mutlaka ilave edilmelidir. Uygulaması basit, kolay, ucuz ve yan etkisi yoktur.
GÜNEŞ IŞINLARI:
DANA VE SIĞIR;
Etini, devamlı yemeyiniz.
Dana ve sığır etini, Amerika gibi çok tüketen ülkelerde, yapılan araştırmalara göre:
kalın bağırsak kanseri,
kötü huylu tümör,
basur, cilt hastalıkları ve
damarların daralması gibi hastalıklar çok görülmüştür.
(Bir insan vücudunda 100 bin km. kılcal damar olduğu tıp tarafında tespit edilmiştir.)
Dana ve Sığır etinin zararı baharatla telafi edilir.
(Çömlek veya güveç içerisine et konur, Kekik, kimyon baharat ilave edilir. Ağzı iyice kapatılır, hafif ateşte pişirilir.)
“Sütü şifa, yağı deva, eti marazdır.” Hadisi Şerif.
Sütü şifa: İnek sütü anne sütüne en yakın süt, şifadır.
Yağı deva: Tere yağı, taze ve katkısız olursa, devadır.
Eti marazdır: Dana ve sığır eti hastalık yapar, marazdır.
KOYUN;
Peygamberimiz Aleyhisselatü Vesselam, bir yaşındaki koyunun sağ ön kolunu severmiş.
ERKEÇ;
Erkeç, keçinin erkeğinin kısırlaştırılmışıdır, yemekte sakınca yok. Kıymayı erkeçten yaptırabilirsiniz.
BALIK;
Etle aynı besin değerine sahiptir. Daha az yağlıdır. Zayıflamak isteyenler ve şeker hastaları balığın, haşlanmışını ve ızgarasını tercih edebilirler.
TAVUK;
Köy tavuğu yemekte sakınca yoktur. Hazır tavukların hormonlu olma ihtimali çok yüksektir. Dikkat.
1. "Hınzır eti yiyen bir cihette hınzırlaşır."
2. "İnsan, beslendiği şeyle mizâcı müteessir olduğuna delil, "kırk günde her gün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olur." Risale-i Nurdan 9. Lem'a
KÖMÜR IZGARASI;
Kömür ızgarasında kızartılan etlerden damlayan yağlar, kanser yapıcı maddelere dönüşerek havaya yayılırlar. Izgara etin mis gibi kokusu, aslında kanser yapıcı maddelerle doludur. Ayrıca etin üzerine yapışıp yanan yağlar da, benzer şekilde kansere sebep olur. Bu yüzden ızgarayı, etleri yandan ve üstten ısıtacak şekilde (döner gibi) yada ateşle teması olmayacak şekilde alüminyum folyolara sararak, yağsız tavada ve orta hararette yapmak gerekir. Yanmış yağ kanserojen maddeye dönüşür.
MERCİMEK:
Vücudunda kist ve tümör bulunan hastaların iyileşinceye kadar mercimek yemesi uygun değildir. Kabızlık için birebirdir. Görme kuvvetini artırır, zekayı geliştirir.
PATLICAN:
Vücudunda kist ve tümör bulunan hastaların iyileşinceye kadar patlıcan yemesi uygun değildir. Karaciğer, böbrekleri kuvvetlendirir. Kolesterolü düşürür, damar tıkanıklığına iyi gelir, çarpıntıyı önler. Gut (eklem ağrıları) romatizma ve mideye iyi gelir. Ayrıca:şeker hastalarına közlemesi ve salatası tavsiye edilir.
SEBZE VE MEYVE:
Her sebze ve meyvenin mevsimine göre yenilmesi daha uygundur. Ayrıca bolca tüketilmesi faydalıdır. (Şeker hastası; şekeri düşürme endeksi düşük olan meyveleri tercih etmelidir.) Bunların doğal olmasına, içinde katkı maddelerinin olmamasına, yapay üretilmemiş olmasına, sebze ve meyveler yetiştirilirken genetik değişiklik yada hormon uygulaması, bilinçsiz ilaçlama yapılmamış olmasına dikkat etmek gerekir. Gelecek bölümlerde daha geniş açıklama var.
NOT; Meyveler yemeklerden yarım saat önce veya iki saat sonra yenmelidir. Yemeklerden hemen sonra yenirse, midemizdeki gıdalarla mayalaşarak alkole dönüşmekte ve karaciğere zarar vermektedir.
SALATALAR:
Mevsime göre salata olarak yenilebilecek her türlü sebze yenmelidir. Sebzeler, hormonsuz olmalıdır.
SALATA YEMEĞİ: (ÇOBAN SALATASI)
Aşağıda isimleri liste halinde verilen sebzeler; karıştırılarak çoban salatası yapılır. Limon ve zeytin yağı ilave edilir. Yemeklerden 30 dakika Önce yenir.
Bu çoban salatası; 1. Kanser hastalarına 2. Şeker hastalarına 3. Zayıflamak isteyenlere tavsiye edilir.
Şekeri düşürür, tansiyonu ve kolesterolü dengeler. Kanı çoğaltır, kanı temizler ve damarları açar. Lifli besinler olduğu için; kanserle savaşır, hazmı kolaylaştırır ve zayıflatır.
DOMATES:
Aç karına suyu içilir. Elde yenir. Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
HAVUÇ:
Soymadan iyice yıkanır, elde yendiği gibi; Çoban salatasında da kullanılır. Kızartması, şişmanlatır. Şeker hastalarına tavsiye edilmez.
ISPANAK:
Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
LAHANA:
Taze yaprakları elde yenir. Yemeği yapılır. Çoban salatasında kullanılır.
LİMON:
Çoban salatasında kullanılır.
MARUL:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
NAR EKŞİSİ:
İçilir. Çoban sdalatasında kullanılır.
MAYDANOZ:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
PATATES:
Haşlanmışı; elde yenir, Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
PATLICAN:
Közlemesi. çoban salatasında kullanılır.
ROKA:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
SALATALIK:
Elde yanir. Çoban salatasında kullanılır.
SEMİZOTU:
Elde yenir. Yemekler de ve çoban salatasında kullanılır.
SİRKE:
İçilir. Çoban salatasında kullanılır.
SİVRİ BİBER:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
SOĞAN:
Çoban salatasında kullanılır. Ayrıca; akşamdan doğranır, suyun içine ıslanır, sabaha kadar bekletilir. Süzülür. Suyu içilir. Soğanı salatada kullanılır. Yemeklerde kullanırken yağda yakmayınız.
TERE:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
TURP:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
YERELMASI:
Elde yenir. Çoban salatasında kullanılır.
YUMURTA:
Haşlanmışı, elde yenir. Çoban salatasında kullanılır. Haşlanmışı tok tutar.
ZEYTİN YAĞI:
Çoban salatasında kullanılır.
YAĞLAR:
Yağlardan hayvanın iç yağları, kolesterol yapan sıvı yağlar, yani damarları tıkayan yağlar hariç, koyunun kuyruk yağı, tereyağı ve zeytinyağı yenmelidir. ( Kuyruk yağı romatizma, siyatik, bel ağrısı eklem kireçlemesi ve menüsküs için tavsiye edilir. ) (Hadisi Şerifte, dağda otlamış üç yaşındaki koyunun kuyruk yağı tavsiye edilmektedir. )
KUYRUK YAĞI;
Üç yaşında dağda otlamış olanı tercih edilmelidir. Romatizma, siyatik, bel ağrısı, eklem kireçlemesi ve menüsküs için tavsiye edilir.
TEREYAĞI;
Hadisi Şerifte “yağı devadır” buyuruyor. Mideyi yormaz, kolesterolü artırmaz, damarları tıkamaz.
ZEYTİNYAĞI;
Vücudu besler, tok tutar, kolesterolü düşürür, kalp ve damarları korur, safra kesesi ve raşitizm hastalığı için faydalıdır. Karaciğerin temizlenmesine yardımcı olur. Kabızlık için faydalıdır. Böbrekleri temizler ve taşların düşmesine yardımcı olur. “70 derde devadır.”
KEPEKLİ UN VE KEPEKLİ EKMEK:
Kepeği alınmamış undan yapılmış ekmek yiyiniz. Peygamberimiz, (a.s.m) unu kepeğiyle ekmek yaptırmış.
%30 Kepek % 70 Un olmalıdır.
Kepekli ekmek; bağırsak kanserine yakalanma ihtimalini yüzde 50 oranında azaltıyor.
Kepekli ekmek; safra kesesinde taş oluşması ihtimalini de azaltıyor. Çünkü,
kepek ekmeği; beyaz ekmek, çavdar ekmeği ve mısır ekmeği gibi diğer ekmek türlerinde bulunan bütün vitamin ve mineralleri içerir. Bunun yanında kabızlığı önleyen,
kepekli ekmek; iştahı keser kilo vermeye yardımcı olur. Kolay hazmedilir.
Kepek ekmeği; aaaabolizmanın çalışmasını hızlandırdığı için, sindirimle ilgili rahatsızlıklara ve kabızlığa da birebir çözümdür. Bağırsakların çalışmasını sağladığı gibi, bağırsak kanserini ve hemoroit oluşumunu da engeller.
Kepek ekmeği; östrojenin ( kadınlık hormonu ) dolaşımını da azaltır. Bu da kadınlarda, göğüs ve rahim kanserini önleyen bir faktör oluşturur.
Kepekli ekmek; şeker hastalarının ve kilo problemi olan kişilerin rejim listelerinin başında olmalıdır.
Kepek ekmeği; kalp ve dolaşım hastalıklarına iyi gelir. Besin değeri yüksek, ekonomik bir gıdadır.
BULGUR:
Fıtri olarak yetişen buğdaydan yapılırsa, bulgur pilavını, üzüm hoşafı ile bol miktarda yiyiniz. Bulgur pilavı, üzüm hoşaf ile yenirse kan yapar.
PİRİNÇ:
Esmer pirinci evinizden eksik etmeyiniz. Bağırsak rahatsızlıkları için birebirdir. Şekeri düşürür.
BAL:
Soframızdan eksik olmasın, şifalıdır. “İki şifa biri Kur’an, biri bal” Hadisi şerif. Mikropların üremesini önler, beyin hücrelerinin beslenmesinde büyük rolü vardır. Vakitsiz ihtiyarlamaya engel olur. Çiçek balı zayıflamak isteyenlere ve şeker hastalarına tavsiye edilmez. Şeker hastaları ve zayıflamak isteyenler; çam balının ikinci ve üçüncü sağım veya mahsulünü kullanmalıdırlar.
BAL;
Balın, difteri, boğmaca, verem, ülser, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi 500'e yakın hastalığın tedavisinde olumlu etkileri vardır.
Bal; bileşiminde bulunan çeşitli vitamin, mineral, organik asit ve enzimler nedeniyle sindirimi kolay, besleyici ve birçok hastalığa karşı koruyucu ve tedavi edici özellik gösteren bir gıdadır.
Bal; bileşim maddelerince zengin oluşu nedeniyle özellikle sağlıklı yaşamda da önde gelen gıdadır.
Bal; difteri, boğmaca, verem, ülser, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi 500'e yakın hastalığın tedavisinde olumlu etkileri saptanmıştır. Balın bilinen bu özellikleri sağlamasında, antimikrobiyel, antioksidan ve büyüme faktörü biyoaktivitesi gösteren bileşenler etkili olmaktadır.
"Her gün düzenli olarak yenmesi gerekiyor"
Birçok medeniyete ait yazıtlarda ve kutsal din kitaplarında kutsal veya şifalı bir gıda olduğu belirtilen balın bileşiminde, insan sağlığı için önemli bir çok besin maddesinin bulunduğunun bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.
"Ülser ve diğer mide hastalıkları, kalp yetmezlikleri, çarpıntı, kemik hastalıkları, öksürük, alerji, bronşit, kansızlık, boğaz ağrısı, sinir hastalıklarının tedavisinde olumlu etkileri saptanan balın, kabızlığı giderdiği, vücuttaki kanı temizlediği, damarları genişlettiği ve kan dolaşımını kolaylaştırdığı, kalbi güçlendirdiği, yara ve yanıkları iyileştirdiği bilinmektedir."
İNCİR VE ZEYTİN:
İncir ve zeytin konusunda ayeti kerime var. (Kuru incir, zeytin yağı içinde 15 - 20 gün, güneşte bekletilerek yenir ve yağından içilirse, sperm sayısını artırır.
İNCİR;
Hamileler ve çocuklar için çok faydalıdır. Az yenirse şekeri yükseltmez, kolit, akciğer ve yorgunluğa iyi gelir. Hazmı kolaylaştırır, kabızlığı giderir.
ZEYTİN;
Zayıflamak isteyenler ve şeker hastaları yiyebilirler. “Zeytin Yağı 70 derde devadır.” Hadisi Şerif.
ÜZÜM:
Beyin için faydalıdır. Hafıza için her gün 21 adet kuru üzüm tavsiye edilmiştir. Kanı çoğaltır. Kalbi, mideyi ve bağırsakları kuvvetlendirir. Böbreklerin çalışması, beden ve beyin yorgunluğuna iyi gelir. Zindelik, canlılık ve enerji verir. Zayıflamak isteyenlere ve şeker hastalarına tavsiye edilmez. Şekeri yükseltir. Ölçüyü kaçırmayınız.
KIZARTMALAR:
Yağda kızartma yaparken aşırı kızartılmamalı, vasat olmalı. Yanmış yağ; kanserojen maddeye dönüşür.
BESİNLERİ YÜKSEK ISIDA PİŞİRMEYİN!
Kansere karşı savaşta en önemli kural sık sık, azar azar dengeli beslenmek. Besinleri uzun süre yüksek ısıda pişirmek kansere davetiye çıkarıyor.Yanmış yiyeceklerin kesinlikle tüketilmemesi, proteinli süt gibi besinlerin asla şekerle kaynatılmaması gerekiyor. Bunlardan bazıları, kestane kebap, gözleme, kavrulmuş leblebi, krem karamel....
KANSERE KARŞI BESLENMEDE EN ÖNEMLİ KURAL NEDİR?
En önemlisi beslenme yoluyla bağışıklık sistemimizi güçlü kılabildiğimiz için yeterli ve dengeli beslenmek. Yani sık sık, azar azar, az yağlı ve günlük alması gereken besin maddelerini alarak, karamelize edilmiş yiyeceklerden uzak durulması lazımdır. Şekerin yakılması olarak tanımlayacağımız karamelizasyon, kanser yapıcı faktörler arasında düşünülmelidir. Bundan dolayı, karamelli pasta, karamelli dondurma gibi besinleri çok sık tüketmemek gerekir.
ÖYLEYSE PİŞİRME YÖNTEMLERİ DE ETKİLİ...
Yanmış olan her besinde risk çok yüksektir. Susamı yanmış simit, yanarak üzerinde siyah benekler oluşmuş bazlama, gözleme tipi yufkalar, kabuğu yanmış ekmek, kurabiye, börek ve kek, fazla kızartılmış ekmek, kestane kebabın yanmış dış yüzeyi, kavrulmuş ve üzerinde siyah benekler oluşmuş sarı leblebi türü besinler çok sık tüketilmemelidir.
YEMEK PİŞİRİRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?
Maalesef çoğu kişi soğanı yağın içinde iyice kavurarak yemek yapmaya başlar. Ama gerçek şu ki yağın içinde soğanı kavurmak kansere davetiyedir. Dumanlama - tütsüleme yöntemi ile hazırlanmış füme besinler tehlikeli gruptadır. Kısacası, besinlerin sizi kanser yapmalarını istemiyorsanız onların canını yakmayın. Yani yüksek ısıya uzun süre maruz bırakmayın ve de durup dururken tütsülemeyin.
PEKİ SOĞANI NASIL KULLANMALI?
Sebze yemeklerinde önce kıyma veya et suyla birlikte öldürüp pişirilmeli. Soğan üzerine çiğden konmalı. Soğanla biraz pişirdikten sonra salça ve domatesi koyup su kaynamaya başladıktan sonra sebzeler doğrayarak içine atılmalı. Sebze yemeklerinde vitamin ve mineral kaybını önlemek için en doğru olan, çok az suda pişirmektir.
KANSEROJENLERE KARŞI ETKİLİ OLAN MADDELER NELER?
Vitamin ve minerallerin dışında 'ikincil bitki maddeleri' veya 'Fitokimyasal' dediğimiz bazı özel maddeler vardır. Bu maddelerin kanser riskini önlediği bilinir. Brokolide bulunan 'Sulforofan', çilek, böğürtlen, üzüm cevizdeki 'Ellag Asidi', narenciye ve kimyondaki 'terpen', domates, avakado ve mürdüm eriğindeki 'Lutein' maddesi ve bir çok bitkide bulunan 'Flavanoidler', vücudun ürettiği protein moleküllerini aktive edip, insan hücrelerine giren kanser yapıcıları zararsız hale getirmelerini sağlarlar.
Yediklerinizi kanserojen hale getirmemek için, uzun süre yüksek ısıda işleme tabi tutulan bol proteinli besinler, kanserojen maddelerin oluşumuna neden olur. Buna mutajenite denir. Eti 35 dakika süreyle ızgara yaparsanız veya 5 dakika süreyle kızgın yağda kızartırsanız, kanserojen hale getirmeyi başardınız demektir.
Eti sebzelerle birlikte pişirirseniz - türlü, kıymalı taze fasulye gibi- o zaman mutajenite oluşumunu çok büyük oranda önlemiş olursunuz. Eti tek başına yemek yerine daha çok sebze ile karıştırarak yemek her zaman daha sağlıklıdır.
TAZE SEBZELERİ YAĞDA KIZARTMAYIN. KANSEROJEN ETKİ OLUŞTURABİLİRSİNİZ.
Sebze ve kurubaklagilleri yıkamadan yemeyin, pişirmeyin. Çünkü, tarım ilaç kalıntılarını pişirme yolu ile yok edemezsiniz.
Pirinç, un, soğan gibi besinleri yağda kavurmayın. Protein kaybı olur. Ayrıca, kanserojen etki oluşturabilirsiniz.
Yüksek ısıda uzun süre kaynatmayın. Bu bir çok vitamin ve mineralin kaybına neden olur, kanserojen etki oluşturabilir.
Ateşe çok yakın tutarak pişirme ve tütsüleme yapmayın.
Kurubaklagil ve tahılları kuru, nemli olmayan yerlerde saklayın. Aksi takdirde küf toksinleri oluşturabilirsiniz.
Buzluktan çıkartıp çözdürdüğünüz yiyecekleri bir daha dondurmayın. Aksi taktirde kanserojen etki oluşturabilirsiniz.
Özellikle salça, turşu, reçel vb. gibi besinleri boşalmış deterjan ve ilaç kutularında, boyalı plastiklerde saklamayın. Kurşun ve kanser yapıcı diğer maddeler yiyeceğe geçer.
Küf ve toksin üremiş besinlerden uzak durun.
YANIK YAĞLAR:
Tekrar tekrar kullanılan yağlar Kanserojen maddeye dönüşüyor. Aşırı yanmamalıdır.
YEMEK PİŞİRME METODU:
Yağlar; yemek yapılırken yanmamalıdır. Çift tabanlı tencere tavsiye edilir. Malzemesi konur hafif ateşte pişirilir. Besinlerin taze olanlarının yenmesi çok önemlidir. Bilindiği gibi bir sebze veya meyve dalından koptuğu andan başlayarak vitamin, mineral ve diğer besin değerlerini yitirmektedir. Pişirilen yiyecekler de bekletildiklerinde besin kaybına uğrarlar. Yiyecekleri pişirmeden yediğimizde besin değerleri, pişirerek yediğimize oranla daha yüksektir. Bu da besleyici değerini arttırmaktadır. Besinleri az suyla, yada kendi suları ve yağlarıyla veya az yağ kullanarak pişirmek en iyisidir. Kendi suyu ve yağıyla pişen yemekler hem daha lezzetli hem daha besleyici olur.
