Kralın atalarını İstanbulda asmıştık
Suudi Arabistan Kralı Abdullahı Türkiyeye davet eden hükümet, ona Devlet Şeref Madalyası veriyor. Kral Abdullah ile bizim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında özel bir dostluk bulunuyor. Dedeleri; Osmanlı Devletine isyan eden Vehhabi mezhebinden Suudiler, İslam dünyası içinde en gerici kanadın temsilcileri olarak öne çıktılar
AKP Hükümeti, bu sene Devlet Şeref Madalyasını Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suuda veriyor.
Bunun için Suudi Kral büyük bir tantana ile cuma günü Türkiyeye geldi. Arap milleti ile Türk milleti arasındaki bağ, iki tarafından da Müslüman olmasından kaynaklanıyor. Gel gör ki Arabistana Suud ailesinin egemen olmasından sonra; burası; Türk düşmanlığı ile meşhur oldu. Bu düşmanlığın imalatçısı da ülkemize gelecek olan kralın ataları olmuştur.
VEHHABİ MEZHEBİNDEN Suudi hanedanı, bugün Vehhabi mezhebinin temsilcisi olarak hareket etmektedir. Vehhabilik; Suudi Arabistanda 1745te kurulan tutucu bir mezheptir.
Beni Temim kabilesinden şeyh Muhammed bin Abdülvehhab İslam dinini daha şekilci ve katı bir biçimde yorumladı. Ona uyanlar da Vehhabi diye anılmaya başlandılar.
Bunlara göre, hayat, Peygamber döneminde olduğu gibi yürütülmelidir. Namazı terk edenler kafirdir; yani öldürülmeleri gerekir. Peygamber ve evliyadan yardım istemek de Allaha ortak koşmaktır. Bu yüzden de evliya mezarlarını hatta sahabenin mezarlarını bile yıkmışlardır.
Vehhabiler; türbe yapmayı, mezar ziyaretini, kandil yakmayı ve adak adamayı da yasakladılar. Bunlara göre Vehhabi olmayanların durumu kafirlerin durumu gibidir.
Vehhabi olmayan Müslümanları öldürmek ve mallarını yağmalamak inançlarının gereğidir. Buna inanan Vehhabi militanlar; Suudi Arabistandaki Sünni mezhepten Müslümanları acımasızca kılıçtan geçirmişler.
KİMDİR BU SUUDİLER? Vehhabilik ile Suudi ailesi arasında doğrudan bir bağ vardır. Vehhabilerin bağlandığı mezhebin yayılmasında bu mezhebe giren Necidin kuvvetli emirlerinden Deriye Şeyhi Muhammed bin Suud önemli rol oynadı. Muhammed bin Suud ölünce yerine oğlu Abdülaziz geçti. Onun devrinde Vehhabilik bütün Arap yarımadasında kılıç zoruyla yayıldı. Vehhabi terör dalgasında Sünni ulemadan birçok kimse öldürüldü. Muhammed bin Abdülvehhabın teşvikiyle Abdülaziz, halifeliğini ilan etti.
Mekke şerifi Galib, kardeşini, Vehhabileri dağıtmakla görevlendirdi; kendisi de Deriyeyi kuşattı, fakat alamadı (1792). Vehhabiler, çok ziyaret edilen Hz. Hüseyinin kabrini yıkmak amacıyla Kerbelaya saldırınca İran Şahı Bağdata yürüyeceğini bildirdi (1802) ve bu saldırıyı engelledi.
Taif kalesini alan Vehhabiler, bütün Müslüman halkı öldürdüler; dini, tarihi ve edebi eserleri parçaladılar. Kuranın delil olarak gösterilmesi üzerine onu bile devre dışı bıraktılar. Din büyüklerinin mezarlarını yıktılar. Abdülazizin oğlu Suud, Mekkeye girerek İslam büyüklerinin mezarlarını yıktırdı. 1803te Abdülaziz, bir Şii tarafından öldürülünce, yerine oğlu Suud geçti.
VEHHABİLİK KAFİRLİKTİR Suud, oğlu Abdullahı ordularının kumandanlığına getirdi. Abdullah, Medineyi kuşattı. Medinelilere Vehhabiyenin esaslarını kabul ederlerse aman vereceğini bildirdi. Suud bin Abdülaziz, kendini Necid hükümdarı ilan etti. Yemen halkından, Vehhabiliği kabul etmelerini istedi; Yemen kadısı bu teklifi reddetti ve Vehhabiliği de kafirlik olarak ilan etti. Suud da buna karşılık, Medinedeki bütün ashap mezarlarını yıktırdı; yalnız Hz. Muhammedin mezarına dokunmadı.
Osmanlı padişahı 2. Mahmut Mısır Valisi Mehmed Ali Paşaya, Mekke ve Medineyi ele geçiren ve hac yolunu kapayan Vehhabileri sindirme görevi verdi. YARGILANIP İDAM EDİLDİLER Suud ölünce, yerine oğlu Abdullah bin Suud geçti. Mehmed Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa Medineye, oradan Deriyeye geldi ve kaleyi kuşattı (1816). Deriye alındı (1818). Abdullah esir edildi. Mekke ve Medinede Vehhabilerin yağmaladığı mallar ele geçirildi. Abdullah, oğulları ve ileri gelen adamlarıyla birlikte İstanbula gönderildi.
Suudiler İstanbulda şeriat mahkemesinde yargılandılar; haklarında idam kararı verildi ve İstanbulda asıldılar. Bu yüzden Suudi ailesi, Türk düşmanlığını miras olarak aldı; hep yaşattı.
Suudiler; 1. Dünya Savaşında da İngilizlerle işbirliği yapıp Türkleri arkadan vurdular. Osmanlılar Hicazdan çekilince Vehhabi Emiri Abdülaziz, Şerif Hüseyini ülkeden çıkardı; Mekke, Medine ve Ciddeyi alarak Necid-Hicaz krallığını kurdu (1923).
Bugünkü Suudi Arabistan kralları onun soyundan gelmektedir. Suudilerin Türk düşmanlığının son örneği de Mekkede Osmanlılardan kalma 300 yıldan fazla tarihi olan Ecyad Kalesini yıktırmaları olmuştur. Kral Abdullah, burada Usame bin Ladin ailesine 31 katlı 11 adet gökdelen inşa ettirdi. Türkiyenin ve milletinin ebediliği için üstün feragat ve fedakarlık gösterdiği iddia edilerek madalya verilecek olan Suudi kralının çizgisi ve inanışı işte budur.
KÖKTENDİNCİLİĞİN ÜSSÜ Suudi Ailesi, Birleşik Amerika ile sıkı işbirliği içindedir. Bu aile, ABDnin sosyalist sisteme karşı oluşturduğu Hıristiyan kuşağın İslam halkasını temsil görevini üstlenmiştir. Suudiler bu yüzden diğer İslam ülkelerine Vehhabici anlayışa sahip din adamlarını yollayarak oralarda militan yetiştirmeye büyük önem vermişlerdir.
Afganistanda Ruslara karşı başlatılan gerilla savaşını da CIA güdümündeki Vehhabiler üstlenmişlerdir. Bugün Türk devletler dünyasına katılan Asya Cumhuriyetlerinde, özellikle Fergana Vadisinde, Çeçenyada Vehhabi militanlar mücadele vermektedirler. Usame bin Ladin; Vehhabi mezhebinin yarattığı bir militandır. Türkiyede de Vehhabi anlayıştaki hücrelerin oluştuğunu söylemek mümkün hale gelmiştir. Bu durumun kanıtı olarak da 2003 yılında İstanbulda meydana gelen sinagog ve HSBC binalarının bombalanmasını, İngiliz Konsolosluğunun dış duvarının havaya uçurulmasını gösterebiliriz.
Vehhabi militanlar bugün Suudi devletin denetiminden çıkmış gibi gözükseler de Suudi Arabistan yönetimi bu mezhebi ayakta tutabilmek için çok kuvvetli bir kolluk kuvvetini çalıştırmaktadır. Vehhabi Suudiler, İslam dünyası içinde Sünniliğin lideri imiş gibi hareket etmekteler ve Türkleri de Hanefi mezhebinden oldukları için Müslüman saymamaktadırlar.
KABE İŞGAL ALTINDA Vehhabi Suudi ailesi, İslam dünyasının halifesi pozunda kabile hayat tarzını sarayda sürdürmektedir. Bin cariye edinerek kadının köleliğini devam ettiren bu zihniyet; Müslüman geçinmekte kimseye fırsat vermez. Buna karşın; Peygamberimizin doğduğu evin yerini pislik içinde bıraktıktan sonra buraya uyduruk bir kütüphane koyarak ziyaretini de engellediler. Bugün Peygamberin mezarını ziyaret edip dua okumak da bu Vehhabiler tarafından yasaklanmıştır.
Fakat; Vehhabi Suudiler Kabenin çevresini lüks gökdelenlerle doldurarak burasını bir iş merkezine çevirmiş bulunuyorlar. Kral Abdullah; sarayının kapısını Kabenin girişine kadar uzattırmış; Kabeye de yer altından yol açtırarak kendisi özel olarak buradan ziyarete gitmiştir.
FİKİRLER İSTANBULDAN 18. yüzyılın ortalarında Arabistanda hortlayan Vehhabiliğin bir benzeri onlardan yüz yıl kadar önce İstanbulda ortaya çıkmıştı. Kadızadeliler veya Fakılar adı verilen bu zümre, hayatın peygamber zamanında olduğu gibi yürütülmesini istiyordu.
Zamanla ortaya çıkan değişim ve gelişimi bidat diye küfür sayan Kadızadeliler diyorlardı ki: Camilerde tek minare olmalı, diğerleri yıkılmalı. Peygamber zamanındaki gibi yemek elle yenilmeli; kaşık kullanılmamalı. Mezar ziyareti yasaklanmalı, tekkeler yıkılmalı... Olgucu bilimler ve matematik medreselerde öğretilmemeli. Ezan, mevlit makamla okunmamalı. Kahve ve tütün yasaklanmalı. Hazreti Hüseyini öldüren Yezite lanet edilmemeli. Rüşvet yasağı kaldırılmalı. Kadızadeliler işi ileri götürüp ayaklanmaya vardırınca Köprülü Mehmet Paşa bunları ele geçirip İstanbuldan sürerek fesada son vermişti.
ABDULLAH GÜLÜN KORUYUCUSU Türkiyeye en küçük katkısı olmayan Suudi Kral Abdullaha Devlet Şeref Madalyası verilmesi, bir ödeşme gibi gözüküyor. Çünkü, Kral Abdullah bugün Cumhurbaşkanlığı makamına yükselen Abdullah Gülün hamisi konumunda olmuştur. Bu konudaki bilgileri, Erol Bilbilik, Yeni Hayat Dergisinin son sayısında ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Oradan okuyalım:
Gül 1983 yılında Ciddedeki İslam Kalkınma Bankası ekonomi uzmanlığına başladı ve görevi 1991 yılına kadar sürdü. Gülün böylesine cazip bir göreve atanmasında bankanın Araştırma ve Eğitim Bölümü Başkanlığını yürütmekte olan (1982-1986) hocası Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Yalçıntaştan görevi devralacak olan Korkut Özal büyük rol oynadı. 48 İslam ülkesinin üye olduğu İslam Kalkınma Bankasının sahibi Suudi Arabistan Kralı öldüğünde onun yerini alacak olan Veliaht Prens Muhammed El Suud El Faysaldı. Faysal aynı zamanda büyük bir finans şirketi olan Faysal Finansın da sahibiydi. Banka, İslam ülkeleri için kalkınma projeleri hazırlamakta, bunları uygulamaya geçirmekte ve kontrolünü de yapmaktadır. Gül, burada çok yüksek maaşla 1983-1991 yılları arasında görev yaptı. Görevi süresince başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesini defalarca dolaştı. Uluslararası şirketler, bankalar, finans kuruluşları, IMF, Dünya Bankası üst düzey yetkilileri, patronları, İslam ülkeleri hükümet devlet başkanları ve kilit durumdaki yetkililerle görüşme ve danışmalarda bulundu. Bilgi ve deneyimini artırdı. Gül, İslam Kalkınma Bankasında sekiz yıla yakın süren görevi sırasında Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Korkut Özalla birlikte El Faysal ve Kral Abdullahla görüşme imkanına sahip oldu. Onun davet ve toplantılarına katıldı. El Faysalın güvenini kazandı, yakın dostu oldu.
Devlet Bakanlığı, Başbakanlık, Dışişleri ve Başbakan Yardımcılığı döneminde yardımını ve desteğini gördü. Dostluk ve desteği artarak devam etmektedir. Onun aracılığıyla ABDnin Suudi Arabistandaki diplomatik misyon şefleri, Pentagon ve Dışişleri Bakanları ve yetkilileri ile tanışma, görüşme imkanı elde etti. Dostluk ve yakınlıklar kurdu.
Gül, Suudi Arabistandaki görevi sırasında ABDye rağmen politika yapılmaz siyaset ve fikir çizgisine gelmiştir. Ve bunu değişmez ilke edinmiştir. Bu çizgiye gelişinde ondan önce bu çizgiye gelmiş olan Nevzat Yalçıntaş ve Korkut Özalın katkıları olmuştur. Gül bu çizgide Fethullah Gülenle de buluşmuştur. Gül, Ciddedeki görevinden 1991 yılında döndü.
Suudi Arabistan Kralı Abdullahı Türkiyeye davet eden hükümet, ona Devlet Şeref Madalyası veriyor. Kral Abdullah ile bizim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında özel bir dostluk bulunuyor. Dedeleri; Osmanlı Devletine isyan eden Vehhabi mezhebinden Suudiler, İslam dünyası içinde en gerici kanadın temsilcileri olarak öne çıktılar
AKP Hükümeti, bu sene Devlet Şeref Madalyasını Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suuda veriyor.
Bunun için Suudi Kral büyük bir tantana ile cuma günü Türkiyeye geldi. Arap milleti ile Türk milleti arasındaki bağ, iki tarafından da Müslüman olmasından kaynaklanıyor. Gel gör ki Arabistana Suud ailesinin egemen olmasından sonra; burası; Türk düşmanlığı ile meşhur oldu. Bu düşmanlığın imalatçısı da ülkemize gelecek olan kralın ataları olmuştur.
VEHHABİ MEZHEBİNDEN Suudi hanedanı, bugün Vehhabi mezhebinin temsilcisi olarak hareket etmektedir. Vehhabilik; Suudi Arabistanda 1745te kurulan tutucu bir mezheptir.
Beni Temim kabilesinden şeyh Muhammed bin Abdülvehhab İslam dinini daha şekilci ve katı bir biçimde yorumladı. Ona uyanlar da Vehhabi diye anılmaya başlandılar.
Bunlara göre, hayat, Peygamber döneminde olduğu gibi yürütülmelidir. Namazı terk edenler kafirdir; yani öldürülmeleri gerekir. Peygamber ve evliyadan yardım istemek de Allaha ortak koşmaktır. Bu yüzden de evliya mezarlarını hatta sahabenin mezarlarını bile yıkmışlardır.
Vehhabiler; türbe yapmayı, mezar ziyaretini, kandil yakmayı ve adak adamayı da yasakladılar. Bunlara göre Vehhabi olmayanların durumu kafirlerin durumu gibidir.
Vehhabi olmayan Müslümanları öldürmek ve mallarını yağmalamak inançlarının gereğidir. Buna inanan Vehhabi militanlar; Suudi Arabistandaki Sünni mezhepten Müslümanları acımasızca kılıçtan geçirmişler.
KİMDİR BU SUUDİLER? Vehhabilik ile Suudi ailesi arasında doğrudan bir bağ vardır. Vehhabilerin bağlandığı mezhebin yayılmasında bu mezhebe giren Necidin kuvvetli emirlerinden Deriye Şeyhi Muhammed bin Suud önemli rol oynadı. Muhammed bin Suud ölünce yerine oğlu Abdülaziz geçti. Onun devrinde Vehhabilik bütün Arap yarımadasında kılıç zoruyla yayıldı. Vehhabi terör dalgasında Sünni ulemadan birçok kimse öldürüldü. Muhammed bin Abdülvehhabın teşvikiyle Abdülaziz, halifeliğini ilan etti.
Mekke şerifi Galib, kardeşini, Vehhabileri dağıtmakla görevlendirdi; kendisi de Deriyeyi kuşattı, fakat alamadı (1792). Vehhabiler, çok ziyaret edilen Hz. Hüseyinin kabrini yıkmak amacıyla Kerbelaya saldırınca İran Şahı Bağdata yürüyeceğini bildirdi (1802) ve bu saldırıyı engelledi.
Taif kalesini alan Vehhabiler, bütün Müslüman halkı öldürdüler; dini, tarihi ve edebi eserleri parçaladılar. Kuranın delil olarak gösterilmesi üzerine onu bile devre dışı bıraktılar. Din büyüklerinin mezarlarını yıktılar. Abdülazizin oğlu Suud, Mekkeye girerek İslam büyüklerinin mezarlarını yıktırdı. 1803te Abdülaziz, bir Şii tarafından öldürülünce, yerine oğlu Suud geçti.
VEHHABİLİK KAFİRLİKTİR Suud, oğlu Abdullahı ordularının kumandanlığına getirdi. Abdullah, Medineyi kuşattı. Medinelilere Vehhabiyenin esaslarını kabul ederlerse aman vereceğini bildirdi. Suud bin Abdülaziz, kendini Necid hükümdarı ilan etti. Yemen halkından, Vehhabiliği kabul etmelerini istedi; Yemen kadısı bu teklifi reddetti ve Vehhabiliği de kafirlik olarak ilan etti. Suud da buna karşılık, Medinedeki bütün ashap mezarlarını yıktırdı; yalnız Hz. Muhammedin mezarına dokunmadı.
Osmanlı padişahı 2. Mahmut Mısır Valisi Mehmed Ali Paşaya, Mekke ve Medineyi ele geçiren ve hac yolunu kapayan Vehhabileri sindirme görevi verdi. YARGILANIP İDAM EDİLDİLER Suud ölünce, yerine oğlu Abdullah bin Suud geçti. Mehmed Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa Medineye, oradan Deriyeye geldi ve kaleyi kuşattı (1816). Deriye alındı (1818). Abdullah esir edildi. Mekke ve Medinede Vehhabilerin yağmaladığı mallar ele geçirildi. Abdullah, oğulları ve ileri gelen adamlarıyla birlikte İstanbula gönderildi.
Suudiler İstanbulda şeriat mahkemesinde yargılandılar; haklarında idam kararı verildi ve İstanbulda asıldılar. Bu yüzden Suudi ailesi, Türk düşmanlığını miras olarak aldı; hep yaşattı.
Suudiler; 1. Dünya Savaşında da İngilizlerle işbirliği yapıp Türkleri arkadan vurdular. Osmanlılar Hicazdan çekilince Vehhabi Emiri Abdülaziz, Şerif Hüseyini ülkeden çıkardı; Mekke, Medine ve Ciddeyi alarak Necid-Hicaz krallığını kurdu (1923).
Bugünkü Suudi Arabistan kralları onun soyundan gelmektedir. Suudilerin Türk düşmanlığının son örneği de Mekkede Osmanlılardan kalma 300 yıldan fazla tarihi olan Ecyad Kalesini yıktırmaları olmuştur. Kral Abdullah, burada Usame bin Ladin ailesine 31 katlı 11 adet gökdelen inşa ettirdi. Türkiyenin ve milletinin ebediliği için üstün feragat ve fedakarlık gösterdiği iddia edilerek madalya verilecek olan Suudi kralının çizgisi ve inanışı işte budur.
KÖKTENDİNCİLİĞİN ÜSSÜ Suudi Ailesi, Birleşik Amerika ile sıkı işbirliği içindedir. Bu aile, ABDnin sosyalist sisteme karşı oluşturduğu Hıristiyan kuşağın İslam halkasını temsil görevini üstlenmiştir. Suudiler bu yüzden diğer İslam ülkelerine Vehhabici anlayışa sahip din adamlarını yollayarak oralarda militan yetiştirmeye büyük önem vermişlerdir.
Afganistanda Ruslara karşı başlatılan gerilla savaşını da CIA güdümündeki Vehhabiler üstlenmişlerdir. Bugün Türk devletler dünyasına katılan Asya Cumhuriyetlerinde, özellikle Fergana Vadisinde, Çeçenyada Vehhabi militanlar mücadele vermektedirler. Usame bin Ladin; Vehhabi mezhebinin yarattığı bir militandır. Türkiyede de Vehhabi anlayıştaki hücrelerin oluştuğunu söylemek mümkün hale gelmiştir. Bu durumun kanıtı olarak da 2003 yılında İstanbulda meydana gelen sinagog ve HSBC binalarının bombalanmasını, İngiliz Konsolosluğunun dış duvarının havaya uçurulmasını gösterebiliriz.
Vehhabi militanlar bugün Suudi devletin denetiminden çıkmış gibi gözükseler de Suudi Arabistan yönetimi bu mezhebi ayakta tutabilmek için çok kuvvetli bir kolluk kuvvetini çalıştırmaktadır. Vehhabi Suudiler, İslam dünyası içinde Sünniliğin lideri imiş gibi hareket etmekteler ve Türkleri de Hanefi mezhebinden oldukları için Müslüman saymamaktadırlar.
KABE İŞGAL ALTINDA Vehhabi Suudi ailesi, İslam dünyasının halifesi pozunda kabile hayat tarzını sarayda sürdürmektedir. Bin cariye edinerek kadının köleliğini devam ettiren bu zihniyet; Müslüman geçinmekte kimseye fırsat vermez. Buna karşın; Peygamberimizin doğduğu evin yerini pislik içinde bıraktıktan sonra buraya uyduruk bir kütüphane koyarak ziyaretini de engellediler. Bugün Peygamberin mezarını ziyaret edip dua okumak da bu Vehhabiler tarafından yasaklanmıştır.
Fakat; Vehhabi Suudiler Kabenin çevresini lüks gökdelenlerle doldurarak burasını bir iş merkezine çevirmiş bulunuyorlar. Kral Abdullah; sarayının kapısını Kabenin girişine kadar uzattırmış; Kabeye de yer altından yol açtırarak kendisi özel olarak buradan ziyarete gitmiştir.
FİKİRLER İSTANBULDAN 18. yüzyılın ortalarında Arabistanda hortlayan Vehhabiliğin bir benzeri onlardan yüz yıl kadar önce İstanbulda ortaya çıkmıştı. Kadızadeliler veya Fakılar adı verilen bu zümre, hayatın peygamber zamanında olduğu gibi yürütülmesini istiyordu.
Zamanla ortaya çıkan değişim ve gelişimi bidat diye küfür sayan Kadızadeliler diyorlardı ki: Camilerde tek minare olmalı, diğerleri yıkılmalı. Peygamber zamanındaki gibi yemek elle yenilmeli; kaşık kullanılmamalı. Mezar ziyareti yasaklanmalı, tekkeler yıkılmalı... Olgucu bilimler ve matematik medreselerde öğretilmemeli. Ezan, mevlit makamla okunmamalı. Kahve ve tütün yasaklanmalı. Hazreti Hüseyini öldüren Yezite lanet edilmemeli. Rüşvet yasağı kaldırılmalı. Kadızadeliler işi ileri götürüp ayaklanmaya vardırınca Köprülü Mehmet Paşa bunları ele geçirip İstanbuldan sürerek fesada son vermişti.
ABDULLAH GÜLÜN KORUYUCUSU Türkiyeye en küçük katkısı olmayan Suudi Kral Abdullaha Devlet Şeref Madalyası verilmesi, bir ödeşme gibi gözüküyor. Çünkü, Kral Abdullah bugün Cumhurbaşkanlığı makamına yükselen Abdullah Gülün hamisi konumunda olmuştur. Bu konudaki bilgileri, Erol Bilbilik, Yeni Hayat Dergisinin son sayısında ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Oradan okuyalım:
Gül 1983 yılında Ciddedeki İslam Kalkınma Bankası ekonomi uzmanlığına başladı ve görevi 1991 yılına kadar sürdü. Gülün böylesine cazip bir göreve atanmasında bankanın Araştırma ve Eğitim Bölümü Başkanlığını yürütmekte olan (1982-1986) hocası Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Yalçıntaştan görevi devralacak olan Korkut Özal büyük rol oynadı. 48 İslam ülkesinin üye olduğu İslam Kalkınma Bankasının sahibi Suudi Arabistan Kralı öldüğünde onun yerini alacak olan Veliaht Prens Muhammed El Suud El Faysaldı. Faysal aynı zamanda büyük bir finans şirketi olan Faysal Finansın da sahibiydi. Banka, İslam ülkeleri için kalkınma projeleri hazırlamakta, bunları uygulamaya geçirmekte ve kontrolünü de yapmaktadır. Gül, burada çok yüksek maaşla 1983-1991 yılları arasında görev yaptı. Görevi süresince başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesini defalarca dolaştı. Uluslararası şirketler, bankalar, finans kuruluşları, IMF, Dünya Bankası üst düzey yetkilileri, patronları, İslam ülkeleri hükümet devlet başkanları ve kilit durumdaki yetkililerle görüşme ve danışmalarda bulundu. Bilgi ve deneyimini artırdı. Gül, İslam Kalkınma Bankasında sekiz yıla yakın süren görevi sırasında Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve Korkut Özalla birlikte El Faysal ve Kral Abdullahla görüşme imkanına sahip oldu. Onun davet ve toplantılarına katıldı. El Faysalın güvenini kazandı, yakın dostu oldu.
Devlet Bakanlığı, Başbakanlık, Dışişleri ve Başbakan Yardımcılığı döneminde yardımını ve desteğini gördü. Dostluk ve desteği artarak devam etmektedir. Onun aracılığıyla ABDnin Suudi Arabistandaki diplomatik misyon şefleri, Pentagon ve Dışişleri Bakanları ve yetkilileri ile tanışma, görüşme imkanı elde etti. Dostluk ve yakınlıklar kurdu.
Gül, Suudi Arabistandaki görevi sırasında ABDye rağmen politika yapılmaz siyaset ve fikir çizgisine gelmiştir. Ve bunu değişmez ilke edinmiştir. Bu çizgiye gelişinde ondan önce bu çizgiye gelmiş olan Nevzat Yalçıntaş ve Korkut Özalın katkıları olmuştur. Gül bu çizgide Fethullah Gülenle de buluşmuştur. Gül, Ciddedeki görevinden 1991 yılında döndü.