Heulwen
Kayıtlı Üye
Taşlıcalı Yahya kimdir - taşlıcalı yahya nasıl öldürüldü - taşlıcalı yahyanın eserleri
16. yüzyılda Mesnevi alanında tanınmış şairlerden biridir. Rumelide Taşlıcadandır. Orada yetişmiştir. Aslen asker olan Yahya kendini sanat yanıyla da yetiştirmiş alim bir şairdir. Rüstem Paşanın sadrazamlığı sırasında yeniçerilik yapmış, Paşanın teveccühünü kazanmıştır. Kanuninin Bağdat seferine katıldığı ve Fuzuli ile Bağdatta tanıştığı kaynaklarca kaydedilmektedir. Taşlıcalı Yahyanın hamsesinde bulunan mesneviler şunlardır: Gencine-i Raz, Kitab-ı Usul, Gülşen-i Envar, Yusuf u Züleyha, Şah u Geda.
Bu eserlerden Gencine-i Raz, Taşlıcalı Yahyanın ilk mesnevisidir. Kitab-ı Usul ve Gülşen-i Envar ile birlikte din, ahlak, tasavvuf ve aşk konularında yazılmış küçük hikayelerden oluşmaktadır. Yahyanın mesnevilerinden Şah u Geda, konusu İstanbulda geçen telif bir hikayedir. Kendisi de eserinin çeviri olmadığını belirtir. Şah u Gedada İstanbulun bazı yerlerinin, Ayasofya, Sultan Ahmed Camii gibi tarihi eserlerin tasvirlerinin bulunması mesnevinin önemini artırmaktadır. Hamsesini Kanuni döneminde yazmış olan, Taşlıcalı Yahya mesnevilerinin hepsinde onu övmüştür. Yahya Bey, aynı zamanda Divan sahibidir ve Divanındaki şiirleriyle de tanınmıştır. Ayrıca, Kanuninin büyük Şehzadesi Mustafanın boğdurulması üzerine yazdığı Mersiyesi de ünlüdür.
XVI. asır Osmanlı şiirinin önde gelen temsilcilerinden olup divan ve hamse sahibi, mesnevi sanatkarı birinci sınıf bir şairdir. Fuzûlîden sonra yüzyılın en üstün mesnevi sanatkarı sayılır. Dîvânında ve Hamsesinin çeşitli yerlerinde Arnavutluk asıllı olmasından dolayı sengistandan, taşlı yerden, taşlıktan koptuğunu söyler. Muallim Nacinin Esâmîsinden sonra bu güne kadar Taşlıcalı diye anılmıştır. Arnavutlukun ünlü Dukakin ailesine mensuptur. Milliyeti ile her zaman övündüğü halde mücahit Osmanlı gazisi hüvviyetini daima korumuş, şiirlerimde büyük bir heyecanla terennüm etmiştir. Yahya Bey devşirme olarak alınıp Acemi Oğlanlar Ocağına getirildi. Burada ilim ve sanata olan hevesi ile tanındı. Şairin odabaşsısı da bilgili ve hünerli bir kişiydi. Dışarı çıkıncaya kadar bu zatın himmet ve kendi gayreti ile o zaman için lüzumlu bilgileri öğrendi. (İSLAM ANS., 1997, C.13. s.343)
Yahya Bey, Yeniçeri Ocağına geçince buranın kâtibine çırak oldu ve onun sayesinde yeniçerilere uygulanan teklifattan muaf tutuldu. Böylece birçok şair ve nâsirle tanışma imkanı buldu. Nihayet bölüğe çıktı ve pek çok sefere katılıp Yayabaşı rütbesini kazandı. Divanından ve Yavuz Sultan Selime takdim ettiği bir kasidesinden onun Çaldıran ve Mısır seferlerine katıldığı anlaşılmaktadır. Kanûnî Sultan Süleymanın tahta çıkışından sonra alimlerin meclislerine ve devrin şairleri arasına katılarak şöhreti yayılmaya başladı. Divanında ne Selime bir mersiye ne de Kanûnîye bir cülûsiye vardır. Bu da şairin o dönemde devrin henüz büyük şairleri arasında yer edinecek kadar ilerlemediğini göstermektedir. Bizzat kendisi Kemal-paşazâdeden ders okuduğunu, Kadri Efendiye üstadım dediğini ve Fenârizade Muhyiddin Efendiden istifade ettiğini söylemiştir.
Hayatı Anadolu ve Rumelide bir savaştan ötekine koşmakla geçen Yahya Bey, Kanûnînin Viyana ve Alman seferlerinde bulundu. I. Irakeyn seferine katıldı. Bu sırada Defterdar Çelebiye, sefer esnasında çekilen sıkıntı ve açlığı tasvir ile yiyecek ve para talebinde bulunduğu bir kaside sundu. Aynı dönemde orduda bulunan Hayâlî Bey ile aralarında bir rekabet başladı. Kaynaklarda açıkça belirtilmemekle birlikte divanında bulunan Su redifli gazelden aynı redif ve kafiyedeki meşhur natın şairi Fuzûlî ile bu sefer esnasında tanıştığı muhakkaktır. O sıralarda Bağdatta bulunan Hayâlî Beyin de aynı tarzda bir gazeli vardır. 1548 yılında açılan II. Irakeyn Seferi dolayısıyla Kanûnîye sunduğu bir kaside de Hayâlî Bey ile kendisini mukayese edip padişahın ona iltifatından yakınır. Bununla da yetinmeyerek Hayâlîye hakaretlerde bulunur. Bu sırada kendisi sipahi zümresine dahil olmuştu. Selefi İbrahim Paşanın koruduğu Hayâlî Beyi pek sevmeyen Rüstem Paşa, Yahya Beye hemen Eyyûb-ı Ensâri tevliyetini verdi. Seferden dönüşte Kaplıca, Orhan Gazi ve Bolayır tevliyetleri ile İstanbuldaki Bayezid tevliyetleri buna eklendi.
Yahya Bey saray çevresindeki şairler gibi yaltakçı değildi. Kendisine verilen hediyeleri şairlik ve kahramanlığının doğal bir karşılığı olarak görüyordu. Kanûnînin Nahcivan seferi sırasında Konya Ereylisi yakınlarında oğlu şehzade Mustafayı katletmesi üzerine Yahya Beyin yazdığı meşhur mersiye Rüstem Paşa ile aralarındaki bağı koparmakla kalmadı onu kendisine düşman yaptı. Padişah isyan çıkmaması için Rüstem Paşayı görevden aldı fakat askerin hislerine tercüman olan Yahya Beye dokunmadı. Bu durun aynı zamanda Türk Edebiyatı Tarihinde hiçbir şahsa nasip olmayacak kadar Şehzade Mustafaya mersiye yazılmasına sebep oldu. Rüstem Paşa 1555′te yeniden sadrazam olunca Yahya Beyin talihi tersine döndü. Otuz bin akçe ile İzvornik Sancağına sürüldü. Süleymaniye Camisi için her mısrası tarih olan bir kaside yazarak Kanûnîye sundu ve içinde bulunduğu zorluğu sıkıntıları anlattı. Rüstem Paşanın 1561′de ölümü üzerine bir hicviye yazarak ondan intikamını aldı. Şair, yeni sadrazam olan Semiz Ali Paşaya ve diğer devlet ricaline zaman zaman şiirler sundu ama umduğu ilgiyi göremedi. Sonunda Rumeli serhaddına varıp Yahyalı Akıncıları Ocağına katıldı. Son kasidesini padişaha Zigetvar seferi sırasında sundu. Padişahtan kendisi için bir şey istemeyip çocuklarının himayesini diledi. Hayatının son yıllarında Gülşeni şeyhi Uryani Mehmet Dedeye bağlandı kendisini tasavvufa verdi. Kaynaklarda ölüm tarihi ile ilgili çeşitli bilgiler vardır. Üzerinde anlaşılan ortak tarih ise 1582′dir. İzvornikte toprağa verilmiştir. (TDEA, C.8, ss.542-543)
b) Taşlıcalı Yahya Bey Edebî Şahsiyteti
Yahya Bey kuvvetli bir Divan şairi olmakla birlikte Türk Edebiyatındaki asıl yeri mesnevi sahasındaki ustalığı dolayısıyladır. Bu taşralı şairin bir başka özelliği de sadece mesnevilerinde değil kaside ve gazellerinde de sade ve temiz bir dil kullanmış olmasıdır.
Yahya Bey beş mesnevi yazarak bir hamse sahibi olmaya çalışmış ve bu idealine ulaşmıştır. Divan Edebiyatında büyük İran mesnevicisi Nizâmîden beri beş mesnevi sahibi olmak Klasik Doğu romancılığının en sevgili ideallerindendir. Türk Edebiyatında hamse sahibi olmuş şairler az değildir. Fakat Yahya Bey gibi beş mesnevisinin her biri ayrı bir değer taşıyan kıymetli mesnevi yazmak her şahsa nasip olamamıştır. (BANARLI, 1998, C.1, s.599)
Yahya Beyin mesnevicilikte en üstün tarafı İranda yazılmış olan örneklerden aktarmayarak kendi buluş ve ilhamlarına bağlı kalmasıdır. Eserlerinin önsözlerinde bu hususu önemle belirtmektedir. Bundan dolayı devrinin bazı tiplerini, kıyafetlerini, manzaralarını, düşünce tarzlarını Yahyanın Hamsesinde görebiliriz. Gelecek asırlarda bilhassa Lale devrinde gelişerek yerleşme akımının ilk belirtilerini Necâti ile birlikte Taşlıcalı Yahya Beyde görmekteyiz. Sırf mesnevilerinde değil kaside ve gazellerinde de yerli çizgiler bulunmaktadır. Gününden aldığı motif ve intibaları aşırı süse kapılmaksızın oldukça açık bir üslupla anlatmıştır.
Dışa dönük, sinirli ve hırçın kişilikte olan Taşlıcalı Yahya Bey, Hayâlînin içe dönük mutasavvıf derviş mizacına uymayan ona aykırı denilebilecek bir karakter taşıyor. Şiirlerinde değişiklikler yenilikler arıyor. Şiirde kapalılık anlayışı onu ancak XVII. yüzyılda Sebk-i Hindi ile derinleşen Nâilî, Neşâtî, gibi şairlere yaklaştırıyor. Mesnevilerinin konularında, mecazlarında, şaşırtıcı orijinallik, mahalli tasvir, töre yorumu ve az çok sadelik gösterdiğini belirttiğimiz Yahyanın bazı gazellerinde bu özellik derinleşiyor. (KABAKLI, 1990, C.2, ss.528-529)
Bunların yanı sıra Taşlıcalı Yahya Bey, korkusuz ve atılgan bir karaktere sahiptir. Divanında, mesnevilerinde kendinden bahsederken kahramanlığı ve savaşlarda gösterdiği kahramanlıklarla iftihar ettiğini belirtir. İçkinin ve içki içenin aleyhinde dindar bir kişidir. Divanının pek çok yerinde bilhassa kaside, musammat ve şehrengizlerde, ayrıca hamsesinde devrinin siyasi, içtimai ve askeri özelliklerini aksettiren çok kıymetli bilgiler vardır.
Giyim kuşamı, kişiliği, üslup ve muhtevası ile kendine has bir karakter gösterir. Bilhassa kasidelerinde onun savaşçı ruhunun ve askerlik mesleğinin tezahürleri hemen fark edilir. İlk gazellerinde aşıkane bir eda görülse de Üryâni Mehmet Dedeye intisab ettikten sonra yazdıklarında tasavvufi fikirler hakimdir. Dili sadedir. Orijinal olmak için düşünce ve duygularını lafız ve mana sanatları ile perdelemek gayesine kapılma ve yapmacıklığa düşmez. Türkçe kelimeleri aruza uydurmak için başvurulan tatsız imaleler onda yoktur. Samimi ve akıcı bir üslubu vardır. Türkçe düşünmek ve Türkçe söylemek yolunda Necatiden başlayıp gelen ve Zâtînin çevresinde devam eden geleneğe bağlıdır. Bu özelliği seferlerde geçirilen bir ömür memleketin her köşesini tanımak ve her sınıf vatandaşla ilgilenmek sonucu elde etmiştir. (TDEA, C.8, ss.543-544)
c) Taşlıcalı Yahya Bey Eserleri
Yahya Beyin elimizde bir Divanı bu divan içinde yer alan biri Edirne diğeri İstanbul hakkında iki şehrengizi ve beş mesneviden oluşan Hamsesi bulunmaktadır. Bunların dışında Latîfî, Nâz u Niyâz adlı bir eserin varlığından bahseder. Ancak elimizde böyle bir eser yoktur. Ayrıca 2000 beyitlik Süleyman-name yazdığı ve Peygamberin mucizelerinden bahseden Gül-i sadberk adlı eseri olduğu kaynağı meçhul rivayetlerdir. Kendisi Gülşen-i envârının Hatimetül-kitab bölümünde ve Divanının dibacesinde hamse sahibi olduğunu belirtir. Hamsesinin tamamı Kanûnî döneminde yazılmış ve ona ithaf edilmiştir.
Tohındı mihr-i cemâli bozuldı erkânı
Vebale koydılar âl ile Al-i Osmânı
(Onun güneş gibi parlak olan yüzü battı ve maîyeti bozuldu.
Osmanoğullarını hîle ile günaha soktular.
veya
Onun güneş gibi yüzü battı,bozuldu hayatı,
Hile ile günaha soktular Al-i Osmanı)