Tesadüfen yada şans demek doğrumu?, Hakkında Bilgi?

Salvo

Kayıtlı Üye
1- Tesadüf: Rast gelme bir şey kendiliğinden olma tedbirsiz meydana gelme gibi anlamlara gelmektedir.
Bunlardan yaratıcıyı inkar ederek kendiliğinden olma anlamında kullanılırsa elbette şirk olur.


Ancak İslam toplumunda müslümanların kullandığı anlamda asla şirk olmaz.
İnsanlar bunu habersiz düşünmeden karşılaştım anlamında kullanıyor.
Yani Allahın bilmesine aykırı olarak değil kişilerin anlaşma ve düşünce alanına göre tesadüf denildiğinden şirk değildir. Bununla beraber yanlış anlamaya meydan vermemek için tevafuk kelimesini kullanmak daha iyi olur.


Tevafuk: Bir birine uygunluk muvafık oluş Nizamlanmış biçimde bir birine uygun olmak.


Günlük hayatta tesadüf kelimesini çok kullanmamıza rağmen gerçekte tesadüf yoktur tevafuk vardır.
Yaratılışta ve devam eden hadiselerdeki pek çok noktadaki benzerlikler tesadüf değil tevafuktur.


Cenâb-ı Hak şu muazzam kâinatı yaratırken hem yaratıcının tek olduğunu göstermek hem de kâinattan
daha iyi istifade edilmesini sağlamak için bir çok tevafuklarla yaratmıştır.


Meselâ atom ile güneş sisteminin birbirine bir tevafuku ve benzerliği vardır. Modelleri birbirine benzer.
Atomun ortasında çekirdek etrafında da elektronlar döner. Güneş sistemi de aynı şekildedir.
Ortada güneş etrafında da gezegenler döner. Misaller çoğaltılabilir.


Âlemlerin Rabbi ibda ve ihtira sanatını yani icadını göstermek için her iki sistemde de detayda
pek çok harika farklılıklar yaratmıştır. Fakat ilminde sonsuz modeller olmasına rağmen ikisinde de
aynı modeli kullanmıştır. Bunun birinci sebebi elbette tevhid mührüdür. Bu tevafuk zerreyi ve güneş
sistemini yaratanın Allah olduğunun ve şirkin müdahalesinin imkânsız olduğunun ilânıdır.


İkinci bir husus ise bu tevafuk biz insanlara bir kolaylıktır. Güneş sistemini bilen bir ilim adamı atomu
incelerken ister inançlı olsun ister olmasın peşinen zihnindeki model ile atomu ve elektronları inceleyecektir.
Model ve tevafuktan istifade ile yapılan bu tarz çalışmalar bilim dünyasına çok şeyler kazandırmıştır.


Yine el ve ayak parmaklarının ve diğer uzuvlarının birbirine tevafuku da kâinattaki tevafuklardan birisidir.
Aslında Cenâb-ı Hak Hz. Âdem’i on parmaklı yaratarak matematiği de yaratmıştır.
On sahifelik de bir talimat vermiştir. Parmak sayısı sayesinde tüm medeniyetler birbirinden
haberli habersiz onlu sayı sistemini kullanmıştır.


Yine insan vücudunun veya çiçeklerin ve meyvelerin ve diğer mahlûkatın simetrik olması da
güzellik ve estetikteki Cenâb-ı Hakkın hakimiyetinin ve isimlerinin tecellisinin bir göstergesidir.


Yine heykeltıraşların ve ressamların sanatlarının icrasında asırlardır kullandığı altın oranlar Cenâb-ı Hakkın
adl ve hakem isminin birer tecellileridir. Bu tevafuklar eski çağların ilim adamları ve filozofları tarafından
da biliniyordu. Bunu fark eden geometrinin kurucularından biri “Allah daima geometri kullanır” demiştir.


Gerçekten kâinata bu gözle bakılırsa yüzümüzde gözümüzde; ağaçta meyvede; atomda güneşte;
ve yörüngelerinde velhasıl kâinatın tamamında gizli bir pergel ve cetvelin ve diğer geometri aletlerinin
sürekli çalıştığını fark ederiz. Zaten Kur’ân-ı Kerim’deki bir çok ayette de
Cenâb-ı Hak “Biz her şeyi ölçüyle yarattık” demektedir.


Zerreleri ve güneşleri başıboş ve ölçüsüz bırakmayan âlemlerin Rabbi elbette insanların tüm fiillerini de kontrol
etmekte ve amelleri zerrelerde gösterdiği aynı hassas ölçülerle hesap gününde değerlendirecektir.
Yani dünyadaki matematik ahiretteki matematiğin bir göstergesidir.


2- “Halk arasında “Şansım yâver gitti” “Şans bana güldü” “Şansım yardım etti”
“Şanslı olarak dünyaya gelmişim” gibi tâbirler müsbet mânâda işi yolunda olan aksiliklerle karşılaşmayan
kimseler tarafından; “Bizde şans mı var” “Şanssızın biriyim” “Şansım olsaydı bu hale düşmezdim” gibi sözler
de menfi mânâda sık sık tersliklerle karşılaşan hayatını tesadüflere bağlayan kimselerce kullanılır.
Toplum içinde de “şans” kelimesi daha çok kumar piyango toto gibi çevre ve kuruluşlarca tekrar edilir.
“Şansınızı deneyin” “iyi şanslar” bunun için tekrarlanır.


“Şans” müsbete kullanıldığı halde daha çok “menfî” için kullanılır. “Şans”a güvenen ümit bağlayan kişinin
nasıl bir düşünce ve psikoloji içinde bulunduğu şans mefhumunun mahiyetini anlatmaya kâfidir.
“Şans”la iş görmeye başlayan insan kendisini boşlukta hisseder tesadüflere inanır sabah-akşam
kalbini ruhunu hattâ hayatını bir stres bir heyecan bir telâş içinde bırakır.
İstediği olmaz arzu ettiği netice çıkmazsa huzursuz olursıkıntıya kapılır morali bozulur
günlerce o hâlin ezikliğinden kendisini kurtaramaz.
Bu durumdaki bir insan kendisini neden bu derece “şans”a kaptırmıştır? Sebebi gayet açıktır.
Anne sütünden mahrum olan çocuk nasıl yalancı naylon memeye sarılırsa; bu kişi de
“kader tevekkül kısmete rıza” gibi gerçek dayanak noktalarını bilemediği göremediği için “şans” gibi
mevhum belirsiz boş bir yere dayanmıştır.


Halbuki İslâmiyet insanları hiç boşlukta bırakmamıştır.
Onların boş şeylere mahiyeti meçhul dşüncelere kapılmasına müsaade etmemiş meydan vermemiştir.


İslâmda “şans talih” gibi sözlerin yeri yoktur. Dinimizde “kader vardır tevekkül vardır
Allah’ın gelene rıza vardır.” Bunun da kaynağı îmandır. Mü’min Allah’a îman eder kadere boyun eğer
hâdiseler karşısında bocalamaktan kurtulur ne ile karşılaşırsa karşılaşsın îmanın kuvveti ve nuru ile
onları aşar. “^İman tevhidi tevhid teslimi teslim tevekkülü tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder”
sözünden de anlaşılacağı gibi îman eden insan tek güç ve kudret sahibi olarak allah’ı “bir” bilir.
Ona teslim olur. Ona tevekkül eder sırtını o kudrete dayar; neticede de iki dünya mutluluğuna kavuşur.


İmanlı insan güçlüdür “kâinata meydan okuyabilecek” bir cesârete sahiptir.
Kendisini yoktan var eden dünya gibi yaşayacağı bir âlem hazırlayanp hayat sıhhat huzur gibi
madde ile ölçülemeyecek nimetler ihsan eden sâdece dünyayı değil güneşi milyarlarca yıldızı kâinatı
elinde tutan bir Rabbinin olduğuna inanır. Yaratıcısının kendisini boş yere yaratmadığını bildiği gibi
boşlukta bırakıp bir “tesadüf” oyuncağı halinde bırakmadığını da bilir.
Dünyaya ilk göz açtığından hayata gözlerini kapayıncaya kadar geçen ömür dakika ve saniyelerinin
Allah tarafından bilindiği programlandığı ve tespit edildiği inancını taşır.
Bununiçin tesadüfe inanmaz bel bağlamaz ona dünyasında yer vermez. Başına iyi de gelse kötü de gelse
Allah’ın bilgisi altında olduğunu idrak eder. Hep gayreteni harcar bütün vesile ve sebeplere başvurur;
sonunda kendisini kendisinden daha iyi bilen ve düşünün Yaratıcısına tevekkül eder neticeyi ondan bekler.
İlâhî programda (kaderde) ne varsa onun tecellisine razı olur.


Fakat tevekkül etmeyip “tesâdüf” ve “şans” içinde çırpınan insan öyle mi?
O ya elinden geleni yapmaz hiçbir güç sarfetmez veya bunları yapsa bile bir Kudrete dayanmaz; neticede ne olur?
“Kâinatın dilenciliğinden” yâni herşeye her gördüğüne el avuç açmaktan güç farz ettii şeyler karşısında
acze düşmekten “hâhideseler karşısında titremekten” “hodfuruşluktan” yani kendisinde birşeyler
tevehhüm etmekten “maskaralıktan” “şekavet-i ebediyeden” yani ebedî hayatı kaybetmekten
“tazyikat-ı dünyeviyye hapsinden” kurtulamaz.


İşte tevekkül Allah’a güvenme ve ondan gelene rıza gösterme gibi duyguları zayıf olan kimseler
şansa yıldızlara burçlara talih gibi lüzumsuz mânâsız ve boş şeylere bel bağlar “yıldızı düşükmüş”
“yıldızı yüksekmiş” gibi bâtıl inançlara saplanır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst