ashli
Bayan Üye
“TRABZON DEYINCE AKLIMA KAREYMIS GELIR”
Ozan, yazar, ressam Bedri Rahmi Eyuboglu (Görele 1913-Istanbul 21 Eylül 1975) da agabeyi Sabahattin Eyuboglu gibi halk ekininin gür kaynagindan beslenen bir güzel insan... Resmi siirinden, siiri resminden ayri düsünülemeyen bir Karadeniz degeri... Incelemeci Ali Mustafa’nin dedigi gibi: “Bedri Rahmi resimle siiri kaynastiran bir sanatçidir. Bu özelligi hem resimlerinde hem de siirlerinde görülür. O bir bakima “siirin ressami, resmin sairi”dir. Siirlerinde renk ve resim ögesi yogundur. Bunu sözcüklere degin indirgemistir.”
Öte yandan Cemal Süreya söyle degerlendirir Bedri Rahmi’yi:
“Yazidan çok ‘söz’dür onun siiri. Sözel (oral) bir siir. Halk siiriyle içli disli olusu Bedri Rahmi Eyuboglu’na bu özelligi kazandirmistir. Genis kitlelerce sevilisinin, siirlerinin her yerde söylenisinin bir nedeni de budur(...) Içine çeken, koklayan, tatmak isteyen, disleyen bir sair. Yasiyor olmakla sevinen, hatta böbürlenen, dogaya bayilan, evleri, dam altlarini içi götürmeyen, solugu hep disarda alan, gördügü bir güzelligi soluk almadan baskalarina yetistirmeye çalisan bir sair. Babasi Genç koymaliymis adini.”
Bedri Rahmi, ilk ve ortaögrenimini Trabzon’da yapar... Trabzon Lisesi’nde okudugu yillarda (1927-1929) dogadan, yasamdan kopuk egitimden, yararsiz gördügü/üstüne üstlük anlayamadigi matematik dersinden yakinir; o denli ki, okuldan, hatta Trabzon’dan ayrilmayi düsünür, bu düsüncelerini dile getirdigi 17 Mart 1927 tarihli mektubunda (agabeyi Sabahattin’e yazmaktadir) duygularini söyle döker dizelere:
“Yarabbi ya akil ver... Ya verdigini de al...
Ya bana bir yol göster, ya da yerden yere çal...
Sanatin ocagina bir alev olmak derdim...
O zaman ne gelecek bir kederin tortusu...
Ne ögretmen korkusu ne de sifir korkusu...
Ne öfkeli bir bakis ne de sert bir kelime...
Soguk bir pergel degil bir firça ver elime...
Birak beni sanatin ufkunda haykirayim...
Ya kafami kirayim ya firçami kirayim...”
Özlemleri, becerileri, yetenekleri dogrultusunda egitim görmeyi daha 14 yasindayken kafasina koyan Bedri Rahmi, ileri görüslü ailesinin de onayiyla Istanbul’a, oradan da Fransa’ya gider; resim egitimi görür. Ancak Trabzon’u hiç unutmaz. Dol Karabakir Dol adli kitabinda topladigi siirlerinden biri olan “Trabzon Deyince”de 15 yasin anilarini dile getirir:
“Trabzon deyince aklima bir salkim kareymis gelir.
Bahçeler dolusu zindan yesili
Için için kandil kandil ballanir
Kandiller içinde bir kandil yanar
Bir kiz deli gibi kosmaya baslar
Yanaklarinda amoftalarin ali
Dudaklarinda kareymislerin moru
Gögsünde... elinin körü”
Siirinin bundan sonrasinda Bedri Rahmi çocukluk günlerinin özlenesi anilarina döner: Soguksu’da tanidigi “bela” gibi “hisim” gibi bir kizi kovalayisina; Kemerkaya’da “sarisin bir simsek” gibi denize atlayan bir kiza nasil utanarak baktigina, Faroz’da yunus baliklarindan “kara kara kazanlarda” nasil yag elde edildigine... Yogun bir özlemdir yasadigi Bedri Rahmi’nin, “yaptiklarindan” degil “yapmadiklarindan utan”maktadir.
“siirlerinin yanisira denemeler, gezi yazilari da yayimladi. Yeni siir akimina bagli, halk siirinin biçim özelliklerinden yararlanarak kendine özgü bir söyleyisi gelistiren Eyuboglu, ilk siirinden baslayarak dogayla içli disli, yasama sevgisiyle dolu toplumsal bir siir anlayisiyla belirir. Dis dünyaya salt sair olarak degil, ressam olarak da bakisi, siirinin yer yer sözcüklerle yapilmis resim özelligi tasimasina yol açar.”
Halk ekininin, Anadolu ekininin yasamdaki/resimdeki/yazindaki yasaticisi Bedri Rahmi, siirlerinde yöreselle evrenseli birlestiren/kaynastiran bir degerli, bir Trabzonlu ozandi. Ölümünün 1. yildönümünde Karadeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü ögrencilerinin düzenledigi anma gecesinde, ozan Basaran söyle aniyordu onu:
“Yaman bir yasam ustasiydi. Dilin, renklerin, güzelliklerin tadini çikarmasini biliyordu keyfince. Öfkesi, sevinci, çalismasi Bedri Rahmiceydi, dili, dünyasi Bedri Rahmice. Sevdigi kadar, sevilecegine inanan çagiltili bir insandi. Firçasiyla, siiriyle, tasini topragini, börtü böcegini dost ediyordu insanlara dünyanin. Kuru bir kütük, bir çakiltasi, siradan bir sukabagi, bambaska bir anlam kazaniyordu o dokununca. Kilimleri, heybeleri, yazmalari, çoraplari, çamçaklari, kasiklari halkimizin yarattigi daha nice güzellikleri o tanitip sevdirmedi mi bize...”
Bedri Rahmi, halk ekinine bagliligini, yöreselden ulusala, ulusaldan evrensele ulasma bilincini alçakgönüllü bir yaklasimla dile getirir siirlerinde: “Elma dalindan uzaga düsmez” der ve sürdürür:
“Yerliyim yerli olmasina
Ilmik ilmik damar damar
Yerliyim
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam sile bezi gibi
Disimden tirnagima kadar.
Ressamim
Yurdumun tasindan topragindan sürüp gelir nakislarim
Tasima topragima toz konduranin
Alnini karislarim.
Sairim sair olmasina
Canim kurban siirin gerçegine, hasina
Içersine insan korkusu sinmis misralara vurgunum
Biçak gibi kemige dayansin yeter
Egri bügrü, kör topal kabulüm.
Sairim
Zifiri karanlikta gelse siirin hasi
Ayak seslerinden tanirim
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Sairligimden utanirim.
Sairim
Siirin gerçegini köy türkülerimizde bulmusum
Türkülerle yunmus yikanmis dilim
Onlarla aglamis onlarla gülmüsüm
........”
Ozan, yazar, ressam Bedri Rahmi Eyuboglu (Görele 1913-Istanbul 21 Eylül 1975) da agabeyi Sabahattin Eyuboglu gibi halk ekininin gür kaynagindan beslenen bir güzel insan... Resmi siirinden, siiri resminden ayri düsünülemeyen bir Karadeniz degeri... Incelemeci Ali Mustafa’nin dedigi gibi: “Bedri Rahmi resimle siiri kaynastiran bir sanatçidir. Bu özelligi hem resimlerinde hem de siirlerinde görülür. O bir bakima “siirin ressami, resmin sairi”dir. Siirlerinde renk ve resim ögesi yogundur. Bunu sözcüklere degin indirgemistir.”
Öte yandan Cemal Süreya söyle degerlendirir Bedri Rahmi’yi:
“Yazidan çok ‘söz’dür onun siiri. Sözel (oral) bir siir. Halk siiriyle içli disli olusu Bedri Rahmi Eyuboglu’na bu özelligi kazandirmistir. Genis kitlelerce sevilisinin, siirlerinin her yerde söylenisinin bir nedeni de budur(...) Içine çeken, koklayan, tatmak isteyen, disleyen bir sair. Yasiyor olmakla sevinen, hatta böbürlenen, dogaya bayilan, evleri, dam altlarini içi götürmeyen, solugu hep disarda alan, gördügü bir güzelligi soluk almadan baskalarina yetistirmeye çalisan bir sair. Babasi Genç koymaliymis adini.”
Bedri Rahmi, ilk ve ortaögrenimini Trabzon’da yapar... Trabzon Lisesi’nde okudugu yillarda (1927-1929) dogadan, yasamdan kopuk egitimden, yararsiz gördügü/üstüne üstlük anlayamadigi matematik dersinden yakinir; o denli ki, okuldan, hatta Trabzon’dan ayrilmayi düsünür, bu düsüncelerini dile getirdigi 17 Mart 1927 tarihli mektubunda (agabeyi Sabahattin’e yazmaktadir) duygularini söyle döker dizelere:
“Yarabbi ya akil ver... Ya verdigini de al...
Ya bana bir yol göster, ya da yerden yere çal...
Sanatin ocagina bir alev olmak derdim...
O zaman ne gelecek bir kederin tortusu...
Ne ögretmen korkusu ne de sifir korkusu...
Ne öfkeli bir bakis ne de sert bir kelime...
Soguk bir pergel degil bir firça ver elime...
Birak beni sanatin ufkunda haykirayim...
Ya kafami kirayim ya firçami kirayim...”
Özlemleri, becerileri, yetenekleri dogrultusunda egitim görmeyi daha 14 yasindayken kafasina koyan Bedri Rahmi, ileri görüslü ailesinin de onayiyla Istanbul’a, oradan da Fransa’ya gider; resim egitimi görür. Ancak Trabzon’u hiç unutmaz. Dol Karabakir Dol adli kitabinda topladigi siirlerinden biri olan “Trabzon Deyince”de 15 yasin anilarini dile getirir:
“Trabzon deyince aklima bir salkim kareymis gelir.
Bahçeler dolusu zindan yesili
Için için kandil kandil ballanir
Kandiller içinde bir kandil yanar
Bir kiz deli gibi kosmaya baslar
Yanaklarinda amoftalarin ali
Dudaklarinda kareymislerin moru
Gögsünde... elinin körü”
Siirinin bundan sonrasinda Bedri Rahmi çocukluk günlerinin özlenesi anilarina döner: Soguksu’da tanidigi “bela” gibi “hisim” gibi bir kizi kovalayisina; Kemerkaya’da “sarisin bir simsek” gibi denize atlayan bir kiza nasil utanarak baktigina, Faroz’da yunus baliklarindan “kara kara kazanlarda” nasil yag elde edildigine... Yogun bir özlemdir yasadigi Bedri Rahmi’nin, “yaptiklarindan” degil “yapmadiklarindan utan”maktadir.
“siirlerinin yanisira denemeler, gezi yazilari da yayimladi. Yeni siir akimina bagli, halk siirinin biçim özelliklerinden yararlanarak kendine özgü bir söyleyisi gelistiren Eyuboglu, ilk siirinden baslayarak dogayla içli disli, yasama sevgisiyle dolu toplumsal bir siir anlayisiyla belirir. Dis dünyaya salt sair olarak degil, ressam olarak da bakisi, siirinin yer yer sözcüklerle yapilmis resim özelligi tasimasina yol açar.”
Halk ekininin, Anadolu ekininin yasamdaki/resimdeki/yazindaki yasaticisi Bedri Rahmi, siirlerinde yöreselle evrenseli birlestiren/kaynastiran bir degerli, bir Trabzonlu ozandi. Ölümünün 1. yildönümünde Karadeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü ögrencilerinin düzenledigi anma gecesinde, ozan Basaran söyle aniyordu onu:
“Yaman bir yasam ustasiydi. Dilin, renklerin, güzelliklerin tadini çikarmasini biliyordu keyfince. Öfkesi, sevinci, çalismasi Bedri Rahmiceydi, dili, dünyasi Bedri Rahmice. Sevdigi kadar, sevilecegine inanan çagiltili bir insandi. Firçasiyla, siiriyle, tasini topragini, börtü böcegini dost ediyordu insanlara dünyanin. Kuru bir kütük, bir çakiltasi, siradan bir sukabagi, bambaska bir anlam kazaniyordu o dokununca. Kilimleri, heybeleri, yazmalari, çoraplari, çamçaklari, kasiklari halkimizin yarattigi daha nice güzellikleri o tanitip sevdirmedi mi bize...”
Bedri Rahmi, halk ekinine bagliligini, yöreselden ulusala, ulusaldan evrensele ulasma bilincini alçakgönüllü bir yaklasimla dile getirir siirlerinde: “Elma dalindan uzaga düsmez” der ve sürdürür:
“Yerliyim yerli olmasina
Ilmik ilmik damar damar
Yerliyim
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam sile bezi gibi
Disimden tirnagima kadar.
Ressamim
Yurdumun tasindan topragindan sürüp gelir nakislarim
Tasima topragima toz konduranin
Alnini karislarim.
Sairim sair olmasina
Canim kurban siirin gerçegine, hasina
Içersine insan korkusu sinmis misralara vurgunum
Biçak gibi kemige dayansin yeter
Egri bügrü, kör topal kabulüm.
Sairim
Zifiri karanlikta gelse siirin hasi
Ayak seslerinden tanirim
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Sairligimden utanirim.
Sairim
Siirin gerçegini köy türkülerimizde bulmusum
Türkülerle yunmus yikanmis dilim
Onlarla aglamis onlarla gülmüsüm
........”