YEMEK VE İÇMEK:
Çok sıcak ve çok soğuk yemeyiniz ve içmeyiniz. Beş saat geçmeden yemeyiniz, yemekten sonra 2 saat geçmeden su içmeyiniz. Mide çalışırken, soğuk su içilirse midenin çalışmasını önler. Yemek, içmek sadece beslenmemiz için gerekli değildir. Bizim yaşamdan aaaif almamızı da sağlar. Bu sebeple yemek saatlerimizi aaafe dönüştürmeliyiz. Hastalar genellikle kendilerini geriye çeker, aile ve akrabalarından uzak dururlar. Sürekli hastalıklarını düşünür, günlük sosyal aktivitelerden uzaklaşırlar. Oysa bu yanlıştır. Aileyle birlikte aaaif içinde yemek yemek daha sağlıklıdır. Doktorlar engellemediği sürece sosyal yaşamdan uzaklaşmamak, normalde sürdürülen yaşama devam ettirmek en iyisidir. Ayrıca sofraların özenli ve güzel olması, sofraya getirilen yemeğin görünümü ve sunumuna da özen gösterilmesi çok önemlidir. Hastaların iştahının yerine gelmesi demek, onların yeniden yemek yiyebilmeleri ve kendilerini daha iyi hissetmeleri, dolayısıyla yaşam kalitelerinin artması demektir. İnsan bedeni için, az az ve sık sık yemek yemek daha sağlıklıdır. Ara öğünlerde taze meyveler tavsiye edilir. Yiyeceğimiz şeyler çeşitli ve besleyici olsun. Devamlı acı yemeyiniz. Aşırısından kaçınınız.
HORMON:
Hormonlu gıdalardan sakınılmalıdır. Bilhassa seralarda yetişen hormonlu gıdalardan. Fıtri olmayan, sonradan yapılan bir müdahale ile yetiştirilen, çekirdeksiz meyve ve sebzeler kısırlık yapar. Suni yemle beslenen hayvanları yemeyiniz. Suni gübre ile yetişen bitkileri yemeyiniz. Hormonlu gıdalar, kanseri daha çok tetikler.
RADYASYON:
Radyasyon ve radyasyonlu gıdalardan sakınılmalıdır. Radyasyondan dolayı dağlarda ağaçların bazıları kurumuştur. (Çernobil olayına dikkat) Röntgen çekimleri sık olmamalıdır. Yılda bir kez çekilen röntgenin de kanser yapacağı düşünülmemelidir. Ayrıca bilgisayardan, dijital saatlere ve cep telefonundan televizyona kadar pek çok alet radyasyon yaymakta ve biz de bunların etkisinde kalmaktayız. Televizyonu yakından seyretmek, cep telefonundan gerekmedikçe konuşmamak, bilgisayarların arkasında oturmaktan kaçınmak bizi az da olsa radyasyonun zararlı etkilerinden korur. Uzun süre bilgisayarda çalışanların çıplak ayakla çalışmaları yararlı olur. Devamlı röntgen ışınlarına maruz kalmayınız Ayrıca radyasyon etkisinde kaldığımız zaman yapılacak en iyi şey hemen duş almaktır.
KATILAŞTIRILMIŞ YAĞLAR (MARGARİNLER):
Sindirimi oldukça zordur. Kalp ve damar hastalıklarına yol açar. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme listesinde margarine yer yoktur. Katılaştırılmış yağlar; yani eksi 40 - 50 derecede hidrojenle dondurulan bitkisel yağlar; 36 - 37 derece olan vücut sıcaklığında erimez. Deneyiniz. Avuçlarınıza bir miktar tere yağı, bir miktar da margarin alınız. Acaba hangisi çabuk eriyecek, deneyiniz. Peygamberimiz; tereyağını tavsiye ediyor.
ÇAY VE KAHVE:
Çok çay ve kahve içmeyiniz. Çünkü çay ve kahve besinlerle alınan minareleri bağlayıp kana karışmasını engeller. Bilhassa yemeklerden hemen sonra içilen çay ve kahve, demirin kana geçmesini engelleyerek kansızlığa sebep olur. Damar sertliği yapar. Aşırısından kaçınınız. Aşırı siyah çay içmeyiniz, İçmek gerekirse birkaç damla limon damlatınız. Çernobil olayını hiç bir zaman unutmayınız. Çayı demlerken, mutlaka soğuk su ile yıkayınız. Tedbirli olmalıyız. Limon hayat kurtarır. Şifalı bitkilerin çayını veya yeşil çayı tercih ediniz.
ALKOL VE ALKOLLÜ İÇECEKLER:
Alkol kullanmayınız. Çünkü çok tehlikeli hastalıklara sebep olduğu tıbben açıklanmıştır. Siroz hastalığı gibi.
KOLALI İÇECEKLER, GAZOZ VE HAZIR MEYVE SULARI:
Kolalı içecekler, gazoz ve hazır meyve suları az içilmelidir. Çünkü kolalı içeceklerin içinde Asit düzenleyici sitrik asit (E330) vardır. Gazoz ve kolalarda asit fazla olduğundan, çocuklarda diş çürümelerine sebep olurlar. Zayıflamak isteyenlerin ve şeker hastalarının içmemesi gerekir. Susuzluğu gidermek için en iyisi, en güzeli, doğal memba sularıdır. Gazsız sodalar, şekersiz bitki ve meyve suları susuzluğu gidermek için idealdir.
SİGARA:
Sigara içmeyiniz. Kanser yaptığı, sayısız bilimsel çalışmayla tespit edilmiş olan sigara, bütün tehlikesine rağmen, bağımlıların vazgeçemediği bir zararlı alışkanlıktır. Sigara içen kişilerin, %100 kanser olma ihtimali kuvvetlidir. En iyisi, hiç başlamamak.
SİGARA:
Dünyada her 13 saniyede bir kişi sigara yüzünden hayatını kaybediyor.
Önlem alınmaması durumunda gelecek 20 yılda Türkiye'de sigaraya bağlı nedenlerden ölenlerin sayısının yaklaşık 550 bine yükseleceği belirtildi.
Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, sigara ve alkol kullanımının, insan vücudunun savunma sistemini çökerterek sayısız hastalık ve ölümlere zemin hazırladığı ifade edildi.
Türkiye'de düzenli sigara içen kişilerin % 55'inin, 35-58 yaşları arasında hayatını kaybettiği ifade edilen açıklamada, önlem alınmaması durumunda Türkiye'de gelecek 20 yılda sigaraya bağlı nedenlerden ölen kişilerin sayısının yaklaşık 550 bine yükseleceği kaydedildi.
Açıklamada, şu uyarılar yapıldı:
Sigara hem siz hem de pasif içici konumundaki çocuklarınız için öldürücü bir tehlikedir. Siz bu satırları okurken, dünyada 5 kişi daha sigara nedeniyle hayatını kaybetti.
Sigara başta ölümlere neden olan kalp damar hastalıkları olmak üzere, akciğer,ağız boşluğu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine yol açıyor.
Sigara ayrıca peptik ülser, kronik bronşit, felç, astım, reflü, erken menopoz, diş eti iltihabı, kemik erimesi ve katarakt hastalıklarına zemin hazırlarken, hamilelerde erken doğum ve düşük doğum ağırlığı risklerini de beraberinde getiriyor.
Sigara kullanan hamile kadınların bebekleri fiziksel ve zihinsel özür riskiyle karşı karşıyadır. Sigara içen annelerin sütlerinde bulunan 'dioxin' maddesi ise öldürücü etkiye sahip bir zehirdir.
Sigaranın sağlığa zararlı olduğu,
paketi her elinize aldığınızda gözünüze çarpar...
Peki ya güzelliğe zararı?...
Sigara; cildinize, gözlerinize, dudaklannıza zarar veriyor,
kırışıklıklara, selülite neden oluyor ve çabuk yaşlandırıyor...
Selülit riski
Hiç sigaranın selülit yapabileceği aklınıza gelir miydi?...
Maalesef selülitin nedenlerinden biri de sigara.
Dolaşım sistemindeki bozukluk, sıvı akımını durduruyor ve aaaabolizmayı yavaşlatıyor.
Maalesef bütün bunlar, selülitlerin çoğalmasını destekliyor.
En çok zarar dişlere
Dişler, sigaradan en çok zarar gören yerlerden biri.
Sadece rengin sarartmakla kalmıyor, aynı zamanda vaktinden önce bozulmasına da neden oluyor. Sigara, aynı zamanda ses tellerine ve ses ahengine de zarar veriyor.
Dudaklar kırışıyor
Sigarayı içe çekmek için yapılan dudak hareketi, hassas olan bu bölgede kırışıklıklar meydana getiriyor.
Cildi yaşlandırıyor
Sigara, damarların daralmasına neden oluyor.
Damarların daralması ise besin ve oksijen akışım azaltıyor.
Bu nedenle deri, parlaklığını kaybediyor.
Esnekliğini kaybeden kılcal damarlar ise derinin çabuk
zarar görmesine neden oluyor.
İÇME SULARI:
İçme suları ilaçsız olmalıdır. Doğal memba suları içiniz. Çünkü vücutta ortaya çıkan zararlı ve zehirli maddeleri temizleyip idrarla dışarı atmak için bol miktarda su içmeliyiz. Kabızlığı önler. Tokluk hissi verir. Yağ depolanmasına engel olur. Böbrekleri çalıştırır. Günlük su ihtiyacımız 2 litre kadardır. Bitki ve meyve çayları ile doğal meyve suları susuzluğu gidermek için idealdir.
OKSİJEN TEDAVİSİ VE BUHAR TATBİKATI:
Akciğere gelen kanın temizlenmesi için oksijen tedavisine ihtiyaç vardır. Normalde ormanlık bölgelerde yaşayan insanlar fıtri olarak oksijen tedavisini hiçbir tıbbi müdahale ihtiyaç duymaksızın elde etmektedirler. Büyük şehirlerde yaşayan insanların ise, fıtri oksijen tedavisini alabilmeleri mümkün değildir. Ancak, şifalı bazı bitkilerle yapılacak olan buhar tatbikatıyla bu mümkün olabilecektir. Çünkü akciğere gelen kirli kanın, alınacak bol oksijenle temizlenmesi mümkündür. Şöyle ki; oksijen kandaki karbon ile birleşince karbondioksit olarak dışarı atılır. Böylelikle hem kan temizlenmiş olur, hem de vücudun ısısı meydana gelir. Bu da gösteriyor ki; insan sağlığı açısından vücutta bulunan kanın mutlaka oksijen tedavisi ile temizlenmesi gerekmektedir.
KANSERİ OKSİJENLE (OZON TEDAVİSİ İLE) YENMEK MÜMKÜN
İnsanlar, birçok nedenden dolayı oksijen yetersizliği çekerler. Örneğin; uzun süre hava kirliliğine maruz kalma, sigara içme, hareketsiz yaşam, stres, akciğer ve kalp-damar hastalıkları, canlılıklarını yitirmiş gıdalar, derin nefes alamamak ve yetersiz egzersiz gibi...
Kanserin temel nedeni oksijensizlik İki Nobel sahibi bilim adamı Dr. Otto Warburg, kendisine Nobel ödülü kazandıran bilimsel çalışmasından elde ettiği sonuçları açıkladığında kanserin temel nedeni olarak oksijensiz yaşamı gösteriyor.
Dr. Warburg’a göre vücuttaki 'onkojen'ler stres, kirlilik, radyasyon yanında oksijensizlik gibi faktörlerle de uyarılarak kanseri başlatabiliyor. Hücresel oksijen yetersizliği, kansere yol açtığı düşünülen önemli bir faktör.
Dr. Warburg o zaman şöyle yazmıştı: "Kanserin tek ve nihai temel nedeni oksijensiz yaşamdır, yani 'anaerobiosis'tir. Normal hücreler oksijene gereksinme duyarlar, oysa kanser hücreleri oksijensiz yaşayabilir."
Dr. Warburg, herhangi bir embriyondan alınan normal hücreleri laboratuvar tüpünde oksijensiz büyümeye zorlandığında kanser hücrelerinin özelliklerini aldıklarını gösterdi. Warburg, "Bu, normal hücrelerin, sadece tek bir değişkeni değiştirmekle, kanserli hücrelere dönüşebileceği anlamına geliyor" demişti.
Dr. Warburg’un teorisine göre, hücreler oksijenden mahrum bırakılınca, en 'ilkel' dönemlerine geri dönebiliyor ve enerjilerini, normal bitki ve hayvanların yaptığı gibi oksijenden değil, bunun yerine şekerin fermantasyonundan alarak, glikoz reaksiyonlarına girebiliyordu. Kanser hücrelerinin çok hızlı üremeleri, çok yüksek miktarda glikoz kullanımını gerektiriyor ve glikozu laktik aside dönüştürüyor. Bedenin asitlilik derecesi yükseldikçe, hücrelerin oksijen kullanmaları daha da zorlaşıyor. Bilindiği gibi kanserli hücreler, sağlıklı insan hücrelerine oranla tam 10 kez daha fazla laktik asit içerebiliyor.
Yine aynı oksijen yetersizliği teorisine göre kanser hücreleri, oksijenden zengin bir ortamda varlıklarını sürdüremediğinden, yeterli oksijen sağlanırsa, bu cinnet halindeki glikoz fermantasyonun durduğu, tümör dokusunun beslenmesinin bozulduğu ve tümör hücrelerinin öldüğü tespit edilmiştir.
Oksijen eksikliğinde kanser yayılır Oksijen eksikliği, kanserin yayılmasını da kolaylaştırıyor. İsveçli bilim adamları, oksijen eksikliğinin, kanserli hücrelerin primer (ana–kaynak) tümörden ayrılıp başka yerlere yerleşmesine neden olduğunu tespit ettiler. Kanda, hücrelerde ve dokularda oksijen eksikliğine bağlı gelişen fonksiyon bozukluğu olarak bilinen hipoksi durumunda, CXCR4 geninin aktif hale geldiğini saptadılar.
Bu genin aktif hale gelmesinin, kanserli hücrelerin başka organları gitmesini kolaylaştırdığını belirleyen bilim adamları, hücrelerin primer tümördeki oksijen eksikliğinde agresifleşerek başka bir yere yayıldığını kaydetmişlerdir.
Oksijen bağışıklık sistemini güçlendirir Ozon bağışıklık sistemini “modüle eder”. İnsandaki immünolojik mekanizmalar (yani bağışıklık sistemi) oksijene bağlımlı olarak çalışır.
Alessandra Larini, Carlo Aldinucci ve Velio Bocci adlı araştırmacıların İtalya Genel Fizyoloji Enstitüsünde yapmış oldukları bilimsel çalışmaya göre; Ozonterapi immün sistemi modüle ederek, dengeler; yani, bağışıklık sistemi zayıflamış ise onu güçlendirir, aşırı reaksiyon göstermiş ise onu dengeler.
Ozonlanmış kanda mononükleer hücrelerin sayısında artmaya yol açarak, bu hücrelerin tümör ve mikrobik hücrelere karşı savaşmasına yardımcı olur. Bu hücrelerin görevi olan fagositozu uyarır, tetikler. Böylece iltihap ve kanser hücresi ile mücadele etmede çok önemli olan “Sitokin” adı verilen IL-2, ,IL-4, IL-6,IL-10,TNF-a,IFN-a maddelerinin üretimini arttırır. Böylece anti-tümöral, anti-viral ve kök hücrelerinin üretimini uyarıcı etki yapar. Isı artışı ve karaciğerdeki C-reaktif adlı protein senaaaini 100 kat arttırarak fagozitozu kolaylaştırır.
Klasik kanser tedavilerinden Radyoterapi ve Kemoterapi'nin tedavi edici etkinliğini arttırır. Oksijen, “Radyasyon - duyarlaştırıcı (Radyosensitizer) ve Kemo-duyarlaştırıcı (Kemosensitizer)” dir. Hem radyoterapi, hem de kemoterapi oksijenin bol olduğu ortamda daha etkili olur ve tümör öldürücü etkileri artar. Örneğin ışının istenildiği dozda ulaştırılamadığı dokular ya da tümör nedeniyle tahrip olmuş dokulara kemoterapötik maddenin ulaştırılabilmesi için dozu arttırmak veya dokunun oksijenlenmesini arttırmak gerekir.
Ozonterapi ile tümör ve çevresindeki oksijen arttırılarak radyoterapi ve kemoterapi ile daha az dozda daha yüksek etki elde edilebilmektedir. Aynı zamanda oksijenin tümör üzerindeki direkt okside edici (yakıcı) etkisinden de faydalanılmaktadır.
Kemoterapi ve radyoterapi kabus olmaktan çıkıyor Ozonterapi kan sirkülasyonunu artırarak ve dokuların iyi oksijenlenmesini sağlayarak, radyoterapi ve kemoterapinin sık görülen yan etkilerini azaltır.
Radyoterapi ve kemoterapi alan hastalarımıza eş zamanlı veya bu tedavilerden önce ozonterapi başlandığında, bu hastalar için artık kemoterapi ve radyoterapi korkulu rüya olmaktan çıkmaktadır.
Toksik etkisi olmayan ozon genellikle hücrelerin oksijen uyumunu geliştirir ve oksijenasyon dengesini sağlayarak, tümörün oluşturduğu doku tahribatının tamirini ve dolayısıyla iyileşmesini hızlandırır.
Kemoterapinin yan etkilerinin gidermenin ülkemize maliyeti yıllık sadece 15 milyon dolar olarak kabul edilmektedir. Kemo-radyoterapi alan ve uzun süre yaşayan hastaların en büyük sorunu daha sonra ortaya çıkan geç yan etkilerle ömür boyunca boğuşmaktır. Ozonterapi ile erken ve geç yan etkiler asgariye indirilebilmektedir.
Ozon nedir? Nasıl uygulanır?
Ozon oksijenin özel bir formudur. İki oksijen atomu içeren normal oksijenin aksine ozon 3 oksijen atomu içerir. Yüksek oksidasyon etkili, keskin kokulu, stabil olmayan bir gazdır. Ozonun uygulanış biçimlerinden biri ve en etkilisi hastanın kendi kanının kullanılmasıdır.
Geri dönüşümsüz vakumlu bir şişeyle hastanın kanı çekilir, ozon kana katılır ve derhal kan tekrar vücuda verilir. Bu yöntem acısızdır ve yaklaşık 15 dakika sürer. Bu yöntemle immun sistemi güçlendiren ozon, dokuları oksijene boğar ve tümör hücresinin yaşabileceği ortamı yokeder.
Ozon Terapi'nin yan etkisi yoktur Vücudun temel yapısını su ve oksijen oluşturduğundan ozon tedavisi doğal bir tedavi yöntemidir.
Günümüzde kanserin tedavisinde diğer tedavilerle birlikte oksijenin kullanılmasının önemi anlaşılmıştır. Tüm kanserli hastalara, başka hangi tedavi uygulanırsa uygulansın Ozonterapi mutlaka ilave edilmelidir. Uygulaması basit, kolay, ucuz ve yan etkisi yoktur.
GÜNEŞ IŞINLARI: