PoLaT-BaHa
Kayıtlı Üye
Kulağa hoş gelmeyebilir, yeni duyanlara inanılmaz bir komplo gibi gelebilir ama her dem ‘sivilleşmeden’ dem vuran Taraf gazetesinde ‘polis’ olan bir köşe yazarı var. Köşesine Açılım adını takan üniformalı yazarın adı Emre Uslu, asıl adıysa Emrullah Uslu... Komiser bey geçenlerde uzmanlık alanına çıkarak şöyle demiş “Öncelikle ben bir dizinin ‘hukuk-düşmanı’ ise kötü ‘hukuk-dostu’ ise iyi ve övülmesi gerektiği ayrımını kabul etmiyorum. Bir dizi ‘iyi dizi’ ya da ‘kötü dizi’dir ve bunu seyirci belirler. Bütün dünyada bu böyledir. Dizilerin üzerine hangi gerekçeyle olursa olsun ideolojik örtü örtmek sinemayı öldürür. Dizlerin üzerinden toplum mühendisliği yapmak yanlış olduğu gibi dizilerin ‘hukuk-düşmanı’ gibi kategorilerle değerlendirilmesi de yanlıştır. Şimdi The Godfather filmini ‘hukuk-düşmanı’ diye övmeyecek miyiz?”
Yanlış biliyor. İzah edelim.
Ve hemen ekleyelim; Dramatik metinlerin hiç birini ‘iyi veya kötü’ olduğunu seyirci belirlemez, hele bir polis hiç belirleyemez. Uzmanı olmayanlar, ‘ehliyetsiz’ sayılacağı için, köşesi de olsa ‘beğendim veya beğenmedim’ demekle mükelleftir sadece. Kültür polisliği diye bir dal olmadığından buna hakkı olamaz. Hele daha basit kavramlardan bile bi’haberken... Milattan Önce 500’lerden beri bu işe kafa yormuş filozoflar, sanatçılar, yazarlar var. Bunların ilk ve en nadide örneğiyse Aristoteles’in Poetika adlı eseri olarak bilinir... ki Türkçe çevirisinin kusursuz olduğu söylenir. Poetika’dan beri sanat felsefesi metin çözümleme yöntemleri geliştirmiştir ki, kutsal bir cehaletle bunları elimizin tersiyle itmek fena halde’faşistlik’ olur! Ne yani binlerce sayfa bilgiyi, ölçümleme yöntemleri tartışmalı olan AGB’nin sonuçlarına göre mi belirleyeceğiz?
Şimdi asıl hadisemize değinelim. Godfather ‘hukuk-düşmanı’ bir film değildir.. Külliyen yanlış, bunu da izah edelim... Hukuk düşmanı dizi tam anlamıyla Kurtlar Vadisi’dir ki, Godfather’den fena halde feyz alan bir yapım olduğunu sanırım herkes kabul eder. Onlarca sahnesini ‘copy-paste’ olarak bu dizide izledik, gördük, biliyoruz. Ortada bir intihal var ve Kurtlar Vadisi için onun vasat hali de diyebiliriz! Godfather filminde dikkat ederseniz her suçun karşlığı mutlak cezalandırılır. Bunu yaratıcısı illa da hukuk yoluyla yapmaz ama cezasız kalan suçlar yok gibidir. Öyle Polat Alemdar gibi cinayet işleyip de, senaryonun bütünlüğü içinde onu ilahi bir güçle, toplumsal bir tamamlamayla veya mahkemesiz bırakmazlar. Amerikan sinemasının taraf değiştirip artık iyilerle hareket eden ‘kötü’ adamlar genellikle yüksekten kaza sonucu düşerek can verir ki, kuramcılar bu ögeye ‘adalet duygusu’ der. Yani bir filmde biri suç işlerse adalet yerini mutlaka bulur, kötüler mutlaka cezalandırılır. Godfather toplumun adalet duygusunu rencide eden bir yapım değil, tam tersine hukukun üstünlüğüne derinden saygı gösteren bir çalışmaydı. Bir filmin karakterleri yasadışı suçlar işliyor diye, filmin teması-önermesi de gayrı meşru ilan edilemez. Uslu’nun yüzeysel ve mesleki uzmanlığı olmadan baktığı, göremediği her ayrıntı işte bu bilgide gizli, Francis Ford Coppola’nın yönettiği ve artık klasikleşmiş bu film ‘hukuk’ düşmanı değil. Aslında Amerikan sağını temsil eden ekoller ‘adalet duygusuna’ daha çok dikkat eder, bizde ‘muhafazakarlık’ hukuksuzlukla eşedeğer olduğundan, o cenahın ekrana yansıyan hali de ‘kanunsuz’ oluyor.
Uslu’nun bahsettiği, Yeni osmanlıcıların ağzından duydukça tüylerimizi diken diken eden, şu meşhur ‘idelojiklik’ suçlamasına da değinelim. Tüm filmler bir ideoloji üretirler. Çünkü film dediğimiz illet ideolojik bir aygıt olarak tanımlanır. Sen plajda bir manita soyup çeksen de, namaz kılan birini de göstersen de veya bir düşünce suçlusunun hikâyesini anlatsan da yaptığın şey bir ideoloji üretir ki, bu durumu da yanlış anlayıp sinemacıları ideolog sanmayınız! Tüm filmler ideolojiktir ama bazıları politik diye tanımlanır. Dolayısıyla Uslu’nun “Dizilerin üzerine hangi gerekçeyle olursa olsun ideolojik örtü örtmek sinemayı öldürür.” (Vurgular E.E.) cümlesi tamamen yanlış. Bir cümlede onlarca hata yapan biri olarak, köşe yazarları tarihine de geçmeli, zira dizi film ile sinema dediğimiz türler de birbirinden tamamen farklı. Diziyi frenkler ‘serial’ diye adlandırır, sinemaya ise frenkler ‘movie’ der. İkisinin benzer yönleri olsa da kullandığı enstürmanlar tamamen farklıdır biri televizyonladan yayınlanır diğeri sinema salonlarından gösterimi yapılır. Yani bir dizi kalkıp da sinemayı öldüremez. Bay Uslu dizi ile sinemanın farkını bilmeden kalem oynatıyor!
Bizce memleketin, milletin paralarıyla ta Amerikalar’da eğitim almış Emrullah Uslu bu konulara girmeyip sadece ‘kriminal’ alanlarda yazmalı.
Laf aramızda yazısında kullandığı “toplum mühendisliği” lafına da fena halde kıl olanlardanım.
Varoluş sorunları
OKUL OTEL
Kabataş Erkek Lisesi’ni otel yapmak istiyorlarmış. Bence Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı kapatıp, binasını okul yapmak lazım. Nasıl olsa gemi kendiliğinden yürüyor. Gölge etmezler böylece.
İLANLA KÖPRÜ
İstanbul Büyük Şehir Belediye’si bazı kavşaklara köprü yapmak için yarışma açmış. Açsın sorun değil de, kendi fikirlerine çok yakın bir gazetede tam sayfa ilan verdiler. Tamam verdiler sorun değil de... Memleketin göbeğindeki evimin yolunda doğru dürüst kaldırım yok. Bunun yarışmasını da biz mi yapacağız?
Eyüphan Erkul/Birgün
Yanlış biliyor. İzah edelim.
Ve hemen ekleyelim; Dramatik metinlerin hiç birini ‘iyi veya kötü’ olduğunu seyirci belirlemez, hele bir polis hiç belirleyemez. Uzmanı olmayanlar, ‘ehliyetsiz’ sayılacağı için, köşesi de olsa ‘beğendim veya beğenmedim’ demekle mükelleftir sadece. Kültür polisliği diye bir dal olmadığından buna hakkı olamaz. Hele daha basit kavramlardan bile bi’haberken... Milattan Önce 500’lerden beri bu işe kafa yormuş filozoflar, sanatçılar, yazarlar var. Bunların ilk ve en nadide örneğiyse Aristoteles’in Poetika adlı eseri olarak bilinir... ki Türkçe çevirisinin kusursuz olduğu söylenir. Poetika’dan beri sanat felsefesi metin çözümleme yöntemleri geliştirmiştir ki, kutsal bir cehaletle bunları elimizin tersiyle itmek fena halde’faşistlik’ olur! Ne yani binlerce sayfa bilgiyi, ölçümleme yöntemleri tartışmalı olan AGB’nin sonuçlarına göre mi belirleyeceğiz?
Şimdi asıl hadisemize değinelim. Godfather ‘hukuk-düşmanı’ bir film değildir.. Külliyen yanlış, bunu da izah edelim... Hukuk düşmanı dizi tam anlamıyla Kurtlar Vadisi’dir ki, Godfather’den fena halde feyz alan bir yapım olduğunu sanırım herkes kabul eder. Onlarca sahnesini ‘copy-paste’ olarak bu dizide izledik, gördük, biliyoruz. Ortada bir intihal var ve Kurtlar Vadisi için onun vasat hali de diyebiliriz! Godfather filminde dikkat ederseniz her suçun karşlığı mutlak cezalandırılır. Bunu yaratıcısı illa da hukuk yoluyla yapmaz ama cezasız kalan suçlar yok gibidir. Öyle Polat Alemdar gibi cinayet işleyip de, senaryonun bütünlüğü içinde onu ilahi bir güçle, toplumsal bir tamamlamayla veya mahkemesiz bırakmazlar. Amerikan sinemasının taraf değiştirip artık iyilerle hareket eden ‘kötü’ adamlar genellikle yüksekten kaza sonucu düşerek can verir ki, kuramcılar bu ögeye ‘adalet duygusu’ der. Yani bir filmde biri suç işlerse adalet yerini mutlaka bulur, kötüler mutlaka cezalandırılır. Godfather toplumun adalet duygusunu rencide eden bir yapım değil, tam tersine hukukun üstünlüğüne derinden saygı gösteren bir çalışmaydı. Bir filmin karakterleri yasadışı suçlar işliyor diye, filmin teması-önermesi de gayrı meşru ilan edilemez. Uslu’nun yüzeysel ve mesleki uzmanlığı olmadan baktığı, göremediği her ayrıntı işte bu bilgide gizli, Francis Ford Coppola’nın yönettiği ve artık klasikleşmiş bu film ‘hukuk’ düşmanı değil. Aslında Amerikan sağını temsil eden ekoller ‘adalet duygusuna’ daha çok dikkat eder, bizde ‘muhafazakarlık’ hukuksuzlukla eşedeğer olduğundan, o cenahın ekrana yansıyan hali de ‘kanunsuz’ oluyor.
Uslu’nun bahsettiği, Yeni osmanlıcıların ağzından duydukça tüylerimizi diken diken eden, şu meşhur ‘idelojiklik’ suçlamasına da değinelim. Tüm filmler bir ideoloji üretirler. Çünkü film dediğimiz illet ideolojik bir aygıt olarak tanımlanır. Sen plajda bir manita soyup çeksen de, namaz kılan birini de göstersen de veya bir düşünce suçlusunun hikâyesini anlatsan da yaptığın şey bir ideoloji üretir ki, bu durumu da yanlış anlayıp sinemacıları ideolog sanmayınız! Tüm filmler ideolojiktir ama bazıları politik diye tanımlanır. Dolayısıyla Uslu’nun “Dizilerin üzerine hangi gerekçeyle olursa olsun ideolojik örtü örtmek sinemayı öldürür.” (Vurgular E.E.) cümlesi tamamen yanlış. Bir cümlede onlarca hata yapan biri olarak, köşe yazarları tarihine de geçmeli, zira dizi film ile sinema dediğimiz türler de birbirinden tamamen farklı. Diziyi frenkler ‘serial’ diye adlandırır, sinemaya ise frenkler ‘movie’ der. İkisinin benzer yönleri olsa da kullandığı enstürmanlar tamamen farklıdır biri televizyonladan yayınlanır diğeri sinema salonlarından gösterimi yapılır. Yani bir dizi kalkıp da sinemayı öldüremez. Bay Uslu dizi ile sinemanın farkını bilmeden kalem oynatıyor!
Bizce memleketin, milletin paralarıyla ta Amerikalar’da eğitim almış Emrullah Uslu bu konulara girmeyip sadece ‘kriminal’ alanlarda yazmalı.
Laf aramızda yazısında kullandığı “toplum mühendisliği” lafına da fena halde kıl olanlardanım.
Varoluş sorunları
OKUL OTEL
Kabataş Erkek Lisesi’ni otel yapmak istiyorlarmış. Bence Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı kapatıp, binasını okul yapmak lazım. Nasıl olsa gemi kendiliğinden yürüyor. Gölge etmezler böylece.
İLANLA KÖPRÜ
İstanbul Büyük Şehir Belediye’si bazı kavşaklara köprü yapmak için yarışma açmış. Açsın sorun değil de, kendi fikirlerine çok yakın bir gazetede tam sayfa ilan verdiler. Tamam verdiler sorun değil de... Memleketin göbeğindeki evimin yolunda doğru dürüst kaldırım yok. Bunun yarışmasını da biz mi yapacağız?
Eyüphan Erkul/Birgün