ParadokS
Kayıtlı Üye
İmam Ali(as)ın mümtaz şahsiyetini bize hakkıyla anlatan nadir şahsiyetlerden birisi de Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleridir. İmam Ali ile Üstad arasında velayet bağı vardır. Kendisi de bunu Risale-i Nurun değişik yerlerinde dile getirmiştir. Risale-i Nurda en sık ismi geçen sahabe İmam Alidir.1
Üstad, eserlerinde Âl-i Beytin manevi şahsiyetinin temsilcisi olması sebebiyle İmam Aliye çok önem verir. Bunun en önemli nedeni, Peygamber efendimiz(saa)den bu yana Al-i Beyt tarafından yerine getirilmiş olan cihan-şümul İslam davasına, Nur hareketinin varis olması ve bu mirasa sahip çıkmasını belirtmesidir.
Üstad, hem kendisi hem de Nur hareketi ile İmam Ali, İmam Hasan ve başta Şâh-ı Geylani olmak üzere Ehl-i Beyt arasında ciddi manevi bir bağ olduğunu bildirir. Bu hususta Risale-i Nur metinleri içinde telif edilmiş olan Sekizinci Şua, On Sekizinci Lema, Yirmi Sekizinci Lema ile Gavs-ı Azamın Kerâmet-i Gaybiyesi hakkındaki Sekizinci Lemada genişçe izahlar ve değerlendirmeler yapılmıştır.
Üstad, kendisini İmam Alinin manevi bir evladı, Al-i Beytin bir ferdi olarak takdim eder. Kendi ifadesi ile: Gerçi manen ben İmam Alinin (as) bir veled-i manevisi hükmünde, ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed Aleyhisselamın bir manada hakiki Nur şakirtlerine şamil olmasından ben de Âl-i Beytten sayılırım.2 der. Üstadın nesep olarak da kendisinin hem Hasenî hem de Hüseynî olduğunu ifade ettiği bazı kaynaklarda yer almaktadır.3
Üstadın yukarıdaki manayı teyid eden başka bir ifadesi de şu şekildedir: Ben üveysi bir tarzda bir kısım hakikat ilmini Hüccetül-İslam İmam-ı Gazaliden almışım. Şimdi anlıyorum ki, İmam-ı Gazali aynı dersi üveysi bir tarzda İmam-ı Aliden almıştır. Demek İmam-ı Alinin mühim bir şakirdi olan İmam-ı Gazalinin (k.s) başı üstünde bu biçare talebesine şefkatkârane, tesellidarane, en sıkıntılı bir anda bakması, acib değil belki lazımdır.4
Veysel Karani nasıl ki, Hz. Peygamberi görmeden onun dersini talim etmişse, Üstad da, Gavs-ı Azam (k.s), İmam Zeynelabidin, İmam Hasan ve İmam Hüseyin vasıtası ile İmam Alinin dersini talim emiştir.5
Üstad, kendisi ile İmam Ali arasında da bu duruma benzer bir ilişki olduğunu ve dolayısıyla kendisi ve Nur hareketindeki hizmetinin bu zatların hizmetleriyle aynı olduğunu beyan etmektedir. Keza Üstad, Emirdağ Lahikası isimli eserinde, İmam Alinin, Risale-i Nurun üstadı ve kendisinin de Hakaik-i İmaniyede hususi üstadı olduğunu ve Risale-i Nura Celcelutiye kasidesinde rumuzlu işaretiyle pek çok alakadarlık gösterdiğini beyan eder.6
Nur Külliyatında, Risale-i Nur, Âl-i Beyt ve İmam-ı Alinin bir manevi hediyesi ve eseri olarak takdim edilir.7 Ayrıca Nur hareketinin üstadının İmam-ı Ali olduğu8 ve Nur hareketinin mesleğinde hubb-u Âl-i Beytin(Ehl-i Beyt Sevgisi) esas olduğu9 beyan edilir.
İmam Ali, Risale-i Nurda, Kuran-ı Mucizül-Beyanın en mühim bir talebesi, Kuran ilimlerinin birinci naşiri10 ve Âli Beytin manevi şahsiyetinin temsilcisi11 olarak vasıflandırılmıştır.
Risale-i Nurda; Peygamber Efendimizin, nazar-ı nübüvvetle ileride İmam Alinin çok musibet ve ithamlara maruz kalacağını görerek onu ümitsizlikten, ümmeti de onun hakkında su-i zandan kurtarmak için ve kendisinden sonra ümmetin yegâne rehberinin İmam Ali olduğunu belirtmek için Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır.12 mealindeki hadis-i şerif nakleder.13
Üstad Hamse-i Âl-i Aba(Ehl-i Beyt) hadisini naklederek Ehl-i Beytin kimler olduğunu vurgulamış, ayetlerde ve hadislerde anlatılan Ehl-i Beyti müşahhaslaştırmıştır.14
Üstad, Hz. Peygamberin (s.a.a) İmam Alinin şiasına olan övgüsünü belirtmiş, Ehl-i Beyte olan muhabbeti esas almış ve talebelerini konu ile ilgili ifrat ve tefritten sakındırmıştır.15
Risale-i Nurda, hilafet mevzusunda İmam Alinin mütevazı ve kahramanca tavrını dile getirerek bir kısım grupların İmam Aliye nispet ettikleri bazı olumsuz tutum ve tavırları da reddetmiştir.16
Hz. Peygamberin neslinin devam ettiricisi İmam Alidir. Peygamberimizin Allah her peygamberin neslini kendi sulbüne koydu, benim sulbümü ise Alinin sulbüne koydu keza, Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır hadis-i şerifleri nakledilir.17 Üstad, Fetih Suresinin son ayetinin18 İmam Ali ile ilişkisini kurar. Bu ayeti; saltanat ve hilafete tam liyakatle ve kahramanlıkla girdiği halde, zühd, ibadet, fakr ve iktisadı seçen, rükû ve sücuddaki devamı herkesçe teslim edilen İmam Alinin, (as) gelecekteki durumunu ve o fitneler içindeki çarpışmalar nedeniyle mesul olmadığını ve Hak olduğunu, isteğinin Allah rızasını kazanmak olduğunu haber verdiği şeklinde tefsir eder.19
İsm-i Azamın herkes için bir olmadığı, örneğin İmam Ali için İsm-i Azamın, Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl ve Kuddüs olmak üzere altı olduğunu izah sadedinde İmam Alinin ismi geçer.20 İmam Alinin bu değerlendirmesini Üstad aynen kabul etmiş olmalı ki, bu isimlerin genişçe izah edildiği Esma-i Sitte Risalesi olarak bilinen 30. Lema'yı telif etmiştir.
İmam Alinin, tahdis-i nimet olarak ilminin genişliğine ve şümulüne işareten Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun. Sözümüze şüphe edenler zelil olur. sözüne dikkat çekilir.21 Üstadda İstanbulda iken bir büro açarak giriş kapısına Her suale cevap verilir, sual olunmaz yazarak İmam Alinin hakiki bir varisi olduğunu göstermiştir.
Yine Risale-i Nurda, İmam Ali, esrar-ı huruf ve cifir ilminde üstad-ı mutlak olarak tavsif edilmektedir.22
Üstadın vefatından önce talebelerine verdiği önemli bir ders olan son mektubunda Kurana hizmetteki acib ihlâsı nereden ders aldın? mealindeki bir soruya cevap sadedinde iki noktadan diye cevap veriyor. Verilen cevabın ikinci noktasında, İmam Alinin ihlas ve ubudiyetteki hassasiyetini şu örnekle nazar-ı dikkate sunuyor: Kendi şahsını ve hayatını düşünmeyerek, tam huzur içinde namazını eda edebilmek için, namaz esnasında kendisine tam bir emniyet sağlayacak bir muhafız ifriti dergah-ı İlahiden niyaz etmiş.23 Yine aynı yerde İmam Ali kahraman-ı İslam olarak nitelendirilir.24
Risale-i Nurda, İmam Alinin çok önemsenen bir yönü de adalet timsali oluşudur. İmam Ali hilafet-i İslamiyeyi Kuranda mevcut ve kendisinden önceki üç halife döneminde de tatbik edilmiş olan adalet-i mahza esasları üzerine oturtmak istemiş ve bu istikamette içtihadda bulunmuştur. Cemel Vakası olarak tarihe geçmiş olan hadise aslında İmam Alinin temsil ettiği adalet-i mahza ile muhaliflerinin temsil ettiği adalet-i izafiyenin çatışmasıdır. Üstad bu tartışmada İmam Alinin isabet; muhaliflerinin ise hata ettiğini beyan eder.25
Nur Külliyatının en önemli risalelerinden olan Uhuvvet Risalesinde, İmam Ali ihlâs timsali olarak tanıtılır ve bu bağlamda aşağıdaki menkıbe bize örnek olmak üzere aktarılır. Bir vakit İmam-ı Ali bir kâfiri yere atmış, kılıcını çekip keseceği zaman, o kafir ona tükürmüş. O, kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir, ona demiş ki: Neden beni kesmedin? Dedi: Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün, hiddete geldim, nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim. O kâfir ona dedi Beni çabuk kesmen için (maksadım) seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir; o din haktır. dedi.26
Üstad sair İslam âlimleri gibi İmam Ali için, Şah-ı Velayet ve fütuhat-ı İslamiyenin pehlivanı unvanını kullanır.27
Risale-i Nur ile İmam Ali arasındaki önemli bir bağlantı ve kesişme noktası da Üstadın, dolayısıyla Nur Talebelerinin evradları içine girmiş dua metinlerinde görülmektedir. Bunları çok kısa bir şekilde tanıttıktan sonra bunlarla irtibatlı olarak sayabileceğimiz ebced ve cifir ilmine de atıfta bulunacağız.
a- Celcelutiye: İmam Aliye ait bir kaside olan ve menşei vahye dayanan28 bu kaside, İmam-ı Gazali gibi bir çok imamların şerhine mazhar olmuştur. Cifirli, ebcedli ve sırlı bir kaside olarak tavsif edilmektedir.29 Bu kasidenin özellikleri ile Risale-i Nur ve müellifine olan işaretleri Sekizinci Şua ile Yirmi Sekizinci Lema da etraflı bir şekilde anlatılmaktadır.
b- Ercuze: İmam Ali tarafından vezinli olarak yazılan ve gelecekten haber veren meşhur bir kasidedir. Üstad, bu kasideden hem İslamın ilk dönemi, hem de Risale-i Nurla ilgili bir kısım vakaları cifir ve ebced hesabıyla istihrac eder.30 Bu kaside ile ilgili geniş malumat On Sekizinci Lema da yer almaktadır.
c- Sekine: Sükun ve itminan, temkin, nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti şeklinde tanımlanır. İmam Aliye atfedilen ve menşe itibariyle aslı vahye31 dayanan, kalp rahatlığı ve kuvveti veren çok mühim bir duadır. İçerisinde 19 harfli 19 ayet bulunmakta olup, İsm-i Azamı da ihtiva ettiği rivayet edilmektedir. Üstad, her gün birçok kere bu isimleri zikir suretinde tekrar etmiştir.32
d- Cevşenül Kebir: Matbu Cevşenin hemen girişinde bu dua ile ilgili olarak; Hz. Peygambere (s.a.v.) Cebrail Aleyhisselamın vahiy ile getirdiği ve zırhı çıkar bunu oku. dediği gayet yüksek ve çok kıymettar bir münacat-ı Peygamberîdir ki; İmam Zeynelabidinden (a.s.) tevatürle rivayet edilmiştir. notu bulunmaktadır. Bu duanın Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından hususi olarak İmam Aliye talim edildiği rivayet edilmektedir. Üstad, Cevşenül Kebiri Ehl-i Sünnete tanıtarak,33 Cevşeni Ehl-i Beytin manevi gayet mühim bir mirası ve maden-i feyzi olduğunu vasıflandırır.34 Üstad, Cevşenül Kebiri kendisine manevi üstad yaptığını ve günlük vird olarak okuduğunu beyan etmektedir.35 Gerek Üstadın hayatında ve gerekse Risale-i Nura menşe ve mehaz olması açısından Cevşenin yeri ve etkisi büyüktür.36
e- Cifir ve Ebced İlmi: Üstadın İmam Ali ile münasebetini gösteren unsurlardan biri de ebced ve cifir ilmidir.37 İmam Alinin istikbale ait bir çok işareti bu ilimleri kullanarak verdiği, Nur Külliyatının muhtelif yerlerinde geçmektedir.38 İmam Ali, Nur müellifini adeta verdiği bu gaybî haberlerin şifresini çözecek bir muhatap olarak görmüştür. Risale-i Nurda, İmam Aliye atfedilen ehemmiyet hem ondaki mesajların çokluğundan, hem de Üstadın, küfrü mutlaka karşı İsevilerin dindar ruhanileri dahil, bütün iman ehlini, birlik ve beraberliğe çağırma davasında, İmam Ali sevgisini öne çıkaran Şia ve Aleviler ile Ehli Beytin kültüründen uzaklaştırılmış olan Sünniler arasında İmam Alinin ortak bir payda, sağlam bir köprü oluşunu dile getirmiştir.
Hz Alinin Risale-i Nura bu derece alakadarlığı ve Risale-i Nurda, İmam Alinin gerek şahsının sahip olduğu yüksek meziyetlerin ve gerekse hilafeti zamanında uyguladığı adalet-i mahza anlayışının çağımız iman ve Kuran hizmetkârlarına numune-i imtisal olarak takdimi elbette çok anlamlıdır. Bu durum şükrü gerektiren bir mazhariyet olduğu kadar; büyük ve ağır bir vazifeyi omzuna almış olmanın büyük ve hassas sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Bu sorumluluğun ana öğesini ise ihlas oluşturmaktadır. Üstad, bu hususu, havf-reca, celal-cemal, takdir ve ikazı içinde barındıran bir üslupla, şöyle dile getiriyor:
Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz.39
Dipnotlar
1. Hz. Ebubekirin 44, Hz. Ömerin 41, Hz. Osmanın 17 ayrı yerde ismi geçmesine mukabil H. Alinin tam 157 yerde ismi geçmektedir.
2. Üstad Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 261.
3. Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, C. I, s. 36.
4. Üstad Said Nursi, Lemalar, s. 327.
5. Üstad Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 61.
6. Nursi, a.g.e., s. 200.
7. Nursi, a.g.e., s. 143.
8. Nursi, a.g.e., s. 210.
9. aynı yer.
10. Üstad Said Nursi, Lemalar, s. 424.
11. Nursi, a.g.e., s. 29.
12. Tirmizi, Menakıb:19.
13. Lemalar, s. 29.
14. a.g.e., s. 97.
15. a.g.e., s. 30.
16. a.g.e., s. 31.
17. a.g.e., s. 335.
18. Fetih Suresi: 29.
19. Lemalar, s. 37.
20. a.g.e., s. 332.
21. Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Yay., s. 2079.
22. Nursi, Lemalar, s. 325.
23. Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 218-19. Bu niyazda, İkinci Lema'da zikredilen, Hz. Eyyubun, şahsının çektiği sıkıntıyı nazara almayıp, şifa için duasını erteleyip ne zaman ki hastalığı ibadet yapmasına engel olmaya başladı, ellerini açıp Ya Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor diye dua etmesindeki incelik ve nükteyi görmek mümkündür.
24. a.g.e., aynı yer.
25. Nursi, Mektubat, s. 50.
26. a.g.e., s. 259.
27. Üstad Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 113.
28. a.g.e., s. 112.
29. Nursi, Lemalar, s. 325.
30. a.g.e., s. 191.
31. Buradaki vahiy kavramının Peygamberlere gelen vahiy ile karıştırılmaması gerekir. Zira arada mahiyet ve derece farkı vardır.
32. Nursi, Lemalar, a.g.e., s. 197,336; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 109.
33. Üstadın Ehl-i Sünnet ve Şia arasındaki birleştirici vasfı burada da kendisini gösterir.
34. Nursi, Lemalar, a.g.e., s. 336.
35. aynı yer.
36. Cevşen ile ilgili geniş bilgi için bkz. Peygamberimizin Cevşen Duası, İttihad Yayınları, İstanbul 1996; Abdulkadir Badıllı, Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları, Envar Neş. İstanbul 1994, s. 412.
37. Bu ilim ile ilgili olarak Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1993. C. I, s. 287-88.
38. Badıllı, a.g e., s. 925-995.
39. Nursi, Lemalar, s. 224.
Kaynak : İslâmi Davet
Üstad, eserlerinde Âl-i Beytin manevi şahsiyetinin temsilcisi olması sebebiyle İmam Aliye çok önem verir. Bunun en önemli nedeni, Peygamber efendimiz(saa)den bu yana Al-i Beyt tarafından yerine getirilmiş olan cihan-şümul İslam davasına, Nur hareketinin varis olması ve bu mirasa sahip çıkmasını belirtmesidir.
Üstad, hem kendisi hem de Nur hareketi ile İmam Ali, İmam Hasan ve başta Şâh-ı Geylani olmak üzere Ehl-i Beyt arasında ciddi manevi bir bağ olduğunu bildirir. Bu hususta Risale-i Nur metinleri içinde telif edilmiş olan Sekizinci Şua, On Sekizinci Lema, Yirmi Sekizinci Lema ile Gavs-ı Azamın Kerâmet-i Gaybiyesi hakkındaki Sekizinci Lemada genişçe izahlar ve değerlendirmeler yapılmıştır.
Üstad, kendisini İmam Alinin manevi bir evladı, Al-i Beytin bir ferdi olarak takdim eder. Kendi ifadesi ile: Gerçi manen ben İmam Alinin (as) bir veled-i manevisi hükmünde, ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed Aleyhisselamın bir manada hakiki Nur şakirtlerine şamil olmasından ben de Âl-i Beytten sayılırım.2 der. Üstadın nesep olarak da kendisinin hem Hasenî hem de Hüseynî olduğunu ifade ettiği bazı kaynaklarda yer almaktadır.3
Üstadın yukarıdaki manayı teyid eden başka bir ifadesi de şu şekildedir: Ben üveysi bir tarzda bir kısım hakikat ilmini Hüccetül-İslam İmam-ı Gazaliden almışım. Şimdi anlıyorum ki, İmam-ı Gazali aynı dersi üveysi bir tarzda İmam-ı Aliden almıştır. Demek İmam-ı Alinin mühim bir şakirdi olan İmam-ı Gazalinin (k.s) başı üstünde bu biçare talebesine şefkatkârane, tesellidarane, en sıkıntılı bir anda bakması, acib değil belki lazımdır.4
Veysel Karani nasıl ki, Hz. Peygamberi görmeden onun dersini talim etmişse, Üstad da, Gavs-ı Azam (k.s), İmam Zeynelabidin, İmam Hasan ve İmam Hüseyin vasıtası ile İmam Alinin dersini talim emiştir.5
Üstad, kendisi ile İmam Ali arasında da bu duruma benzer bir ilişki olduğunu ve dolayısıyla kendisi ve Nur hareketindeki hizmetinin bu zatların hizmetleriyle aynı olduğunu beyan etmektedir. Keza Üstad, Emirdağ Lahikası isimli eserinde, İmam Alinin, Risale-i Nurun üstadı ve kendisinin de Hakaik-i İmaniyede hususi üstadı olduğunu ve Risale-i Nura Celcelutiye kasidesinde rumuzlu işaretiyle pek çok alakadarlık gösterdiğini beyan eder.6
Nur Külliyatında, Risale-i Nur, Âl-i Beyt ve İmam-ı Alinin bir manevi hediyesi ve eseri olarak takdim edilir.7 Ayrıca Nur hareketinin üstadının İmam-ı Ali olduğu8 ve Nur hareketinin mesleğinde hubb-u Âl-i Beytin(Ehl-i Beyt Sevgisi) esas olduğu9 beyan edilir.
İmam Ali, Risale-i Nurda, Kuran-ı Mucizül-Beyanın en mühim bir talebesi, Kuran ilimlerinin birinci naşiri10 ve Âli Beytin manevi şahsiyetinin temsilcisi11 olarak vasıflandırılmıştır.
