Tehlikeli Oyunlar

SinLesS~

Bayan Üye
Ülkemiz büyük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca, biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız.
Küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük
oyunlarımıza başlarız.
Oğuz Atay- XIV. Bölüm
GECEKONDU

(Yandaki odadan Asuman ile Naciye Hanımın sesleri duyulur.)
HİKMET: Neden alçak sesle konuşuyorlar? (Düşünür.) Yatakta, bütün sesler insana boğuk
gelir. Hayır, alçak sesle konuşmuyorlar; sesleri uzaktan geldiği için öyle sanıyorum. Allah
kahretsin! Bütün söylediklerini anlıyorum. (Yüzükoyun yatar; başını yastığa, daha doğrusu,
kılıf geçirilerek yastık haline getirilmiş mindere bütün gücüyle bastırır.) Duymak
istemiyorum homurtularınızı işte! (Başını kaldırarak, seslerin geldiği yöne çevirir.) Bir
kelimeni bile duymak istemiyorum Naciye Teyze! (Ümitsizlikle başını yastığa bırakır.)
Sonunda hiç insan sesi çıkaramazsın inşallah; hayvanca homurtulardan ibaret kalırsın.
(Yastığı düşürür.) Kapı aralık olduğu halde kimseyi göremiyorum. (Eliyle yatağın baş
tarafını yoklar. Yastığı bulamaz.) Yastık durmadan düşer; çünkü divanın baş tarafı duvara
ulaşamaz; çünkü arada bir yerde koltuk vardır. Koltuk biraz sola çekilse... senin için
misafir odalarının düzenini bozamazlar. Gülerim bu misafir odasına. (Gülümser.) Hay Allah!
Durup dururken bu gülümseme de nereden çıktı? (Somurtur.) Uyuduğumu sanıyorlar;
yastığı düşürdüğümü duymuşlarsa... Duysunlar da bu işkenceye son versinler. Hayır,
duymasınlar; durum daha. çok karışır ve nefretlerinin doğrultusu değişir. Buna alış-üzereyim,

15

yavaşça yataktan aşağı uzatır, yastığı yukarı çeker.) Beni duyuyorlar mı acaba? (Başını
kapıya çevirir.) Naciye Teyze! Ölmüş dayımın sağ kalmış karısı! (Sesini alçaltır.) Öyle
deme; onun ekmeğini yiyorsun. Anladık! Bilmem ki başka türlü nasıl bela olsam başınıza?
Beni yiyip bitiren şu pireler gibi gerçekten kanınızı emsem. (Kaşınır.)
NACİYE HANIM: Artık dayanamıyorum.
HİKMET: Ölürsün inşallah! Kimsenin acımadığı bir ölü olursun. (Yorganı hırsla iki yanma
sarar.)
NACİYE HANIM: Oğlanın bütün yükünü sırtıma bırakıp gitti.
HİKMET: Yalan söylüyorsun! Kısa bir süre için, anlıyor musun? Kısa bir süre için. (Yorganı
başına çeker, yatağın içinde büzülür.) İnsan nasıl kaybolabilir? Kimseye görünmeden bir
yerden çıkıp gitsem. Bir köşede ölüp kalsam sonra da. Birbirinize sarılıp ağlaşırsınız: Biz
ona gavur eziyeti yaparken zavallı çocuk ıslak bir duvarın dibinde... herkes çevreme
toplanmış. İlgili memur, kalabalığı yararak yanıma geliyor: Bu genç ölü hangi evden çıktı?
İşte başınız belaya girdi. Cevap verin bakalım!
NACİYE HANIM: Atölyeden zorlukla izin alıyorum, koşup hemen yemeğini veriyorum.
HİKMET: Bir kere oldu bu, yalnız bir kere. Üstelik sen ısrar ettin: Pis lokantalarda mideni
bozma dedin. Aynı bu sözlerle söyledin. Ben üç liraya karnımı doyuruyordum Artin'in
lokantasında. Akşamdan kalmış fasulyeyi ısıtmasını ben de bilirdim. (Sırtüstü yatar.)
Başka şeyler düşüne-bilsem. (Bir süre susar.) Ben duygulu ve romantik bir insanım, anlıyor
musun?
NACİYE HANIM: Çamaşırlarını bir günde kirletiyor. Sabahları yıkanmasını öğretmemişler
bu çocuğa.
HİKMET: Çamaşır mı? Ölmek istiyorum. Güzel kalmak için yapabileceğim tek hareket bu.
(Terlemeğe başlar.) Benim terim kötü kokmaz! Çamaşırım da bir su yapılsa...

16

Beni nerelere sürüklüyorsunuz?
NACİYE HANIM-, Çamaşır yıkamaktan tırnaklarım kırıldı. Babasıyla birlikte evimi otele
çevirdiler.
HİKMET: Şimdi yataktan kalkarsam... (Yorganı üstünden atar, sonra tekrar çeker.) Olmaz,
suçluyum. Ne yapabilirim? Suçuna bir yerde son vermelisin. Bir kere saplandım,
çıkamıyorum içinden.
ASUMAN: Birkaç güne kadar Hamit Beyefendi de ufukta görünür.
HİKMET: Demek sen de bu işkenceye katılıyordun. Sözde, okumuş bir kız olacaksın.
(Gözlerini tavana diker.) Bu sözleri unutamam artık; bütün geleceğimi kararttın. Oysa,
kitaplardan söz ederken sesin ne kadar farklıydı.
ASUMAN: Seyyar berber çantası ve arsız gülümseme-siyle sayın peder...
HİKMET: Allah kahretsin! Gerçekten bir berber çanta-sıdır. Nasıl da düşündün bunu;
ahlaksız sen de! Bana tavsiye ettiğin kitaplarla birlikte... (Düşünür.) Neydi o deyim? İşte
cehennemin orasına git! (Elleriyle yüzünü kapatır.) Artık her şeyi duydum, geriye
dönemem. Sabah olunca gözlerinize nasıl bakacağım?
ASUMAN: Hamit Bey gelince seninle ikimiz bir yatakta mı yatacağız gene?
HİKMET: Babam para göndermez diye korktum. Suçlusun işte. Küçüksün. (Parmaklarının
bütün gücüyle sıktığı yorganı bırakır; yastığı, başının altında çevirir. Yastığa bakarak) özür
dilerim: Bir yanınız çok ısınmıştı. (Yastığa başını dayar.) Biraz sonra öteki yanı da eski
serinliğini kazanır. Allahım! Ben bu düşüncelerle nereye...
NACİYE HANIM: Geçen gelişinde Hamit Beyefendiden yüz lira borç isteyecek oldum...
HİKMET: Seni dinlemiyorum işte; başka şeyler düşünüyorum. Duyuyorsun. Bir kelimesini
bile kaçırmadm. Peki nasıl oluyor? Duymak istediğim sözleri de hep kaçırırım. Bu cadıya
öyle bir şey yapmalı ki utancından...

17

Olmaz. Suçlusun öyleyse. Biliyorum. Üstelik, pısırık bir suçluyum. Hayır, siz 'pısırık'
dersiniz bana. Miskin bir suçluyum. Evet, bu deyim daha iyi. Ne iyisi? Cahil bir cadıya,
senin gibi kültürsüz bir cadıya boyun eğiyorum. Peki ben bilgili miyim? Öğreneceğim!
(Yorganı tekmeler.) Yavaş! Peki, soğukkanlı olacağım. Yarın sabah hepinizden önce kalkıp...
hayır, sonra kalkarım. Hiç birinizin suratını görecek hâlim yok. (Kapıya bakar.) Peki, neden
bir türlü susmuyorlar? Bir gürültü çıkarsam? Uyumadığımı belli etsem? (Bütün gücüyle
bağırır.) Sen benim bilgimi ölçemezsin! (Durur, dinler.) Sesimi duyuramıyorum galiba. Çok
geç kaldım. (Yavaşça yataktan doğrulur, oturur.) Kendimi kötülesem mi? Bir yararı dokunur
mu? Senin söylediklerinden de kötü şeyler düşüneceğim! (Bağırır.) Vedat'a kopya
vermedim fizik imtihanında! (Düşünür.) Hayır, onda kabahatim yoktu. Yerden yanlış kâğıt
almış. (Tekrar bağırarak konuşmağa başlar.) Vedat öyle düşünmedi ama. Mahmut'la bir
oldular; neredeyse dövüyorlardı beni. Yere attığım kâğıdı da bulamadılar. Bana 'ulan'
dediler. İnanın bana, dedim. Yukarda Allah var, dedim. Var mı? Var tabii. İnandılar mı?
Allaha mı? Hayır sana. İnanmadılar. Ben de onlara göstereceğim! Atom bombasının
tepemizde patladığı gün çıkacak karışıklıktan yararlanarak hepsini öldüreceğim! Büyük
gürültünün içinde küçük bir çakıyla işlerini bitireceğim! Başkalarından da hesap soracağım!
Karşılığını bulamadığım bütün sözleri söyleyenlerin hepsi ölmeden rahat edemem, anlıyor
musunuz? Yoksa, bütün bu acıları ömrüm boyunca içimde taşırım. (Yandaki odadan gelen
sesleri dinler.) Allah belanızı versin! Sesinizi bastırmak için, burnumun dibindeki
kötülüğünüzü yok etmek için, uzak kötülükler düşüneceğim. (Düşünür. Sonra, bağırarak:)
Bununla birlikte Vedat ve Mahmut'la arkadaşlık ettim. Onlarla birlikte müstehcen
resimlere baktım. Benimle alay ettiler. Ben de kendimle alay ettim onların yanında. Bana
hayat adamı desinler
 
---> Tehlikeli Oyunlar

Merhaba

Bana hayat adamı desinler diye onlarla birlikte geneleve gittim �burasını anlatma.
(Bütün gücüyle bağırarak.)
Anlatacağım: Merdivenden inerken kadın bana dedi ki �us�Hayır susmayacağım!
Yoksa atom bombası kıyametinde yeteri kadar öfkeli olamam. Rezalet! (Sırtüstü yatar, düşünür.)

Belki hepsi rüyadır. Neyse, bu Naciye cadısı yüzüme karşı bir şey söylemedi. Bilmiyormuş
gibi yaparım.
Zaten öyle yapacaksın. Sabah siz uyanmadan kalkarım. Yoksa, belli olmaz, sabah da vahşiler gibi çevremde dönüp ayinler yaparsınız.
Ben de bilardo oynanan kahveye giderim. Gece yarısı eve dönerim. Naciye teyzen de uyanır, içinden homurdanarak yemek hazırlar sana.
Yedim derim. Diyemezsin, yüzünden anlar. Mutfağa gider, fasulyeyi ısıtır.

NACİYE HANIM: Yarın için bu oğlana gene bir şeyler hazırlamalı.
HİKMET: (Bağırarak.) Ben oğlan değilim! (Yastığı çevirmek ister.) Çok çabuk ısınıyor artık.
(Eline ıslak ve yumuşak bir cisim takılır saçlarının arasında.) Sümüklü böcek! Bodrum.
Rutubet. (Ürperir.) Gene mi? Öyle ya, yastığı yere düşürmüştüm. (Yandaki odaya seslenir.)
Naciye Hanım! Burası ne biçim bir otel? (Gülümsemeğe çalışır.) Koltuk hangi taraftaydı?
(Kolunu yorgandan çıkarır, koltuğun üzerinde tarağı arar.) Sonra yavaş yavaş
sümüklüböcek parçalarını tarar saçlarından. Tarağı yere, kilimin üstüne atar.) İyi, ses
çıkarmadı. Yalnız benim başıma gelir böyle iğrenç olaylar bu evde. Suçlusun da ondan.
Onlar daha suçlu. Bu senin suçunu azaltmaz. (Saçlarını, hırsla yastığa sürter.) Midem
bulanıyor. (Kımıldamadan sırtüstü yatar bir süre.) Pirelerin ısırdığı yerler de tam bu sırada
kaşınır. (Birden doğrulur.) Sümüklüböcekti! Allah kahretsin. (Yatar.) Kalkıp yıkanamam d?..
Gerçekten de çok sık yıkanmıyorum galiba. Bir haftadır aynı çorabı giyiyorsun. Anladık!
NACİYE HANIM: Baban olacak sarhoş da kim bilir nerede sızmıştır?

(Kâmil Bey görünür: Küçük yüzlü esmer bir adam, uzatır; Hikmet, biraz geri çekilir.)
KÂMİL BEY.- Hikmet, oğlum! Bana bir şişe şarap alıver bakkaldan.
HİKMET: Hepinizden iğreniyorum. Bu fakirliğe dayanacak kadar sağlam bir midem yok
benim. İçim bulamyor. (Yarı aralık duran kapıya bakar.) Bu ana-kızm seni dövdüğü
söyleniyor Kâmil Bey! Naciye Hanım da seni koynuna almıyormuş. Anlamıyorum Kâmil Bey:
Bazı mahrem durumlar nasıl oluyor da herkesin ağzına düşüyor. Sen de sarhoş olunca nasıl
sırıtarak müstehcen sözler etmeğe başlıyorsun. Bazı şeyler konuşulmaz oysa. Naciye
Hanımla Asuman, hem de başkalarının yanında, önce arkadaşlarını çekiştirmekle işe
başlarlar; sonra sana saldırırlar yavaş yavaş. Sonra her şey karışır:

Naciye Hanım: Senin yüzünden gençliğimi harcadım, bu sarhoş babana katlandım.
Asuman: Anne! Yediğim her lokmanın boğazıma dizildiğini hissediyorum, kendimi bir sığıntı gibi görüyorum.
(Odada bulunanlarda hafif bir vicdan azabı başlar.)
Naciye Hanım: Kimseden bir kuruş yardım görmedim, seni ve sarhoş babanı...
(Vicdan azabı artar.)
Asuman: Sokaklara fırlayıp, Nezahat gibi kendimi beş liraya satmamı mı istiyorsun anne?
Naciye Hanım: Kızım! O ne biçim söz? (Nezahat'm ******luğu ortaya çıktı diye içinden sevinmiştir.)
Herkes sıkışınca benim evime sığınır, ama ben kimseye muhtaç etmem seni. Anlıyor musun?

HİKMET: Yarın bir otele gidiyorum. (Düşünür.) Nüfus kâğıdım da üniversite kayıt bürosunda kaldı.
Naciye Hanım: Neden bir suretini çıkartmadın?
HİKMET: Son kayıt günüydü. Telaştan unuttum.
NACİYE HANIM: Böyle pasaklı, böyle dağınık bir insan görmedim Asuman.
HİKMET: Hem de pısırık. Bütün sözleriniz kulaklarımda çınlıyor durmadan. Demek ki ben aşağılık bir şeyim.
ASUMAN: Hamit eniştenin beni öpmesine çok sinirleniyorum anne. Sanki bana sarılırken belli etmeden okşuyor.
HİKMET: Allahım! Şimdi ne olacak? İhtiyar cadı! Sus-tursana kızını. 'Kızım o ne biçim sözlerinden birini daha kullansana.
NACİYE HANIM: Bana da yapar kızım. Alıştık onun bu kuru açgözlülüğüne. Geçen gün de Nezahat'm...

HİKMET: Allah belanızı versin! Neden bu ****** Ne-zahat'ı eve alıyorsun? Babamı baştan
çıkarsın diye mi? (Can sıkıntısıyla gülümser.) Üçünüz bir olup babamı ze-hirlemişsiniz.
Körüklü berber çantasının içi para doluyımış. Dünya da bir kurbanla kurtulur sizden.
Üçünüz bir araya gelmişsiniz, bir türlü açamıyorsunuz çantayı.

(Berber çantası görünür; Hamit Bey, çantaya yaklaşır. Çantanın içinden beyaz bir bez
çıkarır, elindeki çizgili pijamaları çantaya koyar. Bezi boynuna bağlar. Çantadan bir ayna
çıkarır, holdeki masanın üstüne yerleştirdiği çantanın kenarına dayar. Mavi boyalı teneke
kutudan, tasını ve jilet makinasmı çıkarır. Demir kutu içinde demir maki-nasınm sesi;
Hikmet ürperir.)

HİKMET: Masayı kirleteceksin, annem kızacak. (Hamit Bey, karşılık vermeden bir gazete
kâğıdı alır, masanın üstüne yayar. Kâğıdı, berber çantasının altına doğru iterken ayna
devrilir. Cezvedeki sıcak su, tıraş sabununun ve gazetenin üstüne dökülür,- siyah kıllı
köpükler arasından ıslak harfler görünür. Birden sokak kapısı çalınır. Hamit Bey, köpüklü
suratıyla kapıyı açar, misafirleri ön odaya alır. Hikmet, sinirinden üstündeki yorganı atar.
Hamit Bey misafirlerle otururken birden yerinden kalkar; çantasını açıp bütün tıraş
takımlarını çıkarır ve ortadaki sehpanın üstüne, kristal tablaların ve vazoların arasına
yerleştirerek tıraş olmağa başlar. Hikmet elleriyle yüzünü kapar.)

ASUMAN: Gözleriyle bütün kadınların bacaklarını okşuyor.
Oysa, Hamit Beyin artık kocalık görevini yapamadığını herkes biliyor.
ne ışler açtın. ıtia basma sırtını döner, başını yastığın altına sokar, elleriyle kulaklarını tıkar.)

Bu durumda da nasıl uyunur?
(Bir eliyle kulağını tıkar, öteki kulağını yastığa bastırır.)
Allahin cezası kulak! Her şeyi duyuyor.
(Asuman, sinirli bir kahkaha atar. Hikmet, sırtını yandaki odaya döner; babasını görür.
Sırtüstü yatar ve gözlerini karşısındaki rutubetli duvara diker:
Ahşap bir konağın bodrum katı. Demir parmaklıklı küçük pencereler.)
Eskiden hizmetçiler kalırdı, ya da kiler olarak kullanırlardı herhalde.

Uzakta, taşradaki evime dönünce, bu rutubet kokusunu özlüyorum bir bakıma; denizi
özlemek gibi, denizi hatırlamak gibi... insan, elinin altındaki bu katı ıslaklığı hatırlıyor.
(Elini, yatağın yanındaki duvara uzatır.)
Benim şehrimde duvarlara dokununca, tozlu bir beyazlık bulaşır insanın eline, kuru bir beyazlık;
insanın burnunu tıkayan bir hışırtı duyulur.

(Kapı açılır, Kâmil Bey içeri girer. Hikmet, havada kalan kolunu yavaşça indirmeğe çalışır.)
îçimde bir boşluk var; perşembe sabahları, okula gitmek istemediğim sırada duyduğum
korkuya benzeyen bir boşluk. Neden perşembe? Kâmil Bey! Beni okula gönderme. Neden
Kâmil Bey? Bu adam neden karısının yanma gitmiyor? Hayır, Kâmil Bey olamaz. Karısı mı?
Kimin karısı?
(Bağırır.)
Naciye Hanım, Kâmil Beyin karısı değil! Onun kocası ölmüştü. Kolum ağrıyor, kolunu indir.
Kâmil Bey benim şehrimde uzak bir gecekonduda, adını unuttuğum bir semtte oturuyordu.
Onun da kocası ölmüştü. Kâmil Bey... erkek. Çocukları... Ferit. Akıl dışı birtakım olaylar...
(Yatağında doğrulmak ister.) Hüsamettin Bey...
(Hüsamettin Bey kımıldamadan sandalyenin üstünde oturmaktadır.)
Elbiselerimi buruşturacaksınız.
(Gülmeğe çalışır.)
Hüsamettin Bey! Beni gayrı ciddiye alıyorsunuz.

HÜSAMETTİN BEY: Saçmalama Hikmet. Kitapları getirdim.
HİKMET: Nerede olduğumu bulamıyorum Hüsamettin Bey. Aklım bir yere takıldı.
Gecekondu...
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst