Türkçenin Güncel Sorunları ve Sorunlara Çözüm Önerileri

Heulwen

Kayıtlı Üye
Türkçenin Güncel Sorunları ve Sorunlara Çözüm Önerileri



SORUN: Yabancı İşyeri Adları
Dilimizin en büyük sorunlarından biri, yabancı dillere özenme sonucunda ortaya çıkan yozlaşmadır. Bunun en açık göstergesi, işyeri tabelalarında özellikle son yıllarda giderek artan yabancı sözcük kullanma tutkusudur. “Shopping Center” ile başlayan bu yozlaşma gün geçtikçe artmış, yabancı sözcüklerin yerini yarı Türkçe yarı İngilizce tabelalar almıştır. Özellikle büyük kentlerde yapılacak küçük bir gözlem, bu sorunun hangi boyutlara ulaştığını açık seçik olarak gözler önüne serecektir.

ÇÖZÜM: Bu sorunun büyümesinde ve yayılmasında belediyelerin ilgisizliği büyük rol oynamaktadır. 1930’lardan 1980’lere kadar yürürlükte olan 5237 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nun 21. maddesi, çeşitli işyerlerinin kapılarına asılacak levha ve tabelaların Türkçe olmasını şart koşuyordu. Uygulamadan kaldırılmış olan bu yasanın bugün ne kadar gerekli olduğu ortadadır. Buna karşın günümüzde -belediye meclisi kararıyla- işyeri adlarının Türkçe olması ve adı yabancı olan işyerlerine ruhsat verilmemesi yönünde karar alan belediyeler de bulunmaktadır. Türkçeye sahip çıkan bu belediyeler diğerlerine de örnek oluşturmalı, uygulamalar ülke geneline yaygınlaştırılmadır.

Sorunun tam anlamda çözümü için de yukarıda adı geçen yasayı da içine alan bir “Türkçeyi Koruma Yasası” çıkarılmalıdır.

SORUN: Yabancı Dilde Eğitim-Öğretim

Bir insan, en iyi biçimde ana diliyle düşünce üretebilir. Bu gerçek ortadayken Türkiye’de ana dili Türkçe olan öğrencilerin yabancı bir dille düşünmeye, bilimsel çalışma yapmaya yönlendirilmesi büyük bir yanılgıdır. Oysa günümüzde en gözde okullarda ve üniversitelerde eğitim öğretim dili İngilizcedir. Dünyada yabancı dilde eğitim öğretim yapanlar ise yarı sömürge ya da sömürgelikten yeni kurtulmuş ülkelerdir. Sömürgeci ülkelerin siyasi amaçlarla zorla ve baskıyla uygulattıkları bu eğitim biçiminin özgür ve bağımsız Türkiye’de hem de en iyi okullarda uygulanıyor olması büyük bir sancıdır.

Bu eğitim biçimini savunanların elle tutulur gerekçeleri de bulunmamaktadır. “Dünya genelinde bilimsel çalışmalarda söz sahibi olmak” adına yabancı dilde eğitimin savunulması yanlıştır. Çünkü yabancı dil öğrenmek farklı yöntemler gerektirir. Bunların içinde de derslerin yabancı bir dille anlatılması gibi bir yöntem bulunmamaktadır. Türkçenin bir bilim ve kültür dili olarak gelişip güçlenmesini önleyen bu uygulama yarardan çok zarar getirmektedir. Yabancı dilde eğitim vererek bilimde söz sahibi olmayı düşünenler, dünyada ilk 500 üniversite içinde niçin Türkiye’den bir tek üniversitenin bile bulunmayışını açıklayamamaktadırlar. Çünkü bilim demek düşünce üretmek demektir ve en iyi düşünce üretme yolu da ana dilini kullanmaktadır.

Yabancı dilde eğitim öğrenciyi ezberciliğe itmektedir. Bu sistemde öğrenci yabancı dili de diğer dersleri de layıkıyla öğrenememektedir. Tüm öğrenim yaşamında yabancı dille düşünmeye zorlanan öğrencilerin de Türkçesi giderek bozulmakta, konuşmalarına yarı İngilizce yarı Türkçe bir dil egemen olmaktadır.

Bu eğitim yöntemi Türkçemizin bilim dünyasından uzaklaşmasına, dışlanmasına neden olmakta; dilimizin yozlaşmasında ve bozulmasında çok büyük bir etki meydana getirmektedir.

ÇÖZÜM: Anayasa’nın 3. maddesine göre Türkiye devletinin dili Türkçedir. 42. maddeye göre de Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Türkçemiz anayasal bir güvence altındayken bugün kimi okullarda yabancı dilde eğitimin yapılıyor olması büyük bir çelişkidir. Bu okullarda yabancı dil sanki öğrencilerin ana diliymiş gibi görülmektedir. Sorunun çözümü için anayasanın ilgili hükümleri uygulanmalı, Türk okullarında ve üniversitelerinde yabancı dilde eğitim kaldırılmalıdır. Türkçenin bir bilim ve kültür dili olarak gelişmesi ve güçlenmesi için Türkçe bilim yapılması gerektiği anlatılmalı, öğrenciler ve veliler bu konuda bilinçlendirilmeli, velilerin zihnini meşgul eden “Yabancı dilde eğitim veren okullar çocuğum için en iyisidir.” saplantısı ortadan kaldırılmalıdır. Topluma “yabancı dil eğitimi” ile “yabancı dilde eğitimin” farklı şeyler olduğu kavratılmalıdır.

SORUN: Basın-Yayın Araçlarının Dil Kullanımındaki Özensizlikler

Basın yayın organları çağımızın en çok izlenen araçlarıdır. Bu araçlar gün içinde milyonlarca kişiye ulaşabilmektedir. Bu iki etken göz önüne alındığında basın yayın araçlarında kullanılan dilin düzgün, anlaşılır, güzel bir Türkçe olması çok büyük önem taşımaktadır. Durum böyleyken birçok iletişim organı, gereken duyarlılığı göstermemektedir. Özellikle radyo kanallarındaki sunucuların önemli bir kesimi anlatım bozukluklarıyla dolu, yozlaşmaya yüz tutmuş, yabancı özentili bir dil kullanmaktadır. Son yıllarda sayısı artan tv dizilerinin kimilerinde de durum pek farklı değildir. Bu yayınların hitap ettikleri geniş kesimler de bu yozlaşmış kullanımlardan etkilenmektedir. Bir dizide geçen ve çok sık kullanılan “oha falan olmak” , “çüş falan olmak” gibi kaba deyimlerin toplumda rağbet bulması en basit örnektir. Gençlerin ve çocukların televizyona olan düşkünlükleri hesaba katıldığında bu durumdan en çok etkilenenler yeni yetişen kuşaklardır.

ÇÖZÜM: Bu sorunun çözümünde en büyük iş RTÜK’e düşmektedir. Yayınların içeriği incelenirken “Türkçenin doğru, düzgün ve örnek oluşturacak biçimde kullanılması” ilkesi en başta gelmelidir. Oysa bugün bu yayın ilkesi çoğunlukla göz ardı edilmektedir. Kimi yayınlar çocukların zihin ve ahlak gelişimine uygun bulunmadığı için engellenmektedir. Buna benzer durumlarda gösterilen titizlik niçin dil kullanımında gösterilmemektedir?

Basın yayın organlarında sunuculuk yapacak kişilerde de belirli bir eğitim düzeyi aranmalı, yayın organları bu konuda bilgilendirilmelidir. Diksiyonlarında sorun olan sunucuların eksiklikleri giderilmelidir. Her isteyenin sunucu olduğu bir ortamda dilin doğru ve düzgün kullanılması sağlanamaz. Bu yüzden sunuculuk yapacak kişilerde “Türkçeyi doğru kullanma becerisi” en başta aranması gereken özellik olmalıdır.

TDK ile yürütülecek ortak çalışmalarla basın yayın organlarındaki yanlışlıklar, dil kirlenmesi olarak nitelenen durumlar ilgili yerlere bildirilmeli; dil bilinci oluşturmaya yönelik tasarılar hayata geçirilmelidir. Belirli aralıklarla “Türkçenin En Güzel Kullanıldığı TV Kanalı / Radyo / Gazete” ödülleri verilerek dilin doğru ve düzgün kullanılması teşvik edilmelidir.

SORUN: İnternetin Olumsuz Etkileri

Yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan internetin birçok getirisi vardır; ancak internet dilimizin kirlenmesine de kapı aralamaktadır. Bu konudaki en büyük sorun, Türkçe karakterlerin (ç, ğ, ı, ö, ü, ş) kullanılamayışıdır. Adres satırında zorunlu olarak kullanılan İngilizce karakterler bu alanın dışına taşmış ve ağ sayfalarına da sıçramıştır. “Ş” yerine “s” ya da “sh”, “ç” yerine “c” ya da “ch”, “ö” yerine “o” ya da “oe” yazımları Türkçe karakterlerin kullanılabileceği alanlarda da görülmeye başlamıştır.

Bu durum en çok “e-posta” ve “anında ileti” (Messenger) üzerinden yapılan yazışmaları etkilemiştir. Özellikle genç kesimin kullandığı bu yazılı iletişimde dilimiz büyük bir kirlenme ve yozlaşma tehdidi altındadır. Tüm bunların yanında “selam” yerine “slm”, “merhaba” yerine “mrb” benzeri gereksiz ve yanlış kısaltmalar yaygınlaşmış, yine yabancı dil özentisi nedeniyle “tamam” yerine “ok” yazmak gibi alışkanlıklar ortaya çıkmıştır. Bu durum bir dil için çok önemli olan “yazım (imla) birliği” ilkesini tehdit eder duruma gelmiştir.

ÇÖZÜM: Birçok ülke kendi ulusal karakterlerini de kullanabilecekleri bir internet tabanı oluşturma yolunda hızla ilerlemekte ve önemli aşamalar kaydetmektedir. Türkiye’de de bu çalışmalara hız verilmelidir. Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde yürütülecek çalışmalarla Türkçe karakterlerin rahatlıkla kullanılabileceği bir internet tabanı oluşturulmalıdır.

SORUN: Yabancı Sözcük Kullanma Tutkusu

Yabancı tabela kirliliğine de temel oluşturan bu sorun, dilimizin yozlaşmasında ve bozulmasında en büyük etkiye sahiptir. Bugün Türkçesi olduğu halde ya da sonradan Türkçe karşılığı türetildiği halde bunların yerine ısrarla yabancı sözcükleri kullanmak, toplumun çok farklı kesimlerinde görülen yaygın bir hastalık durumuna gelmiştir. Gencinden yaşlısına, öğrenim düzeyi düşük olandan yüksek olana varıncaya kadar konuşmaların arasına birkaç yabancı sözcük sıkıştırmak deyim yerindeyse moda olmuştur. Gösteriş, özenti, kendisini bilgili gösterme isteği, bilinçsizlik, duyarsızlık gibi belli başlı nedenlerin yol açtığı bu kirlilik, dilimizin söz varlığının zayıflamasına neden olmaktadır.

Türkçe sözcüklerin benimsenip yaygınlaşmasını engelleyen bu garip tutku ürün adlarına da sıçramıştır. Bugün yerli olan birçok şirket, çıkarttığı ürünlere yabancı adlar vermektedir. Durumun ne kadar içler acısı olduğunu görmek için Ülker, Eti, İstikbal gibi yerli markaların ürün adlarına bakmak yeterli olacaktır. İş o hale gelmiştir ki eğitim araç ve gereçlerinde bile yabancı sözcükler tercih edilmeye başlanmıştır. Özümüz, kimliğimiz, varlık nedenimiz olan Türkçemizi yarınlara taşıyacak öğrencilere ana dilimizin önemini nasıl kavratacağız? Türkçe sözcüklerin beğenilmediği, dışlandığı, hor görüldüğü bir ortamda mı?

Her şey bir yana, bu garip tutku toplumda bir aşağılık duygusunun oluşmasına da neden olmaktadır. Yabancı sözcüklerin daha anlamlı, daha gösterişli görülmesi, olur olmaz her yerde kullanılması dilimizin yabancı ögelerle dolmasına, yozlaşmasına, özünden kopmasına, başkalaşmasına ve bozulmasına yol açmaktadır. Bu bilinçsizlik ve duyarsızlık Türkçe sözcüklerin yaygınlaşmasının, yeni yeni anlamlar kazanıp zenginleşmesinin; dilimizin yeni ve etkili anlatım yollarına kavuşmasının ve söz varlığının güçlenmesinin önüne geçmektedir.

ÇÖZÜM: Bu sorunun çözümünde herkesten önce eğitimcilere büyük görevler düşmektedir. Okul sıralarındayken Türkçenin inceliklerini, eşsiz güzelliklerini, sözcük türetme gücünü, anlam zenginliğini öğrenen, yabancı dilde eğitim yanılgısına itilmeyen çocuklar gelecekte Türkçesine sahip çıkacaktır. Bu bağlamda, ilk ve orta dereceli okullarda verilecek Türkçe / Edebiyat dersi programlarının gözden geçirilmesi, değişen koşullara ve dilbilimdeki yeni yaklaşımlara göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bir dilin ancak kendi kaynaklarından yararlanabildiği ölçüde gelişip güçlenebileceği ilkesi öğrencilere kavratılmalıdır. Ders kitapları bu bilincin aşılanmasını kolaylaştıracak biçimde hazırlanmalıdır. Türkçenin güncel sorunlarını işleyen konular programa alınmalı, öğrencilerin bu konuda duyarlı olmalarını ve çözüm üretmelerini sağlayacak amaçlar ve davranışlar belirlenmelidir.

Güzel konuşma ve yazma becerisine sahip olma konusunda gerçek sorumluların Türkçe / Edebiyat öğretmenleri olduğu görüşü de artık bırakılmalıdır. Bir öğretmen, branşı ne olursa olsun, Türkçeyi doğru ve etkili kullanmakla, bu konuda öğrencilere örnek oluşturmakla yükümlüdür. Bu bağlamda, Eğitim Fakültelerinin tüm bölümlerinde zorunlu dil dersleri olmalıdır. Şu an görevde olan öğretmenler için hizmet içi eğitim kursları açılmalıdır.

TDK, sözcük ve terim türetme çalışmalarına ağırlık vermeli; türetilen sözcüklerin kamuoyuna duyurulması, toplumca benimsenmesi için etkinlikler düzenlemelidir. E-posta aracığıyla yürütülen “Dağarcığınıza Her Gün İki Söz” benzeri çalışmalar daha geniş kesimlere ulaşacak biçimde yaygınlaştırılmalıdır. “Yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bulma yarışması” gibi toplumun ilgisini çekecek, insanları sözcük türetmeye, dilimizi zenginleştirmeye yöneltecek etkinlikler planlanmalı ve uygulanmalıdır.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst