Türkiye’nin Jeo-Stratejik Önemi‏ ?

уαяєη

ɘƨмɘя
Bayan Üye
Türkiye’nin dünya üzerindeki coğrafî konumundan kaynaklanan jeo-stratejik önemi tarih boyunca doğulu ve batılı bütün medeniyetlerin ilgisini çekmiştir. Bu ilginin, ekonomik, siyasî ve askerî sebepleri vardır ve bu sebepler göz önüne alındığında Türkiye’nin jeo-stratejik öneminin ne kadar vazgeçilmez olduğu daha açık bir biçimde anlaşılır. Nitekim tarih boyunca Helen-Pers, Roma-Sasanî, Bizans-Abbasi, Bizans-Türk[1] arasındaki mücadele ve bu coğrafyanın medeniyetler arasında el değiştirmesi bahsedilen jeo-stratejik öneme en güzel kanıttır. Bu mücadelenin son halkası yaklaşık bin yıldır Türk yurdu hakline gelen Türk hakimiyeti dönemidir.Türklerin, bu coğrafyayı ele geçirmeye başladıkları onuncu yüzyıldan önceki dönemlerde devamlı olarak bir mücadele sahası niteliğindeki bu alan, Türk hakimiyeti ile birlikte bu hakimiyeti tanıyan ve yaşayan bütün milletler açısından huzur, barış ve güvenin hakim olduğu bir dönem olarak kabul edilmektedir. Buna rağmen Türk coğrafyası her dönem jeo-stratejik önemine binaen doğu-batı arasındaki mücadelede tarafların ele geçirme çabasında oldukları topraklar olarak varlığını sürdürmüştür. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney yönlerinde Avrupa ile Asya, Karadeniz’in kuzeyi ile Akdeniz, iki dünya arasında (İslam ile Hıristiyanlık) geçiş noktalarının üzerinde bulunması bölgenin jeo-stratejik önemin en güçlü unsurudur. Sözgelimi dünya haritasında Türkiye’nin olmadığı, bölgenin Karadeniz ile Akdeniz’in birleştiği bir deniz olarak düşünülmesi bu coğrafyanın önemini görsel olarak göstermeye yeter. Şüphesiz ki bu önem, üzerinde yaşayan milletler için her zaman sorunlarla karşılaşmaları sonucunu ve risk faktörünü de beraberinde getirmiştir. Bölgenin sahip olduğu jeo-stratejik önem dolayıyla bütün ülkelerin ele geçirme hedefleri arasında yer almasına sebep olmaktadır. Bu bakımdan Türkiye coğrafyasına sahip olmak beraberinde her zaman tedbirli olmayı ve tehlikelere karşı önlemler almayı da gerekli kılmaktadır.
Kaynak : yorumla.net - Türkiye’nin Jeo-Stratejik Önemi‏ Yukarıda da değinildiği gibi Türkiye’nin sahip olduğu bu konum aynı zamanda tarih boyunca bölgenin jeo-stratejik bakımdan önemli bir nokta olmasını da doğurdu. Türkiye’nin jeo-stratejik önemi her dönemde oldu gibi Türk hakimiyeti döneminde de varlığını sürdürdü. Özelikle Osmanlı döneminde Türklerin Balkanlara geçişleri[2] ile birlikte ister istemez bölgeyi elinde tutan Osmanlı Türkleri ile Kıta Avrupa devletleri arasında bir çatışmanın da ortaya çıkmasına yol açtı.[3] Nitekim bütün bu gelişmeler özellikle on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ile sonuçlanan olaylar zincirinin de tetikleyici faktörleri arasında yer aldı.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünyadaki yeni gelişmeler ve özellikle savaş teknolojisindeki baş döndürücü değişimler dünya üzerinde coğrafî sebeplerden kaynaklanan jeo-stratejik önemin ortadan kalktığı yönündeki görüşlerin, teknoloji devriminin en üst seviyeye geldiği ve yaşanan son gelişmelerin ışığında, yirmi birinci yüzyılın hemen başlarında bile ne kadar geçersiz olduğu gerçeğini gözler önüne serdi. Türkiye’nin tarih boyunca her dönem önemini korumuş olan jeo-stratejik önemi en açık biçimde Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu politikalarında yeniden ve çok açık bir biçimde kendini gösterdi. 1990’lı yıllarda ABD’nin Irak politikasında Türkiye’nin desteğini alma çabalarının altında yatan gerçeklerden biri de Türkiye’nin jeo-stratejik öneminden kaynaklanmaktadır. ABD’nin birinci Irak harekatı sonrasında yaşananların devamında ve özellikle 2003 yılındaki ABD’nin ikinci Irak operasyonunda karşılaştığı manzara, buna ilave olarak 1 Mart Tezkeresi ile birlikte ortaya çıkan durum Türkiye’nin jeo-stratejik bakımdan öneminin ABD için ne kadar vazgeçilmez olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Hatta son Irak harekatından sonraki durumun ABD açısından bugünkü hale gelmesinde Türkiye’nin 1 Mart Tezkeresi ile ABD’nin kuzeyden Irak’a girememesinden kaynaklandığı dahi ileri sürüldü.
Yukarıda ileri sürülenlerle beraber Türkiye’nin jeo-stratejik önemi bugün yaşanan son gelişmelerde bir kez daha belirginleşti. Özellikle son günlerde İran’ın, başta ABD olmak üzere bütün Avrupalı ülkelerle yaşadığı nükleer kriz, bölgede etkin olmaya çalışan devlet(ler) için Türkiye’nin sahip olduğu jeo-stratejik önemini daha da önemli kıldı. Hemen herkesin kuvvetle muhtemel gördüğü ABD’nin İran’ı vurma operasyonu öncesinde yaşananlar Türkiye’nin jeo-stratejik öneminin en belirgin argümanı niteliğindedir. 1 Mart Tezkeresi sonrasında imkansız gibi görülen Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine girmesine ve PKK teröristlerine karşı sınır ötesi harekat yapmasına ABD’nin destek vermesi yada en azından ses çıkarmaması dikkate değer gelişmelerdir. ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyaretinin zamanlaması, başta ABD olmak üzere Avrupalı devletlerle İran arasında yaşanan sıkıntılı süreçle ve Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine yaptığı sınır ötesi harekatla aynı döneme denk gelmesi tesadüf olmamalıdır. Aksine bu durum, ABD’nin olası İran saldırısında Türkiye’nin jeo-stratejik önemine binaen Türkiye’nin memnun edilmesine yönelik girişimler olarak değerlendirilmesi gereken yeni Ortadoğu dengesidir. Nitekim Türk basınına yansıdığı kadarı ile ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyaretinde, PKK’nın önemli isimlerinde olan bazı teröristleri teslim edileceği bilgisini getirdiği yönündeki haberler bu görüşü destekler niteliktedir.
Bunların yanı sıra Iran tarafından bakıldığında da Türkiye’nin jeo-stratejik önemi göz ardı edilemez derecede önemlidir. Iran, bu gelişmelerin ışığında Türkiye’nin ABD ile olan yakınlaşmasına karşı bir atakta bulunmuştur. Özellikle son günlerde İran’ın, PKK kamplarını bombalaması Türkiye’ye karşı yapılmış olan bir yakınlaşma çabası olarak da algılanabilir. Nitekim yıllardır Türkiye’nin bütün ikaz ve uyarılarına rağmen hiçbir girişimde bulunmayan İran’ın tam nükleer kriz için kendisine tanınan sürenin bitimine rast gelen bu günlerde başlattıkları PKK kamplarını bombalama girişim, tıpkı ABD’nin tavrında olduğu gibi, bir tesadüf olamaz.
ABD-Ortadoğu ekseninde, diğer sebeplerin dışında sadece jeo-stratejik açıdan bakıldığında bile Türkiye’nin sahip olduğu önem yadsınmaz derecededir. Bu önem, tarihin en eski dönemlerinden bugüne önemini sürdürdüğü gibi bundan sonra devam ettirecektir. Büyük teknolojik yeniliklere ve ilerlemelere rağmen toprak ve toprağın jeo-stratejik önemi hala en önemli unsur olarak varlığını sürdürmektedir. Hele Türkiye gibi kıtalararası geçiş noktasında bulunan, ekonomik bakımdan transit yolların üzerinde yer alan ve geleceğin en önemli silahı olarak gösterilen su kaynaklarına sahip olan bir ülkenin jeo-stratejik önemi geçerliliğini her daima sürdürecektir. Bu gibi durumlarda Türkiye eline geçen imkanları sonuna kadar kullanmalı ve sahip olduğu jeo-stratejik önemin kendisine sunduğu imkanları değerlendirmelidir.
Ne yazık ki bütün bu unsurların Türkiye için önemli olduğu kadar bazı sorunları da beraberinde getireceğini de göz ardı etmemek gerekir. Jeo-stratejik bakımdan sahip olunan bu imkanlar aynı zamanda her daim Türkiye üzerinde oyunlar oynanması sonucunu da beraberinde getirecektir. Çünkü bu kadar önemli olan bir bölgede hakim olan devletin kendi halinde bırakılması hele ekonomik, siyasî, askerî ve sosyal açıdan güçlü olması, bölge üzerinde çıkarları olan hiçbir devletin işine gelmez. Bu bakımdan her zaman olduğu gibi bundan sonra da Türkiye’nin karşısına elini zayıflatacağı düşünülen sorunlar çıkarılarak içe kapalı bir devlet haline getirme çabalarının ardı kesilmeyecektir. Bu çabaların başında “Kürt Sorunu”, Sözde “Ermeni Soykırımı Sorunu”, “Kıbrıs Sorunu”, Fırat ve Dicle’nin suyunun kullanımı, alevi-sünnî çatışması, sağcı-solcu kavgaları gibi konular gündeme getirilecektir. Zaman ve şartlara göre kimi zaman biri öne çıkarılırken diğeri geri planda tutulacak ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere buzdolabına kaldırılacaktı. Geçmişten günümüze yaşananlar ile bu coğrafyayı elinde bulunduran Türklerin dini ve millî kimlikleri dikkate alınınca sonuç olarak şu söylenebilir ki, tarih boyunca değişik sebeplerle ve gerekçelerle ortaya çıkarılan sorunlar manzumesinde olduğu gibi bundan sonra da aynı gerekçelerle sözde sorunlar ortaya çıkarılarak Türk Devleti’nin önüne getirilmeye devam edilecektir. Böylece Türk Devleti’nin içeride ve dışarıda güçlü bir devlet olma yolu kesilmeye çalışılacaktır. Bu sonuç tarihi bir gerçekliktir. Çünkü bu topraklara sahip olmak siyasî, ekonomik, ve askerî bakımdan Avrupa, Ortadoğu ve hatta Asya’ya hükmetmenin anahtarıdır. Türk devleti ve toplumu bu bilinçle hareket etmeli ve tedbirler almalıdır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst