duyguMuhtar
Bayan Üye
Bu gezide şehirlerin adı kayboldu. Büyük aşk mabedi Tac Mahal sönükleşti. Tarihi bilgiye olan ilgim, geçmişin dokularına kayarken renklerin büyüsü sarıp sarmaladı beni. Hava alanında teslim ettiğimiz rengârenk bavullar İstanbulda griydi.
Safran sarı sarı, nane yeşil yeşil kokuyordu. Kadınların kokusu turuncuydu. Kırmızının ihtirası, sarının küskünlüğüne karışıyordu. Yolculuğumuza Tata ciplerle başladık. Gün aydınlanırken Hindistan uyandı. Hızla geçen görüntüler arasında tarlaya çömelmiş insanlar dikkatimi çekti. Tek başlarına ne topladıklarını rehberimize sorduğumda, gülümseyerek Tuvaletlerini yapıyorlar dedi. Dört direk üstüne kondurulmuş çatıların altındaki tahta sedirlerin evleri olduğunu öğrendim. Biraz ileride iki kadın asfalt üzerinde vura vura çamaşır yıkıyordu. Otoyol iki aracın zar zor geçebileceği genişlikteydi. Hiç susmayan korna sesleri arasında yol alırken ayı oynatan çocuklar birkaç kuruş için kendilerini yola atıp araçları durdurmaya çalıştılar.
İki ay önceden zar zor yer bulabildiğimiz saray otel, muhteşem yapısıyla uçsuz bucaksız bahçede bizi karşıladı. Bir zamanlar Racanın sarayı olan bina kristal camlarıyla ışıl ışıldı. Çalışanlar yüzyıllar evveli yaşatırcasına giyinip, misafirleri raca gibi hissettirmek için ellerinden geleni yapmaktaydılar. Kapılar açılıyor. Saygıyla eğilip karşılanırken ellimizdeki torbalar oda kapımıza kadar taşınıyordu. İkindi çayında keten örtüler dizimizin üstüne yayılırken bir tören havasıyla fincanlar dolduruluyordu. Sabahın erken saatlerinde başlayan hummalı çalışmada çimler çiçeklerle resmedilirken kandiller yürüyüş yollarına dizildi. İpek perdelerin uçuştuğu kamelyalar gece olunca altın sırmalarla işlenmiş sarilerinde* hoş kadınlarla doldu. Elmas yüzüklerin ışıldadığı gecede, erkekler tunikleri içinde daha bir ihtişamlı yürüyordu. Garsonlar beyaz lekesiz eldivenlerle altın kâğıtlara sarılmış tatlılar ikram ederken, tatlının kokusunu duyamadım.
Delhi şehir merkezi çok kalabalık. Dükkânların vitrinleri rengârenk. Taşlı sandaletlerin satıldığı vitrinden gözlerimi alamıyorum. Oysaki daha yeni çıktım dükkândan. Elimdeki torbada tüm akrabalarıma aldığım parmak arası süslü terlikler var. Tatlı kokusu duyuyorum. Küçük bir tezgâhta tatlılar kızarıyor. İşaret diliyle anlaşarak bir porsiyon ısmarlıyorum. Satıcı sevimli gülümsemesiyle kızarmış toplara uzanıyor. Kâğıt tabağa çıplak esmer eliyle iki top atıyor. Daha ben ağzımı açamadan parmaklarıyla ezerek kızarmış topları patlatıyor. Mis gibi kokular yükselirken paslı kepçeyle şerbeti gezdiriyor. Biraz Şam fıstığı tozu ekiyor üstüne. Eline yapışan fıstıklar ziyan olmasın diye parmaklarını tatlıya sürtüyor. Aynı elle parayı alıp gülümsüyor. Kocam Sakın yeme diyerek dürtüklüyor kolumu. Birkaç adım ileride naylon sarisine sarılmış, yalın ayak ama tüm parmaklarında teneke yüzükler olan bir dilenci yaklaşıyor yanıma. Tatlıyı uzatırken Samiye arkamı dönüp minicik bir parça koparıyorum. Kadıncağız daha ilk lokmasını ağzına atarken kocası yaklaşıp elinden çekiveriyor tatlıyı. Çiçek kokulu şerbet ağzıma dağılırken gülümsüyoruz birbirimize.
Bu gezide şehirlerin adı kayboldu. Büyük aşk mabedi Tac Mahal sönükleşti. Tarihi bilgiye olan ilgim, geçmişin dokularına kayarken renklerin büyüsü sarıp sarmaladı beni. Hava alanında teslim ettiğimiz rengârenk bavullar İstanbulda griydi.
*Hintlilerin yöresel kıyafeti. (genç dergi)
Safran sarı sarı, nane yeşil yeşil kokuyordu. Kadınların kokusu turuncuydu. Kırmızının ihtirası, sarının küskünlüğüne karışıyordu. Yolculuğumuza Tata ciplerle başladık. Gün aydınlanırken Hindistan uyandı. Hızla geçen görüntüler arasında tarlaya çömelmiş insanlar dikkatimi çekti. Tek başlarına ne topladıklarını rehberimize sorduğumda, gülümseyerek Tuvaletlerini yapıyorlar dedi. Dört direk üstüne kondurulmuş çatıların altındaki tahta sedirlerin evleri olduğunu öğrendim. Biraz ileride iki kadın asfalt üzerinde vura vura çamaşır yıkıyordu. Otoyol iki aracın zar zor geçebileceği genişlikteydi. Hiç susmayan korna sesleri arasında yol alırken ayı oynatan çocuklar birkaç kuruş için kendilerini yola atıp araçları durdurmaya çalıştılar.
İki ay önceden zar zor yer bulabildiğimiz saray otel, muhteşem yapısıyla uçsuz bucaksız bahçede bizi karşıladı. Bir zamanlar Racanın sarayı olan bina kristal camlarıyla ışıl ışıldı. Çalışanlar yüzyıllar evveli yaşatırcasına giyinip, misafirleri raca gibi hissettirmek için ellerinden geleni yapmaktaydılar. Kapılar açılıyor. Saygıyla eğilip karşılanırken ellimizdeki torbalar oda kapımıza kadar taşınıyordu. İkindi çayında keten örtüler dizimizin üstüne yayılırken bir tören havasıyla fincanlar dolduruluyordu. Sabahın erken saatlerinde başlayan hummalı çalışmada çimler çiçeklerle resmedilirken kandiller yürüyüş yollarına dizildi. İpek perdelerin uçuştuğu kamelyalar gece olunca altın sırmalarla işlenmiş sarilerinde* hoş kadınlarla doldu. Elmas yüzüklerin ışıldadığı gecede, erkekler tunikleri içinde daha bir ihtişamlı yürüyordu. Garsonlar beyaz lekesiz eldivenlerle altın kâğıtlara sarılmış tatlılar ikram ederken, tatlının kokusunu duyamadım.
Delhi şehir merkezi çok kalabalık. Dükkânların vitrinleri rengârenk. Taşlı sandaletlerin satıldığı vitrinden gözlerimi alamıyorum. Oysaki daha yeni çıktım dükkândan. Elimdeki torbada tüm akrabalarıma aldığım parmak arası süslü terlikler var. Tatlı kokusu duyuyorum. Küçük bir tezgâhta tatlılar kızarıyor. İşaret diliyle anlaşarak bir porsiyon ısmarlıyorum. Satıcı sevimli gülümsemesiyle kızarmış toplara uzanıyor. Kâğıt tabağa çıplak esmer eliyle iki top atıyor. Daha ben ağzımı açamadan parmaklarıyla ezerek kızarmış topları patlatıyor. Mis gibi kokular yükselirken paslı kepçeyle şerbeti gezdiriyor. Biraz Şam fıstığı tozu ekiyor üstüne. Eline yapışan fıstıklar ziyan olmasın diye parmaklarını tatlıya sürtüyor. Aynı elle parayı alıp gülümsüyor. Kocam Sakın yeme diyerek dürtüklüyor kolumu. Birkaç adım ileride naylon sarisine sarılmış, yalın ayak ama tüm parmaklarında teneke yüzükler olan bir dilenci yaklaşıyor yanıma. Tatlıyı uzatırken Samiye arkamı dönüp minicik bir parça koparıyorum. Kadıncağız daha ilk lokmasını ağzına atarken kocası yaklaşıp elinden çekiveriyor tatlıyı. Çiçek kokulu şerbet ağzıma dağılırken gülümsüyoruz birbirimize.
Bu gezide şehirlerin adı kayboldu. Büyük aşk mabedi Tac Mahal sönükleşti. Tarihi bilgiye olan ilgim, geçmişin dokularına kayarken renklerin büyüsü sarıp sarmaladı beni. Hava alanında teslim ettiğimiz rengârenk bavullar İstanbulda griydi.
*Hintlilerin yöresel kıyafeti. (genç dergi)