Kur'an'da sıkça geçen "tevekkül etmek", "vekil edinmek" anlamına gelir. Halk arasında yaygın olan inanç, 'elinden gelen her şeyi yapmak, sonra da işi Allah'a bırakmak' olarak bilinir. Oysa 'vekil edinmek' terimi, bir işin yapılmasının tümüyle Allah'a bırakılması anlamındadır.
Ancak olayı tamamen Allah'a bırakmak, insanın kendisini olayın dışında tutması anlamına gelmez. Aksine, mümin olayların içindedir, dini ilgilendiren sorumlulukları üzerine almıştır. Zaten tevekkülün gerçek anlamı da burada ortaya çıkar. Mümin, kendi yaptığı eylemleri de gerçekte Allah'ın dilemesiyle yaptığını bilmekte ve O'nu vekil edinerek bir işe girişmektedir. Çünkü her şeyin ve herkesin olduğu gibi kendi varlığının kontrolü de Yüce Allah'ın elindedir. Sonsuz güç sahibi Allah'a teslim olan bir insan için hastalık da, kaza da, musibet gibi görünen olaylar da sonu hayırla bitecek olan geçici imtihanlardır. Önemli olan, Rabbimiz'in yaratmış olduğu kadere teslim olan insanların bu tür zorluk ve hastalık zamanlarında gösterecekleri güzel davranışlardır.
Örneğin, inanan bir insan hastalandığında, şifayı Allah'tan bekler, O'na dua eder. Fiili bir dua anlamında da doktora gider, ilaç kullanmaya başlar. Hastalığı meydana getirenin, tedaviyi yapan doktoru ve ilaçları yaratanın, ilaçların kullanılmasını sağlayanın ve şifayı verenin Allah olduğunun da bilincindedir.
Kuran'da aktarılan bazı Peygamber kıssaları bu konuya açıklık getirir. Neml Suresi'nin 19. ayetinde, Hz. Süleyman'ın, "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat" şeklinde dua ettiği bildirilir. Bu dua, Hz. Süleyman'ın da Allah'ın rızasına uygun işler yapabilmeyi yine O'ndan istediğini gösterir.
Kısacası tevekkülün mantığı tam da budur. Tüm varlıkların Allah'ın kontrolünde olduğunu bilen mümin, hem dış dünyayı hem de kendi bedenini, ruhunu Allah'a emanet etmektedir. Her şeyin denetimi için Rabbimiz'i vekil tutarak tevekkülü yaşayan mümin, hem tüm dünyaya meydan okuyabilecek kadar cesur, hem de oldukça rahat ve sakindir. Kur'an'da peygamberlerin ve müminlerin sahip oldukları bu tevekkülün birçok örneği verilir:
Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur." (Tevbe Suresi, 129)
Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 11-12)
Müminler, Allah'ın yarattığı kadere iman ederler ve onlar için en hayırlı ve en güzel olanı yarattığını bilirler. Bu nedenle hayatlarının her anında tevekküllüdürler. Her olayı Allah'ın bir hikmet üzere yarattığını ve Allah'ın bunda bir hayır dilediğini bilirler. Örneğin, ölümcül bir hastalığa yakalanmak, bir savaş çıkması durumu, masum olmasına rağmen iftiralara uğramak veya akla gelebilecek en ürkütücü olaylar dahi, müminleri telaşlandırıp korkuya kaptırmaz. Onlar Allah'ın kendileri için yarattığı olaya batınından bakar, sonucundaki hayrı görmeye çalışırlar. İman etmeyen bir insanın ümitsizliğe kapılacağı olaylar karşısında onlar 'güzel bir sabırla' sabreder, bundan zevk alırlar. Çünkü hepsi, Allah Katında insanın imtihanı için yaratılmıştır. Sabır ve tevekkül gösterenler, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere iman edenler Allah'ın hoşnutluğunu kazanacaklar, karşılığında da sonsuz cennet yurduna yerleşeceklerdir.
Tevekkülle ilgili Kuran'da bildirilen bir başka konu da tedbir almaktır. Müminlerin çeşitli durumlarda alabilecekleri tedbirler Kuran'da haber verilir. Ancak Yüce Rabbimiz, tedbirlerin Kendi takdirini değiştirmeyeceğini ve bunların bir ibadet olarak kabul edileceğinin de bilgisini verir.
Kuran'da Hz. Yusuf kıssasında bu konuda örnekler vardır. Kıssada Hz.Yakup oğullarına şehre girerken tedbirler tavsiye etmekte, ancak ardından tevekkülü hatırlatır:
Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (Yusuf Suresi, 67)
Bazen insanın aldığı bir önlem veya yaptığı bir davranış, onun hayatını kurtarmış gibi görünebilir. Veya bir insan, ölümcül bir hastalığa yakalanmışken, güç ve irade göstererek hastalığını yenmiş olabilir. Ancak bütün bu yaşadıkları da, kendi kaderinde olan olaylardır. Bu tür olayların, bazı kişiler tarafından "kaderini yendi", "kaderini değiştirdi" gibi son derece yanlış ve cahilce yorumlandığını duyarız, bu çok büyük yanılgıdır. Bütün varlıklar, Allah'ın karşısında acizdirler ve hepsi kaderlerine boyun eğmişlerdir. Kaderin varlığını inkar eden kişiler de kaderlerinde olan inkarı yaşamaktadırlar. Dolayısıyla, hayatının akışı tamamen değişen insanların yaşadıkları da kaderlerinde belirlenmiş olanlardır. Rabbimiz, bu durumu ayetlerinde şöyle bildirir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 22-23)
Karşılaştığı, kaderinde belirlenmiş birçok olayla denendiğinin, -zahiren şer gibi görünse dahi- hepsinin hayırla yaratıldığının bilincinde olan mümin, ayette de bildirildiği üzere elinden çıkana karşı üzüntü duymaz, yaşadığı olayın kendisi için en hayırlısı olduğunu bilir, Rabbimize teslim olur. Allah'ın imtihan olarak yarattığı bu olaylar karşısında sabır ve tevekkül gösteren müminler Kuran'da müjdelenirler:
Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Zorluk zamanlarında canlar ve mallarla imtihan olan ve bu olaylar karşısında tevekkülsüz davrananlar ise, hem dünyada huzursuz ve mutsuz yaşar, hem de ahirette sonsuz bir azapla karşılık görürler. Tevekkül, dünyada ve ahirette büyük bir kazanç ve kolaylıktır. Her türlü tehlikeden kullarını selamete çıkaran Rabbimiz, tevekkülle ilgili sırları müminlere vererek, onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir.
Ancak olayı tamamen Allah'a bırakmak, insanın kendisini olayın dışında tutması anlamına gelmez. Aksine, mümin olayların içindedir, dini ilgilendiren sorumlulukları üzerine almıştır. Zaten tevekkülün gerçek anlamı da burada ortaya çıkar. Mümin, kendi yaptığı eylemleri de gerçekte Allah'ın dilemesiyle yaptığını bilmekte ve O'nu vekil edinerek bir işe girişmektedir. Çünkü her şeyin ve herkesin olduğu gibi kendi varlığının kontrolü de Yüce Allah'ın elindedir. Sonsuz güç sahibi Allah'a teslim olan bir insan için hastalık da, kaza da, musibet gibi görünen olaylar da sonu hayırla bitecek olan geçici imtihanlardır. Önemli olan, Rabbimiz'in yaratmış olduğu kadere teslim olan insanların bu tür zorluk ve hastalık zamanlarında gösterecekleri güzel davranışlardır.
Örneğin, inanan bir insan hastalandığında, şifayı Allah'tan bekler, O'na dua eder. Fiili bir dua anlamında da doktora gider, ilaç kullanmaya başlar. Hastalığı meydana getirenin, tedaviyi yapan doktoru ve ilaçları yaratanın, ilaçların kullanılmasını sağlayanın ve şifayı verenin Allah olduğunun da bilincindedir.
Kuran'da aktarılan bazı Peygamber kıssaları bu konuya açıklık getirir. Neml Suresi'nin 19. ayetinde, Hz. Süleyman'ın, "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat" şeklinde dua ettiği bildirilir. Bu dua, Hz. Süleyman'ın da Allah'ın rızasına uygun işler yapabilmeyi yine O'ndan istediğini gösterir.
Kısacası tevekkülün mantığı tam da budur. Tüm varlıkların Allah'ın kontrolünde olduğunu bilen mümin, hem dış dünyayı hem de kendi bedenini, ruhunu Allah'a emanet etmektedir. Her şeyin denetimi için Rabbimiz'i vekil tutarak tevekkülü yaşayan mümin, hem tüm dünyaya meydan okuyabilecek kadar cesur, hem de oldukça rahat ve sakindir. Kur'an'da peygamberlerin ve müminlerin sahip oldukları bu tevekkülün birçok örneği verilir:
Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur." (Tevbe Suresi, 129)
Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 11-12)
Müminler, Allah'ın yarattığı kadere iman ederler ve onlar için en hayırlı ve en güzel olanı yarattığını bilirler. Bu nedenle hayatlarının her anında tevekküllüdürler. Her olayı Allah'ın bir hikmet üzere yarattığını ve Allah'ın bunda bir hayır dilediğini bilirler. Örneğin, ölümcül bir hastalığa yakalanmak, bir savaş çıkması durumu, masum olmasına rağmen iftiralara uğramak veya akla gelebilecek en ürkütücü olaylar dahi, müminleri telaşlandırıp korkuya kaptırmaz. Onlar Allah'ın kendileri için yarattığı olaya batınından bakar, sonucundaki hayrı görmeye çalışırlar. İman etmeyen bir insanın ümitsizliğe kapılacağı olaylar karşısında onlar 'güzel bir sabırla' sabreder, bundan zevk alırlar. Çünkü hepsi, Allah Katında insanın imtihanı için yaratılmıştır. Sabır ve tevekkül gösterenler, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere iman edenler Allah'ın hoşnutluğunu kazanacaklar, karşılığında da sonsuz cennet yurduna yerleşeceklerdir.
Tevekkülle ilgili Kuran'da bildirilen bir başka konu da tedbir almaktır. Müminlerin çeşitli durumlarda alabilecekleri tedbirler Kuran'da haber verilir. Ancak Yüce Rabbimiz, tedbirlerin Kendi takdirini değiştirmeyeceğini ve bunların bir ibadet olarak kabul edileceğinin de bilgisini verir.
Kuran'da Hz. Yusuf kıssasında bu konuda örnekler vardır. Kıssada Hz.Yakup oğullarına şehre girerken tedbirler tavsiye etmekte, ancak ardından tevekkülü hatırlatır:
Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (Yusuf Suresi, 67)
Bazen insanın aldığı bir önlem veya yaptığı bir davranış, onun hayatını kurtarmış gibi görünebilir. Veya bir insan, ölümcül bir hastalığa yakalanmışken, güç ve irade göstererek hastalığını yenmiş olabilir. Ancak bütün bu yaşadıkları da, kendi kaderinde olan olaylardır. Bu tür olayların, bazı kişiler tarafından "kaderini yendi", "kaderini değiştirdi" gibi son derece yanlış ve cahilce yorumlandığını duyarız, bu çok büyük yanılgıdır. Bütün varlıklar, Allah'ın karşısında acizdirler ve hepsi kaderlerine boyun eğmişlerdir. Kaderin varlığını inkar eden kişiler de kaderlerinde olan inkarı yaşamaktadırlar. Dolayısıyla, hayatının akışı tamamen değişen insanların yaşadıkları da kaderlerinde belirlenmiş olanlardır. Rabbimiz, bu durumu ayetlerinde şöyle bildirir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 22-23)
Karşılaştığı, kaderinde belirlenmiş birçok olayla denendiğinin, -zahiren şer gibi görünse dahi- hepsinin hayırla yaratıldığının bilincinde olan mümin, ayette de bildirildiği üzere elinden çıkana karşı üzüntü duymaz, yaşadığı olayın kendisi için en hayırlısı olduğunu bilir, Rabbimize teslim olur. Allah'ın imtihan olarak yarattığı bu olaylar karşısında sabır ve tevekkül gösteren müminler Kuran'da müjdelenirler:
Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Zorluk zamanlarında canlar ve mallarla imtihan olan ve bu olaylar karşısında tevekkülsüz davrananlar ise, hem dünyada huzursuz ve mutsuz yaşar, hem de ahirette sonsuz bir azapla karşılık görürler. Tevekkül, dünyada ve ahirette büyük bir kazanç ve kolaylıktır. Her türlü tehlikeden kullarını selamete çıkaran Rabbimiz, tevekkülle ilgili sırları müminlere vererek, onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir.