Tarihten Günümüze İslam Birliği

meridyen2

Kayıtlı Üye
Tarihten Günümüze İslam Birliği

tarihten_gunumuze_islam_birligi_tr.jpg


Müslümanları her dönemde kurtuluşa, huzur ve refaha ulaştıracak bir irade çevresinde birleştirmeye ihtiyaç duyulmuştur. Günümüzde de İslam dünyasının güçlü bir dayanışmaya, birlik ve beraberliğe ihtiyacı vardır.

Türk-İslam tarihi incelendiğinde, çeşitli dönemlerde Müslümanların güçlü bir birlik kurdukları, tek bir vücut halinde hareket ettikleri, kimi dönemlerde ise bu birliğin çeşitli nedenlerle oluşturulamadığı ancak önündeki engellerin aşılmaya çalışıldığı görülmektedir. Günümüzde ise İslam Birliği kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkarken, gerçekleşecek olan bu birlik, din ahlakının yeryüzünde hakim olduğu aydınlık bir geleceğin oluşmasını da sağlayacaktır.

Dört Halife Döneminde İslam Birliği ve Sonrası

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in kurduğu birlik ve kardeşlik ortamı, O'nun vefatından sonra Dört Halife döneminde de belirli ölçüde devam etmiştir. Hz. Ebubekir'den itibaren İslam toplumunun manevi liderlerine "Halifet-i Resulullah" veya "Halife" ünvanı verilmiştir. Bu dönemden sonra İslam Birliği, sahabenin önde gelen şahsiyetlerinin büyük çabalarına rağmen bozulmaya başlamış; ve sonuç olarak da çeşitli nedenlerden dolayı ayrılıklar meydana gelmiştir.

Müslümanların içinde bulunduğu bu durum karşısında, hem basiret sahibi yöneticiler hem de birçok bilim adamı çeşitli fikirler öne sürmüş ve İslam Birliği'nin yeniden oluşması için çaba göstermişlerdir. Bunların arasında Ebu Hasan el-Maverdi, Ebu Hamid Muhammed Gazali ve Bedrettin İbn Cema'nın görüşleri, birliğin yeniden sağlanabilmesi açısından önemlidir. Bu ilim adamları, İslam Birliği'ni yeniden kurabilmek ve Müslümanları tek çatı altında toplayabilmek için; nasıl bir liderin başa geçebileceğini, bu birliğin nasıl gerçekleşeceğini araştırmış ve bu konuda çeşitli fetvalar vermişlerdir.

Selahaddin Eyyubi'nin Kurduğu İslam Birliği

Bu dönemde İslam aleminde güçlü bir birlik olmaması, Haçlı Seferleri sırasında büyük bir felaket yaşanmasına yol açmıştır. Ancak bu gidişatı durduran kişi, büyük komutan Selahaddin Eyyubi olmuştur. Müslümanları bir bayrak altında birleştiren Eyyubi, hem Haçlı işgaline karşı büyük bir direniş başlatmış, hem de Müslümanlar için birlik ve beraberlik duygularını pekiştirmiştir. Ayrıca onun döneminde büyük bir bilim ve kültür seferberliği yaşanmış, üniversiteler ve kütüphaneler kurulmuş, büyük sanat eserleri inşa edilmiştir.

Tarihi kaynaklara göre; Selahaddin Eyyubi'nin ve onun önderliğinde kurulan İslam Birliği'nin en dikkat çeken yönü ise, Kuran ahlakının gereği olan adalet, hoşgörü ve barışçılık gibi erdemleri en iyi biçimde temsil etmesidir. Selahaddin Eyyubi genellikle Haçlılara karşı kazandığı askeri zaferle anılmış; ancak onun çok belirgin bir diğer özelliği ise, gerek Haçlılara gerekse tüm diğer Hıristiyanlara karşı son derece adil ve bağışlayıcı davranması olmuştur. Haçlıların Müslümanlara çok büyük zulümler uygulamalarına rağmen, Selahaddin Eyyubi adaletten ayrılmamış ve Kudüs'ü fethettiğinde kentteki hiçbir Hıristiyana zarar verilmesine izin vermemiştir. Selahaddin Eyyubi'nin bu konudaki dikkat çekici bir başka yönü, kendi tarafındaki sertlik yanlılarını da dizginlemiş olmasıdır. III. Haçlı Seferi'nde üç bin Müslüman sivilin katledilmesi üzerine, bazı kişiler intikam arayışına girmişler ve bunu da Yafa kentindeki (bugünkü Tel-Aviv) Hıristiyanlara karşı toplu bir kıyıma girişerek uygulamak istemişlerdir. Selahaddin Eyyubi, kendi ordusu içindeki bu radikal eğilimi durdurmak, yatıştırmak ve Yafa'daki Hıristiyanlara güvenlik sağlamak için büyük çaba göstermiş ve bunda da başarılı olmuştur.

Kısacası, Selahaddin Eyyubi'nin kurmuş olduğu İslam Birliği, Müslümanlara hem güç ve zafer vermiş, hem de İslam ahlakının özündeki adalet, hoşgörü, barışseverlik gibi erdemlerin hayata geçirilmesine imkan tanımıştır. Müslümanlar hem İslam ahlakının yayılmasına hizmet etmek için harekete geçirilmiş, hem de kendi aralarında doğan bazı radikal eğilimler engellenerek, Kuran ahlakına göre Müslümanların nasıl davranması gerektiği tüm dünyaya gösterilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu ve Halifelik Kurumu

Selahaddin Eyyubi'den sonra İslam Birliği'nin yeniden kurulması ve tüm Müslümanları temsil edecek güçlü bir liderliğe kavuşması ancak Osmanlı İmparatorluğu zamanında olmuştur. Müslümanların yaşadığı eksikliği bilen ve buna bir son vermek isteyen Yavuz Sultan Selim, Memlük Seferi'nin sonunda hilafeti alarak bu ayrılığa bir son vermiştir. Yavuz Sultan "İslam Birliği" gayesiyle çıktığı Mısır seferinde, "Halifelik" kurumunun, şahsında Osmanlı'ya geçişini sağlamıştır. Fethettiği kutsal mekanlara olan saygısını ise şu tarihi sözleriyle ifade etmiştir: "Biz, mukaddes yerlerin hakimi değil; hadimiyiz! (hizmetçisiyiz)." Osmanlılar; kutsal toprakları fethedince vali adı altında idareci olarak atadıkları kişilere "Medine Muhafızı' ünvanını vererek bu sözleri hayata geçirmişlerdir. Bu tarihten itibaren İslam dünyası içinde büyük huzur ve refah dolu bir dönem başlamıştır.

Birliği Bozmaya Çalışan Dış Güçler ve Birliği Koruma Çabaları

Osmanlı İmparatorluğu'nun oluşturduğu bu birlik ve beraberlik ortamı, 18. yüzyıldan itibaren yayılmakta olan sömürgecilik tehdidi altında kalmaya başlamıştır. Bazı ülkeler Balkanlar'da, Güney Asya'da, Afrika'da sömürgecilik faaliyetlerine girişmiş, bu bölgelerde yaşayan Müslümanları egemenlikleri altına almaya çalışmışlardır. Müslüman bilim adamları, bu sömürgecilik faaliyetleri karşısında İslam Birliği'ni korumak için "Halife-yi Ru-yi Zemin" (Yeryüzünün Halifesi) kavramını geliştirmişlerdir.

Bu dönemde Müslüman Birliğini güçlendirmek ve yaygınlaştırmak için en büyük çabayı gösteren kişi Sultan II. Abdülhamit Han olmuştur. Oldukça çalkantılı bir dönemde tahta çıkan Abdülhamit Han, elindeki kısıtlı imkanlarla Osmanlı Devleti'ni yıkılmaktan korumak ve İslam Birliği'ni sağlamak için büyük bir çabanın içine girmiştir.

Abdülhamit Han, hilafet kavramını yeniden tanımlayarak, bu makamı, bütün Müslümanları temsil eden manevi bir otorite haline getirmiştir. Bu sayede Çin'den Hindistan'a, Afrika'dan Balkanlar'a kadar bütün Müslümanları tek bir bayrak altında birleştirmenin yolunu bulmuştur. Abdülhamit Han'ın İslam Birliği politikasının dört ana amacı vardır.

Bunlardan birinci ve en önemlisi;

Müslüman ülkelere yönelik sömürgeleşme ve işgal faaliyetlerini durdurmaktır.

İkincisi ise;

Çeşitli ülkelerin sahip oldukları ayrıcalıkları kaldırmaktır.

Üçüncü amaç;

Hurafeleri ve bidatları ortadan kaldırarak gerçek İslam inancını yeniden tesis etmektir.

Dördüncü ve nihai amaç ise;

Müslümanları tek bir bayrak ve otorite altında birleştirmenin yolunu bulmaktır.

Bu politika kısa sürede ilgi uyandırmış ve İslami birlik kavramı o kadar güçlü olmuştur ki, ırkçı, milliyetçi fikirlere kapılan bazı Müslüman topluluklar bile, bu manevi otorite altında birleşmek konusunda sorun çıkarmamışlardır. Abdülhamit'in çabaları, İslam dünyasında büyük bir yankı uyandırmıştır. Örneğin, Hindistan'ın çeşitli bölgelerinde faaliyet gösteren Osmanlı Konsolosları (Şehbender) yoğun tebliğ faaliyetleriyle, Müslümanların birliğe katılmalarını sağlamışlardır. Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, yoksulluklarına rağmen Hindistan Müslümanları ciddi yardım kampanyaları düzenlemiş, büyük fedakarlıklarda bulunmuşlardır. Bu dönemde dünyanın dört bir yanındaki İslam ülkelerinde Cuma günleri okunan hutbelerde Halife-i Müslimin olarak Sultan Abdülhamit Han'ın adı okutulmuştur.

Birliği Koruma Amaçlı İletişim Faaliyetleri

Belirtilen politika çerçevesinde yapılan faaliyetlerle, Müslüman halkın bulunduğu yerlerde konsolosluklar açılmış, halk bu yolla bilinçlendirilmiş, birlik ve bağlılık duyguları güçlendirilip, sömürgeci güçlere karşı koymaları sağlanmıştır. Dünyanın her yerinde Müslümanlara ulaşmak için çeşitli dillerde gazeteler, kitaplar basılmış ve bu yolla Müslümanlar bilinçlendirilmiştir. II. Abdülhamid'in Müslümanları fiziki olarak birbirine bağlayacak ve aralarında iletişim ve ulaşımı kolaylaştıracak Hicaz demiryolunu inşa ettirmesi ise bu birliğin korunması için büyük bir çalışma olmuş ve bütün Müslümanları şevklendirmiştir. Hicaz demiryolu projesi için Hindistan Müslümanları ve birçok Müslüman devlet yardımlarda bulunmuş, proje tamamlandığında ise büyük coşkuyla karşılanmıştır.

Abdülhamit Han'ın tüm bu çabalarının yanı sıra aynı dönemde çok sayıda bilim adamı ve edebiyatçı da İslam Birliği için mücadele vermiştir. "Yeni Osmanlılar" adıyla bilinen akımın mensupları bu amaçla faaliyetler yürütmüş, "İbret" ve "Basiret" adlı gazeteler çıkarmış, Cemiyet-i İhya-ı İslam gibi dernekler kurmuşlardır. Abdülhamit ile de biraraya gelen ve İslam birliği hakkındaki görüşlerini bildiren Cemaleddin Afgani de, farklı bir açıdan yaklaşarak İslam Birliği'nin kurulması için uğraşmıştır. Onun ekolünü takip eden bilim adamları, Müslümanların önce bağımsızlık kazanmalarını daha sonra da bu milletlerin biraraya gelerek bir üst kurul oluşturmaları gerektiğini savunmuşlardır.

Günümüzde İslam Birliği

Tarihte yaşanan bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, Müslümanları her dönemde kurtuluşa, huzur ve refaha ulaştıracak bir irade çevresinde birleştirmeye ihtiyaç duyulmuştur. Günümüzde de İslam dünyasının güçlü bir dayanışmaya, birlik ve beraberliğe ihtiyacı vardır. Ancak günümüzün değişen koşulları karşısında bu birliğin ne şekilde sağlanacağı hususu büyük bir önem taşımaktadır.

İslam dünyasının, daimi kurumları bulunan, bağlayıcı kararlar alma yetkisine sahip, ortak politika geliştirebilecek ve bunları kararlılıkla uygulayacak, tüm Müslüman dünyasının ortak sesi olacak, yalnızca belirli bölgelerin değil tüm Müslümanların sorunları ile ilgilenip bu sorunlara çözüm üretecek kapsamlı bir birliğe ihtiyacı vardır.

Bu birliğin faaliyet alanı Doğulu ve Batılı tüm ülkeleri de kucaklayarak, ekonomik, kültürel ve sosyal alanları kapsamalıdır. Bu birlik sayesinde, Müslüman ülkeler arasında mutabakat ve uzlaşma ortamı inşa edilecek, dayanışma ruhu geliştirilecektir. Böylece öncelikle birlik altında toplanmış ülkelerin güvenlik sorunları giderilmiş olacak, daha sonra da kurulacak çok yönlü iş birlikleri ile üyelerin refah seviyesinin yükselmesi sağlanacaktır. İslam dünyası -doğrudan veya dolaylı kendisi ile ilgili gelişmelerde- tek bir vücut olarak hareket edecek, böylelikle Müslüman toplumların lehine stratejiler geliştirilmesi mümkün olacaktır. Tüm dünyaya hoşgörüyü öğretecek, huzur getirip ışık tutacak, hem Müslümanlara hem gayrimüslimlere refah ortamı sunacak, yeryüzüne adalet ve barış getirecek olan büyük İslam medeniyetinin yeniden yeşermesi tüm Müslümanların duasıdır. Allah'ın izni ile, İslam Birliği'nin kurulması, tüm bu güzelliklere bir vesile olacaktır.

İslam dünyasını bekleyen bu çok önemli ve büyük gelişmeler, Yüce Rabbimiz'in inananlara bir vaadidir. Müslümanlara büyük bir müjde olan bu vaadin gerçekleşeceği günler Allah'ın izni ile pek yakındır.

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
(makale harun yahya)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst