nones
Bayan Üye
Tarih boyunca insanlar ruha, fizik ötesi dünyalara ve güçlere inandılar. Bu inançlar yaşadıkları çok gerçek ve kendilerince anlamlı deneyimlere, vakalara dayanıyordu ve dünyanın her tarafında, en ilkel toplumlardan en uygarlarına dek, evreninin salt fiziksel maddeden oluşmadığı, insanın, evrenin, yaşamın bir amacı olduğu fikri yaygındı.
Her ne kadar ‘pozitif” bilimin ideolojik yönü böyle bir realitenin varlığını inkar etmeye yönelmişse de, okültistler çok yönlü bir evren modeline sistematik kurallar getirmeye çalıştılar. Örneğin bütün evrenin enerji ve titreşimden oluştuğunu, düşünce ve hislerimizin de bir şekilde enerjiye dönüştüğü ve etrafa yayıldığı. Her şeyin bir enerji birliği içerisinde karşılıklı iletişim içerisinde olduğu gibi fikirleri doğrulamak için çeşitli gerekçeler veriyorlardı, dahası bu tür varsayımları saptamak için duyu-üstü yöntemlerin varlığından söz ediyorlardı.
Loaların arkasındaki dinamizmi anlamak için psikolog Carl Jung'un arşetipler teorisini bilmekte yarar vardır. Kısaca ve kabaca, Jung'e göre evredeki asıl güçler insan ruhunun derinliklerinde belirli bir motif şeklinde mevcuttur. Kitlesel bilinçte bulunan bu motifler insandan insana değişmez. İnsan gerek düşlerinde ve rüyalarında bu motifleri insan şekline sokar. Tarih boyunca yaratılan panteon ve efsanelerdeki benzerlikler buna borçludur. Okült açıdan, arşetipler içimizde var olduğu gibi aynı zamanda evrende mevcuttur. Evrendeki arşetip ve içimizdeki arşetip ile bir bağ kurulduğunda bir "güç kanalı" oluşur. Okült açıdan incelendiğinde, bir Vudu ayininde kitlesel bir güç oluşur ve kurban, mum, tütsü vs. ile bunun beslendiğinde muazzam bir enerji yığını oluşur. Müzik, dans ve ayinle bu enerji yoğunlaşır ve yönlendirilir, vevelerde resmedilen arşetipleri çağırmakla fizik ötesi planlara kapılar açılır ve "güç kanalı" denilen bir bağlantı kurulur.
Blavatsky gibi bazı okültistler Vudu'da varsaydıkları kara büyü bağlantısından dolayı ondan uzak durmuşlardır. Batı Tradisyona bağlı Majisyenler, Wikanlar de bazen aynı Doğu Tradisyonu sadece Doğu bedenlere uygundur dedikleri gibi, Vudu'yu zenci ırkına uygun ilkel bir sistem olarak görmüşlerdir. Diğer yandan, zenci bir Wikan (Modern cadı kültü üyesi) hayal bile edilemez.
Jean Kerboull, "Voodoo and Magical Practices", Haitili Vudunun önemli derecede 19. asır Fransız okült ve maji edebiyatından etkilendiğini ve Haiti'ye yerleşen Tapınakçıların (Templier) onları yönlendirdiklerini iddia etmekte.
İngiliz Majisyeni Aleister Crowley'nin Aiwaz adında bir varlıktan tebliğ olarak aldığını iddia ettiği “Kanun Kitabı”nın I. cildin 37. maddesi şöyle yazar: “Ayrıca mantraları ve afsunları, Obeah ve Wangayı; Asâ çalışması ve kılıç çalışması, O, bunları öğrenip öğretecek”. Crowley'in bir yeni çağ (New Aeon) dininin “vahisi” olarak kabul ettiği bu kitap gereğince, Tantrik sistemi, büyü ve Maji'nin yanında ayrıca Crowley'nin Vudu sistemi öğrenmesi ve bunlara yönelik yeni bir maji sistemi geliştirmesi emrediliyordu, ancak Crowley diğer konularda geniş bilgisi ve okült becerilerine rağmen, Araplarla, Hintlilerle, Çinlilerle birlikte yaşayıp gizli bilimlerini öğrenmesine rağmen, Vudu'ya hiç bir zaman yanaşmadı.
Crowley'nin müritlerinde biri olan ve öldüğünde başkanlığını (O.H.O) boş bıraktığı O.T.O. cemiyeti başkanlığına soyunanlardan biri, Kenneth Grant, "The Magical Revival" (12) kitabında şöyle yazar: "Obeah ve Vudu denilen Afrikalı sistemlerde bu ışığa Aub veya Ob (Obeah'ın kökeni) denilir. 'Ob' bir yılan anlamına gelir. Hint misterlerde ona Kundali veya Kundalini denilir. Onun aydınlanmamış kişide omuriliğin dibinde uykuda yattığı yazılır." “Cults of the Shadow”(13) (“Gölge Tarikatları”) adlı kitabında Vudu'ya geniş yer verir. Kenneth Grant'e göre, bütün Orta-Doğu din ve ezoterik sistemlerinin kaynağıda eski Batı Afrika dinlerinde yatıyor ve Vudu ezoterik bir sistem olarak tantrik, taoist ve majikal sistemleri ile uyumlu sırlar içermektedir. Vudu panteonu Kabalistik hayat ağacına oturtmak gibi ilginç yaklaşımları vardır. Grant'in kitapları ilginç olmakla beraber giderek anlaşılmaz karanlık kavram karmaşıklara ve sapmalara dalmakla.
Grant'in modern bir Vudu ustadı diye lanse ettiği ve merkezi Haiti”de bulunan “La Couleuvre Noire” (“Kara Yılan”) tarikatının ve “Monastry of the Seven Rays” (“Yedi Işın Manastırı”) başkanı Michael Bertiaux”e göre Vudu ve Tantra'nın kökeni batmış kıta Atlantis'teki Kara Mabet ve Kızıl Mabedinden kaynaklanmaktadır (14). Bunun haricinde Bertiaux'nun kitabı inanılmaz safsatalarla dolu.
Batı okültist ve majisyenlerin Vuduyla ilgili ender eserleri arasında Aurum Solis cemiyetinin başkanları Melita Denning ve Osborne Philips "Vudu Ateşi" (8), Jason Black ve Chris Hyatt'in ilginç "Şehir Vudusu" (15)vardır. Son zamanlarda yaygın reçete ve uygulama kitapları arasında El Obatala'nın Yaratıcı Ritüel(16) (ayin) Santeria ve Batılı maji uygulamaları bir yere kadar birleştiriyor, ancak Batı majisi konusunda fazla bilmediği için Santeria ağırlıklı.
Biraz daha akademik bir havada, Leo Frobnenius, Mythologie de L'Atlantide(17), adlı kitabında Platon'un söz ettiği Atlantis”in aslında Afrika'daki Yoruba Krallığı olduğunu iddia ederek, orada yüksek seviyede bir medeniyetin bir zamanlarda varolduğunun kanıtlarını sunar. Aynı şekilde, Peter Kolosimo(18) da Nijerya ve Benin'de on dokuzuncu yıllar sonunda kalıntıları bulunan eski ve gelişmiş uygarlıktan söz eder ve Atlantis bağlantısını ima eder.
Her ne kadar ‘pozitif” bilimin ideolojik yönü böyle bir realitenin varlığını inkar etmeye yönelmişse de, okültistler çok yönlü bir evren modeline sistematik kurallar getirmeye çalıştılar. Örneğin bütün evrenin enerji ve titreşimden oluştuğunu, düşünce ve hislerimizin de bir şekilde enerjiye dönüştüğü ve etrafa yayıldığı. Her şeyin bir enerji birliği içerisinde karşılıklı iletişim içerisinde olduğu gibi fikirleri doğrulamak için çeşitli gerekçeler veriyorlardı, dahası bu tür varsayımları saptamak için duyu-üstü yöntemlerin varlığından söz ediyorlardı.
Loaların arkasındaki dinamizmi anlamak için psikolog Carl Jung'un arşetipler teorisini bilmekte yarar vardır. Kısaca ve kabaca, Jung'e göre evredeki asıl güçler insan ruhunun derinliklerinde belirli bir motif şeklinde mevcuttur. Kitlesel bilinçte bulunan bu motifler insandan insana değişmez. İnsan gerek düşlerinde ve rüyalarında bu motifleri insan şekline sokar. Tarih boyunca yaratılan panteon ve efsanelerdeki benzerlikler buna borçludur. Okült açıdan, arşetipler içimizde var olduğu gibi aynı zamanda evrende mevcuttur. Evrendeki arşetip ve içimizdeki arşetip ile bir bağ kurulduğunda bir "güç kanalı" oluşur. Okült açıdan incelendiğinde, bir Vudu ayininde kitlesel bir güç oluşur ve kurban, mum, tütsü vs. ile bunun beslendiğinde muazzam bir enerji yığını oluşur. Müzik, dans ve ayinle bu enerji yoğunlaşır ve yönlendirilir, vevelerde resmedilen arşetipleri çağırmakla fizik ötesi planlara kapılar açılır ve "güç kanalı" denilen bir bağlantı kurulur.
Blavatsky gibi bazı okültistler Vudu'da varsaydıkları kara büyü bağlantısından dolayı ondan uzak durmuşlardır. Batı Tradisyona bağlı Majisyenler, Wikanlar de bazen aynı Doğu Tradisyonu sadece Doğu bedenlere uygundur dedikleri gibi, Vudu'yu zenci ırkına uygun ilkel bir sistem olarak görmüşlerdir. Diğer yandan, zenci bir Wikan (Modern cadı kültü üyesi) hayal bile edilemez.
Jean Kerboull, "Voodoo and Magical Practices", Haitili Vudunun önemli derecede 19. asır Fransız okült ve maji edebiyatından etkilendiğini ve Haiti'ye yerleşen Tapınakçıların (Templier) onları yönlendirdiklerini iddia etmekte.
İngiliz Majisyeni Aleister Crowley'nin Aiwaz adında bir varlıktan tebliğ olarak aldığını iddia ettiği “Kanun Kitabı”nın I. cildin 37. maddesi şöyle yazar: “Ayrıca mantraları ve afsunları, Obeah ve Wangayı; Asâ çalışması ve kılıç çalışması, O, bunları öğrenip öğretecek”. Crowley'in bir yeni çağ (New Aeon) dininin “vahisi” olarak kabul ettiği bu kitap gereğince, Tantrik sistemi, büyü ve Maji'nin yanında ayrıca Crowley'nin Vudu sistemi öğrenmesi ve bunlara yönelik yeni bir maji sistemi geliştirmesi emrediliyordu, ancak Crowley diğer konularda geniş bilgisi ve okült becerilerine rağmen, Araplarla, Hintlilerle, Çinlilerle birlikte yaşayıp gizli bilimlerini öğrenmesine rağmen, Vudu'ya hiç bir zaman yanaşmadı.
Crowley'nin müritlerinde biri olan ve öldüğünde başkanlığını (O.H.O) boş bıraktığı O.T.O. cemiyeti başkanlığına soyunanlardan biri, Kenneth Grant, "The Magical Revival" (12) kitabında şöyle yazar: "Obeah ve Vudu denilen Afrikalı sistemlerde bu ışığa Aub veya Ob (Obeah'ın kökeni) denilir. 'Ob' bir yılan anlamına gelir. Hint misterlerde ona Kundali veya Kundalini denilir. Onun aydınlanmamış kişide omuriliğin dibinde uykuda yattığı yazılır." “Cults of the Shadow”(13) (“Gölge Tarikatları”) adlı kitabında Vudu'ya geniş yer verir. Kenneth Grant'e göre, bütün Orta-Doğu din ve ezoterik sistemlerinin kaynağıda eski Batı Afrika dinlerinde yatıyor ve Vudu ezoterik bir sistem olarak tantrik, taoist ve majikal sistemleri ile uyumlu sırlar içermektedir. Vudu panteonu Kabalistik hayat ağacına oturtmak gibi ilginç yaklaşımları vardır. Grant'in kitapları ilginç olmakla beraber giderek anlaşılmaz karanlık kavram karmaşıklara ve sapmalara dalmakla.
Grant'in modern bir Vudu ustadı diye lanse ettiği ve merkezi Haiti”de bulunan “La Couleuvre Noire” (“Kara Yılan”) tarikatının ve “Monastry of the Seven Rays” (“Yedi Işın Manastırı”) başkanı Michael Bertiaux”e göre Vudu ve Tantra'nın kökeni batmış kıta Atlantis'teki Kara Mabet ve Kızıl Mabedinden kaynaklanmaktadır (14). Bunun haricinde Bertiaux'nun kitabı inanılmaz safsatalarla dolu.
Batı okültist ve majisyenlerin Vuduyla ilgili ender eserleri arasında Aurum Solis cemiyetinin başkanları Melita Denning ve Osborne Philips "Vudu Ateşi" (8), Jason Black ve Chris Hyatt'in ilginç "Şehir Vudusu" (15)vardır. Son zamanlarda yaygın reçete ve uygulama kitapları arasında El Obatala'nın Yaratıcı Ritüel(16) (ayin) Santeria ve Batılı maji uygulamaları bir yere kadar birleştiriyor, ancak Batı majisi konusunda fazla bilmediği için Santeria ağırlıklı.
Biraz daha akademik bir havada, Leo Frobnenius, Mythologie de L'Atlantide(17), adlı kitabında Platon'un söz ettiği Atlantis”in aslında Afrika'daki Yoruba Krallığı olduğunu iddia ederek, orada yüksek seviyede bir medeniyetin bir zamanlarda varolduğunun kanıtlarını sunar. Aynı şekilde, Peter Kolosimo(18) da Nijerya ve Benin'de on dokuzuncu yıllar sonunda kalıntıları bulunan eski ve gelişmiş uygarlıktan söz eder ve Atlantis bağlantısını ima eder.