Türkler ve Moğollar

LaZZkopateLLa

Bayan Üye
625648_442525502488768_295775769_n.jpg




A) Türk ve Moğolların ayrı olduğuna deliller:

1-Moğollar Türk'ten ayrı ırktır.
2-Simaları bize benzemez.
3-Dilleri Türkçe'den ayrıdır.
4-Bu devleti(Gök Moğol İmp.) Moğol Milleti teşkil etmiştir.
5-Ebulgazi Bahadur Han'ın ''Secere-i Türk'' adındaki eserinde: ''Ögeday Kaana bir adamın gelüp ''Çingiz Han'ın rüyasında gördüğü, Ögeday'a söyle, müslümanları öldürsün dediği vakit Ögeday'ın bu adama Moğolca bilip bilmediğini sorduğu, babam moğolcadan başka dil bilmezdi, sen yalan söylüyorsun dediği'' rivayeti

B) Türk ve Moğol'un bir olduğuna deliller:

1- Moğollar ayrı bir ırk değil, Turan neslindendir. Buna itiraz edilememiştir. Türk uruklarından biridir.
2- Moğol ırkı diye ayrı bir ırk yoktur. ''Moğol ırkı'' tabiri Avrupa'nın eski müelliflerinin hatasından meydana gelmiştir.
3-Çingiz Han'a kadar tarihte ''Moğol'' adı görülmemiştir. Binaenaleyh Moğollar, Türk uruklarından ehemmiyetsiz bir uruk olduğundan adları tarih sahnesinde ancak Çingiz Han'ın sayesinde görülmüştür. O vakte kadar onların emri altında çalışmışlardır. Bu sefer ise Türkleri bir tuğ altında toplamak, onlara baş olmak vazifesi o vakte kadar adı sanı olmayan Moğollara düşmüştür.
4-Türk şeceresine ve masallarına göre Moğol Türk'ün oğullarındandır.Oğuz Han da Moğol Han evladındandır. Oğuz Han'ın Türklüğü ise her şüpheden arıdır. Bozkurt Şeceresi, Türk ve Moğol'u birbirine baba ve oğul yapmaktadır. Bu şecere ve masallara göre Türk'ü Moğol'dan, Moğol'u Türk'ten ayırmak mümkün değildir. Birbirine giriftir. Bu sebeple ve tarihi vukuatları hasebiyle de Avrupalılar bunları birbirinden ayırmadıklarından bu İmparatorluğa ''Türk Moğol İmparatorluğu'' adını da vermişlerdir. Moğol tarihi vukuatı mütalaa ederken Moğol'u Türk'den ayırmak, Türk kadrosundan çıkarmak mümkün olamamaktadır.
5-Masal, töre, yasa, askeri teşkilat, ahlak ve adetler Türk ve Moğol'Da aynen vardır ve bunların ibtidadan beri Türk'e aid olduğu muhakkaktır; çünkü Moğol adı, malum değilken de Türk'de bu masal, yasa, töre... vardı.
6-Moğollar bütün tarihi ve içtimai hayatta Türklerle, Türkler arasında yaşamışlardır. El'an Moğolistan'da Moğollar dağınık halde halis Türk urukları vardır.
7-Moğol siması, belki de Çingizlilerden evvel veya bu imparatorluk battıktan sonra Çinlilerle tesalüb neticesi değişmiştir. Buna rağmen hala Moğolların Türkler gibi yanak kemikleri iri ve çıkık olmaktadır.
8- Moğolca, bugün Türkler için anlaşılmaz bir halde ise de ürkçe ile aynı bünye ve tertiptedir. Müşerek kelimelerse pek çoktur. Hele az farkla birbirine benzeyen kelimeler bu iki dilde karınca gibi kaynar. Moğolların Türkiye Türkleriyle bile müşterek kelimeleri vardır. ''Bahadır'a Moğollar 'Pağatur'': Türkler ''Batur'' ve ''Bahadur'': ''kara''ya Moğollar ''hara'' Türkler ''kara'' , ''altun''a Moğollar ''altun'' Türkler de ''altun'', ''mavi''ye Moğollar ''kökü'' Türkler ''kök'' derler. Bu misaller çoktur.
9-İmparatorluğu Çingiz Han ilk Moğollarla beraber Karluk, Nayman, Karayet gibi halis Türk uruklarla teşkil etmiştir. Bu devlette ordunun, hükumetin dörtte üç, üç buçuğu Türklerden teşekkül etmiştir. Vezirler, generaller de böyle idi.
10- Bu imparatorluğu resmi dili, Moğolca değil, Uygurca idi. Hükumette Uygur dil ve yazısı kullanılırdı.
11-Tarihler eskiden beri Çingiz ve evladına kah Moğol, kah Türk, kah Tatar diyerek karışık ve keyf-i maittifak ad vermiş durmuşlardır. Bu da bu giriftliği veya birliği gösterir.
12-Bu on bir maddeye hacet bırakmayan mühim bir delil ise, bu imparatorluğu ve saltanat hanedanını teşkil eden Çingiz Han'ın Moğol urukundan olmayıp Karayet(Kerait) urukundan olmasıdır. Çingiz'in atası Keraitler halis Türktür. Dilleri halis Türkçe ve o vakitler hristiyan idiler. Bu hakikate göre bu imparatorluğu ''Moğol İmparatorluğu'' değil, belki ''Karayet İmparatorluğu'' en doğru addır.
13- Çingiz nesli ''Bozkurt'dan gelmektedir.
14-Çingiz Han'ın ailesi olan ''Burçiken''ler Karakurum tarafından, yani eski Türk makamat-ı mübarekesindendir.
15-İlhanlılardan yani Çingiz sülalesinden Argun Han simyagerine kızıp yanındaki bir alime şöyle diyor:
-Senki alimsin, bu adamlar ben Türk'üm diye benimle eğleniyorlar sanırsın. Hepsini öldüreceğim. ılh... yani Türk olduğunu söylüyor.

Türk Tarihi, Rıza Nur s. 43, 44
 
---> Türkler ve Moğollar

Şu bilgileri de paylaşmak istiyorum..Ayrıca bir Moğol araştırmacı varsa bu alanda,yorumuna rastlamadım..

İnsanlığın ve medeniyetin ilk izlerine rastladığımız Orta Asya, Türklerin ve çeşitli milletlerin oturduğu, yayıldığı ve devamlı bir hareketlilik içinde bulunan bir bölgedir. Türklerin anayurdu da hiç şüphesiz Türkistandır. Kaynakların yetersiz olması sebebiyle bilhassa M.Ö. ve M.S.’ki 4-5. yüzyıl Türkistan tarihi hakkında kesin bilgilere ulaşamamaktayız. Zaman zaman doğudan Çinlilerin Türkistan içlerine kadar yaptıkları seferlerle birlikte, batıdan gelen ve çeşitli bölgelere yerleşen Batılı kavimlerin de (Germen, Aryanî gibi), savaş veya kültürel tesir ile etkisiz hale getirilmeleri; XIII. yüzyıldaki Moğol istilâsının bile kısa sürede bertaraf edilmiş olması bu coğrafyadaki Türk medeniyetinin köklerinin sağlamlığını göstermektedir.

Tarihçiler, Çin kaynaklarına dayanarak, Altay Dağlarını Türklerin anayurdu kabul ederken, sanat tarihçileri Tanrı Dağları-Kuzeybatı Asya sahasını, bazı kültür tarihçileri İrtiş-Urallar arasını veya Altaylar-Kırgız bozkırları arasını veya Baykal Gölü’nün güneybatısını göstermişlerdir. Bâzı filologlar ise Altaylar’ın doğusunun veya Kingan sıradağ bölgesinin ya da 90. boylamın doğusunun Türk anayurdu olması gerektiğini düşünmüşlerdir.

Türkistan’da S. V. Kiselev ve S. S. Çernikov tarafından yapılan arkeolojik araştırmalar M.Ö. 2. binden daha önceki durumu, yâni Türk anayurdunu tespitte daha kesin neticeler vermiştir. Buna göre, Minusinsk bölgesindeki Afanasyevo kültürü (M.Ö. 2500-1700) ile bilhassa aynı bölgedeki Andronova kültürünün (M.Ö. 1700-1200) temsilcileri olup etraftaki dolikosefal mongoloidlerden ve keza dolikosefal “Akdeniz tip”lerinden farklı bulunan “brakisefal savaşçı beyaz ırk” Türk soyunun proto-tipi idi ve Taş Devri’nin ilk çağlarından itibaren Altay-Sayan Dağlarının güneybatı bölgesinde (yaklaşık olarak Minusinsk-Tuva-Abakan bozkırları) yaşamakta idi.

Moğolların ilk yurtları ile ilgili olarak ana kaynaklarda muhtelif bilgiler mevcuttur. “Aslında Tatarlar daha kuzeyde yaşarlarmış. Yani Mançurya bölgesinde. Burası büyük bir düzlükmüş”. “Tatarların oturdukları, doğup büyüdükleri yerler ziraata elverişli olmayan yerlerdir. Onların ülkesinin uzunluğu ve eni yedi sekiz aylık bir yoldan fazladır. Doğusunda Hitay, batısında Uygur, kuzeyinde Kırgız ve Selenga, güneyinde ise Tangut ve Tibet bulunur.” “Tatarların dış memleketlere yayılmalarından önceki ilk yurtları malûm bir vadi idi (?) yani dünyanın şimali şarkındaki büyük ova idi. Bunun boyu ve eni sekiz aylık seyahatti. Memleketleri şark tarafından Uygur Türklerinin memleketine, kuzey tarafından Salapgay (Seber, Sibirya) denilen memlekete, güneyden Hindistan’a kadar uzanıyordu”.

Bu bilgilerin ortak noktası Moğolların ilk yurtlarının kuzeyde Türklerin doğusunda olduğudur. Moğollaştırılan Oğuz Destanı’nda da bunların Oğuz’un amcazadeleri olup ona karşı çıktıkları için kuzeye sürüldükleri, sürekli gamlı olmaları sebebiyle onlara Muval adının verildiği görülmektedir. Ermeni Rahibi Grigor da, Moğolların kendi yurtları olan Türkistan’dan çıkarak şark taraflarında bir yere gittiklerini orada vurgunlarla geçinip uzun bir zaman çok fakir bir hayat sürdüklerinden bahsetmektedir. Grigor’un konuyla ilgili bilgileri bizzat Moğollardan öğrendiğini bilmekteyiz. Bu da Moğolların Reşideddin’de olduğu gibi Türkistan’a ve Türk soyuna ait olma çabalarının bir başka göstergesidir. Aksi takdirde Moğolların bozkırdan kuzeye ormanlık bölgeye çok önceleri Türkler tarafından sürüldüğü akla gelmekle birlikte kültür tetkikleri bu düşünceye imkân vermemektedir.
Türkçe ve Moğolcadaki orman hayvanlarının isimlerinin, sayıların ve akrabalık ifade eden kelimelerin birbirinden farklı olduğu tespit edilmiştir. Halbuki bozkır hayvanlarının isimleri her iki dilde de müşterektir. Bu durum, Türklerle Moğolların eskiden farklı coğrafyalarda yaşadıklarını ve sonraları münasebet kurduklarını gösterebilir. Eğer Türkler ve Moğollar arasında ırk, vatan ve dil birliği olsaydı, her iki kavmin ilk devirlerinde, kan bağını muhafaza ettikleri kabile hayatında özellikle aile arası akrabalığa dair isimlendirmelerde benzerlik olması gerekirdi.

Türklerin anayurdu ile ilgili hâlen kesin bir sonuç bulunmamakla birlikte, Hazar-Aral sahası ile Orhun-Selenga kıyıları bu konuda önem kazanmaktadır. Moğolların asıl toprakları ise Türk ana yurdundan binlerce kilometre kuzeyde Mançurya ile Baykal gölü etrafındadır.

Bilindiği üzere, bir memleketin iklimi, üzerindeki halkın ruh ve beden yapısının teşekkülünde önemli ölçüde rol oynar. Ormanlık bölgelere hiç girmeyen (Altaylar istisna edilirse) Türkler, daima bozkır coğrafyasının tesirinde kalarak savaşçı ve teşkilatçı olmak zorunda kalmışlardır. İlk Moğol grupları olan Shih-weilerin coğrafyası ise alçak olduğundan rutubetlidir. Yazın çok sıcak ve yağmurludur. Kışın ise her tarafta şiddetli soğuklar hüküm sürer ve bu mevsimde kesif karanlıklar oluşur.

Bu iklimin insanı başkalarına tabiî olmaktan kendini kurtaramamış, önemli bir siyasî teşekkül kuramamıştır. Ancak Meng-wu Shih-weileri gittikçe batıya doğru kayarak bozkır iklimi dairesine girecekler ve Türklerden atlı göçebe bozkır kültürünün unsurlarını alarak tarih sahnesinde kendilerini hissettirebileceklerdir. Bu hareket sonucu Moğollar, Kadırgan dağlarının kuzey bölgelerinden, batıya ve doğuya doğru yayılmışlardır. Moğolların güney bölümleri ise, aynı dağların güney uçlarından yayılarak, Çin’in kuzey sınırlarına kadar sokulmuşlardır.
 
---> Türkler ve Moğollar

Şu bilgileri de paylaşmak istiyorum..Ayrıca bir Moğol araştırmacı varsa bu alanda,yorumuna rastlamadım..

İnsanlığın ve medeniyetin ilk izlerine rastladığımız Orta Asya, Türklerin ve çeşitli milletlerin oturduğu, yayıldığı ve devamlı bir hareketlilik içinde bulunan bir bölgedir. Türklerin anayurdu da hiç şüphesiz Türkistandır. Kaynakların yetersiz olması sebebiyle bilhassa M.Ö. ve M.S.’ki 4-5. yüzyıl Türkistan tarihi hakkında kesin bilgilere ulaşamamaktayız. Zaman zaman doğudan Çinlilerin Türkistan içlerine kadar yaptıkları seferlerle birlikte, batıdan gelen ve çeşitli bölgelere yerleşen Batılı kavimlerin de (Germen, Aryanî gibi), savaş veya kültürel tesir ile etkisiz hale getirilmeleri; XIII. yüzyıldaki Moğol istilâsının bile kısa sürede bertaraf edilmiş olması bu coğrafyadaki Türk medeniyetinin köklerinin sağlamlığını göstermektedir.

Tarihçiler, Çin kaynaklarına dayanarak, Altay Dağlarını Türklerin anayurdu kabul ederken, sanat tarihçileri Tanrı Dağları-Kuzeybatı Asya sahasını, bazı kültür tarihçileri İrtiş-Urallar arasını veya Altaylar-Kırgız bozkırları arasını veya Baykal Gölü’nün güneybatısını göstermişlerdir. Bâzı filologlar ise Altaylar’ın doğusunun veya Kingan sıradağ bölgesinin ya da 90. boylamın doğusunun Türk anayurdu olması gerektiğini düşünmüşlerdir.

Türkistan’da S. V. Kiselev ve S. S. Çernikov tarafından yapılan arkeolojik araştırmalar M.Ö. 2. binden daha önceki durumu, yâni Türk anayurdunu tespitte daha kesin neticeler vermiştir. Buna göre, Minusinsk bölgesindeki Afanasyevo kültürü (M.Ö. 2500-1700) ile bilhassa aynı bölgedeki Andronova kültürünün (M.Ö. 1700-1200) temsilcileri olup etraftaki dolikosefal mongoloidlerden ve keza dolikosefal “Akdeniz tip”lerinden farklı bulunan “brakisefal savaşçı beyaz ırk” Türk soyunun proto-tipi idi ve Taş Devri’nin ilk çağlarından itibaren Altay-Sayan Dağlarının güneybatı bölgesinde (yaklaşık olarak Minusinsk-Tuva-Abakan bozkırları) yaşamakta idi.

