Heulwen
Kayıtlı Üye
Türk Harf Devriminin Halka Tanıtımı Çalışmaları
Türk Halk Devrimi Ne Zaman Yapılmıştır - Latin Harflerinin Kullanılması - Türk Alfabe ve Dil Sistemi ve Konuyla İlgili Görüşler
Türk devrimleri içerisinde en dikkate değer olanı ve Türk dilinin, bilim ve kültürünün gelişmesinde temel yapı taşı görevi göreni; dil üzerine yapılan düzenlemeler ve Harf Devrimi olmuştur. Bu çalışma, kültürel devrimlerimizden en önemlisi olan yeni Türk harflerinin kabulü ve Dil Devriminin, tanıtım çerçevesinde; Türk halkına tanıtımı ve doğu ve batı ülkelerince nasıl irdelendiği bilgilerini içermektedir.
tatürk devrimlerinin dayandığı temel ilke, Türkiye Cumhuriyetini siyasî yapısı bakımından olduğu gibi, sosyal yapısını şekillendiren kültür değerleri bakımından da çağdaş bir devlet hâline getirmektir. Dolayısıyla Harf Devrimi de milli değerlere bağlı bir çağdaşlaşmanın ifadesidir. Ayrıca, sosyal ve kültürel alandaki öteki yeniliklere de temel oluşturan bir özellik taşımaktadır. Türk devrimleri içerisinde en dikkate değer olanı, Türk dilinin, bilim ve kültürünün gelişmesinde temel yapı taşı görevi göreni dil üzerine yapılan düzenlemeler ve Harf Devrimidir (Korkmaz, 1998).
Türk devrimlerini genel olarak siyasi, ekonomik ve kültürel çerçeve içerisinde ele almamız halinde, siyasi devrimler tamamıyla radikal bir iradenin sonucuyken, kültürel devrimlerin toplum içerisinde alt yapısı oluşturulduktan, kapsamlı bir hazırlık aşamasından geçirildikten sonra gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu yönüyle kültürel devrimlerin halka benimsetilmesi bugünkü yaklaşımla halkla ilişkiler ve tanıtım alanının konusunu oluşturmaktadır. Yeni Türk alfabesine geçiş, yasal bir zorunluluk olmakla birlikte halkın ilgisinin uyandırılması ve umulandan daha kısa sürede geçişin sağlanması halkla ilişkilerin ve tanıtımın konusudur.
Kültürel devrimlerimiz içerisinde; medeni dünya ile olan bağların kopuk kalmasının temel nedeni olarak gösterilen Arap alfabesi yerine en önemli devrim olarak nitelenen Türk harflerinin kabulü, bu devrimin hazırlık aşaması, Türk halkına tanıtılması ve benimsetilmesi çalışmaları, bu çalışmaların yurtdışındaki etkileri, Türk devrimleri arasında çok önemli bir yer tutmaktadır.
Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Alfabe ve Dil Sistemi ve Konuyla İlgili Görüşlere Genel Bakış
Alfabe, alfabeyi oluşturan işaretler veya harfler, dildeki seslerin yazıya yansımış sembolleridir. Bu nedenle bir alfabenin mükemmelliği, o alfabedeki işaretlerin dildeki sesleri ve dilin ses yapısını karışıklığa meydan vermeyecek biçimde karşılamasına bağlıdır (Korkmaz, 1998).
Tarihsel süreç içerisinde Türkler de dildeki seslerini çeşitli sembollere yükleyerek ifade etmişlerdir.
Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce, Orta Asyada kurdukları uygarlıklarda kendilerine özgü yazı sistemini kullanmışlardır. Kök (Gök) Türklerde (552-745) Kök Türk yazısı denilen yazı sistemi, daha sonra Uygur Türklerine de (745-970) geçmiş; ancak Uygur Türkleri bu yazıyı bırakıp kendi yazılarını (Uygur yazısı) geliştirmişlerdir. Çin, Moğol, Tibet harflerini de kullanan Uygur Türkleri, İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte Arap harflerini almışlardır. Karahanlılar da (932-1212), 960 yılında İslamı kabul etmeleriyle birlikte, daha önce kullandıkları Uygur yazısını bırakarak Arap alfabesini benimsemişlerdir (Tunca, 1999, s. 89).
Türklerin Arap alfabesini kullanması Doğu Türkçesinde 11. yüzyıla, Anadolu Türkçesinde 13. yüzyıla kadar gider. Orta Asya devletleri, Selçuklu Devleti ve en son olarak Osmanlı Devleti de Arap alfabesine geçmiştir. Özellikle Osmanlı Devleti, kuruluş yılı olan 1299dan yıkılış tarihi olan 1923e kadar Arap harflerini büyük bir tutuculukla kullanmıştır.
Ancak, Arap alfabesi beraberinde çeşitli güçlükleri de getirmiştir. Özellikle ses yapısından dolayı Türkçeye ve Türkçe ses uyumuna uymayan bu harflerin kullanılması ve dil bilgisi yapısının da gittikçe ağırlaşması, ülke içerisindeki okuryazar oranının düşük kalmasına sebep olmuştur (Tunca, 1999, s. 89).
Bu etkenler beraberinde çeşitli düzenleme gereksinimlerini de getirmiştir.
Tanzimattan Cumhuriyete kadar, Arap alfabesine ve İslamiyetin de tesiriyle Arapça-Farsça kelimelerin Türk dilini istilâ etmesine tepki gösteren aydınlar, alfabe sisteminin ıslah edilmesi gerektiği düşüncesini sürekli tartışmışlardır. Özellikle Tanzimat döneminde Osmanlıcaya karşı doğan tepki, kullanılan alfabe sistemine de tepkiyi beraberinde getirmiş, bu dönemde dilde sadeleşme hareketlerine girişilmiştir. Tanzimat dönemi sonrasında, Meşrûtiyet dönemlerinde ve Servet-i Fûnun akımında edebiyatçıların çoğu yazı dilinin sadeleşmesi gerektiğini ifade etmiş; ağırlaşan Osmanlıcaya karşı yeni dil ve üslup arayışlarına girmişlerdir (Korkmaz, 1998).
Osmanlı imlâsı ve alfabesi konusunda meydana gelen tartışmalar zamanla iki farklı görüşte toplanmıştır. Bunlardan biri Arap yazısı temelindeki Osmanlı imlâsının ıslahı görüşüdür. Tanzimat Dönemi ve Meşrutiyet dönemlerinde, alfabede düzenlemeler yapılmasına çalışılmıştır. Bu dönemde, alfabe değişikliği gereksinimine inananlarla inanmayanlar arasında, zamanın gazete ve dergilerinde yayımlanan yazılar kanalıyla şiddetli tartışmalar olmuştur. Ancak, alfabenin ıslahı (düzeltilmesi) fikrini savunanlar çerçevesinde yapılan denemeler olumlu sonuç vermemiş, yol alınamamış, bunun üzerine, alfabe değişikliği görüşüne yönelinmiştir. Tanzimat döneminde dilde sadeleşme olarak başlayan akım, 20. yüzyıl başında dünyada hakim olmaya başlayan milliyetçilik duygularının da etkisiyle; dilde Türkçeleşme olarak kendini göstermiştir (Korkmaz, 1998).
Alfabenin değiştirilmesi ve Latin esaslı alfabenin kabul edilmesi konusu Cumhuriyet döneminde ilk defa İzmir İktisat Kongresinde (17 Şubat-4 Mart 1923) gündeme gelmiş, ancak yapılan görüşmelerde reddedilmiştir (Sofuoğlu, 2006). Ali Nazmi ile bir arkadaşının Lâtin harflerinin kabulü konusunda verdikleri öneri tepki ile karşılanmış, hatta en büyük tepki Lâtin Harflerini Kabul Edemeyiz başlıklı yazısı ile kongre başkanı Kâzım Paşa'dan (Karabekir) gelmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın da, 1923'te İzmir'de İstanbul gazetecileri ile yapılan bir toplantıda yine böyle bir öneri ileri sürdüğünde bu öneriyi Atatürk de olumlu karşılamamıştır. Çünkü, memlekette o gün esen hava böyle bir yenilik için daha zamanın gelmemiş olduğunu göstermektedir (Korkmaz, 1998).
Türk Halk Devrimi Ne Zaman Yapılmıştır - Latin Harflerinin Kullanılması - Türk Alfabe ve Dil Sistemi ve Konuyla İlgili Görüşler
Türk devrimleri içerisinde en dikkate değer olanı ve Türk dilinin, bilim ve kültürünün gelişmesinde temel yapı taşı görevi göreni; dil üzerine yapılan düzenlemeler ve Harf Devrimi olmuştur. Bu çalışma, kültürel devrimlerimizden en önemlisi olan yeni Türk harflerinin kabulü ve Dil Devriminin, tanıtım çerçevesinde; Türk halkına tanıtımı ve doğu ve batı ülkelerince nasıl irdelendiği bilgilerini içermektedir.
tatürk devrimlerinin dayandığı temel ilke, Türkiye Cumhuriyetini siyasî yapısı bakımından olduğu gibi, sosyal yapısını şekillendiren kültür değerleri bakımından da çağdaş bir devlet hâline getirmektir. Dolayısıyla Harf Devrimi de milli değerlere bağlı bir çağdaşlaşmanın ifadesidir. Ayrıca, sosyal ve kültürel alandaki öteki yeniliklere de temel oluşturan bir özellik taşımaktadır. Türk devrimleri içerisinde en dikkate değer olanı, Türk dilinin, bilim ve kültürünün gelişmesinde temel yapı taşı görevi göreni dil üzerine yapılan düzenlemeler ve Harf Devrimidir (Korkmaz, 1998).
Türk devrimlerini genel olarak siyasi, ekonomik ve kültürel çerçeve içerisinde ele almamız halinde, siyasi devrimler tamamıyla radikal bir iradenin sonucuyken, kültürel devrimlerin toplum içerisinde alt yapısı oluşturulduktan, kapsamlı bir hazırlık aşamasından geçirildikten sonra gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu yönüyle kültürel devrimlerin halka benimsetilmesi bugünkü yaklaşımla halkla ilişkiler ve tanıtım alanının konusunu oluşturmaktadır. Yeni Türk alfabesine geçiş, yasal bir zorunluluk olmakla birlikte halkın ilgisinin uyandırılması ve umulandan daha kısa sürede geçişin sağlanması halkla ilişkilerin ve tanıtımın konusudur.
Kültürel devrimlerimiz içerisinde; medeni dünya ile olan bağların kopuk kalmasının temel nedeni olarak gösterilen Arap alfabesi yerine en önemli devrim olarak nitelenen Türk harflerinin kabulü, bu devrimin hazırlık aşaması, Türk halkına tanıtılması ve benimsetilmesi çalışmaları, bu çalışmaların yurtdışındaki etkileri, Türk devrimleri arasında çok önemli bir yer tutmaktadır.
Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Alfabe ve Dil Sistemi ve Konuyla İlgili Görüşlere Genel Bakış
Alfabe, alfabeyi oluşturan işaretler veya harfler, dildeki seslerin yazıya yansımış sembolleridir. Bu nedenle bir alfabenin mükemmelliği, o alfabedeki işaretlerin dildeki sesleri ve dilin ses yapısını karışıklığa meydan vermeyecek biçimde karşılamasına bağlıdır (Korkmaz, 1998).
Tarihsel süreç içerisinde Türkler de dildeki seslerini çeşitli sembollere yükleyerek ifade etmişlerdir.
Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce, Orta Asyada kurdukları uygarlıklarda kendilerine özgü yazı sistemini kullanmışlardır. Kök (Gök) Türklerde (552-745) Kök Türk yazısı denilen yazı sistemi, daha sonra Uygur Türklerine de (745-970) geçmiş; ancak Uygur Türkleri bu yazıyı bırakıp kendi yazılarını (Uygur yazısı) geliştirmişlerdir. Çin, Moğol, Tibet harflerini de kullanan Uygur Türkleri, İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte Arap harflerini almışlardır. Karahanlılar da (932-1212), 960 yılında İslamı kabul etmeleriyle birlikte, daha önce kullandıkları Uygur yazısını bırakarak Arap alfabesini benimsemişlerdir (Tunca, 1999, s. 89).
Türklerin Arap alfabesini kullanması Doğu Türkçesinde 11. yüzyıla, Anadolu Türkçesinde 13. yüzyıla kadar gider. Orta Asya devletleri, Selçuklu Devleti ve en son olarak Osmanlı Devleti de Arap alfabesine geçmiştir. Özellikle Osmanlı Devleti, kuruluş yılı olan 1299dan yıkılış tarihi olan 1923e kadar Arap harflerini büyük bir tutuculukla kullanmıştır.
Ancak, Arap alfabesi beraberinde çeşitli güçlükleri de getirmiştir. Özellikle ses yapısından dolayı Türkçeye ve Türkçe ses uyumuna uymayan bu harflerin kullanılması ve dil bilgisi yapısının da gittikçe ağırlaşması, ülke içerisindeki okuryazar oranının düşük kalmasına sebep olmuştur (Tunca, 1999, s. 89).
Bu etkenler beraberinde çeşitli düzenleme gereksinimlerini de getirmiştir.
Tanzimattan Cumhuriyete kadar, Arap alfabesine ve İslamiyetin de tesiriyle Arapça-Farsça kelimelerin Türk dilini istilâ etmesine tepki gösteren aydınlar, alfabe sisteminin ıslah edilmesi gerektiği düşüncesini sürekli tartışmışlardır. Özellikle Tanzimat döneminde Osmanlıcaya karşı doğan tepki, kullanılan alfabe sistemine de tepkiyi beraberinde getirmiş, bu dönemde dilde sadeleşme hareketlerine girişilmiştir. Tanzimat dönemi sonrasında, Meşrûtiyet dönemlerinde ve Servet-i Fûnun akımında edebiyatçıların çoğu yazı dilinin sadeleşmesi gerektiğini ifade etmiş; ağırlaşan Osmanlıcaya karşı yeni dil ve üslup arayışlarına girmişlerdir (Korkmaz, 1998).
Osmanlı imlâsı ve alfabesi konusunda meydana gelen tartışmalar zamanla iki farklı görüşte toplanmıştır. Bunlardan biri Arap yazısı temelindeki Osmanlı imlâsının ıslahı görüşüdür. Tanzimat Dönemi ve Meşrutiyet dönemlerinde, alfabede düzenlemeler yapılmasına çalışılmıştır. Bu dönemde, alfabe değişikliği gereksinimine inananlarla inanmayanlar arasında, zamanın gazete ve dergilerinde yayımlanan yazılar kanalıyla şiddetli tartışmalar olmuştur. Ancak, alfabenin ıslahı (düzeltilmesi) fikrini savunanlar çerçevesinde yapılan denemeler olumlu sonuç vermemiş, yol alınamamış, bunun üzerine, alfabe değişikliği görüşüne yönelinmiştir. Tanzimat döneminde dilde sadeleşme olarak başlayan akım, 20. yüzyıl başında dünyada hakim olmaya başlayan milliyetçilik duygularının da etkisiyle; dilde Türkçeleşme olarak kendini göstermiştir (Korkmaz, 1998).
Alfabenin değiştirilmesi ve Latin esaslı alfabenin kabul edilmesi konusu Cumhuriyet döneminde ilk defa İzmir İktisat Kongresinde (17 Şubat-4 Mart 1923) gündeme gelmiş, ancak yapılan görüşmelerde reddedilmiştir (Sofuoğlu, 2006). Ali Nazmi ile bir arkadaşının Lâtin harflerinin kabulü konusunda verdikleri öneri tepki ile karşılanmış, hatta en büyük tepki Lâtin Harflerini Kabul Edemeyiz başlıklı yazısı ile kongre başkanı Kâzım Paşa'dan (Karabekir) gelmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın da, 1923'te İzmir'de İstanbul gazetecileri ile yapılan bir toplantıda yine böyle bir öneri ileri sürdüğünde bu öneriyi Atatürk de olumlu karşılamamıştır. Çünkü, memlekette o gün esen hava böyle bir yenilik için daha zamanın gelmemiş olduğunu göstermektedir (Korkmaz, 1998).