Fearless_TR
Kayıtlı Üye
Bir varmış bir yokmuş….herkesten hızlı koşmakla övünen bir tavşan varmış. Bu tavşan, daima kaplumbağanın yavaşlığı ile dalga geçermiş. Sonunda, kaplumbağa ona: “Sen kendini ne sanıyorsun? Tamam, hızlı koştuğun doğru, ama sen de geçilebilirsin!” diye yanıt vermiş. Tavşanı gülme tutmuş: “Beni koşuda geçmek, ha? Kim geçecekmiş? Yoksa sen mi? O kadar hızlıyım ki, kimse beni geçemez! İstediğin şey üzerine bahse girerim, kabul ediyor musun?” Kendisine bu derece tepeden bakılmasından rahatsızlık duyan kaplumbağa, bu meydan okumayı kabul etmiş. Yarış parkuru belirlenmiş ve ertesi sabah, gün doğarken başlangıç çizgisine gelmişler. Kaplumbağa, kaderine boyun eğip yavaş yavaş ilerlemeye başlamış. Tavşan ise uykusuzluktan esneyip duruyormuş. Uykunun ağırlığıyla göz kapakları inen tavşan, rakibinin ne kadar ağır ilerlediğini görerek bir parça kestirmeye karar vermiş. “Sen rahat rahat git, ben daha sonra, dört sıçrayışta sana yetişirim.” Rahatsız bir uykunun ardından, nihayet sıçrayarak uyanıp gözleriyle kaplumbağayı aramış. Oysa o hala çok yakınındaymış. Henüz yolun üçte birini bile aşamamış.
Bunun üzerine, iyice rahatlayan tavşan, kahvaltı etmeye yetecek zamanı olduğuna karar vermiş. Yakındaki bir tarlada çok güzel havuçlar görmüş ve iştahla havuç yemeye koyulmuş. Ama hem çok fazla yediği, hem de güney iyice yükseldiği için, yeniden uykusu gelmiş. Yolun yarısına gelmiş olan kaplumbağaya şöyle bir baktıktan sonra, bitiş çizgisine gitmeden önce biraz daha kestirmeye karar vermiş.
Onu geçtiğinde kaplumbağanın yüzünün alacağı şekli düşününce, gülerek uykuya dalmış. Çok geçmeden mutlulukla horluyormuş. Güneş ufuk çizgisine doğru inişe geçmeye başladığı sırada, sabahtan beri hedefine doğru azimle ilerlemekte olan kaplumbağanın parkurun sonuna varmasına bir metreden biraz fazla kalmış. İşte o anda, tavşan korku içinde uyanıvermiş: Uzaklarda, çok uzaklarda kaplumbağayı görmüş ve koşarak peşine düşmüş.
Uzun bacaklarını ileri geri hızla hareket ettirerek, dili dışarıda, çılgınlar gibi koşan tavşan, kaplumbağaya yetişmek üzereymiş. Biraz daha hızlansa neredeyse başaracakmış. Ama kaplumbağa bitiş çizgisi olarak kararlaştırılan noktayı henüz geçtiğinden, son hamlesinin bir faydası olmamış. Zavallı tavşan! Yorgun ve onuru kırılmış olarak, sessizce gülümsemekte olan rakibinin yanına yığılmış. Kaplumbağa ona bakıp şöyle demiş: “Son gülen iyi güler! Hahahaha”…
Bunun üzerine, iyice rahatlayan tavşan, kahvaltı etmeye yetecek zamanı olduğuna karar vermiş. Yakındaki bir tarlada çok güzel havuçlar görmüş ve iştahla havuç yemeye koyulmuş. Ama hem çok fazla yediği, hem de güney iyice yükseldiği için, yeniden uykusu gelmiş. Yolun yarısına gelmiş olan kaplumbağaya şöyle bir baktıktan sonra, bitiş çizgisine gitmeden önce biraz daha kestirmeye karar vermiş.
Onu geçtiğinde kaplumbağanın yüzünün alacağı şekli düşününce, gülerek uykuya dalmış. Çok geçmeden mutlulukla horluyormuş. Güneş ufuk çizgisine doğru inişe geçmeye başladığı sırada, sabahtan beri hedefine doğru azimle ilerlemekte olan kaplumbağanın parkurun sonuna varmasına bir metreden biraz fazla kalmış. İşte o anda, tavşan korku içinde uyanıvermiş: Uzaklarda, çok uzaklarda kaplumbağayı görmüş ve koşarak peşine düşmüş.
Uzun bacaklarını ileri geri hızla hareket ettirerek, dili dışarıda, çılgınlar gibi koşan tavşan, kaplumbağaya yetişmek üzereymiş. Biraz daha hızlansa neredeyse başaracakmış. Ama kaplumbağa bitiş çizgisi olarak kararlaştırılan noktayı henüz geçtiğinden, son hamlesinin bir faydası olmamış. Zavallı tavşan! Yorgun ve onuru kırılmış olarak, sessizce gülümsemekte olan rakibinin yanına yığılmış. Kaplumbağa ona bakıp şöyle demiş: “Son gülen iyi güler! Hahahaha”…