Ali (ra), İslâm tasavvuf düşüncesini derinden etkilemiş bir isimdir. Onun ilmi, ahlâkı, zühd ve takvâsı, yani ibadet hayatına verdiği önem, sûfiler tarafından örnek alınmıştır. Gerek Ahî ve Bektâşî dervişleri, gerekse diğer tarîkat erbabınca, Hz. Ali'ye "Şâh-ı Velâyet" ve "Sultân'ül-Evliyâ" lâkapları uygun görülmüştür.
Tarihsel Kişiliği ile Hz. Ali
Hz. Ali (ra), sağlığında Hz. Muhammed (sav)'in övgüsüne mazhar olmuş bir sahâbîdir. O; Allah'a ve Rasûlü'ne iman eden ve İslâm'a gönülden bağlanan bir mümin, beş vakit namazını kılan, Ramazan orucunu tutan, haccını eda eden ve İslâm'ın diğer temel ilkelerini uygulayan bir Müslüman, bir âbid, mütevazı bir hayatı, eşyaya kul olmaya tercih eden bir zahid, günlük evradını okuyan bir zâkir, birçok hususta herkesin fetvasına başvurduğu bir fakih ve bir âlim, Allah yolunda ömrünün sonuna kadar cihad eden bir mücahiddir.
İlk iki halifenin özellikle fıkhî ve ilmî meselelerde mutlaka fikrine başvurdukları ve Hz. Ömer'in şûra üyesi olarak seçtiği ve önemli konularda mutlaka fikrini aldığı bir müçtehiddir. Söz söyleme sanatında ustadır. Son derece zeki ve feraset sahibidir. Arapçanın dilbilgisi kurallarını ilk defa o belirlemiştir.1
Hz. Peygamberin ona dair övgüsü, tekke ve dergâhlarda iyi algılanarak, Hz. Ali'ye karşı güçlü bir muhabbet beslenmiştir. Zira Ali (ra), İslâm tasavvuf düşüncesini derinden etkilemiş bir isimdir. Onun ilmi, ahlâkı, zühd ve takvâsı, yani ibadet hayatına verdiği önem, sûfiler tarafından örnek alınmıştır. Cüneyd-i Bağdâdî (ö. 297/909), Hz. Ali'nin tasavvuf kültüründe ne denli önemli bir konuma sahip olduğunu şu sözü ile beyan etmektedir: "Allah kendisinden razı olsun, Emirulmü'minin Hz. Ali eğer harplerle meşgul olmasaydı bizim bu tasavvuf ilmimize dair pek çok incelikleri bize öğretirdi. Çünkü o, kendisine ilm-i ledün verilmiş birisiydi. İlm-i ledün Kur'an'da Hızır (as)'a has kılınmış bir ilimdir."2
Gerek Ahî ve Bektâşî dervişleri, gerekse diğer tarîkat erbabınca, Hz. Ali'ye "Şâh-ı Velâyet" ve "Sultân'ül-Evliyâ" lâkapları uygun görülmüştür.
Fütüvvet Eri Olarak Hz. Ali
Yiğitlik, kardeşlik, dürüstlük ve güven teşkilâtı olan Fütüvvet teşkilâtı, adını Hz. Ali'nin yiğitlik, dürüstlük ve güvenilirliğinden almıştır. Hizmette en önde dünyevî mükâfat söz konusu olunca ise kendini en arkaya almada en güzel örneklerden biridir. Ancak Hz. Ali gençliğini, yiğitliğini ve Hz. Peygambere yakınlığını asla istismar etmemiştir.
Fütüvvet anlayışına Hz. Ali'nin örnek teşkil etmesi, "Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr" ifadesi ile temellendirilmiştir. Hz. Ali'nin kahramanlığını anlatan bu ibare, tekkelerde zevkle okunan Zülfikârnâme'lere "redif", Yeniçeri Ocağı'nın sancağına "sembol" olmuştur. Cesaret ve şecaati ile gönüllerde yer edişi onun, "Haydar-ı Kerrâr" ve "Şâh-ı Merdân" sıfatlarıyla tanınmasına yol açmıştır. Hz. Ali'nin fütüvveti, onun cesaret ve kahramanlığı kadar, ahlâk ve faziletini de temsil etmiştir. Hz. Ali'nin fütüvveti ile ilgili yaşanmış örneklerin sunulduğu en önemli eserler, kuşkusuz Cenknâme'lerdir. Cenknâmeler, tekke ve dergâhlarda, köy odalarında yoğun bir şekilde okunmuş, Hz. Ali'nin İslâm'ın yayılması için yaptığı mücadeleleri anlatan menkıbeler, insanlarımızın zihin ve gönüllerine kazınmıştır. Cesaret, kahramanlık, fedâkârlık ve vefâkârlık gibi duyguların gelişmesinde bu menkıbelerin tesiri büyük olmuştur. İnsanımızın zihninde Hz. Ali, din ve imanla özdeşleşmiştir. Onun ahlâkını örnek alanlar, örnek olmuşlardır.3
Hz. Ali'nin İslâm'ın yayılması için canı ve malı ile gayret gösteren bir kişiliğe sahip olması, talip ve dervişlerin hayat anlayışlarını derinden etkilemiştir. Bu gerçekten hareketle Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî (v.562/1166) de, hikmetlerinde Hz. Ali'nin İslâm'ı yaymadaki katkılarını ve kahramanlıklarını şu şekilde dile getirmektedir:
Özellikle savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar, destanlaştırılarak dilden dile anlatılmış, kalplerde yer etmiştir. Yemînî, Fazîletnâme'sinde onun İslâm'ın yayılması için yaptığı fedâkârlık ve kahramanlıkları şöyle dile getirmektedir:
Hz. Ali'nin kahramanlığı Yeniçeri'ye, Gazî'lere ve Alp'lere örnek olmuştur. Yemînî, Hz. Ali'nin sınır tanımayan mücâdele coğrafyasını şu satırlarda dile getirmektedir:
Vâhib Ümmî'nin Zülfikârnâme'sinde ise Hz. Ali şu mısralarla methedilmektedir:
Tarihsel Kişiliği ile Hz. Ali
Hz. Ali (ra), sağlığında Hz. Muhammed (sav)'in övgüsüne mazhar olmuş bir sahâbîdir. O; Allah'a ve Rasûlü'ne iman eden ve İslâm'a gönülden bağlanan bir mümin, beş vakit namazını kılan, Ramazan orucunu tutan, haccını eda eden ve İslâm'ın diğer temel ilkelerini uygulayan bir Müslüman, bir âbid, mütevazı bir hayatı, eşyaya kul olmaya tercih eden bir zahid, günlük evradını okuyan bir zâkir, birçok hususta herkesin fetvasına başvurduğu bir fakih ve bir âlim, Allah yolunda ömrünün sonuna kadar cihad eden bir mücahiddir.
İlk iki halifenin özellikle fıkhî ve ilmî meselelerde mutlaka fikrine başvurdukları ve Hz. Ömer'in şûra üyesi olarak seçtiği ve önemli konularda mutlaka fikrini aldığı bir müçtehiddir. Söz söyleme sanatında ustadır. Son derece zeki ve feraset sahibidir. Arapçanın dilbilgisi kurallarını ilk defa o belirlemiştir.1
Hz. Peygamberin ona dair övgüsü, tekke ve dergâhlarda iyi algılanarak, Hz. Ali'ye karşı güçlü bir muhabbet beslenmiştir. Zira Ali (ra), İslâm tasavvuf düşüncesini derinden etkilemiş bir isimdir. Onun ilmi, ahlâkı, zühd ve takvâsı, yani ibadet hayatına verdiği önem, sûfiler tarafından örnek alınmıştır. Cüneyd-i Bağdâdî (ö. 297/909), Hz. Ali'nin tasavvuf kültüründe ne denli önemli bir konuma sahip olduğunu şu sözü ile beyan etmektedir: "Allah kendisinden razı olsun, Emirulmü'minin Hz. Ali eğer harplerle meşgul olmasaydı bizim bu tasavvuf ilmimize dair pek çok incelikleri bize öğretirdi. Çünkü o, kendisine ilm-i ledün verilmiş birisiydi. İlm-i ledün Kur'an'da Hızır (as)'a has kılınmış bir ilimdir."2
Gerek Ahî ve Bektâşî dervişleri, gerekse diğer tarîkat erbabınca, Hz. Ali'ye "Şâh-ı Velâyet" ve "Sultân'ül-Evliyâ" lâkapları uygun görülmüştür.
Fütüvvet Eri Olarak Hz. Ali
Yiğitlik, kardeşlik, dürüstlük ve güven teşkilâtı olan Fütüvvet teşkilâtı, adını Hz. Ali'nin yiğitlik, dürüstlük ve güvenilirliğinden almıştır. Hizmette en önde dünyevî mükâfat söz konusu olunca ise kendini en arkaya almada en güzel örneklerden biridir. Ancak Hz. Ali gençliğini, yiğitliğini ve Hz. Peygambere yakınlığını asla istismar etmemiştir.
Fütüvvet anlayışına Hz. Ali'nin örnek teşkil etmesi, "Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr" ifadesi ile temellendirilmiştir. Hz. Ali'nin kahramanlığını anlatan bu ibare, tekkelerde zevkle okunan Zülfikârnâme'lere "redif", Yeniçeri Ocağı'nın sancağına "sembol" olmuştur. Cesaret ve şecaati ile gönüllerde yer edişi onun, "Haydar-ı Kerrâr" ve "Şâh-ı Merdân" sıfatlarıyla tanınmasına yol açmıştır. Hz. Ali'nin fütüvveti, onun cesaret ve kahramanlığı kadar, ahlâk ve faziletini de temsil etmiştir. Hz. Ali'nin fütüvveti ile ilgili yaşanmış örneklerin sunulduğu en önemli eserler, kuşkusuz Cenknâme'lerdir. Cenknâmeler, tekke ve dergâhlarda, köy odalarında yoğun bir şekilde okunmuş, Hz. Ali'nin İslâm'ın yayılması için yaptığı mücadeleleri anlatan menkıbeler, insanlarımızın zihin ve gönüllerine kazınmıştır. Cesaret, kahramanlık, fedâkârlık ve vefâkârlık gibi duyguların gelişmesinde bu menkıbelerin tesiri büyük olmuştur. İnsanımızın zihninde Hz. Ali, din ve imanla özdeşleşmiştir. Onun ahlâkını örnek alanlar, örnek olmuşlardır.3
Hz. Ali'nin İslâm'ın yayılması için canı ve malı ile gayret gösteren bir kişiliğe sahip olması, talip ve dervişlerin hayat anlayışlarını derinden etkilemiştir. Bu gerçekten hareketle Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî (v.562/1166) de, hikmetlerinde Hz. Ali'nin İslâm'ı yaymadaki katkılarını ve kahramanlıklarını şu şekilde dile getirmektedir:
Tarif eylesem, Ali Allah'ın arslanıdır
Ki kılıç ile kafiri kırmaktadır.
Kafirleri eyler imana davet;
Vermektedir her zaman İslâm'a kuvvet. 4
Ki kılıç ile kafiri kırmaktadır.
Kafirleri eyler imana davet;
Vermektedir her zaman İslâm'a kuvvet. 4
Nice putperest ehl-i zünnâr,
Dîn-i Ahmed'e eylediler ikrâr.
Nice ger zât kişi ateşperesti,
Yıkıp tahtın yüzünü yere bastı.
Zülfikâr korkusundan ehl-i zünnâr,
Muhammed dinine etmiştir ikrâr.5
Dîn-i Ahmed'e eylediler ikrâr.
Nice ger zât kişi ateşperesti,
Yıkıp tahtın yüzünü yere bastı.
Zülfikâr korkusundan ehl-i zünnâr,
Muhammed dinine etmiştir ikrâr.5
Ne Türkistan kaldı ne Bedehşan,
İmana davet etti Şâh-ı Merdân.
Şehâdet getiren buldu necâtı,
İnanmayana gösterdi memâtı.
Muhammed dini ile tuttu kuvvet,
Küfür ehlinde hiç kalmadı kudret.6
İmana davet etti Şâh-ı Merdân.
Şehâdet getiren buldu necâtı,
İnanmayana gösterdi memâtı.
Muhammed dini ile tuttu kuvvet,
Küfür ehlinde hiç kalmadı kudret.6
Varına kıldı nazar, ol Hâlik-ı perverdigâr,
Zât-ı Hakk'ın emriyle Düldül'e oldu süvâr,
Na'rasınun heybetinden kâfir oldu târumâr,
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr.7
Zât-ı Hakk'ın emriyle Düldül'e oldu süvâr,
Na'rasınun heybetinden kâfir oldu târumâr,
Lâ fetâ illâ Ali lâ seyfe illâ Zülfikâr.7