şirine2
Bayan Üye
Delikanlı çok seviyordu genç kızı. Sesine âşık olmuştu kızın. O kadar büyüleyici, içten bir sesi vardı ki telefonu hiç kapatmak istemiyordu. Başına yastığa koyduğu zaman bile genç kızın o bülbülleri bile kıskandıracak sesi çınlıyordu kulaklarında. Karar vermişti uzun uzun düşündükten sonra. Gidip genç kızı görecekti. Genç kız ailesinden uzak başka bir şehirde üniversite okuduğunu söylemişti. Mektup gönderme bahanesiyle delikanlı genç kızın ev adresini öğrenmişti. Sürpriz yapacaktı genç kıza söylememişti yanına gideceğini.
İlk defa başka bir şehre gidecekti delikanlı ve ilk defa otobüse binecekti. Otobüsün ilk merdivenine ayağını bastı elindeki küçücük poşetiyle. Elini siyah kumaş pantolonunun arka cebine uzattı. Nasırlaşmış küçük elleri arasında kırışmış bir kâğıt parçası çıkardı. Titreyen elleriyle kâğıdı düzeltti. Çok heyecanlıydı, ne yapacağını bilmiyordu. Bu otobüs denen şey nasıl bir şeydi ki? Elindeki kâğıt parçasında 39 yazıyordu. Bu neyi ifade ediyordu acaba? 39. yolcu muydu yoksa? Yoksa bu otobüsün 39. hareket edişi miydi? Karışık düşünceler arasında bilette yazan 39 numarasının manasını düşünürken gözüne düzgün giyimli, saçı geriye taranmış, boynunda isim soy isim yazılı olan bir kâğıt asılı olan, yaklaşık 25 yaşlarında biri takıldı. Delikanlı çok korkmuştu. Acaba bir yanlış mı yapmıştı? Yanına geldi delikanlının. Elindeki kâğıdı aldı ve yürüdü. Delikanlı büyük bir şaşkınlık ve merak içerisinde adamın ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Adam döndü ve “buyurun, koltuğunuz burası” dedi. Bütün insanlar delikanlıya bakıyordu. Öylesine utanmıştı ki, erkek olmasa ağlayacaktı. Çekinerek ve utanarak adamın gösterdiği koltuğa oturdu. Otobüsün hareket etmesiyle irkildi. Çok korkmuştu en başta ama sonra zevk almaya başladı. Akşam olmuştu. Başını cama yaslayıp o sesine âşık olduğu genç kızı düşünmeye başladı. Acaba onu beğenir miydi? Nasırlı ellerine baktı ve “bu elleri kim tutmak ister ki?” diye geçirdi içinden. Oldukça güzel giyinmişti delikanlı. Üç sene önce zorluklarla biriktirdiği parayla aldığı en yeni kıyafeti olan siyah takım elbisesini, beyaz gömleğini ve yıpranmasın diye giyinmeye kıyamadığı hafif ayağını sıkan ayakkabılarını giymişti. Genç kız zengindi, onu beğenmeliydi. Genç kızın en sevdiği çiçek kırmızı güldü. Delikanlı elini cebine attı. Parası ona bir deste gül almaya yetmezdi. Derin bir iç geçirdi. “Ahh” dedi içinden “ne olurdu bende okusaydım” dedi. Parasına baktı tekrar. Elinde 3- 5 kuruş vardı. Bütün parasını onu mutlu edebilmek için kırmızı güle verecekti.
Gözünü açtığında gün ağarmıştı. Sonunda sesine âşık olduğu kızın yaşadığı şehirdeydi. Kırmızı gülleri aldıktan sonra kâğıtta yazan adresi sora sora buldu. Saray mıydı neydi? O kadar büyük bir evdi ki, köydeki taş evlere hiç benzemiyordu. İçeriye girmek için tereddüt etti. Akşam olmuştu, acaba kapıyı çalsa mıydı? İçeriden müzik sesleri geliyordu. Çok gürültü vardı, kahkahalar, alkışlar, … Derin bir nefes aldı önce, sonra cesaretini topladı ve elini kapıya uzattı. Zili çaldı, kapıyı bir hizmetçi açmıştı. Delikanlıyı baştan aşağıya inceledikten sonra “davetiyenizi alabilir miyim?” dedi. Delikanlı şaşkın bakışlarla baktı kadına. “Şey” dedi yere baktı başını kaldırıp “ee ben Aslı Hanıma bakmıştım” dedi. Hizmetçi kadın “Aslı Hanım meşgul, nişanlanıyor, evlenecek” dedi. Delikanlı inanamadı, yanlış geldim galiba diye geçirdi içinden. Telefonu çıkarıp aradı genç kızı. “Cama çıkar mısın?” dedi. Biraz bekledi sonra elinde telefon olan dünya tatlısı bir kız belirdi camda. Gerçekten nişanlanıyordu genç kız. Telefon elinden düştü delikanlının. Genç kız hemen kapıya koştu, delikanlının yüzüne baktı, başını yere eğdi. Eline baktı nişan yüzüğünü gösterdi. Delikanlı bir şey diyemedi. Neden yaptın dercesine kızın gözlerine baktı. Gözleri doldu, gözyaşları elindeki güllere hızlı bir tokat gibi düştü. Kaldırdı başını, şapkasını çıkardı. Titreyen elleriyle gülleri kıza uzattı. Derin bir nefes aldı, “hatırlıyor musun? Bana seni ilk gördüğümde bana kırmızı gül vermeni istiyorum demiştin” dedi.”Al, bak beni ilk görüşün aslında ilk ve son görüşün. Evet cici kız, sen son paranı sevdiğin mutlu olsun diye çiçek alarak harcadın mı?” dedi. Genç kız hiçbir şey demedi, ağlıyordu. Delikanlı devam etti konuşmasına: ”Peki sen hiç üç sene önce aldığın ve eskimesin diye giyinmediğin elbiseyi sevdiğin seni beğensin diye giydin mi? Cevabın hayır, biliyorum. Ben bu dediklerim hepsini ve anlatmadığım birçok şeyi senin için yaptım güzelim” dedi. Eğildi, yerden telefonunu aldı. Genç kızın yüzüne baktı “elveda can tanem” dedi ve ardına bakmadan yürüdü…
İlk defa başka bir şehre gidecekti delikanlı ve ilk defa otobüse binecekti. Otobüsün ilk merdivenine ayağını bastı elindeki küçücük poşetiyle. Elini siyah kumaş pantolonunun arka cebine uzattı. Nasırlaşmış küçük elleri arasında kırışmış bir kâğıt parçası çıkardı. Titreyen elleriyle kâğıdı düzeltti. Çok heyecanlıydı, ne yapacağını bilmiyordu. Bu otobüs denen şey nasıl bir şeydi ki? Elindeki kâğıt parçasında 39 yazıyordu. Bu neyi ifade ediyordu acaba? 39. yolcu muydu yoksa? Yoksa bu otobüsün 39. hareket edişi miydi? Karışık düşünceler arasında bilette yazan 39 numarasının manasını düşünürken gözüne düzgün giyimli, saçı geriye taranmış, boynunda isim soy isim yazılı olan bir kâğıt asılı olan, yaklaşık 25 yaşlarında biri takıldı. Delikanlı çok korkmuştu. Acaba bir yanlış mı yapmıştı? Yanına geldi delikanlının. Elindeki kâğıdı aldı ve yürüdü. Delikanlı büyük bir şaşkınlık ve merak içerisinde adamın ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Adam döndü ve “buyurun, koltuğunuz burası” dedi. Bütün insanlar delikanlıya bakıyordu. Öylesine utanmıştı ki, erkek olmasa ağlayacaktı. Çekinerek ve utanarak adamın gösterdiği koltuğa oturdu. Otobüsün hareket etmesiyle irkildi. Çok korkmuştu en başta ama sonra zevk almaya başladı. Akşam olmuştu. Başını cama yaslayıp o sesine âşık olduğu genç kızı düşünmeye başladı. Acaba onu beğenir miydi? Nasırlı ellerine baktı ve “bu elleri kim tutmak ister ki?” diye geçirdi içinden. Oldukça güzel giyinmişti delikanlı. Üç sene önce zorluklarla biriktirdiği parayla aldığı en yeni kıyafeti olan siyah takım elbisesini, beyaz gömleğini ve yıpranmasın diye giyinmeye kıyamadığı hafif ayağını sıkan ayakkabılarını giymişti. Genç kız zengindi, onu beğenmeliydi. Genç kızın en sevdiği çiçek kırmızı güldü. Delikanlı elini cebine attı. Parası ona bir deste gül almaya yetmezdi. Derin bir iç geçirdi. “Ahh” dedi içinden “ne olurdu bende okusaydım” dedi. Parasına baktı tekrar. Elinde 3- 5 kuruş vardı. Bütün parasını onu mutlu edebilmek için kırmızı güle verecekti.
Gözünü açtığında gün ağarmıştı. Sonunda sesine âşık olduğu kızın yaşadığı şehirdeydi. Kırmızı gülleri aldıktan sonra kâğıtta yazan adresi sora sora buldu. Saray mıydı neydi? O kadar büyük bir evdi ki, köydeki taş evlere hiç benzemiyordu. İçeriye girmek için tereddüt etti. Akşam olmuştu, acaba kapıyı çalsa mıydı? İçeriden müzik sesleri geliyordu. Çok gürültü vardı, kahkahalar, alkışlar, … Derin bir nefes aldı önce, sonra cesaretini topladı ve elini kapıya uzattı. Zili çaldı, kapıyı bir hizmetçi açmıştı. Delikanlıyı baştan aşağıya inceledikten sonra “davetiyenizi alabilir miyim?” dedi. Delikanlı şaşkın bakışlarla baktı kadına. “Şey” dedi yere baktı başını kaldırıp “ee ben Aslı Hanıma bakmıştım” dedi. Hizmetçi kadın “Aslı Hanım meşgul, nişanlanıyor, evlenecek” dedi. Delikanlı inanamadı, yanlış geldim galiba diye geçirdi içinden. Telefonu çıkarıp aradı genç kızı. “Cama çıkar mısın?” dedi. Biraz bekledi sonra elinde telefon olan dünya tatlısı bir kız belirdi camda. Gerçekten nişanlanıyordu genç kız. Telefon elinden düştü delikanlının. Genç kız hemen kapıya koştu, delikanlının yüzüne baktı, başını yere eğdi. Eline baktı nişan yüzüğünü gösterdi. Delikanlı bir şey diyemedi. Neden yaptın dercesine kızın gözlerine baktı. Gözleri doldu, gözyaşları elindeki güllere hızlı bir tokat gibi düştü. Kaldırdı başını, şapkasını çıkardı. Titreyen elleriyle gülleri kıza uzattı. Derin bir nefes aldı, “hatırlıyor musun? Bana seni ilk gördüğümde bana kırmızı gül vermeni istiyorum demiştin” dedi.”Al, bak beni ilk görüşün aslında ilk ve son görüşün. Evet cici kız, sen son paranı sevdiğin mutlu olsun diye çiçek alarak harcadın mı?” dedi. Genç kız hiçbir şey demedi, ağlıyordu. Delikanlı devam etti konuşmasına: ”Peki sen hiç üç sene önce aldığın ve eskimesin diye giyinmediğin elbiseyi sevdiğin seni beğensin diye giydin mi? Cevabın hayır, biliyorum. Ben bu dediklerim hepsini ve anlatmadığım birçok şeyi senin için yaptım güzelim” dedi. Eğildi, yerden telefonunu aldı. Genç kızın yüzüne baktı “elveda can tanem” dedi ve ardına bakmadan yürüdü…