Risale-i Nurda; Peygamber Efendimizin, nazar-ı nübüvvetle ileride İmam Alinin çok musibet ve ithamlara maruz kalacağını görerek onu ümitsizlikten, ümmeti de onun hakkında su-i zandan kurtarmak için ve kendisinden sonra ümmetin yegâne rehberinin İmam Ali olduğunu belirtmek için Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır.12 mealindeki hadis-i şerif nakleder.13
Üstad Hamse-i Âl-i Aba(Ehl-i Beyt) hadisini naklederek Ehl-i Beytin kimler olduğunu vurgulamış, ayetlerde ve hadislerde anlatılan Ehl-i Beyti müşahhaslaştırmıştır.14
Üstad, Hz. Peygamberin (s.a.a) İmam Alinin şiasına olan övgüsünü belirtmiş, Ehl-i Beyte olan muhabbeti esas almış ve talebelerini konu ile ilgili ifrat ve tefritten sakındırmıştır.15
Risale-i Nurda, hilafet mevzusunda İmam Alinin mütevazı ve kahramanca tavrını dile getirerek bir kısım grupların İmam Aliye nispet ettikleri bazı olumsuz tutum ve tavırları da reddetmiştir.16
Hz. Peygamberin neslinin devam ettiricisi İmam Alidir. Peygamberimizin Allah her peygamberin neslini kendi sulbüne koydu, benim sulbümü ise Alinin sulbüne koydu keza, Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır hadis-i şerifleri nakledilir.17 Üstad, Fetih Suresinin son ayetinin18 İmam Ali ile ilişkisini kurar. Bu ayeti; saltanat ve hilafete tam liyakatle ve kahramanlıkla girdiği halde, zühd, ibadet, fakr ve iktisadı seçen, rükû ve sücuddaki devamı herkesçe teslim edilen İmam Alinin, (as) gelecekteki durumunu ve o fitneler içindeki çarpışmalar nedeniyle mesul olmadığını ve Hak olduğunu, isteğinin Allah rızasını kazanmak olduğunu haber verdiği şeklinde tefsir eder.19
İsm-i Azamın herkes için bir olmadığı, örneğin İmam Ali için İsm-i Azamın, Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl ve Kuddüs olmak üzere altı olduğunu izah sadedinde İmam Alinin ismi geçer.20 İmam Alinin bu değerlendirmesini Üstad aynen kabul etmiş olmalı ki, bu isimlerin genişçe izah edildiği Esma-i Sitte Risalesi olarak bilinen 30. Lema'yı telif etmiştir.
İmam Alinin, tahdis-i nimet olarak ilminin genişliğine ve şümulüne işareten Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun. Sözümüze şüphe edenler zelil olur. sözüne dikkat çekilir.21 Üstadda İstanbulda iken bir büro açarak giriş kapısına Her suale cevap verilir, sual olunmaz yazarak İmam Alinin hakiki bir varisi olduğunu göstermiştir.
Yine Risale-i Nurda, İmam Ali, esrar-ı huruf ve cifir ilminde üstad-ı mutlak olarak tavsif edilmektedir.22
Üstadın vefatından önce talebelerine verdiği önemli bir ders olan son mektubunda Kurana hizmetteki acib ihlâsı nereden ders aldın? mealindeki bir soruya cevap sadedinde iki noktadan diye cevap veriyor. Verilen cevabın ikinci noktasında, İmam Alinin ihlas ve ubudiyetteki hassasiyetini şu örnekle nazar-ı dikkate sunuyor: Kendi şahsını ve hayatını düşünmeyerek, tam huzur içinde namazını eda edebilmek için, namaz esnasında kendisine tam bir emniyet sağlayacak bir muhafız ifriti dergah-ı İlahiden niyaz etmiş.23 Yine aynı yerde İmam Ali kahraman-ı İslam olarak nitelendirilir.24
Risale-i Nurda, İmam Alinin çok önemsenen bir yönü de adalet timsali oluşudur. İmam Ali hilafet-i İslamiyeyi Kuranda mevcut ve kendisinden önceki üç halife döneminde de tatbik edilmiş olan adalet-i mahza esasları üzerine oturtmak istemiş ve bu istikamette içtihadda bulunmuştur. Cemel Vakası olarak tarihe geçmiş olan hadise aslında İmam Alinin temsil ettiği adalet-i mahza ile muhaliflerinin temsil ettiği adalet-i izafiyenin çatışmasıdır. Üstad bu tartışmada İmam Alinin isabet; muhaliflerinin ise hata ettiğini beyan eder.25
Nur Külliyatının en önemli risalelerinden olan Uhuvvet Risalesinde, İmam Ali ihlâs timsali olarak tanıtılır ve bu bağlamda aşağıdaki menkıbe bize örnek olmak üzere aktarılır. Bir vakit İmam-ı Ali bir kâfiri yere atmış, kılıcını çekip keseceği zaman, o kafir ona tükürmüş. O, kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir, ona demiş ki: Neden beni kesmedin? Dedi: Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün, hiddete geldim, nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim. O kâfir ona dedi Beni çabuk kesmen için (maksadım) seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir; o din haktır. dedi.26
Üstad sair İslam âlimleri gibi İmam Ali için, Şah-ı Velayet ve fütuhat-ı İslamiyenin pehlivanı unvanını kullanır.27
Risale-i Nur ile İmam Ali arasındaki önemli bir bağlantı ve kesişme noktası da Üstadın, dolayısıyla Nur Talebelerinin evradları içine girmiş dua metinlerinde görülmektedir. Bunları çok kısa bir şekilde tanıttıktan sonra bunlarla irtibatlı olarak sayabileceğimiz ebced ve cifir ilmine de atıfta bulunacağız.
a- Celcelutiye: İmam Aliye ait bir kaside olan ve menşei vahye dayanan28 bu kaside, İmam-ı Gazali gibi bir çok imamların şerhine mazhar olmuştur. Cifirli, ebcedli ve sırlı bir kaside olarak tavsif edilmektedir.29 Bu kasidenin özellikleri ile Risale-i Nur ve müellifine olan işaretleri Sekizinci Şua ile Yirmi Sekizinci Lema da etraflı bir şekilde anlatılmaktadır.
b- Ercuze: İmam Ali tarafından vezinli olarak yazılan ve gelecekten haber veren meşhur bir kasidedir. Üstad, bu kasideden hem İslamın ilk dönemi, hem de Risale-i Nurla ilgili bir kısım vakaları cifir ve ebced hesabıyla istihrac eder.30 Bu kaside ile ilgili geniş malumat On Sekizinci Lema da yer almaktadır.
c- Sekine: Sükun ve itminan, temkin, nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti şeklinde tanımlanır. İmam Aliye atfedilen ve menşe itibariyle aslı vahye31 dayanan, kalp rahatlığı ve kuvveti veren çok mühim bir duadır. İçerisinde 19 harfli 19 ayet bulunmakta olup, İsm-i Azamı da ihtiva ettiği rivayet edilmektedir. Üstad, her gün birçok kere bu isimleri zikir suretinde tekrar etmiştir.32
d- Cevşenül Kebir: Matbu Cevşenin hemen girişinde bu dua ile ilgili olarak; Hz. Peygambere (s.a.v.) Cebrail Aleyhisselamın vahiy ile getirdiği ve zırhı çıkar bunu oku. dediği gayet yüksek ve çok kıymettar bir münacat-ı Peygamberîdir ki; İmam Zeynelabidinden (a.s.) tevatürle rivayet edilmiştir. notu bulunmaktadır. Bu duanın Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından hususi olarak İmam Aliye talim edildiği rivayet edilmektedir. Üstad, Cevşenül Kebiri Ehl-i Sünnete tanıtarak,33 Cevşeni Ehl-i Beytin manevi gayet mühim bir mirası ve maden-i feyzi olduğunu vasıflandırır.34 Üstad, Cevşenül Kebiri kendisine manevi üstad yaptığını ve günlük vird olarak okuduğunu beyan etmektedir.35 Gerek Üstadın hayatında ve gerekse Risale-i Nura menşe ve mehaz olması açısından Cevşenin yeri ve etkisi büyüktür.36
e- Cifir ve Ebced İlmi: Üstadın İmam Ali ile münasebetini gösteren unsurlardan biri de ebced ve cifir ilmidir.37 İmam Alinin istikbale ait bir çok işareti bu ilimleri kullanarak verdiği, Nur Külliyatının muhtelif yerlerinde geçmektedir.38 İmam Ali, Nur müellifini adeta verdiği bu gaybî haberlerin şifresini çözecek bir muhatap olarak görmüştür. Risale-i Nurda, İmam Aliye atfedilen ehemmiyet hem ondaki mesajların çokluğundan, hem de Üstadın, küfrü mutlaka karşı İsevilerin dindar ruhanileri dahil, bütün iman ehlini, birlik ve beraberliğe çağırma davasında, İmam Ali sevgisini öne çıkaran Şia ve Aleviler ile Ehli Beytin kültüründen uzaklaştırılmış olan Sünniler arasında İmam Alinin ortak bir payda, sağlam bir köprü oluşunu dile getirmiştir.
Hz Alinin Risale-i Nura bu derece alakadarlığı ve Risale-i Nurda, İmam Alinin gerek şahsının sahip olduğu yüksek meziyetlerin ve gerekse hilafeti zamanında uyguladığı adalet-i mahza anlayışının çağımız iman ve Kuran hizmetkârlarına numune-i imtisal olarak takdimi elbette çok anlamlıdır. Bu durum şükrü gerektiren bir mazhariyet olduğu kadar; büyük ve ağır bir vazifeyi omzuna almış olmanın büyük ve hassas sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Bu sorumluluğun ana öğesini ise ihlas oluşturmaktadır. Üstad, bu hususu, havf-reca, celal-cemal, takdir ve ikazı içinde barındıran bir üslupla, şöyle dile getiriyor:
Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz.39
Dipnotlar
1. Hz. Ebubekirin 44, Hz. Ömerin 41, Hz. Osmanın 17 ayrı yerde ismi geçmesine mukabil H. Alinin tam 157 yerde ismi geçmektedir.
2. Üstad Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 261.
3. Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, C. I, s. 36.
4. Üstad Said Nursi, Lemalar, s. 327.
5. Üstad Said Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 61.
6. Nursi, a.g.e., s. 200.
7. Nursi, a.g.e., s. 143.
8. Nursi, a.g.e., s. 210.
9. aynı yer.
10. Üstad Said Nursi, Lemalar, s. 424.
11. Nursi, a.g.e., s. 29.
12. Tirmizi, Menakıb:19.
13. Lemalar, s. 29.
14. a.g.e., s. 97.
15. a.g.e., s. 30.
16. a.g.e., s. 31.
17. a.g.e., s. 335.
18. Fetih Suresi: 29.
19. Lemalar, s. 37.
20. a.g.e., s. 332.
21. Risale-i Nur Külliyatı, Nesil Yay., s. 2079.
22. Nursi, Lemalar, s. 325.
23. Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 218-19. Bu niyazda, İkinci Lema'da zikredilen, Hz. Eyyubun, şahsının çektiği sıkıntıyı nazara almayıp, şifa için duasını erteleyip ne zaman ki hastalığı ibadet yapmasına engel olmaya başladı, ellerini açıp Ya Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor diye dua etmesindeki incelik ve nükteyi görmek mümkündür.
24. a.g.e., aynı yer.
25. Nursi, Mektubat, s. 50.
26. a.g.e., s. 259.
27. Üstad Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 113.
28. a.g.e., s. 112.
29. Nursi, Lemalar, s. 325.
30. a.g.e., s. 191.
31. Buradaki vahiy kavramının Peygamberlere gelen vahiy ile karıştırılmaması gerekir. Zira arada mahiyet ve derece farkı vardır.
32. Nursi, Lemalar, a.g.e., s. 197,336; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 109.
33. Üstadın Ehl-i Sünnet ve Şia arasındaki birleştirici vasfı burada da kendisini gösterir.
34. Nursi, Lemalar, a.g.e., s. 336.
35. aynı yer.
36. Cevşen ile ilgili geniş bilgi için bkz. Peygamberimizin Cevşen Duası, İttihad Yayınları, İstanbul 1996; Abdulkadir Badıllı, Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları, Envar Neş. İstanbul 1994, s. 412.
37. Bu ilim ile ilgili olarak Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1993. C. I, s. 287-88.
38. Badıllı, a.g e., s. 925-995.
39. Nursi, Lemalar, s. 224.
Kaynak : İslâmi Davet