Moğolların ilk yurtları ile ilgili olarak ana kaynaklarda muhtelif bilgiler mevcuttur. “Aslında Tatarlar daha kuzeyde yaşarlarmış. Yani Mançurya bölgesinde. Burası büyük bir düzlükmüş”. “Tatarların oturdukları, doğup büyüdükleri yerler ziraata elverişli olmayan yerlerdir. Onların ülkesinin uzunluğu ve eni yedi sekiz aylık bir yoldan fazladır. Doğusunda Hitay, batısında Uygur, kuzeyinde Kırgız ve Selenga, güneyinde ise Tangut ve Tibet bulunur.” “Tatarların dış memleketlere yayılmalarından önceki ilk yurtları malûm bir vadi idi (?) yani dünyanın şimali şarkındaki büyük ova idi. Bunun boyu ve eni sekiz aylık seyahatti. Memleketleri şark tarafından Uygur Türklerinin memleketine, kuzey tarafından Salapgay (Seber, Sibirya) denilen memlekete, güneyden Hindistan’a kadar uzanıyordu”.

Bu bilgilerin ortak noktası Moğolların ilk yurtlarının kuzeyde Türklerin doğusunda olduğudur. Moğollaştırılan Oğuz Destanı’nda da bunların Oğuz’un amcazadeleri olup ona karşı çıktıkları için kuzeye sürüldükleri, sürekli gamlı olmaları sebebiyle onlara Muval adının verildiği görülmektedir. Ermeni Rahibi Grigor da, Moğolların kendi yurtları olan Türkistan’dan çıkarak şark taraflarında bir yere gittiklerini orada vurgunlarla geçinip uzun bir zaman çok fakir bir hayat sürdüklerinden bahsetmektedir. Grigor’un konuyla ilgili bilgileri bizzat Moğollardan öğrendiğini bilmekteyiz. Bu da Moğolların Reşideddin’de olduğu gibi Türkistan’a ve Türk soyuna ait olma çabalarının bir başka göstergesidir. Aksi takdirde Moğolların bozkırdan kuzeye ormanlık bölgeye çok önceleri Türkler tarafından sürüldüğü akla gelmekle birlikte kültür tetkikleri bu düşünceye imkân vermemektedir.
Türkçe ve Moğolcadaki orman hayvanlarının isimlerinin, sayıların ve akrabalık ifade eden kelimelerin birbirinden farklı olduğu tespit edilmiştir. Halbuki bozkır hayvanlarının isimleri her iki dilde de müşterektir. Bu durum, Türklerle Moğolların eskiden farklı coğrafyalarda yaşadıklarını ve sonraları münasebet kurduklarını gösterebilir. Eğer Türkler ve Moğollar arasında ırk, vatan ve dil birliği olsaydı, her iki kavmin ilk devirlerinde, kan bağını muhafaza ettikleri kabile hayatında özellikle aile arası akrabalığa dair isimlendirmelerde benzerlik olması gerekirdi.

Türklerin anayurdu ile ilgili hâlen kesin bir sonuç bulunmamakla birlikte, Hazar-Aral sahası ile Orhun-Selenga kıyıları bu konuda önem kazanmaktadır. Moğolların asıl toprakları ise Türk ana yurdundan binlerce kilometre kuzeyde Mançurya ile Baykal gölü etrafındadır.

Bilindiği üzere, bir memleketin iklimi, üzerindeki halkın ruh ve beden yapısının teşekkülünde önemli ölçüde rol oynar. Ormanlık bölgelere hiç girmeyen (Altaylar istisna edilirse) Türkler, daima bozkır coğrafyasının tesirinde kalarak savaşçı ve teşkilatçı olmak zorunda kalmışlardır. İlk Moğol grupları olan Shih-weilerin coğrafyası ise alçak olduğundan rutubetlidir. Yazın çok sıcak ve yağmurludur. Kışın ise her tarafta şiddetli soğuklar hüküm sürer ve bu mevsimde kesif karanlıklar oluşur.

Bu iklimin insanı başkalarına tabiî olmaktan kendini kurtaramamış, önemli bir siyasî teşekkül kuramamıştır. Ancak Meng-wu Shih-weileri gittikçe batıya doğru kayarak bozkır iklimi dairesine girecekler ve Türklerden atlı göçebe bozkır kültürünün unsurlarını alarak tarih sahnesinde kendilerini hissettirebileceklerdir. Bu hareket sonucu Moğollar, Kadırgan dağlarının kuzey bölgelerinden, batıya ve doğuya doğru yayılmışlardır. Moğolların güney bölümleri ise, aynı dağların güney uçlarından yayılarak, Çin’in kuzey sınırlarına kadar sokulmuşlardır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst