'hayaL
Bayan Üye
Tebliğde muhataplarımızı kırmadan başarılı olmak için şu düsturlara dikkat etmemiz gerekir:
A. Dolaylı yoldan konuşmak:
Nasihatte doğrudan hitap, çoğu zaman muhatabın savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Hatasını savunan insan ise hatasını değiştirmemeye şartlanmış demektir. Dolaylı anlatım, hem savunma mekanizmalarını harekete geçirmez hem de tesirlidir.
Dolaylı yoldan nasihat Peygamberimiz’in uyguladığı bir metottur: Hz. Aişe (ra) şöyle der “Resûlüllah (sav) bir adamdan kendisine menfi bir söz ulaştığı vakit: ‘Falan niye böyle söylemiş?’ demezdi. Fakat: ‘İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle söylüyorlar?’ derdi.”
Risâle-i Nûr müellifi Bediüzzaman Hazretleri de bu sünnete aynen ittiba etmiş ve eserlerinde uygulamıştır. Meselâ, Bediüzzaman Hazretleri 21. Söz isimli eserinde namaz kılmayan bir şahsa hitaben şöyle der:
“Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir âdem bana dedi: Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor. O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor ve ona baktım gördüm ki; tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım: O zât o sözü, bütün nüfus-ı emmârenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: Madem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez. Öyle ise, nefsimden başlarım. Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkeb içinde, tenbellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukabil [beş ikazı] benden işit!”
Bu tarz hitaplarda dolaylı nasihat yapıldığı için muhatab rahatsız olmaz ve dersini alır. Hatta çok ağır ifade bile kullanılsa kişinin ağırına gitmez. Mesela Bediüzzaman Hazretleri, Birinci Söz’de nefsine “Ey mağrur nefsim” diyerek hitap eder. Eğer öyle değil de “Ey mağrur kişi” denilerek hitap edilmiş olsa idi, elbette bu muhatabın ağırına gidecek ve hemen onu müdafaaya sevk edecekti.
“Nefsi muhatap kabul ederek insanlara dolaylı nasihat etme” metodunun Risâle-i Nûr’un bütününde uygulanması Risâle-i Nûr’un insanlar üzerinde çok tesirli olmasının en önemli sebeplerindendir.
A. Dostça yaklaşın, iltifat edin, muhatabın gönlünü alın, sonra hataları düzeltmeye çalışın!
Marifet iltifata tabi’dir.
Müşterisiz mal zayi’dir.
Bir insana ilk önce onun iyi, güzel taraflarını takdir edip, övüp, arkasından da eksiğini veya yapması gereken şeyleri söylediğimiz zaman bu muhatabımızı kırmaz, gücendirmez, hatta bu tarz tavır bizim istediğimiz şekilde hareket etmesine de vesile olabilir.
Peygamberimiz (asv) İbni Ömer (ra) hakkında, “İbni Ömer çok iyi bir insandır. Keşke teheccüd namazı da kılsa” buyurunca bunu duyan İbni Ömer, o günden sonra teheccüd namazını bırakmadı.
Bir sahabeye hitaben de şöyle buyurdu: “Allah senin yüzünü güzel yapmış, sen de ahlâkını güzelleştir.”
Burada şu akla gelebilir: Peygamberimiz (asv) “Meddahların yüzüne toprak saçınız” buyurduğuna göre, insanları yüzlerine karşı övmek dinen, ne derece doğru olur?
İmam Gazali Hazretleri meşhur eseri İhya’da insanları methetmekle ilgili bir bölüm açmış ve insanları yüzlerine karşı övmenin bazen haram, bazen de caiz olacağını delilleriyle ortaya koymuştur.
Eğer birini yüzüne karşı överken mübalağaya, yalana, riyakârlığa giriyorsak, bir şahsı fısk veya zulmünden dolayı övüp, onu bu alanda teşvik ediyorsak ve muhatap da bizim övgümüzden dolayı gururlanıyor, kibirleniyor veya güzel amellerde tembelleşiyorsa bizim onu yüzüne karşı övmemiz haramdır. Fakat bu mahzurlar olmadığı ve bir maslahat olduğu takdirde durum değişebilir.
İmam Gazali Hazretleri, bu mahzurları anlattıktan sonra medhin bazen câiz olacağını şöyle anlatır:
“Eğer medih, öven ve övülen hakkındaki bu afetlerden salim olursa insanları övmekte bir beis yoktur. Hatta bazen mendup da olur. Bu yüzden peygamberimiz (sav) sahabeleri(ni) övmüştür. Hz. Ebu Bekir hakkında ‘Ebu Bekir’in îmânı bütün âlemin îmânıyla tartılsa onunki ağır gelir’, Hz. Ömer hakkında da ‘Eğer ben peygamber olarak gönderilmeseydim, Ömer gönderilirdi’ demiştir. Bundan daha büyük övgü, medih olur mu? Fakat peygamberimiz (sav) bunları sıdk ve basiret üzere söylemiştir. Sahabeler (r.anhüm) ise yüksek bir rütbede olup bu medihler onlarda kibir, ucub ve tembelliği netice vermiyordu. Hatta insanın kendini methetmesi kibir ve tefahür olduğu için daha çirkindir. Hâlbuki peygamberimiz (sav) ‘Ben Ademoğlu’nun efendisiyim. Fakat bunu fahr için övünmek için söylemiyorum’ demiştir. Yani ‘Ben bunu insanların kendi nefislerini övmeleri tarzında söylemiyorum’ demektir. Onun iftiharı insanlara takaddümden ve insanlara üstün olmaktan değil, Allah’a olan yakınlıktan, Allah’ın rızasını kazanmaktan dolayı idi. Nasıl ki bir melikin makbulü olan bir zat, melik katında büyük bir iltifata mazhar olunca, o zat melikin onu kabul etmesinden dolayı iftihar eder ve sevinir. Onun bu sevinmesi bazı raiyyete takaddümünden dolayı değildir. Medhi zemmetmek ve medhe teşvik etmek, bu afetlerin açıklanmasıyla araları telif edilebilir.”
Bu izahlardan yola çıkarak, bir insanı ıslah etmek, İslâm’ı yaşamasını temin etmek istiyorsak, -yalana, mübalağaya, riyaya düşmemek şartıyla- ona iltifat etmek, bazı hasletlerini ön plana çıkarıp övmek, arkasından da yönlendirici bazı sözler söylemek dinen mahzurlu olmadığı gibi menduptur denilebilir.
kaynak :irfanmektebi
A. Dolaylı yoldan konuşmak:
Nasihatte doğrudan hitap, çoğu zaman muhatabın savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Hatasını savunan insan ise hatasını değiştirmemeye şartlanmış demektir. Dolaylı anlatım, hem savunma mekanizmalarını harekete geçirmez hem de tesirlidir.
Dolaylı yoldan nasihat Peygamberimiz’in uyguladığı bir metottur: Hz. Aişe (ra) şöyle der “Resûlüllah (sav) bir adamdan kendisine menfi bir söz ulaştığı vakit: ‘Falan niye böyle söylemiş?’ demezdi. Fakat: ‘İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle söylüyorlar?’ derdi.”
Risâle-i Nûr müellifi Bediüzzaman Hazretleri de bu sünnete aynen ittiba etmiş ve eserlerinde uygulamıştır. Meselâ, Bediüzzaman Hazretleri 21. Söz isimli eserinde namaz kılmayan bir şahsa hitaben şöyle der:
“Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir âdem bana dedi: Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor. O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor ve ona baktım gördüm ki; tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım: O zât o sözü, bütün nüfus-ı emmârenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: Madem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez. Öyle ise, nefsimden başlarım. Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkeb içinde, tenbellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukabil [beş ikazı] benden işit!”
Bu tarz hitaplarda dolaylı nasihat yapıldığı için muhatab rahatsız olmaz ve dersini alır. Hatta çok ağır ifade bile kullanılsa kişinin ağırına gitmez. Mesela Bediüzzaman Hazretleri, Birinci Söz’de nefsine “Ey mağrur nefsim” diyerek hitap eder. Eğer öyle değil de “Ey mağrur kişi” denilerek hitap edilmiş olsa idi, elbette bu muhatabın ağırına gidecek ve hemen onu müdafaaya sevk edecekti.
“Nefsi muhatap kabul ederek insanlara dolaylı nasihat etme” metodunun Risâle-i Nûr’un bütününde uygulanması Risâle-i Nûr’un insanlar üzerinde çok tesirli olmasının en önemli sebeplerindendir.
A. Dostça yaklaşın, iltifat edin, muhatabın gönlünü alın, sonra hataları düzeltmeye çalışın!
Marifet iltifata tabi’dir.
Müşterisiz mal zayi’dir.
Bir insana ilk önce onun iyi, güzel taraflarını takdir edip, övüp, arkasından da eksiğini veya yapması gereken şeyleri söylediğimiz zaman bu muhatabımızı kırmaz, gücendirmez, hatta bu tarz tavır bizim istediğimiz şekilde hareket etmesine de vesile olabilir.
Peygamberimiz (asv) İbni Ömer (ra) hakkında, “İbni Ömer çok iyi bir insandır. Keşke teheccüd namazı da kılsa” buyurunca bunu duyan İbni Ömer, o günden sonra teheccüd namazını bırakmadı.
Bir sahabeye hitaben de şöyle buyurdu: “Allah senin yüzünü güzel yapmış, sen de ahlâkını güzelleştir.”
Burada şu akla gelebilir: Peygamberimiz (asv) “Meddahların yüzüne toprak saçınız” buyurduğuna göre, insanları yüzlerine karşı övmek dinen, ne derece doğru olur?
İmam Gazali Hazretleri meşhur eseri İhya’da insanları methetmekle ilgili bir bölüm açmış ve insanları yüzlerine karşı övmenin bazen haram, bazen de caiz olacağını delilleriyle ortaya koymuştur.
Eğer birini yüzüne karşı överken mübalağaya, yalana, riyakârlığa giriyorsak, bir şahsı fısk veya zulmünden dolayı övüp, onu bu alanda teşvik ediyorsak ve muhatap da bizim övgümüzden dolayı gururlanıyor, kibirleniyor veya güzel amellerde tembelleşiyorsa bizim onu yüzüne karşı övmemiz haramdır. Fakat bu mahzurlar olmadığı ve bir maslahat olduğu takdirde durum değişebilir.
İmam Gazali Hazretleri, bu mahzurları anlattıktan sonra medhin bazen câiz olacağını şöyle anlatır:
“Eğer medih, öven ve övülen hakkındaki bu afetlerden salim olursa insanları övmekte bir beis yoktur. Hatta bazen mendup da olur. Bu yüzden peygamberimiz (sav) sahabeleri(ni) övmüştür. Hz. Ebu Bekir hakkında ‘Ebu Bekir’in îmânı bütün âlemin îmânıyla tartılsa onunki ağır gelir’, Hz. Ömer hakkında da ‘Eğer ben peygamber olarak gönderilmeseydim, Ömer gönderilirdi’ demiştir. Bundan daha büyük övgü, medih olur mu? Fakat peygamberimiz (sav) bunları sıdk ve basiret üzere söylemiştir. Sahabeler (r.anhüm) ise yüksek bir rütbede olup bu medihler onlarda kibir, ucub ve tembelliği netice vermiyordu. Hatta insanın kendini methetmesi kibir ve tefahür olduğu için daha çirkindir. Hâlbuki peygamberimiz (sav) ‘Ben Ademoğlu’nun efendisiyim. Fakat bunu fahr için övünmek için söylemiyorum’ demiştir. Yani ‘Ben bunu insanların kendi nefislerini övmeleri tarzında söylemiyorum’ demektir. Onun iftiharı insanlara takaddümden ve insanlara üstün olmaktan değil, Allah’a olan yakınlıktan, Allah’ın rızasını kazanmaktan dolayı idi. Nasıl ki bir melikin makbulü olan bir zat, melik katında büyük bir iltifata mazhar olunca, o zat melikin onu kabul etmesinden dolayı iftihar eder ve sevinir. Onun bu sevinmesi bazı raiyyete takaddümünden dolayı değildir. Medhi zemmetmek ve medhe teşvik etmek, bu afetlerin açıklanmasıyla araları telif edilebilir.”
Bu izahlardan yola çıkarak, bir insanı ıslah etmek, İslâm’ı yaşamasını temin etmek istiyorsak, -yalana, mübalağaya, riyaya düşmemek şartıyla- ona iltifat etmek, bazı hasletlerini ön plana çıkarıp övmek, arkasından da yönlendirici bazı sözler söylemek dinen mahzurlu olmadığı gibi menduptur denilebilir.
kaynak :irfanmektebi