Bezmi$h
Banned
Reis Çelik, dünya prömiyerini geçtiğimiz Berlin Film Festivalinde yapan Lal Gece filminde Türkiyenin kırsal kesimlerinde, özellikle Doğuda sıkça yaşanan çocuk gelin sorununu gündeme getirip, töre eleştirisi yapıyor.
Film, ömrünün büyük kısmını hapishanede geçirmiş, yaşını başını almış bir adam (İlyas Salman) ile 13-14 yaşlarındaki bir kızın (Dilan Aksüt) evliliklerinin ilk gecesi üzerine kurulu... Birbirlerini tanımayan ve dede-torun olabilecek iki insanın dört duvar arasındaki buluşması, yaşlı kocanın iyi niyeti ve sevecenliğiyle başlayıp birtakım komik anlardan kriz sahnelerine ve itiraflara dek uzanıyor. Kız hikâyelerle vakit kazanmaya çalışırken, erkek de kendisiyle yüzleşmeye başlıyor.
İlk 20-30 dakikası dışında tek mekânda geçen Lal Gece, Reis Çelikin İnat Hikâyeleriyle birlikte en iyi işlerinden. Özellikle ilk bölümdeki az diyaloglu, sade anlatım dikkat çekici. Çelik, çocuk gelinin bakış açısından çektiği planlarda ve abartısız düğün sahnelerinde yönetmen olarak gayet başarılı. Bir süre sonra tek mekâna hapsolan filmi sırtlayıp götüren diyalogların yer yer çok iyi yazıldığını, İlyas Salman ile Dilan Aksütün de gayet başarılı performanslar çıkardığını söyleyebiliriz. Ne var ki, Reis Çelik anlatım, diyalog ve oyuncu yönetimindeki bu başarılarına karşın bence çocuk gelin meselesine fazlasıyla yumuşak ve naif yaklaşıyor.
Sonlara doğru erkek karakterin ve sorunlarının giderek baskın çıkması, Lal Geceyi daha önce örneklerini sıkça gördüğümüz töre kurbanı çaresiz insanların trajedisini anlatan filmlerden biri haline getiriyor. Erkeğin töre ve töre temsilcisi aile büyükleri karşısındaki çaresizliği, filmde bir kırılma noktası oluşturuyor ve çocuk yaşta gerdeğe giren kızı unutturuyor seyirciye.
Açıkçası, bu tarz töre eleştirisi yapan filmlerden yeterince çok seyrettiğimizi düşünüyorum. Kuşaklar boyunca sürüp giden bu çocuk gelin meselesiyle yüzleşmek için daha sert, gerçekçi ve uyarıcı filmlerin çekilmesinden yanayım. Dolayısıyla Lal Geceyi bir yarım başarı olarak kabul ediyorum. Ama yine de Reis Çelikin konuyu gündeme getirerek doğru bir iş yaptığını da teslim etmek gerekiyor.
Film, ömrünün büyük kısmını hapishanede geçirmiş, yaşını başını almış bir adam (İlyas Salman) ile 13-14 yaşlarındaki bir kızın (Dilan Aksüt) evliliklerinin ilk gecesi üzerine kurulu... Birbirlerini tanımayan ve dede-torun olabilecek iki insanın dört duvar arasındaki buluşması, yaşlı kocanın iyi niyeti ve sevecenliğiyle başlayıp birtakım komik anlardan kriz sahnelerine ve itiraflara dek uzanıyor. Kız hikâyelerle vakit kazanmaya çalışırken, erkek de kendisiyle yüzleşmeye başlıyor.
İlk 20-30 dakikası dışında tek mekânda geçen Lal Gece, Reis Çelikin İnat Hikâyeleriyle birlikte en iyi işlerinden. Özellikle ilk bölümdeki az diyaloglu, sade anlatım dikkat çekici. Çelik, çocuk gelinin bakış açısından çektiği planlarda ve abartısız düğün sahnelerinde yönetmen olarak gayet başarılı. Bir süre sonra tek mekâna hapsolan filmi sırtlayıp götüren diyalogların yer yer çok iyi yazıldığını, İlyas Salman ile Dilan Aksütün de gayet başarılı performanslar çıkardığını söyleyebiliriz. Ne var ki, Reis Çelik anlatım, diyalog ve oyuncu yönetimindeki bu başarılarına karşın bence çocuk gelin meselesine fazlasıyla yumuşak ve naif yaklaşıyor.
Sonlara doğru erkek karakterin ve sorunlarının giderek baskın çıkması, Lal Geceyi daha önce örneklerini sıkça gördüğümüz töre kurbanı çaresiz insanların trajedisini anlatan filmlerden biri haline getiriyor. Erkeğin töre ve töre temsilcisi aile büyükleri karşısındaki çaresizliği, filmde bir kırılma noktası oluşturuyor ve çocuk yaşta gerdeğe giren kızı unutturuyor seyirciye.
Açıkçası, bu tarz töre eleştirisi yapan filmlerden yeterince çok seyrettiğimizi düşünüyorum. Kuşaklar boyunca sürüp giden bu çocuk gelin meselesiyle yüzleşmek için daha sert, gerçekçi ve uyarıcı filmlerin çekilmesinden yanayım. Dolayısıyla Lal Geceyi bir yarım başarı olarak kabul ediyorum. Ama yine de Reis Çelikin konuyu gündeme getirerek doğru bir iş yaptığını da teslim etmek gerekiyor.