aykut
Kayıtlı Üye
Türkler, İslâmiyet'ten önce Tengrizm inancına sahiptiler. Yaklaşık 10. yy'a kadar bu din, Türkler arasında en yaygındı. İslâmiyet öncesi Türklerle Müslüman Arapların ilk karşılaşması 7. yy'da Halife Ömer döneminde gerçekleşmiştir.
Dört Halîfe'den sonraki Emevî hânedanlığı döneminde İslâmiyet, daha çok Arap klancılığı ekseninde gelişmekteydi. Emevîlerin Arap kabîlecisi yönetimi, halk arasında huzursuzluğa neden oluyordu. Fetihlere devâm edilmekle berâber misyonerler dışında diğer milletleri müslümanlaştırmaya yönelik bilinçli bir politika izlenmiyordu. İslâm Devleti yeni fetihlerle oldukça genişlemiş, Maveraünnehir'e kadar ulaşmıştı.
7. yy'dan îtibâren Müslüman Araplar, Bizans'a kuzeydoğudan komşu olan Hazar Türkleri ile Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasındaki Maverâ-un nehir bölgesinde yaşayan Türgeş boylarına akınlar düzenlemeye başladılar. Özellikle Kuteybe Bin Müslim Horasan valiliğine getirilince (705) Göktürkler'in batı kanadını oluşturan Türgeş boyları ile Müslüman Araplar arasındaki mücadele iyice kızıştı. Kuteybe Bin Müslim hakimiyeti altına giren Türklere oldukça kötü davrandı. Târihçi Ebu Bekir en-Narşâhi, Buhârâ adlı eserinde Arap komutanı Kuteybe hakkında şöyle der: ”Savaşabileceklerin hepsini öldürdü. Hayatta kalanlarıysa esir aldı.”
723 yılında Hazar Türkleri Müslüman Arapları yenilgiye uğratınca büyük bir ordu ile Hazarların üzerine yürüyen Emevîler, Halîfe Hişam Bin Abdulmelik döneminde (724 - 743) Hazarları Kafkasların ötesine kadar atmayı başardılar.
Türgeş boylarının direnişi 745 yılında Göktürk Devleti'nin yıkılışına kadar sürdü. Bu târihten sonra Türk toprakları doğudan Çin, batıdan Arap işgâliyle karşı karşıya kaldı. Araplara karşı savunma görevini ise Türgeşlerden sonra Karluk Türkleri üstlendi.
750 yılında Emevî Hânedânlığı yıkılıp İslâm Devleti'nin başına Abbâsî Hânedânlığı geçtiğinde Arap olmayan azınlıkların durumlarında iyileşme görüldü. Bu nedenle Türkler de Abbâsî yönetimine ısındılar. Daha önce orduda yararlanılmakla berâber hor görülen Îranlılar ve Türkler, Abbâsî ordusunda ve yönetiminde önemli yerlere gelebildiler.
O sırada Karluk Türkleri, doğudan Çin işgâli tehdîdi altındaydılar. Karluklar, Çinlilere karşı Abbâsîlerden yardım talebinde bulundurlar. Abbâsî yönetimi Türklerin aradan çıkmasının Çin tehdidîni kendi kapılarına getireceğini görerek bu teklîfi kabul etti. Türklerle Müslüman Araplar, böylece târihte ilk kez ittifak oluşturdular. 751 yılında Talas Irmağı kenarında gerçekleşen savaşta Arap ve Türk orduları Çinlileri ağır bir yenilgiye uğrattılar. Talas Savaşı, Türk müslüman ilişkilerinde ve Türklerin Müslümanlaşmasında bir dönüm noktası olmuştur.
Türklerin kitleler hâlinde Müslüman olmaları, özellikle 10. yüzyılda hız kazandı. Karluk'tan sonra, Yağma ve Çiğil boyları, ardından Oğuzlar arasında İslâmiyet yayıldı. Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri, ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular.
Dört Halîfe'den sonraki Emevî hânedanlığı döneminde İslâmiyet, daha çok Arap klancılığı ekseninde gelişmekteydi. Emevîlerin Arap kabîlecisi yönetimi, halk arasında huzursuzluğa neden oluyordu. Fetihlere devâm edilmekle berâber misyonerler dışında diğer milletleri müslümanlaştırmaya yönelik bilinçli bir politika izlenmiyordu. İslâm Devleti yeni fetihlerle oldukça genişlemiş, Maveraünnehir'e kadar ulaşmıştı.
7. yy'dan îtibâren Müslüman Araplar, Bizans'a kuzeydoğudan komşu olan Hazar Türkleri ile Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasındaki Maverâ-un nehir bölgesinde yaşayan Türgeş boylarına akınlar düzenlemeye başladılar. Özellikle Kuteybe Bin Müslim Horasan valiliğine getirilince (705) Göktürkler'in batı kanadını oluşturan Türgeş boyları ile Müslüman Araplar arasındaki mücadele iyice kızıştı. Kuteybe Bin Müslim hakimiyeti altına giren Türklere oldukça kötü davrandı. Târihçi Ebu Bekir en-Narşâhi, Buhârâ adlı eserinde Arap komutanı Kuteybe hakkında şöyle der: ”Savaşabileceklerin hepsini öldürdü. Hayatta kalanlarıysa esir aldı.”
723 yılında Hazar Türkleri Müslüman Arapları yenilgiye uğratınca büyük bir ordu ile Hazarların üzerine yürüyen Emevîler, Halîfe Hişam Bin Abdulmelik döneminde (724 - 743) Hazarları Kafkasların ötesine kadar atmayı başardılar.
Türgeş boylarının direnişi 745 yılında Göktürk Devleti'nin yıkılışına kadar sürdü. Bu târihten sonra Türk toprakları doğudan Çin, batıdan Arap işgâliyle karşı karşıya kaldı. Araplara karşı savunma görevini ise Türgeşlerden sonra Karluk Türkleri üstlendi.
750 yılında Emevî Hânedânlığı yıkılıp İslâm Devleti'nin başına Abbâsî Hânedânlığı geçtiğinde Arap olmayan azınlıkların durumlarında iyileşme görüldü. Bu nedenle Türkler de Abbâsî yönetimine ısındılar. Daha önce orduda yararlanılmakla berâber hor görülen Îranlılar ve Türkler, Abbâsî ordusunda ve yönetiminde önemli yerlere gelebildiler.
O sırada Karluk Türkleri, doğudan Çin işgâli tehdîdi altındaydılar. Karluklar, Çinlilere karşı Abbâsîlerden yardım talebinde bulundurlar. Abbâsî yönetimi Türklerin aradan çıkmasının Çin tehdidîni kendi kapılarına getireceğini görerek bu teklîfi kabul etti. Türklerle Müslüman Araplar, böylece târihte ilk kez ittifak oluşturdular. 751 yılında Talas Irmağı kenarında gerçekleşen savaşta Arap ve Türk orduları Çinlileri ağır bir yenilgiye uğrattılar. Talas Savaşı, Türk müslüman ilişkilerinde ve Türklerin Müslümanlaşmasında bir dönüm noktası olmuştur.
Türklerin kitleler hâlinde Müslüman olmaları, özellikle 10. yüzyılda hız kazandı. Karluk'tan sonra, Yağma ve Çiğil boyları, ardından Oğuzlar arasında İslâmiyet yayıldı. Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri, ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular.